Femur intertrokanterik kırıklarında kayan kalça vidası ve proksimal femur çivisi-antirotasyon ile tespit sonrası lag vidası yerleşiminin ve hastaların fonksiyonel sonuçlarının karşılaştırılması
Abstract
Pek çok epidemiyolojik çalışma göstermiştir ki, son birkaç dekadda, genel olarak toplumun yaşam beklentisinin artmasına bağlı olarak, proksimal femur kırıklarının insidansı artmaktadır. Bu kırıklarının tedavisinde amaç, hastanın mümkün olan en kısa sürede mobilize olmasını sağlayarak hastayı kırık öncesi yaşamına geri döndürmek ve hareketsizliğe bağlı meydana gelebilecek komplikasyonların oluşmasını önlemektir. Tedavide öncelikli amacın stabil bir tespit elde ederek erken hareket sağlanması olduğu üzerinde fikir birliği bulunmaktadır. Ancak tespit yönteminde seçilecek olan implant türü konusunda tartışmalar devam etmektedir. Kayan kalça vidaları, stabil femur intertrokanterik kırıklarının tedavisinde altın standard olarak kabul edilmektedir. Stabil intertrokanterik kırıklarda kayıcı plak-vida implantları ile tedavideki başarıya rağmen bu implantların instabil kırıklardaki yetersizliği proksimal femoral çivilere olan ilgide artışa neden olmuştur. İntertrokanterik kırık tedavisinde lag vidası yerleşimi, implant yetmezliği ve kaynama sorunları gibi komplikasyonların birincil nedenlerindendir. Bizde bu çalışmamızda, Proksimal Femur Çivisi-Antirotasyon (PFÇ-A) ve Kayan Kalça Vidası (KKV) sistemlerinin lag vidalarının femur başı içindeki yerleşimlerini, KKV ve PFÇ-A implantları ile tedavi edilen hastaların klinik ve fonksiyonel sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık. Çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalında femur intertrokanterik kırığı nedeniyle kayan kalça vidası (KKV) ve proksimal femur çivisi-antirotasyon (PFÇ-A) kullanılarak ameliyat edilen toplam 70 hasta dahil edildi. KKV uygulanan hastalarda lag vida yerleşimlerinin 19'u çok iyi, 6'sı orta, 4'ü kötü, PFÇ-A uygulanan hastalarda lag vida yerleşimlerinin 21'i çok iyi, 6'sı orta, 14'ü kötü olarak değerlendirildi. Hastaların yapılan takiplerinde KKV uygulanan hastaların 1'inde implant yetmezliği görülürken PFÇ-A uygulanan hastaların 11'inde implant yezmezliği görüldü ve istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı. (p=0,011) Kullanılan implanttan bağımsız olarak implant yetmezliği görülen grupta erken postoperatif ölçülen artikulo trokanter majör mesafesi ortalaması 12,33 iken implant yetmezliği görülmeyen grupta 14,87 idi ve istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. (p=0,237) Kullanılan implanttan bağımsız olarak implant yetmezliği görülen grupta erken postoperatif ölçülen artikulo trokanter minör mesafesi ortalaması 87,16 iken implant yetmezliği görülmeyen grupta 97,8 idi ve istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı. (p=0,004) Sonuç olarak artikulo trokanter minör mesafesinin femur intertrokanterik kırıkların tedavisinde intraoperatif dönemde ve takiplerinde dikkat edilmesi gereken bir parametre ve tedavi sonuçlarını etkileyen bir etken olduğu göstermektedir. KKV uygulamalarında PFÇ-A'ya göre lag vidasının femur başı içerisine daha uygun pozisyonda ve daha kolay bir şekilde yerleştirilmesi klinik sonuçlarının daha iyi olmasını sağlamaktadır. Many epidemiological studies have shown that, in the last few decades, depending on the overall increase in the community's life expectancy is increasing incidence of proximal femoral fractures. The aim of the treatment of these fractures, to prevent the patient as soon as possible to be mobilized by providing pre-fracture patients to return to life and occurrence of complications that can occur depending on inactivity. The primary goal of treatment is to ensure that there is consensus on the action early by obtaining a stable fixation. However, debate continues about which implant type selected in the detection methods. Dynamic hip screws are considered the gold standard for the treatment of stable intertrochanteric fractures of the femur. Despite the success in the treatment of stable intertrochanteric fractures in the sliding plate and screw implants of deficiencies in unstable fracture of these implants has led to increased interest in the proximal femoral nail. In the treatment of intertrochanteric fracture, the lag screw placement, complications such as nonunion and implant failure is one of the primary causes. We performed this study, Proximal Femoral Nail-antirotation (PFN-A) and dynamic hip screw (DHS) systems for the settlement in the femoral head on the lag screw, patients treated with DHS and PFN-A implanted we aimed to compare the clinical and functional results. The study on femoral intertrochanteric fracture at Kırıkkale University Medical Faculty Department of Orthopedics and Traumatology by using dynamic hip screw (DHS) and proximal femoral nail-antirotation (PFN-A) which is operated by a total of 70 patients were included. DHS implated 19 of the lag screw placement in patients with very good, 6 moderate, 4 poor, 21 of the patients treated with the PFN-A lag screw placement is very good, 6 moderate, 14 were assessed as bad. DHS in follow-up of patients treated with the implant failure was observed in 1 patient-applied PFN implant failure patients seen at 11 and was a significant statistical difference (p=0,011). Regardless of implant used implant failure seen in group artikulo trochanter major distance postoperative measured from the average 12:33 while implant failure was not seen in 14.87 group and was no statistically significant difference (p=0,237). Regardless of implant used implant failure seen in group artikulo trochanter minor distance postoperative measured from the average 87.16 while Implant failure was not seen in the 97.18 group and was a statistically significant difference. (p= 0,004) As a result artikulo trochanter minor distance of the femur from the treatment of intertrochanteric fractures in the intraoperative period and shows that a factor affecting the parameters and results of treatment should be considered in follow-up. PFN-A based applications in a more favorable position in the DHS into the lag screw in the femoral head and placing an easier way is to ensure that better clinical outcomes.