Yazar "Alpay, Yeşim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The detection of Brucella spp. by BACTEC 9050 blood culture system(2004) Ayaşlioğlu, Ergin; Kiliç, Dilek; Kaygusuz, Sedat; Küçük, Seda; Çeken, Sebahat; Erol, Özlem; Alpay, YeşimRecent reports have demonstrated that automated continous monitoring blood culture systems are fast and efficent in the detection of Brucella spp. In this retrospective study, the detection of these slow-growing bacteria by BACTEC 9050 blood culture system was evaluated. For this purpose, 60 patients, whose blood cultures were monitored by using BACTEC 9050 system were included into the study. Brucella spp. were isolated in 26 of 31 patients from whom two blood cultures were obtained and in 17 of 29 patients from whom single blood culture were obtained. The majority of isolates (84.1 %) were detected within 7 days of incubation while the earliest detection was on the 3rd day in two samples. However, the bacteria were isolated by subcultures after 30 days of incubation in 8 of the samples. In conclusion, the routine 5 or 7 days-incubation protocols with BACTEC 9050 system were not efficient for the isolation of Brucella spp. Obtaining two blood cultures and prolonge incubation followed by subcultures increased the probability of bacterial isolation.Öğe Klinik Örneklerden Elde Edilen Albicans ve Non-albicans Candida Türlerinde Biyofilm Oluşumunun Araştırılması ve Türlere Göre Dağılımı(2017) Alpay, Yeşim; Ağalar, Canan; Karabıçak, Nilgün; Kılıç, Dilek; Kaygusuz, Sedat; Açıkgöz, Ergin Ayaşlıoğlu; Esen, BerrinGİRİŞ ve AMAÇ: Candida türleri, dünya çapında hastane kaynaklı enfeksiyonların önemli nedenleri arasında kabul edilmektedir. Başlıca virülans faktörleri; biyofilm oluşumu, fosfolipaz ve asit proteaz üretimidir. Biyofilm üretimi türleri Candida'lar için önem taşımaktadır ve antifungal direnç ile ilişkilidir. Çalışmada; nonalbicans Candida'lar ve C. albicans türlerinde biofilm oluşumu araştırılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışmaya, klinik örneklerden izole edilen 53 Candida suşu alındı. 37°C'de 48-72 saat inkübasyon sonrası sabouraud dekstroz agarda (SDA) saf olarak üretilen kolonilerin tiplendirilmesinde; mikroskopik değerlendirme, germ tüp testi, ve API ID 32C (bio Mérieux, Fransa) kullanıldı. Tüm şuslarda biyofilm üretimi araştırıldı. Biyofilm varlığı tespiti için glukozlu triptik soy broth (modifiye tüp adherens yöntemi) kullanıldı. BULGULAR: Elli üç Candida suşunun 34'ü (%64,1) C. albicans, 11'i (%20,7) C. parapsilosis, 4'ü (%7,5) C. kefyr, 3'ü (%5,6) C. tropicalis ve 1'i (%1,8) C. glabrata olarak saptandı. Tüm suşlar değerlendirildiğinde; biyofilm oluşumu % 47,2 olarak saptandı. Albicans türü Candida'larda %38,2 oranında, non-albicans Candida'larda ise %63,1 oranında biyofilm oluşumu gözlendi. C albicans suşlarının %38,2'inde (13), C parapsilosis suşlarınn %63,6'sinde (7), C. kefyr suşlarının %50'sinde (2), C. tropicalis suşlarının %66,6'sinde (2) ve bir C glabrata (1) suşunda biyofilm üretimi tespit edildi. Biyofilm pozitifliği gösteren suşların; %96'sının, servis ve yoğun bakımlarda yatmakta olan ve uzun süreli antibiyotik tedavisi alan hastalardan izole edildiği gözlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Doğada mikrobiyal büyümede ve klinik enfeksiyonların gelişmesinde biyofilm oluşumu büyük önem taşımakta olup, mikroorganizmayı konak savunmasından ve antimikrobiyallerden korumaktadır. İlişkili mikroorganizmalarda antimikrobiyal direnç yüksektir. Son yıllarda invazif uygulamaların artışı ile fungal patojenler için risk artışı da söz konusudur. Nonalbicans kandidemilerin artışı ve biyofilm oluşumu artan antifungal dirence neden olmaktadır. Etken profili ve antimikrobiyal duyarlılıkta epidemiyolojik değişimler göz önüne alındığında Candida suşları da dikkatli şekilde değerlendirilmelidir. Etken dağılımı, biyofilm oluşumu, antifungal duyarlılık durumlarının bilinmesi, uygun tedavinin belirlenmesi, lokal verilerin ışığında ampirik tedavi seçimlerinin doğru yapılması ve sonuçlar açısından yararlı olacaktır.Öğe Mannoz bağlayan lektin düzeylerininin hepatit B virüs infeksiyonundaki rolü(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Alpay, Yeşim; Ayaşlıoğlu, ErginHepatit B virüs (HBV) infeksiyonu dünyada halen önemini korumakta olan bir infeksiyon hastalığıdır. İyileşme, inaktif HBsAg taşıyıcılığı, kronik hepatit, siroz, hepatoselüler karsinom ve hepatik yetmezlik gibi ciddi komplikasyonlar hastalığın seyrinde oluşabilecek sonuçlar olup, bu farklılıkta immün sistem ve konağa ait genetik faktörler önemli bir rol oynamaktadır.Mannoz bağlayan lektin (MBL), doğal immün sistemin önemli bir elemanı olduğu kabul edilen ve bazı hastalıkların patogenezinde rolü olduğu düşünülen, bununla beraber, akut faz reaktanı olarak inflamatuvar yanıtta fonksiyona sahip olduğu bilinen moleküldür. Bu çalışmada MBL düzeylerininin HBV infeksiyonunun seyrindeki rolünün araştırılması amaçlandı.Çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı ve Gastroenteroloji Anabilim Dalına başvuran; kronik HBV infeksiyonu tanısı almış 23 , inaktif HBsAg taşıyıcısı 54 olmak üzere 77 hasta ve kontrol grubu olarak da 70 sağlıklı, toplam 147 kişi alındı. Serum MBL düzey tayini ELİSA (Enzyme-Linked ImmunoSorbent Assay) yöntemi kullanılarak bakıldı.MBL düzeyleri; kronik HBV infeksiyonu, inaktif HBsAg taşıyıcısı ve sağlıklı kontrol grubunda sırasıyla; 4504 ± 3185 ng/mL, 3301 ± 2631 ng/mL ve 3329 ± 2484 ng/mL olarak saptandı. Kronik HBV infeksiyonlu hastalarda diğer iki gruba göre MBL düzeyleri yüksek olmakla beraber, istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.148). Serum MBL düzeyleri 122 kişide >500 ng/ml, 25 kişide ise <500 ng/ml olarak tespit edildi. Gruplar arasındaki fark bu açıdan değerlendirildiğinde her üç grup arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (p=0.680). MBL düzeyleri ile yaş , hastalık süresi, AST, ALT , HBV DNA, CRP düzeyleri arasında anlamlı ilişki saptanmadı.Bu bilgiler ışığında serum MBL düzeylerinin HBV infeksiyonu seyrinde önemli bir belirleyici rolü olmadığı düşünüldü.Anahtar Kelimeler: HBV infeksiyonu, Mannoz bağlayan lektin, Konak faktörleriÖğe The possible association of Chlamydia pneumoniae infection with nasal polyps(Springer, 2007) Apan, Teoman Zafer; Alpay, Dogan; Alpay, YeşimThe objective of this study was to investigate the possible etiologic role of Chlamydia pneumoniae infection in nasal polyps. This prospective clinical study was undertaken enrolling 30 patients with nasal polyps, and 30 age and sex-matched control subjects from whom epithelial material was obtained during endoscopic surgery. IgG specific ELISA was used to determine seropositivity, and indirect immunoflorescence to determine C. pneumoniae in the biopsy material. C pneumoniae specific IgG antibodies were found to be positive in 16 (53.3%) of the patients with nasal polyps, and 9 (22%) of the control subjects (P = 0.065). Indirect immunofluorescence results indicate that there was a significant difference between groups; 16 (53.3%) patients in the study group and,8 (26.6%) patients in the control group were found to be positive (P = 0.034). We found no correlation with cigarette smoking. Our results indicated that Chlamydia pneumoniae is possibly associated with the presence of nasal polyps. However, these results remain to be confirmed with further studies using other techniques, and the underlying mechanism should be defined.Öğe The detection of Brucella spp. by BACTEC 9050 blood culture system(2004) Ayaşlio?lu, Ergin; Kiliç, Dilek; Kaygusuz, Sedat; Küçük, Seda; Çeken, Sebahat; Erol, Özlem; Alpay, YeşimRecent reports have demonstrated that automated continous monitoring blood culture systems are fast and efficent in the detection of Brucella spp. In this retrospective study, the detection of these slow-growing bacteria by BACTEC 9050 blood culture system was evaluated. For this purpose, 60 patients, whose blood cultures were monitored by using BACTEC 9050 system were included into the study. Brucella spp. were isolated in 26 of 31 patients from whom two blood cultures were obtained and in 17 of 29 patients from whom single blood culture were obtained. The majority of isolates (84.1 %) were detected within 7 days of incubation while the earliest detection was on the 3rd day in two samples. However, the bacteria were isolated by subcultures after 30 days of incubation in 8 of the samples. In conclusion, the routine 5 or 7 days-incubation protocols with BACTEC 9050 system were not efficient for the isolation of Brucella spp. Obtaining two blood cultures and prolonge incubation followed by subcultures increased the probability of bacterial isolation.