Birey ve toplumun ötesinde: Kültürel travmaya eleştirel bir yaklaşım
Özet
Bu çalışmada bireysel travmalara sosyokültürel perspektif geliştirilmiştir. Gündelik hayatta sıkça karşılaşılan travma kavramının kökenleri, travmanın tarihsel süreçlerinde aranabilir. On dokuzuncu yüzyılda tıbbi bir kavram olarak ortaya çıkan travma, günümüzde artık sosyal bilimlerin de çalışma konusu haline gelmiştir. Travmanın sosyolojik, sosyo-kültürel, tarihsel, ekonomik ve hukuki alanlara dahil oluşu, travmatik etkilerin salt psikolojik saiklerle açıklanamayacağının bir göstergesi niteliğindedir. Travmanın sosyokültürel yorumunu, yirminci yüzyılın savaş ve felaket deneyimleri aracılığıyla düşünmek gerekmektedir. Bu deneyimler, travmatik etkilerin daha önce görülmediği ölçüde kitleselleşmesine yol açmış ve bu kitlesel yıkımlar sosyal teorilerin yeni bir paradigma çerçevesinde ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Travmanın sorunsallaştırılması, yirminci yüzyılın modernizme içkin yıkıcı sonuçlarına yeni bir yorum getirmektedir. Travma artık bireyi ilgilendiren ve iyileşmenin ya da sağaltımın salt birey-odaklı ele alındığı bir olgu olmaktan çıkıp; sosyal, kültürel, politik, ekonomik sonuçlarıyla bir arada düşünülmesi gereken bir kavrama dönüşmüştür. Kültürel travma teorisi ise birey ile toplum arasındaki ilişkiye dair bir yol haritası çizmektedir. Bu teorik yaklaşım, travmaların toplumsal olanla dolayımını açıklama noktasında önemli bir yol kat etmiştir. Çalışmanın temel izleğini belirlemek için ne bireyi ne de toplumu önceleyen, her ikisi arasında dolayımlı bir ilişki kuran Lacancı perspektif kullanılmıştır. Bu perspektifte, birey ve toplum, karşılıklı etkileyen ve etkilenen kavramlar olarak değil birbirlerine içkin kavramlar olarak ele alınmıştır. Buradan hareketle bireysel travmaların sosyokültürel olana içkin olduğu ve iyileşmenin toplumsal dönüşümle mümkün olduğu iddia edilecektir. In this study, a sociocultural perspective on individual traumas has been developed. The origins of the concept of trauma, which is frequently encountered in daily life, can be sought in the historical processes of trauma. Trauma, which emerged as a medical concept in the nineteenth century, has now become a subject of study in social sciences. The involvement of trauma in sociological, socio-cultural, historical, economic and legal fields is an indication that traumatic effects cannot be explained solely by psychological reasons. The sociocultural interpretation of trauma should be considered through the war and disaster experiences of the twentieth century. These experiences have led to the unprecedented massification of traumatic effects and these mass destructions have necessitated a new paradigm in social theories. The problematisation of trauma brings a new interpretation to the destructive consequences of the twentieth century that are immanent to modernism. Trauma is no longer a phenomenon that concerns the individual and where recovery or healing is solely individual-oriented; it has turned into a concept that needs to be considered together with its social, cultural, political and economic consequences. Cultural trauma theory draws a road map for the relationship between the individual and society. This theoretical approach has gone a long way in explaining the mediation of traumas with the social. The Lacanian perspective, which neither prioritises the individual nor society, but establishes a mediated relationship between both, was used to determine the basic framework of the study. In this perspective, the individual and society are not considered as mutually influencing and influenced concepts, but as concepts immanent to each other. From this point of view, it will be argued that individual traumas are inherent in the sociocultural and that healing is possible through social transformation.