Yazar "Toprak, Şule" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Kanserli çocuklar hakkında anadolu’nun kırsal bir ilindeki annelerin bilgi, tutum ve davranışları(2009) Hızel, Selda; Toprak, Şule; Albayrak, Meryem; Şanlı, Cihat; Koçak, ÜlkerAmaç: Kanser ciddi ve kronik bir hastalık olmasının ötesinde belirsizlikler içeren, ölümü çağrıstıran, suçluluk, terk edilme, panik, düsmanlık, öfke ve kaygı uyandıran bir hastalık olarak algılanır. Kanserli çocukların ebeveynlerinde % 50 oranında psikiyatrik bozukluk görüldüğü bunların da yaklasık % 73’ünün depresif bozukluk olduğu bildirilmektedir. Bu çalısmada çocukluk çağı kanserine karsı annelerin bilgi, tutum ve davranıslarını değerlendirmek, sosyoekonomik ve demografik özellikler ile iliskisinin saptaması amaçlanmıstır. Gereç ve Yöntem : Bu kesitsel arastırmaya Kırıkkale ilinde oturan, 1 ay - 16 yas arası çocuğu olan 300 anne alınmıstır. Örnekleme yöntemi kullanılmadan, herhangi bir nedenle hastanemiz polikliniğine ve hastanemize en yakın iki sağlık ocağına basvuran annelere arastırma hakkında bilgi verilip izinleri alındıktan sonra yüz yüze görüsme tekniği ile otuz sekiz soruluk anket formları doldurulmustur. Bulgular: Annelerin % 40,3’ünün yakın çevresinde kanser tanısı almıs çocuk olduğunu, % 21’inin sağlık merkezlerinden, % 35’nin medyadan, % 11’nin arkadas ve akrabadan, % 33’ün ise medya, arkadas ve akrabadan kanser ile ilgili bilgileri aldığı öğrenildi. En çok bilinen çocukluk çağı kanserinin lösemi ve lenfoma olduğu görülmüstür. Annelerin sadece % 7,3’ünün (sayı: 22) kanser için tarama yaptırdığı öğrenilmistir. Ailesinde kanser hastası olması ile kanser taraması yaptırması arasında bir iliski olmadığı görülmüstür (p 0,05). Kanserin 3 ana nedeni arasında sigara, yiyecekler, alkol yer almaktaydı. Anneler arasında sigara içme oranı % 57 idi ve bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte düsük bilgi düzeyli olanlarda sigara içme daha yaygındı. Annelerin % 23’ü kanserin tedavi edilemez olduğuna inanmaktadır. Annelerin % 22,7’sinin kanser hakkında yeterli bilgi sahibi olduğu görülmüstür. Annelerin % 71,7’si çocuğu kanser tanısı almıs olsaydı çocuğuna söylemeyeceğini, % 7,7’si ne yapacağını bilmediğini ifade etmislerdir. Sonuç: Kanserin önlenmesi ve tedavisi konusunda kaygının azaltılması için ailelerin daha çok bilgilendirilmeye ihtiyaç duyduğu saptanmıstır.Öğe Neonatal resüsitasyon konusunda sağlık çalışanlarının düşünceleri ve pratik uygulamaları(2008) Aliefendioğlu, Didem; Şanlı, Cihat; Mısırlıoğlu, Dilek Emine; Albayrak, Meryem; Toprak, Şule; Bülbül, Hızel SeldaBu çalışma, sağlık çalışanlarının neonatal resüsitasyon konusunda düşünce ve pratik uygulamalarını araştırmak amacıyla planlandı. Bu çalışmaya çeşitli sağlık kuruluşlarında görev yapan ve neonatal resüsitasyon uygulayan 183 sağlık çalışanı katıldı. Önceden hazırlanmış anket formları katılımcılar tarafından yalnız olarak dolduruldu ve veriler kaydedildi. Çalışmaya alınan 183 sağlık çalışanının; 119’u kadın, 64’ü erkek, ve yaş ortalaması 315 yıl olup 60’ı pratisyen hekim, 24’ü ebe veya hemşire, diğer uzmanlık alanları ise çocuk sağlığı ve hastalıkları (n:75), kadın hastalıkları ve doğum (n:16), anestezi (n:8) idi. Resüsitasyon gerektirebilecek bebeğin durumu ile ilgili olarak aile ile konuşma zamanı konusundaki düşünceleri sorgulandığında ankete katılanların %87.4’ü doğumdan önce konuşmak gerektiğini düşünmekte idi, ancak pratikte sadece %41.5’i uyguluyordu. Bebeğin resüsitasyonuna başlanması için aile kararının önemli olduğunu düşünenlerin oranı %31 idi. Resüsitasyonu sonlandırmak konusunda son karar kime ait olmalı sorusuna, %59.6’sı aile kararının önemli olmadığını düşündüklerini belirtti. Bu soru ile ilgili pratik uygulamalarında kendi kararlarını daha da önemsedikleri (%85.8) görüldü. Yenidoğana yaşam desteği verilmesi kararına ailenin katılabilmesi için en önemli faktör anne babanın bu konuda bilinçli ve işbirliğine hazır olması (%61.2) olarak tanımlandı. Başlanmış olan resüsitasyon işlemini sonlandırmak için tıbbi kriterin ne olduğu ve resüsitasyon uygulanmaması için gebelik haftası veya doğum kilosu için alt sınırların neler olduğu sorularına sırasıyla ankete katılanların %20.8 ve %24’ünün hiç yanıt vermediği, yanıt verilmemesi ile meslek grubu ve neonatal resüsitasyon kursu katılımı arasındaki ilişkinin anlamlı olduğu görüldü. Bu çalışmada, neonatal resüsitasyon konusunda, sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğunun bebeğe resüsitasyon uygulanması kararına ailelerin katılmasının gerekli olmadığını düşündükleri uyguladıkları, NRP kursuna katılmanın teorik bilgilenmeyi sağladığı ancak tutum ve davranışları etkilemediği düşünüldü.Öğe Yenidoğan yoğunbakım ünitesinde izlenen prematüre bebeklerde sepsis gelişimi ile beyaz küre ve trombosit sayılarının ilişkisi.(Kırıkkale Üniversitesi, 2007) Toprak, Şule; Aliefendioğlu, DidemIn this study, it is aimed to investigate the identification of extended spectrum p-Iactamases (GSBL) of 960 Eseheriehia eoli ve 300 Klebsiella spp which were isolated from wound and urine Ispecimens of hospitalized patients and outpatients, and their resistance to same anti-biotics, by double disc sinergy test and phenotipical confirmatory test. The bacteria were isolated by standart methods. Antibiotic resistance was tested by disc diffusion method, while, double disc sinergy test and phenotipical confirmatory tests were used to find the existence of GS BL. All the tests were done according to criteria of the National Commit!ee for Clinical Laboratory Standarts(NCCLS). The Fisher's ki-square test was used to show the antibiotic resistance. 162 of 960 E. eoli strains (%16,8) and 66 of 300 Klebsiella spp strains (%22) (54 of which K. pneumoniae (%18) and 12 of which was K. oxytoea (%8) were found to be positive. The resistance of amicasin of the GS BL positive strains has been found %5,9 in the urine material, while it was %14,5 in the wound material and it was statistically significant (p <0,031 ). Consequently, the disc diffusion test, double disc sinergy test and the phenotipical contirmative tests were found to be compatible and it is determined that there is a necessity to be careful for the amicasin resistance in the strains isolated from the GSBL posilive wound samples. Keywords: Exlended-speclrum p-Iaclamases, Resistance of antibiolics, Klebsiella spp., E. eoli.değişiklikler değerlendirilmış ve sepsis gelişen ve gelişmeyen bebeklerden elde edilen ölçümlerin (1., 3., 5., 7. günlerdeki) karşılaştırılması yapılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS programında analiz edilerek p< 0.05 anlamlılık sınırı olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya alınan tüm olguların % 14'ünde ilk hafta içinde sepsis gelişmiştir. Sepsis grubu ve kontrol grubu arasında gebelik haftası ve doğum ağırlığı açısından farklar anlamlı bulunmuştur. Gruplar arasında cinsiyet dağılımı , doğum şekli , annelerin yaş ortalaması , gebelik sayısı , hipertansiyon, diyabet, erken membran rüptürü ve preeklampsi oranları açısından fark bulunmamıştır. Hem 1. ve 5. dakika Apgar skorları hem de resüsitasyon uygulanma oranları anlamlı farklılık göstermiştir. Sepsis ve sepsis olmayan gruplar arasında lökosit sayıları açısından fark bulunamazken sepsis ve kontrol grubu arasında 1, 3, 5. ve 7. günlerde bakılan hem trombosit sayıları hem de trombositopeni oranları açısından arasındaki farklar oldukça anlamlı bulunmuştur . Bu çalışma sonucunda, ilk hafta içerisinde alınan ardışık kan örneklerinde sepsis geliştiren bebeklerde yaşamın ilk gününden başlayarak hem ortalama trombosit sayısının daha düşük hem de trombositopeni oranlarının anlamlı şekilde yüksek olduğu görülmüştür. Anahtar kelimeler: Trombosit sayısı , lökosit sayısı , sepsis, yenidoğan