Yazar "Uçar, Banu" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Association Between Plasma Adrenomedullin Levels and Bone Mineral Density in Patients with Polycystic Ovary Syndrome(Galenos Yayincilik, 2005) Uçar, Banu; Noyan, Volkan; Yücel, Aykan; Sağsöz, Nevin; Çağlayan, OsmanObjective: The aim of the study was to compare bone mineral density measurements between patients with polycystic ovary syndrome (PCOS) and age and body mass index matched healthy controls, and to examine whether plasma adrenomedullin concentration was associated with bone mineral density. Design: Prospective study. Setting: Department of Obstetrics and Gynecology, Kirikkale University School of Medicine. Patients: Twenty women with PCOS and 13 healthy control subjects were enrolled in the study. Interventions: Plasma adrenomedullin, serum androstenedione, free testosterone, testosterone, DHEAS, SHBG, FSH, LH, estradiol, fasting insulin and fasting glucose were measured in each subject. Bone mineral density (lumbar spine 2-4 (L2-4), femoral neck, ward's triangle, great trochanter) measurements were measured using dual energy X-ray absorptiometry. Insulin resistance was estimated by fasting insulin level, fasting glucose: insulin ratio and 75 g of glucose tolerance test for 2 hours. Main Outcome Measures: Bone mineral density and correlation between bone mineral density and plasma adrenomedullin. Result: Bone mineral density measurements did not differ between the groups. There were no correlations between plasma adrenomedullin and bone mineral density measurements. Conclusions: Further studies are needed to evaluate the relation between bone mineral density and plasma adrenomedullin.Öğe The effects of oral contraceptives including low-dose estrogen and drospirenone on the concentration of leptin end ghrelin on polycystic ovary syndrome(Elsevier Science Inc, 2009) Sağsöz, Nevin; Orbak, Zerrin; Noyan, Volkan; Yücel, Aykan; Uçar, Banu; Yıldız, LeylaObjective: To evaluate short-term leptin and ghrelin concentrations in women with polycystic ovary syndrome (PCOS) who use low-dose oral contraceptives containing drospirenone. Design: Prospective study. Setting: Department of obstetrics and gynaecology in a university hospital. Patient(s): Twenty women with PCOS were enrolled in the study. Intervention(s): A low-dose oral contraceptive containing ethinyl estradiol and drospirenone was given for three cycles. Main Outcome Measure(s): Serum androstenedione, free T, T, dehydroepiandrosterone sulphate, sex hormone-binding globulin, FSH, LH, E-2, lipid profiles, leptin, and ghrelin levels were measured in each subject. Insulin resistance was estimated by the homeostasis model assessment-insulin resistance (HOMA-IR). Result(s): While leptin concentrations did not change with therapy, ghrelin levels increased statistically. Baseline leptin concentrations were correlated positively with body mass index, waist-to-hip ratio, insulin, and HOMA-IR and negatively with ghrelin. After controlling for body mass index and waist-to-hip ratio in a partial correlation analysis, leptin levels were not correlated with these parameters. Ghrelin was inversely correlated with body mass index, waist-to-hip ratio, insulin, HOMA-IR, and free T. Conclusion(s): In patients with PCOS, an oral contraceptive containing ethinyl estradiol and drospirenone increases ghrelin levels but not leptin levels in a 3-month period. Ghrelin might be related to the metabolic and androgenic changes in patients with PCOS. (Fertil Steril (R) 2009;92:660-6. (C)2009 by American Society for Reproductive Medicine.)Öğe Kırıkkale bölgesinde smear testinde saptanan serviks patolojilerinin prevalansı(2004) Bayram, Merih; Soyer, Canan; Sevinç, F. Ceylan; Uçar, Banu; Bakırçetin, BaharAmaç: Bu çalışmanın amacı Kırıkkale bölgesinde Papanicolaou (Pap) servikal smear taraması ile servikal patolojilerin prevelansının belirlenmesidir. Materyal ve Metod: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine Şubat 2000-Ocak 2004 yılları arasında başvuran 5330 kadın retroprospektif olarak değerlendirildi. Tüm kadınların servikal smear sonuçları belirlendi. Servikal intraepitelyal lezyonların yaş gruplarına göre dağılım oranları araştırıldı. Bulgular: 5330 kadından 5294'ü (%99.32) intraepitelyal lezyon (SIL) veya malignite açısından negatif, 36'sı (%0.68) epitelyal hücre anomalisi gösteren smear sonucuna sahipti. Önemi belirlenemeyen atipik glandüler hücreler (AGUS), adenokarsinom, squamöz hücreli karsinom gösteren smear sonucu bulunmamakta idi. Sonuç: Serviks kanseri ve prekanseröz lezyonları bölgemizde nadir görülen bir patolojidir. Pap smear testi serviksin prekanseröz lezyonlarının belirlenebildiği uygulanabilir bir testtir ve serviks neoplazilerinin taramasında kullanılmaktadır. Serviks kanseri ve prekanseröz lezyonlarının sitolojik inceleme ile taranması ve erken dönemde tedavisi mümkündür. Serviks kanseri açısından riskli popülasyonun ortaya kanması açısından serviksin prekanseröz lezyonlarının sitolojik inceleme ile taranması gerekmektedir.Öğe Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği'ne başvuran adölesan gebelerin eğitim durumları ve adölesan gebeliğin prevalansı(2005) Bayram, Merih; Özer, Güler; Soyer, Canan; Uçar, Banu; Yücer, GökçenAmaç: Bu retrospektif çalışmada, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği'ne başvuran adölesan gebelerin eğitim durumlarını ve adölesan gebeliğin prevalansını inceledik. Materyal ve Metot: Şubat 2001 ile Eylül 2003 tarihleri arasında antenatal takibi yapılan 954 gebe kadına ait kayıtlar incelendi. Sonuçlar: Takip edilen 954 gebe kadının %7.9'unun adofesan yaş grubunda olduğu bulundu. Adölesanların eğitim durumuna geldiğimizde %69.3'ünün ilköğretim mezunu, %26.6'sının lise mezunu olduğu ve %1.3'ünün halen bir yükseköğretim kurumunda eğitim görmekte olduğu tespit edildi. Tartışma: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği'ne başvuran gebelerde, adölesan gebelik oranı (%7.9) Türkiye genelinden düşük bulunurken, eğitim düzeyi daha yüksek olarak tespit edilmiştir.Öğe Plasma adrenomedullin levels in patients with polycystic ovary syndrome(Elsevier Science Inc, 2006) Uçar, Banu; Noyan, Volkan; Cağlayan, Osman; Yücel, Aykan; Sagsöz, NevinObjective: To evaluate adrenomedullin levels in patients. with polycystic ovary syndrome (PCOS). Design: Prospective study. Setting: Department of obstetrics and gynecology in a university hospital. Patient(s): Thirty-eight women with PCOS and 29 healthy control subjects were enrolled in the study. Intervention(s): Plasma. adrenomedullin, serum androstenedione, free T, T, DHEAS, SHBG, thyrotropin, PRL, FSH, LH, and E-2 were measured in each subject. Insulin resistance was estimated by fasting insulin level, fasting glucose:insulin ratio and 75-g glucose tolerance test for 2 hours. Main Outcome Measure(s): Plasma adrenomedullin levels and, correlations among adrenomullin and gonadotropins , female sex steroids, androgens, and insulin resistance. Result(s): There was no significant difference concerning plasma adrenomullin concentrations between the groups. In patients with PCOS, fasting glucose, fasting insulin, body mass index, and free T were inversely 179 y correlated with glue correlated with the plasma adrenomedullin. Plasma adrenomedullin was significantly correlated with glucose: insulin ratio. After controlling for, body mass index, there were no significant correlations between the above-mentioned parameters. Conclusion(s): Adrenomedullin may play a role in regulating the insulin metabolism in patients with PCOS.Öğe Polikistik over sendromlu olgularda plazma adrenomedullin düzeyi(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Uçar, Banu; Noyan, Y.VolkanÖZET Uçar B, Polikistik Over Sendromlu Olgularda Plazma Adrenomedullin Düzeyi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2005. Polikistik over sendromu, reprodüktif yaştaki kadınlarda sık rastlanan endokrin bir hastalıktır. Bu sendrom hiperinsüljnemi, hiperandrojenizm, infertilite, obezite ve anovulasyon ile karakterizedir. Polikistik over sendromlu olgular diabetes mellitus, hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalık açısından artmış risk taşırlar. Adrenomedullin, vazodilatatör etkisi olan, çeşitli endokrin hastalıklarda plazma konsantrasyonunda değişiklikler olduğu gösterilmiş bir peptiddir. Bu peptid dolaşımda hormon olarak görev yapabilir. Adrenomedullin diabetes mellitus ve obezite gibi hastalıklarda, pankreastan insulin sekresyonunun düzenlenmesinde rol oynayabilir. Plazma adrenomedullin düzeyi, menstrüel siklusun folliküler fazı boyunca artar ve luteal fazı boyunca azalır. Bu değişiklikler gonadotropinlerle benzer patern gösterir. Menstrüel siklus boyunca izlenen plazma adrenomedullin düzeyindeki değişikliklerin, luteinize edici hormon ve 17p-östradiol değişiklikleri ile korele olduğu gösterilmiştir. Adrenomedullin düzeyindeki bu değişiklikler, hipotalamus ve hipofiz orijinli olabilir. Bu çalışmada, polikistik over sendromlu kadınlarda, plazma adrenomedullin düzeylerinin normal popülasyonla karşılaştırılması ve polikistik over sendromlu kadınlarda luteinize edici hormon, follikül stimüle edici hormon, östradiol, insülin, androstenedion, dehidroepiandrosteron sülfat, testosteron, serbest testosteron, luteinize edici hormon/follikül stimüle edici hormon oranı ve insülin rezistansı ile plazma adrenomedullin konsantrasyonu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmaya, 38 polikistik over sendromlu ve 29 sağlıklı, polikistik over sendromu olmayan kadın dahil edildi. Plazma adrenomedullin konsantrasyonu, enzim immunoassay yöntemi ile çalışıldı. Polikistik over sendromlu olguların plazma adrenomedullin konsantrasyonu, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Polikistik overVI sendromu olan grupta, plazma adrenomedullin konsantrasyonu ile vücut kitle indeksi, açlık insülin ve açlık glukozu arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif korelasyon, glukoz/insülin oranı ile istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon saptandı. Plazma adrenomedullin ile 75 gram oral glukoz tolerans testi sonrasında 2. saat ölçülen tokluk kan şekeri arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyona rastlanmadı. Polikistik over sendromlu olgularda, gonadotropinler ve östradiol ile plazma adrenomedullin düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyona rastlanmadı. Polikistik over sendromlu grupta, adrenomedullin ile serbest testosteron arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif korelasyon gösterilmesine rağmen, diğer androjenler ile arasında korelasyona rastlanmadı. Vücut kitle indeksine göre düzeltme yapılarak incelenen parsiyel korelasyon analizinde, adrenomedullin ile serbest testosteron, açlık insülin, açlık glukoz, glukoz/insülin oranı ve diğer parametreler arasında korelasyona rastlanmadı. Polikistik over sendromlu olgularda, kardiyoprotektif etkileri olduğu düşünülen adrenomedullinin plazma konsantrasyonu kontrol grubundan farklı değildir. Polikistik over sendromlu olgularda endojen adrenomedullin, insülin düzeyini baskılamak için yeterli olmayabilir. Polikistik over sendromunda, endojen adrenomedullin eksikliği hiperinsülinemi nedenlerinden biri olabilir. Polikistik over sendromlu olgularda, adrenomedullin ile gonadotropinler, östradiol, androjenler ve insülin resiztansı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Polikistik over sendromu, adrenomedullin, insülin resiztansı, obezite.Öğe Postmenopozal osteopenik kadınlarda intranazal kalsitonin ile kombine hormon replasman tedavi rejimlerinin kemik mineral dansitesi üzerine etkileri(2005) Uçar, Banu; Sağsöz, Nevin; Noyan, Volkan; Yücel, AykanAmaç: Bu çalışmada postmenopozal sağlıklı kadınlarda intranazal kalsitonin ile kombine verilen tibolon, konjuge estrojen, konjuge estrojen ve medroksiprogesteron asetat kullanımının kemik mineral yoğunluğuna etkisinin prospektif araştırılmasını amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ekim 2002-Mart 2003 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine başvuran 37 postmenopozal sağlıklı kadın çalışmaya alındı. L2-L4 vertebra t skoru -1.5'den küçük olan kadınlar çalışmaya dahil edildi. Hastalar 3 gruba ayrıldı. Grup I'deki 14 kadına 2.5 mg/gün tibolon, grup II'deki 15 kadına 0.625 mg/gün konjuge estrojen (CEE)2.5 mg/gün medroksiprogesteron asetat (MPA), grup III'deki histerektomize 8 kadına 0.625 mg/gün konjuge estrojen verildi. Tedavilerine günlük intranazal 200 İÜ/gün salmon kalsitonin ile 1500 mg/gün elementer kalsiyum ve 400 İÜ/gün vitamin D eklendi. Hastaların tedavi öncesi ve tedaviden 1 yıl sonraki dual-energy X-ray absorptiometry ile kemik mineral yoğunluğu (gr/cm²) ölçüldü. İstatistiksel analizler için paired t-test, one-way analysis of variance test, Kruskal-Wallis test kullanıldı. Bulgular: Lumbar vertebra kemik mineral yoğunluğunda tedavi başlangıcına göre grup I'de L2-L4: %0.22, L3 %0.46; grup II'de L2-L4: %0.38, L3: %0.46; grup III'de L2-L4: %0.30, L3: %0.63 anlamlı artış bulundu. Femur boynu kemik mineral yoğunluğunda tedavi başlangıcına göre grup I'de %0.12, grup II'de %0.12, grup III'de %0.10 anlamlı olmayan artış tesbit edildi. Başlangıca göre lumbar vertebra ve femur boynu kemik mineral yoğunluğundaki artışta gruplar arasında anlamlı fark tesbit edilmedi. Sonuç: Bu çalışmada, erken postmenopozal dönemde tibolon, CEEMPA veya sadece CEE'nin, kalsitonin ile kombine kullanımda kemik mineral yoğunluğuna etkilerinin birbirlerine üstünlüğü gösterilememiştir.Öğe Prevalence of adolescent pregnancies and educational status of pregnant adolescents admitted to the Kırıkkale University Faculty of Medicine, Department of Gynecology and Obstetrics(2005) Bayram, Melih; Özer, Güler; Soyer, Canan; Uçar, Banu; Yücer, GökçenObjective: In this retrospective study, we wanted to determine the prevalence of adolescent pregnancies and educational status of the adolescent pregnant women admitted to the outpatient clinic of Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynecology. Materials and Methods: Records of antenatal follow up of 954 pregnant women between February 2001 and September 2003 were analyzed. Results: Out of 954 pregnant women who were followed up antenatally, 7.9% were in adolescent age group. As for the educational status of these adolescents, 69.3% were primary school graduate, 26.6% were high school graduate and 1.3% were attendant to a university programme. Conclusion: Although the rate of adolescent pregnancies admitted to the outpatient clinic of Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynecology (7.9%) was not as high as in the general population of Turkey, their educational status were higher.