Yazar "Önal, Sema" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Giambattista Vico'da Sosyal Bilimlerin Temelleri(2016) Önal, SemaVico, Batıda sosyal bilimlerin babası olarak kabul edilmiştir. Ona göre insan doğası gereği toplumsal bir varlıktır. Tabiatı Tanrı yaratmıştır. Onu en iyi Tanrı bilir. Kültürü yaratan insandır. Toplumsal ve kültürel bir varlık olarak kültür dünyasını kesin bir bilgi ile bilebilir. Kültürler, ulusların içinde ortaya çıkar ve biçimlenir. Kültürün ilk ortaya çıktığı insan yaratımları mitolojilerdir. Mitoloji ilk insanların somut düşüncesinin örneklerini verir. Sosyal bilimler alanında inceleme yapabilmek için dile bakmak gerekir. Gelenek görenekler adetler kısaca toplumsal kurumlar dilde yansır. Dil bir kültür taşıyıcısıdır. Vico'da kültür ve medeniyet bir bütündür. Yani, Vico, maddi kültür ve manevi kültür ayırımı yapmaz. Bunlar birbirini dönüşümlü olarak doğurur. Zaman içinde her çağın ve ulusun kültürü gereği, doğruluk anlayışı değişebilir. Yani kültür ögeleri arasında değişebilir ilişkiler söz konusudur. Buna rağmen kültür alanının bilimsel bilgisi elde edilebilir. Çünkü bu alanda insan tabiatının birliğinden kaynaklanan genel ilkelere ulaşmak mümkündür. Vico'da kültür ve medeniyet bir bütündür. Yani, Vico, maddi kültür ve manevi kültür ayırımı yapmaz. Bunlar birbirini dönüşümlü olarak doğurur. Zaman içinde her çağın ve ulusun kültürü gereği, doğruluk anlayışı değişebilir. Yani kültür ögeleri arasında değişebilir ilişkiler söz konusudur. Buna rağmen kültür alanının bilimsel bilgisi elde edilebilir. Çünkü bu alanda insan tabiatının birliğinden kaynaklanan genel ilkelere ulaşmak mümkündürÖğe Kültür Dünyasının İlk Üretimleri: Mitolojiler(2017) Önal, SemaBu çalışma, mitoloji felsefe ve filolojinin ortak noktaları üzerine temellenmiştir. Mitler muhayyile üzerine temellenmiş gerçek hikayelerdir. Mitlerdeki metaforik anlatım hayal gücünün üretimidir. Felsefe, kavramsallaştırma ve soyutlama yapar. İnsanlar ilkin duyuları ve hayal güçleri ile düşünmüşlerdir. Kavramsal soyutlama yapamadıkları için metaforik olarak bazı nesneleri yüceltmişler, kutsallaştırmışlardır. Bilinmedik nesneler hakkındaki hayranlık, korku ve merak, ilk insanların düşüncelerinde bir tanrı şeklini almıştır. Aslında bu ilk insanlar için tanrı, insanlık şuurunu aşan her şeyi temsil etmektedir. O halde mitler, ilkel insan topluluklarının evreni dünyayı tabiat olaylarını anlama ve yorumlama çabasıdır. Mitoloji şiirseldir Çünkü, ilk insanlar hafızada kalıcı olması için ölçü ve ritimle anlatmışlardır. Şiir eski insanların dilidir, mitoloji ve şiir arasında keskin bir çizgi yoktur. Vico'ya göre mitoloji Homer'de olduğu gibi şiir vasıtasıyla insani eylemleri kaydetmiştir. Şiirsel hikmet, dünyanın ilk hikmetidir. Toplumsal ve siyasi kurumların ipuçlarını bize verir. Filoloji ve felsefe bu konuda birbirinden yardım görerek ilk insanların kurumlarını inceleyerek düşünme biçimlerine ulaşabilir. Filoloji, tarih, dilbilim, etnoloji, antropoloji, halkbilim, edebiyat gibi disiplinleri içerir. Zira tek başlarına ilk insani kurumların incelenmesini gerçekleştiremezler. Bunların inceleme alanı en eski gelenek ve göreneklerin doğru ve güvenilir tarihleridir. Bu tarihler doğal olarak halk birliklerinin belleklerinde korunmuştur.Öğe PLATON’UN İDEALARI BAĞLAMINDA DESCARTES’IN RUH-BEDEN İKİLİĞİNİN İNCELENMESİ(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Etili, Zehra; Önal, SemaRuh ve beden arasındaki ilişkinin tam olarak nasıl gerçekleştiği felsefecilerin ilkçağlardan beri üzerinde çalıştığı en uzun süreli sorunlardan biri olmasına rağmen hala tam olarak bir çözüme ulaşamamıştır. İlkçağlarda ruh ve bedeni iki farklı töz olarak kabul eden felsefecilerin başında gelen Platon bedenin öldükten sonra bile ruhun var olacağını ve idealar dünyasına ulaşan ruhların kurtuluşa ulaşacakları düşüncesiyle düalizmi savunması düalizm açısından önemli bir başlangıç sayılabilir. Platon’un idealar kavramı onun ruh ve beden ayrılığına getirdiği çözümü de kapsamaktadır. Klasik dönemde ruh-beden ilişkisi olarak tanımlanan bu sorun Descartes’la beraber zihin-beden sorunu olarak anılmaya başlamış, sonrasındaki çalışmalar da zihin kavramı ve zihnin yapısı etrafında şekillenmiştir. Descartes’ın “ruh öğretisi” olarak bilinen geleneksel yapıdan uzaklaşması modern felsefede zihin-beden sorununda yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Zihin ve bedenin birbiriyle etkileşiminin can ruhları tarafından beyinde bulunan epifiz bezi aracılığıyla sağlandığını savunmuş olan Descartes can ruhlarının nasıl işlev gördükleri hakkında geniş bir bilgi vermiştir. Zihin-beden sorunu önceleri sadece filozoflar tarafından incelenen bir konu olmuştur, çünkü ölümsüz ruh anlayışı dinlerin vazgeçilmez ve dokunulamaz bir yapısıdır ve ruhun ölümsüzlüğünün yanılgı olduğunun tartışılması bile birçok kesimin tepkisini göze almayı gerektirdiği için bilim adamları bu konudan uzak durmayı tercih etmişlerdir. “Freud’un da dediği gibi, ölümden sonra ruhani bir ‘şeyin’ sürekli olarak var olduğu fikri tüm kültürlerde ve tüm dinlerde bulunur. O ‘şeye’ genellikle ruh denir.” Bu çalışmada Platon ve Descartes’ın ruh ve beden ayrılığına dair bakış açılarına yer verilerek Platon’un idealar ve idealar dünyasındaki ruh ve beden düalizmi ile Descartes’ın ruh ve beden düalizminde kullanmış olduğu can ruhları kavramı ile düalizme getirdiği açıklamalar ele alınmaya çalışılacaktır.