Yazar "Rezaki, Hatice Özdemir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Deneysel kronik toksoplazmoz fare modeli: Beyin lezyonlarının davranış değişiklikleri ile ilişkilendirilmesi(2012) Koçak, Orhan Murat; Atmaca, Hasan Tarık; Terzi, Osman Safa; Büyükkayaer, Seyhan; Rezaki, Hatice Özdemir; Uzunalioglu, Tuba; Cağdaş, Güngör DinçelAmaç: Bu çalışmada; kist oluşturan T. gondii ME 49 suşu ile enfekte farelerde oluşan anksiyete ile ilişkili davranış değişiklikleri ve beyin lezyonlarıyla ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Uygulama öncesi serumlarında anti-T. gondii antikorlarının olmadığı gösterilen 2 aylık 21 adet erkek Swiss albino fareden deney grubundaki 14’üne; intraperitoneal (IP) (n=8) ve oral (n=6) yollarla 2x102 Toxoplasma gondii ME49 ookisti verildikten 4 hafta sonra, anksiyete veya korku ile ilişkili davranışları T. gondii ile enfekte fareler ile kontrol grubu sağlıklı farelerde karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Deney bitiminde (inokulasyon sonrası 45’inci gün) farelere ötenazi yapılarak, beyinleri histopatolojik olarak ve T. gondii doku kisti antijeni yönünden immunoperoksidaz test ile incelendi. Bulgular: T. gondii ile enfekte farelerin daha düşük düzeyde anksiyeteye sahip olduklarını, enfekte olmayan kontrol grubundaki farelere göre daha yüksek oran ve süreyle açık kolu tercih ettiklerini ortaya koydu. Patolojik olarak; enfekte grupta özellikle parietal ve temporal loblar, kornu ammonis, amigdala, talamus ve çevresinde, beynin diğer bölümlerine oranla daha yüksek derecede gliozis, perivasküler hücre infiltrasyonu, meningitis ve nöron nekrozları gözlendi. Beyinde T. gondii doku kisti yerleşimi de anılan lezyon şiddeti ile doğru orantılı olarak diğer alanlara oranla daha yüksek sayıdaydı. Sonuç: Kronik toksoplazmozlu farelerin beyinlerinde şekillenen T. gondii doku kistleri ve nöropatolojik değişikliklerin doğrudan anksiyetenin azaltılmasına yönelik davranış manipülasyonu ile ilişkili olduğu öne sürülebilir.Öğe Farklı Etki Mekanizmasına Sahip Antidepresanların Etkinlik, Bilişsel İşlevler ve Yan Etki Açısından Karşılaştırılması(2020) Erdoğan, Çiğdem; Rezaki, Hatice Özdemir; Koçak, Orhan Murat; Buturak, Şadiye VisalAmaç: Bu çalışmada farklı etki mekanizmalarına sahip antidepresanlardan seçici serotonin geri-alım inhibitörü (SSGİ) ve agomelatinin depresyon belirtileri, bilişsel işlevler, dürtüsellik, intihar eğilimi, uyku düzeni ve yan etkiler üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya poliklinik izleminde depresyon tanısı ile herhangi bir SSGİ (n:30) veya agomelatin (n:30) başlanmış hastalar dâhil edilmiştir. Tüm hastalara ilacın başlandığı ilk gün bir sosyodemografik veri formu ve SCID-I uygulanmıştır. Ardından tedavinin 1. ve 4. haftasında etki/ yan etkilerin değerlendirilmesi için Hamilton Depresyon Ölçeği, İntihar Olasılığı Ölçeği, UPPS Dürtüsel Davranış Ölçeği, Epworth Uykululuk Ölçeği ve UKU Yan Etki Değerlendirme Ölçeği ile bilişsel testlerden Stroop testi ve iz sürme testi uygulanmıştır. Bulgular: SSGİ grubu agomelatin grubu ile karşılaştırıldığında, birinci ayın sonunda daha iyi tedavi yanıtı ve düzelme göstermiştir. Bilişsel işlevlerdeki düzelme depresyon belirtilerindeki düzelme ile ilişkili iken, ilaç grupları arasında bilişsel düzelme açısından fark bulunmamıştır. SSGİ grubu agomelatine oranla daha fazla otonomik ve cinsel yan etkiye neden olmuştur. Her iki ilacın dürtüsellik, uyku düzeni ve intihar eğilimi üzerine olan etkileri açısından fark bulunmamıştır. Sonuç: Sonuç olarak SSGİ tedavisi klinik belirtilerde daha belirgin düzelme, daha fazla cinsel yan etkiyle ilişkili bulunmuş, ancak bilişsel işlevlerde düzelme açısından agomelatinden farklı olmadığı görülmüştür. Umut veren ayrıcalıklı etki mekanizmasına rağmen, bu çalışmada agomelatin depresyon tedavisinde SSGİ´ler kadar etkili bulunmamıştır.Öğe İki Uçlu Mizaç Bozukluğu'nda Dürtüsellik ve Hastalığın Başlangıç Yaşı ile İlişkisi(2015) Çelikeloğlu, Gamze; Buturak, Şadiye Visal; Rezaki, Hatice Özdemir; Güneş, Aslıhan; Koçak, Orhan Murat; Nazlı, Şerif BoraAmaç: İki uçlu mizaç bozukluğu (İUMB) işlevsellik kaybına ve yeti yitimine neden olan ciddi bir hastalıktır. Plan yapmadan ve düşünmeden eyleme geçme olarak tanımlanan dürtüsellik duruma bağlı ve yapısal olarak iki bileşene ayrılmaktadır. Yapısal dürtüsellik hastalığın farklı evrelerinde sabit kalan bileşen olmakla birlikte, duruma bağlı (durumsal) dürtüsellik ise hastalığın evresine göre değişen parçadır. Bu çalışmada; dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu etkisi kontrol altına alındığında dürtüselliğin İUMB olan hastalarda ötimik dönemde de normal popülasyona oranla daha sık görüldüğü hipotezini sınamak amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya toplam 53 İUMB tanısı alan hasta alınmıştır. Yaş ve cinsiyet eşleştirilerek daha önce ve halen herhangi bir psikiyatrik hastalık öyküsü olmayan 52 kişi kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Tanılar DSM-IV’e göre yapılandırılmış klinik görüşme kullanılarak deneyimli tek bir psikiyatrist tarafından konulmuştur. Hastaların sosyodemografik verileri ve hastalıkla ilişkili bilgilerin toplanması için SKİP-TÜRK formu kullanılmıştır. Hastalara Wender Utah Derecelendirme Ölçeği ve Barratt Dürtüsellik Ölçeği-11 uygulanmıştır. Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında Wender Utah Derecelendirme Ölçeği kısa ölçeği ortalama puanları ve kesme puanını geçenlerin oranları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. İUMB’de görülen dürtüselliğin yapısal olduğunu göstermenin amaçlandığı bu çalışmada, İUMB ötimik dönemde olan hastalarda total Barratt Dürtüsellik Ölçeği-11 puan ortalamasının kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptanmıştır. Yine bu çalışmada hasta grubunda Barratt Dürtüsellik Ölçeği-11 total, plan yapamama, motor puanlarının hastalığın başlangıç yaşı ile ters yönde ilişkili olduğu saptanmıştır. Tartışma: İUMB’de sıklıkla eşlik eden Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda görülen dürtüselliğin etkisinin ortadan kaldırılarak incelendiği çalışmada bu sonuçlar İUMB’de dürtüselliğin ötimik dönemde de kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek olduğunu göstermektedir. Hasta grubunda hem ötimik dönemde dürtüselliğin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek çıkması hem de dürtüsellik düzeylerinin hastalığın başlangıç yaşı ile ters yönde ilişkili olduğunun saptanması dürtüselliğin İUMB’de durumsal olma durumuna ek olarak yapısal olduğunun bir göstergesi olabilir.Öğe Sigara bırakma polikliniğine başvuran hastaların sosyodemografik özellikleri ve sigara bağımlılık şiddetleri(2016) Buturaka, Şadiye Visal; Günal, Nesimi; Özçiçek, Gamze; Rezaki, Hatice Özdemir; Koçak, Orhan Murat; Kırıcı, Aslıhan Güneş; Kabalcı, MehmetAmaç: Sigara bağımlılığı çevre ve genetik etkilerin bir arada rol oynadığı karmaşık bir davranıştır. Sigara bırakma hizmetleri açısından Türkiye günümüzde dünyada lider ülkelerden birisi olsa da bu alanda yeterli çalışma yoktur. Biz bu çalışmada bağımlılık şiddeti ile cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum, stresör varlığı, ailede bağımlılık gibi çeşitli değişkenlerin ilişkisi olduğu hipotezini doğrulamayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı ve Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı tarafından yürütülen sigara bırakma polikliniğine Ocak 2012 - Ocak 2013 tarihleri arasında başvuran 99 hasta dahil edilmiştir. Hastaların hasta takip formları incelenmiş ve Fagerström testi puanlarına göre çalışmaya dahil edilen hastalar bağımlılık şiddeti açısından ağır olan ve olmayan içiciler olarak iki gruba ayrılmıştır.Bulgular: Bağımlılık şiddeti açısından cinsiyetler ve eğitim düzeyi karşılaştırıldığında ağır içi grupta; kadın oranının daha yüksek (P < 0,001) ve eğitim düzeyi düşük olanların oranlarının (P = 0,016) daha fazla olduğu saptandı. Ailede sigara ya da alkol bağımlılığı olanların sigaraya başlama yaşı anlamlılığa yakın derecede daha erkendi (P = 0,05).Sonuç: Sigara bağımlılığı aile öyküsünde sigara ya da alkol bağımlılığı bulunanlarda daha erken yaşlarda başlayan, kadınlarda daha ağır bağımlılığa neden olabilen bir hastalıktır ve sigara ile mücadelede bağımlılık ve şiddetine etki eden faktörler için yeni çalışmalara ihtiyaç vardır