Yazar "Özdemir, Alemiddin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alt servikal omurga dislokasyonlarında olası prognostik belirteçler(2019) Öğden, Mustafa; Özdemir, Alemiddin; Yüksel, Ulaş; Bakar, Bülent; Özveren, Mehmet FaikAmaç: Bu çalışmanın amacı prognozlarını etkileyen faktörleri belirlemeye yönelik olarak servikal dislokasyon tespit edilen hastaların tedavi sonuçlarını incelemektir.. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada servikal dislokasyon nedeniyle opere edilen hastaların yaş, cinsiyet, dislokasyon sebebi, “Japanese Orthopedic Association (JOAS)” ölçeği puanı, dislokasyon gelişen omurga seviyesi, faset kilitlenmesi, spondilolistesiz derecesi, cerrahi tedavi bilgileri, yoğun bakım ünitesine (YBU) ve hastane tedavi bilgileri ve hastaneden ayrılış nörolojik düzeylerine ait bilgiler (Modifiye Rankin Skalası, mRS) geriye dönük incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 13 hastada dislokasyonun çoğunlukla faset kırığına ikincil C5-6 ve C6-7 segmentlerinde oluştuğu görüldü. Çoğu hastada (9 tane) anterior yaklaşımla omurga stabilizasyonu yapıldığı, hastaların %50 kadarında çok seviyeli stabilizasyon uygulandığı saptandı. Korelasyon analizi sonunda JOAS puanları düşük olduğunda spinal şok gelişme olasılığının, ventilatör desteği ihtiyacının, YBU kalma süresinin ve mRS puanlarının artabileceği öngörüldü. Spondilolistezis derecesi arttığında stabilizasyon uygulanan omurga sayısının, ventilatör desteği ihtiyacının, YBU ve hastanede kalma süresinin artabileceği düşünüldü. Spinal şok gelişen hastalarda ventilatör desteği ihtiyacının artabileceği, YBU ve hastanede kalma sürelerinin uzayabileceği ve mRS puanlarının artabileceği varsayıldı. Sonuç: Çalışma sonunda yapılan cerrahi girişimin türünün prognoza etkisinin olmadığı; buna karşılık düşük JOAS puanlarının, spinal şok gelişmesinin, ventilatör desteği verilmesinin, uzun süre yoğun bakım ünitesinde kalmanın hastaların prognozunu kötü etkileyebileceği öngörüldü.Öğe PREDICTIVE MARKER(S) OF SHORT-TERM PROGNOSIS AND MORTALITY RISK IN TRAUMATIC ACUTE SUBDURAL HEMATOMA PATIENTS AND STROKE PATIENTS AFTER DECOMPRESSIVE CRANIECTOMY(2021) Öğden, Mustafa; Say, Bahar; Yüksel, Ulaş; Özdemir, Alemiddin; Akkaya, Süleyman; Bakar, BülentObjective: Decompressive craniectomy can reduce mortality in selected patients with stroke and traumatic acute subdural hematoma. This study aimed to explore predictive markers for short-term prognosis and mortality risk in patients who underwent decompressive craniectomy due to traumatic acute subdural hematoma or malignant middle cerebral artery occlusion using clinical, radiological, and routine blood biochemistry findings.Material and Methods: Eleven traumatic acute subdural hematoma patients and 11 stroke patients were included in this study. On admission to hospital, for each patient, age, gender, Glasgow Coma Scale scores, anisocoria, time elapsed for decompressive craniectomy administration, midline shift level, duration of stay in Intensive Care Unit and in hospital, and Glasgow Outcome Scale scores on discharge from hospital and blood biochemistry findings were examined.Results: The Glasgow Outcome Scale score was found 3.5 (2-5) in surviving patients and it was seen that short-term prognosis of patients could be associated with lymphocyte, neutrophil, and platelet count, neutrophil-lymphocyte ratio, and serum C-reactive protein level. However, mortality rate in both groups was found 77.2%, and it was thought that age, leukocyte, monocyte and platelet count, and serum blood urea nitrogen level could be associated with mortality risk.Conclusion: As a result, it could be said that decompressive craniectomy could not reduce mortality risk in both groups. However, it was suggested that lymphocyte, neutrophil, and platelet counts, neutrophil-lymphocyte ratio, and serum C-reactive protein levels could be assumed as markers for short-term prognosis. Furthermore, it was concluded that age, leukocyte, monocyte, and platelet counts, and serum blood urea nitrogen levels could be predictors of mortality risk.Öğe PROGESTERONE INCREASES THE ISCHEMIC DAMAGE IN MALE RATS WITH CEREBRAL ISCHEMIA REPERFUSION INJURY(2019) Öğden, Mustafa; Bakar, Bülent; Altunkaya, Canan; Dağlı, Ahmet Turan; Özdemir, Alemiddin; Özveren, Mehmet FaikObjective: In the current literature, there are few acceptedpharmacological treatment methods for acute ischemic stroke.This study was conducted to investigate the effects ofprogesterone on transient ischemia / reperfusion injury in malerats.Material and Methods: A total of 25 Wistar albino male andyoung rats were divided into 5 groups called Control group,acute stage groups (Sham-A and PRG-A), and chronic stagegroups (Sham-C and PRG-C), randomly and their internalcarotid arteries were compressed using temporary aneurysmclips for 30 minutes. At 4 hours after removal of the clips,progesterone was injected to the animals of the PRG-A andPRG-C group via intraperitoneal route. After sacrifice of allanimals, pyknotic and necrotic neuronal cells were counted inhippocampal cornu amnonis (CA)1, CA2, CA3 and parietalcortical regions, histopathologically. Tissue interleukin (IL)-6,IL-10, caspase-3, and hypoxia-inducible factor-1 (HIF1) geneexpression levels were evaluated using real time polymerasechain reaction assay.Results: Histopathological and biochemical findings revealedthat progesterone has no healing effects on ischaemic neuronaltissue damage in either acute or chronic period. Moreover,progesterone was found to significantly increase symptoms ofischaemia in both acute and chronic periods compared tohealthy control group and even compared to Sham groups whereI/R injury was applied and no experimental agent wasadministered.Conclusion: At the end of this study, it was thought thatprogesterone had no therapeutic effect on cerebral ischemia /reperfusion injury in male sex rats and it could lead to increase itfurther, unfortunately.Öğe Ratlarda beyin hipoksi reperfüzyon yaralanmasında kalsiyum dobesilatın etkilerinin araştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Özdemir, Alemiddin; Öğden, MustafaSerebral iskemi (inme) arteryel kan damarlarının daralması, tıkanması veya hipotansiyon sonrası beyne kan akışının yetersiz kaldığı ciddi bir klinik durum olup dünya çapında önemli bir ölüm ve maluliyet sebebidir. Hipoksi/reperfüzyon hasarında oksidatif stres, inflamasyon, nekroz, apoptoz ve otofaji önemli rol oynamaktadır. Literatürde serebral hipoksi/reperfüzyon hasarını azaltabilmeye yönelik birçok farmakolojik ajan hem deneysel hem de klinik çalışmalarda araştırılmış ancak etkinliği ispatlanmış bir farmakolojik ajan henüz tarif edilememiştir. Kalsiyum dobesilatın anti-trombotik, anti-inflamatuar, anti-oksidan, anti-otofajik ve anti-apoptotik etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Ancak literatürde kalsiyum dobesilatın serebral hipoksi/reperfüzyon hasarındaki etkilerine yönelik herhangi bir çalışma bulunamamıştır. Bu çalışmada serebral hipoksi/reperfüzyon hasarının birçok basamağına etki edebileceği düşünülen kalsiyum dobesilatın oluşan hasar sonrasındaki nöroprotektif ve iyileştirici etkilerini araştırmak amaçlandı. Çalışmada 40 adet, 300-350 gr ağırlığında, Wistar albino erkek rat Kontrol grubu (cerrahi girişim uygulanmadı ve hiçbir farmakolojik ajan verilmedi, n=6+2); SHAM-A grubu (sadece cerrahi girişim uygulandı; n=6+2); DBL-A grubu (cerrahi girişim uygulandı ve 3 gün intraperitoneal 100 mg/kg/gün kalsiyum dobesilat verildi; n=6+2); SHAM-K grubu (sadece cerrahi girişim uygulandı; n=6+2); DBL-K grubu (cerrahi girişim uygulandı ve 10 gün intraperitoneal 100 mg/kg/gün kalsiyum dobesilat verildi; n=6+2) şeklinde gruplara ayrıldı Kontrol grubu dışındaki tüm ratlara sedasyon anestezisi sonrası ön boyun bölgelerine orta hattan vertikal insizyonla girildi ve her iki ana karotid arter ortaya konulup nervus vagustan ayrıldı. Daha sonra her iki ana karotid artere 30 dakika süreyle geçici anevrizma klibi yerleştirildi ve takiben anevrizma klipleri çıkarılıp reperfüzyon sağlandı. Cerrahi işlemden dört saat sonra ilgili gruplara kalsiyum dobesilat planlanan sürelerde verildi. Daha sonra belirlenen süreler sonunda tüm deneklere ötenazi uygulandı ve beyinleri tamamen çıkarılıp sol beyin hemisferleri histopatolojik (hemotoksilen ve eosin boyama) ve immünohistokimyasal (Beclin-1, anti-MHC class II ve anti-CD-68 boyama) inceleme için ve sağ hemisferleri biyokimyasal ("Enzyme Linked Immunoabsorbent Assay", "Western Blot" ve spektrofotometri teknikleri) incelemeler için uygun şartlarda saklandı. Patolojik preparatlarda hipokampal kornu ammonis (CA1, CA2, CA3) bölgelerinde ve komşu paryetal korteks tabakasında nekrotik ve piknotik nöronlar sayıldı. Ayrıca immünohistokimyasal boyamalarla mikrogliaların M1 fenotip sayıları ve apopitoz düzeyleri belirlendi. Biyokimyasal incelemelerle TNF-?, IL-1?, IL-6, kaspaz-3, GSH/GSSG, malondialdehit, protein karbonil, LC3II/LC3I ve beclin-1 düzeyleri ölçüldü. Elde edilen verilere istatistiksel analizler uygulandı. Normal dağılan veriler ortalama±standart sapma ve normal dağılmayan veriler medyan (minimum-maksimum) olarak sunuldu. Akut ve kronik dönem grupları arasında normal dağılım gösteren bulgular One Way-Analysis of Variance (ANOVA) testi kullanılarak karşılaştırıldı ve post hoc değerlendirmede Tukey Multiple Comparisons testi kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen veriler Krusskal-Wallis testi kullanılarak karşılaştırıldı ve ikili grup karşılaştırmalarında Mann-Whitney U testi kullanıldı. p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Histopatolojik incelemelerde kalsiyum dobesilatın hipoksik dokularda nekrozu azaltarak akut ve kronik dönemde hipoksi/reperfüzyon hasarını azaltabildiği görüldü. Ayrıca immünohistokimyasal incelemelerde kalsiyum dobesilatın hipoksik dokuda akut ve kronik dönemde mikrogliaların M1 fenotipine polarizasyonunu ve apopitozu azaltabildiği saptandı. Biyokimyasal analizlerde kalsiyum dobesilatın hasarlı dokularda serbest oksijen radikallerini, protein karbonillenmesini, lipid peroksidasyonunu, IL-1?, IL6, TNF-?, kaspaz-3, beclin-1 ve LC3B düzeylerini azaltabildiği saptandı. Bu sonuçlarla ratlarda oluşturulan hipoksi/reperfüzyon modelinde kalsiyum dobesilat tedavisinin hipoksik beyin dokularında nekrozu azaltabildiği, anti-inflamatuar, anti-oksidan, anti-apopitotik ve anti-otofajik etkiler oluşturabildiği görüldü. Bu özellikleri ile bu farmakolojik ajanın serebral hipoksi/reperfüzyon hasarını azaltabilmek için klinik uygulamalarda yer alabileceği düşünüldü.Öğe SERVİKAL LAMİNEKTOMİ SONRASI EPİDURAL HEMATOM VE LHERMİTTE BULGUSU: OLGU SUNUMU(2019) Öğden, Mustafa; Akkaya, Süleyman; Özdemir, Alemiddin; Özveren, Mehmet FaikBoyun fleksiyonu ile ekstremitelere ve gövdeye yayılanelektriklenme hissi Lhermitte bulgusu olarak tanımlanmaktadırve spinal kordun servikal bölgede etkilenmiş olabileceğinidüşündürmektedir. Altmış dokuz yaşında erkek hastaya servikalspinal stenoz ve myelopati nedeniyle yapılan C3-4-5 unilateralhemilaminektomi bilateral dekompresyon sonrası 12. saattehastanı kollara ve bacaklara yayılan elektriklenme hissitariflemesi üzerine yapılan servikal manyetik rezonansgörüntülemesinde operasyon bölgesinde hematom görülmesiüzerine tekrar operasyona alındı. Hematom boşaltılmasını takibenbu bulgu kayboldu. Lhermitte bulgusunun görüldüğü klinikdurumlar çok çeşitli olabilmektedir. Servikal kordun posteriorkısımlarındaki demiyelinizasyon sonucu ortaya çıktığı düşünülür.Sensitif bir bulgu olmamasına rağmen servikal kompresifmyelopati için spesifitesi yüksektir. Operasyon sonrası Lhermittebulgusunun görülmesi kord kompresyonuna işaretedebileceğinden dikkatli olunmalı ve ileri tetkiklerdüşünülmelidir.