Yazar "Sarp, Mustafa" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ETİK PENCEREDEN EGOİZME BİR BAKIŞ(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Sarp, MustafaEtik bir tartışıma konusu olarak Egoizm, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yanlış anlaşılmış ve birçok kişi tarafında eleştiriye tabi tutulmuştur. Filhakika yok sayılmak istenmiştir. Özellikle birçok etik kitabında hazcılık ve faydacılık gibi kendine çok yakın olan diğer teorilere göre az yer verilmiş hatta hiç söz edilmediği de olmuştur. Tek sorun bu değildir. Kavramın etimolojik olarak da sıkıntıları olduğu görülmektedir. Özellikle egoizm kavramın egotizm terimiyle çok sık karıştırıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ahlak felsefesi tartışmalarında egoizmin bir etik teori olarak sayılmamaya çalışılmasında onun tek boyutunun ele alınmasın da etkisi olduğu görülmektedir. Bu tek boyutu onun Psikolojik Egoizm kategorisi olup; bu alanın bir etik teori olmaktan çok psikolojik bir betimleme olduğu açıktır. Fakat bunun yanında Egoizmin normatif boyutu es geçilmektedir. Ancak bu mertebedeki iki ana kategori olan Etik Egoizm ve Rasyonel Egoizmin kendilerine etik alanda bir yer edinme iddiasında ve çabasında olduğu da bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada da bu çabalara değinilmeye çalışarak, egoizm-egotizm kavramlarına bakılıp; egoizmin psikolojik ve normatif biçimleri ve bunların temel kabulleri ile varsayımları tanımlanmaya çalışılacaktır.Öğe HİLMİ ZİYA ÜLKEN’DE İNSAN OLMA MERTEBESİ: AŞK AHLAKI(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Sarp, MustafaAşk Ahlakı, eserin ismi sizi yanıltmasın, aşkın metafizik bir temellendirmesi değildir. Mamafih, şunu da özellikle vurgulamamız gerekir ki Ülken’nin ahlaki temellendirmesinin merkezinde “Aşk” vardır. Bu “Aşk” bir davadır ve bu dava insanlık davasıdır. Ülken, Aşk Ahlak’ı fikrinde aslında insanın varoluşsal serüvenini ortaya koymaya çalışır. Bu serüven öyle bir çilekeş süreçtir ki, birçok sınavı ve güçlüğü içeren bir niteliktedir. Onun ifadesiyle “bir sınav meydanıdır”. İnsan, onun düşüncesinde dünyaya geldiği anda bilfiil zincirlerle bağlı bir şekilde kendini bulur. Bu durum bütün insanlar için geçerlidir. Ama insan, beraberinde bu durumun çelişiğini de içinde taşır; yani bilkuvve özgürdür de. İnsanın varoluş süreci de bu noktada kendini gösterir. O, kuvve olarak içinde barındırdığı özgürlüğünün inşasını gerçekleştirmelidir. Ülken’in ondan beklentisi budur. Peki nasıl? İşte ‘Aşk Ahlakı’ felsefesinin temel problemi de budur. Ülken için varoluşunu gerçekleştirmiş ve özgülüğünü inşa etmiş olan İnsan, çok değerli bir varlıktır. Böyle bir insan, onun düşüncesinde alemin mihrakıdır ve her şey onun içindir. Dolayısıyla insan hak ettiği değeri varoluştan söküp almalıdır. Söküp almalıdır ifadesini özellikle kullandığımı belirmek isterim; çünkü bu süreç kolay bir süreç değildir. Ülken’e göre insanı insan yapan doğuştan sahip olduğu bedeni değildir; ya da sonradan kazandığı unvanları, mesleği, ünü, şöhreti v.b. İnsan ancak dünyevi tutkularından arındığında insan olma niteliğine sahip olabilir. Bunun da nedeni artık onun bir ‘Kişi’ olmasıdır. İşte dünyaya gelen insan için bunu gerçekleştirmesi bir görevdir. Bu son aşamaya varması gerekir. Hatta insan olmak istiyorsa bu zorunludur. Ulaşması gereken en üst mertebeye, yani nihai nokta olan özgülüğe varmak için insan sahip olduğu zincirleri kırmak zorundadır. Mutasavvufi lügatla ifade etmek gerekirse “ölmeden önce ölmek” gerekir. Nihai hedefe ulaşmayı başaran sadece ‘Ahlak Ülkücü’leridir ve onlar böylece büyük bir güç elde etmişlerdir. Yalnız Ülken’nin düşüncesinde büyük güçler beraberinde büyük sorumluklar da getirmektedir. Sorumluk yetkinliğiyle beraber insan, başka bir sırrın kapısını da aralar; o da ‘Vicdan’dır. Bu sıfat insanı bütün varlıklardan ayırır. O, zulümden ve zalim olmaktan böylece sıyrılır. Bu noktada, onda, başka bir güç ortaya çıkar ki oda ‘Sevgi’ ve ‘Dostluk’tur. Aşk Ahlakı, mertebesine yükselen insan, kendini değil; herkesi sever. Bu sevgi sayesinde kendi dünyevi zevk ve heveslerini öldürmüş; Ülken’in ifadesiyle ‘Şehit’ olmuştur. O, dünyevi yanını kül etmiş; küllerinden tekrar doğarak artık bir ‘Kişi’ olmayı gerçekleştirmiştir. Biz de bu çalışmamızda, biyolojik ve fizyolojik yapıdan başlayıp; mertebeler şeklinde ilerleyen ve herkesin tamamlamasının da mümkün olmadığı bir sınav olan bu süreci Hilmi Ziya Ülken’in başta Aşk Ahlakı adlı eseri olmak üzere diğer eserlerine de bağlı kalarak açıklamaya çalışacağız.Öğe Nurettin Topçu Triangle: Will, Freedom, Rebellion(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Sarp, MustafaYirminci Yüzyılda Türk düşüncesi çok farklı bir çizgi içerisinde kendini göstermeye başlamıştır. Batı düşüncesinden büyük etkiler alan fakat taklit olarak görülemeyecek özgünlükte bir düşüce yapısının inşasını sergileyen bu dönemde karşımıza birçok fikir adamı çıkmaktadır. Beşir Fuad, Baha Tevfik, Ziya Gökalp, İsmail Fenni, Filibeli Ahmed Hilmi, Yusuf Akçura, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmed Hamdi Akseki, Tevfik İleri, Kemal Tahir Demir, İdris Küçük Ömer, Erol Güngör gibi. Bu düşünürler genel manada iki görüş etrafında kümelenmişlerdir: Spritüalizm ve Materyalizm. Bu kümelenme içerisinde kendi fikir dünyasını ortaya koymaya çalışan ve kendine özgü bir felsefi duruş sergileyen Türk düşünürü Nurettin Topçu'nun yeri ve önemi büyüktür. Özelikle Batı düşüncesini İslam tasavvufuyla sentezlemesi onun önemini göstermektedir. Topçu'nun bu konudaki en büyük adımı, Maurice Blondel’in ‘‘Hareket Felsefesi’’nden etkilenerek; bu anlayışı tasavuf anlayışla sentezlemesi ve yeni bir felsefi bakış açısını ortaya koymaya çalışmış olmasıdır. Ahlak, din, felsefe ve milliyetçilik gibi kavramlar üzerinde durmuş, fikir dünyası ve onun kaynağında bulunan dinamiklere uygun bir biçimde ahlak hareketi konusunda fikirler ortaya koymuştur. Kurtuluşu, insanın aşağılık arzu ve isteklerine karşı isyanında ve ilahî iradeye yönelmesinde bulan isyana dayalı bir ahlak sistemini savunarak, materyalist felsefeye karşı bir tavır almış ve insanın metafiziksel boyutunun değerine dikkat çekecek fikirler ortaya atmıştır. Onun ahlak felsefesi olan İsyan Ahlakı aslından insanın insan olma serüveni ifade etmektedir. Çünkü varoluş açısından insan kendini ahlaki bir varlık olarak ortaya koymadığı sürece, amacını gerçekleştirmiş sayılmamaktadır. Topçu'nun asıl varmak istediği nokta, insan olmanın ahlaklı olmakla aynı şey olduğu ve bunun ancak İsyan Ahlakı ile gerçekleşebileceğidir. İsyan ve Ahlak kavramlarının yan yana gelemsi bir çelişkiymiş gibi görünse de Topçu İsyan kavramın kötü bir anlamda anlaşılmaması gerektiğini özellikle vurgular. İsyandan kasıt, İnsanın arzularına, heveslerine, zevklerine, hırslarına yani onu varoluşsal olarak insan olmaktan alıkoyacak her şeye isyan etmesidir. Bu makale Topçu’nun İsyan, Özgürlük ve Ahlak arasındaki bağlantıyı nasıl ortaya koyduğuna açıklamaya çalışılmaktadır.