Yazar "Uslu, Cennet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cumhuriyet dönemi Türk ulusçuluğunda kültürel ulusçuluğun bir unsuru olarak 'tarih''in rolü(Kırıkkale Üniversitesi, 1998) Uslu, Cennet; Yayla, AtillaÖZET Bu çalışmanın konusu Türkiye'de 29 Ekim 1923'te bir ulus-devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde benimsenen ulusçuluk anlayışının analiz edilmesidir. Bu analiz 1930'lu yıllardaki "tarih" anlayışı temel alınarak yapılmıştır. Cumhuriyet yöneticilerinin tarihe bakışı, yazılan ulusal tarih ve Türk Tarih Tezi'nin Türk ulusçuluğuna getirdiği kültürel ulusçu etkilerin ortaya konulması çerçevesinde yapılmıştır. Bunu yapabilmek için çalışma iki bölümde toplanmıştır. Birinci Bölüm'de bu analizi yaparken esas alınacak teorik çerçevenin çizimi yapılmıştır. Teori kısmında, literatürde yaygın kabul görmüş bir tasnif olan siyasi ve kültürel ulusçuluk incelenmiştir. Bu ulusçuluk anlayışlarının ortaya çıkışı, gelişimi ve özellikleri üzerinde durulmuştur. Her iki ulusçuluk anlayışın da ulusu tanımlarken kullandığı unsurların neler olduğu ve birbirlerinden ayrılan yönleri araştırılmıştır. İkinci Bölüm'de Cumhuriyet ile birlikte Türkiye'de yaşanan uluslaşma süreci ve Türk ulusçuluğunun yapısı araştırılmıştır. Bu yapılırken "Birinci Bölümde" ortaya konan teorik çerçeve kullanılmıştır. îlk önce Türk ulusçuluğunun genel yapısı incelenmiştir. Daha sonra ise Cumhuriyet rejiminin "tarih" anlayışının oluşma süreci incelenmiştir. Cumhuriyet yönetiminin ulusu inşa ederken "tarihi" fonksiyonel olarak kullanması ve bunun da Türk ulusçuluğuna getirdiği kültürel ulusçu etkiler üzerinde durulmuştur. Bu çalışmanın sonucunda Türkiye Cumhuriyeti'ne hakim olan ulusçuluk anlayışının bel kemiğini siyasi ulusçuluğun oluşturduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte Türk ulusçuluğunda zaman zaman kültürel ulusçuluk eğilimlerine de rastlanıyor. Ayrıca ulusal tarih yazma denemesi olarak "Türk Tarih Tezi", 1930'lardaki Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusçuluk anlayışının kültürel yönlerini tespit edebildiğimiz bir alandır.Öğe LİBERAL TARAFSIZLIK VE MODUS VİVENDİ(2014) Uslu, CennetLiberal tarafsızlık meselesi son dönem çağdaş siyaset teorisi literatürünü belirleyici bir tartışma haline gelmiştir. Bu tartışmaların bir kısmında, devletin meşru olabilmesi tarafsız olmasına, tarafsız olabilmesi ise devletin tarafsız bir zemin üzerine temellendirilmesine bağlanmıştır. Kapsamlı bir liberal teoriye dayanan bir liberal devletin tarafsızlığından söz edilemeyeceği eleştirileri karşısında siyasî liberalizm perspektifinden çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bu teorilerden bir kısmı modus vivendi adı verilen bir liberalizm etiketi altında ele alınabilir. Bu makalede tarafsızlık meselesi üzerinden modus vivendi yaklaşımının tasvir edilmesi ve analiz edilmesi hedeflenmiştir. Bu yaklaşım devletin temel normlarının belli bir iyi hayat anlayışı veya belli bir ahlâk anlayışına başvurmaksızın yapılacak bir modus vivendi sözleşmesi ile inşa edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Modus vivendi liberalizmine göre insanlar arasındaki farklılıklar ve bu farklılıkların yarattığı anlaşmazlıklar nihaî olarak çözüme kavuşturulamaz. Bu yüzden siyaset felsefesinin evrensel bir adalet veya ahlâk aramak yerine, farklılıklara sahip bireylerin bir arada barış içinde yaşayabileceği siyasî koşulları oluşturan bir sözleşme ahlâkına odaklanması gerektiği iddia edilir. Tarihsel kökleri Hobbes ve Hume'a uzanmakta olan modus vivendi liberalizminin çağdaş temsilcileri olarak Gauthier, Kukathas ve Gray gibi filozoflar sayılabilir. Modus vivendi yaklaşımını tanımak için antiütopyacılık ve kabuledilebilirlik kavramlarına başvurulabilir. Modus vivendi liberalizmi beşerî farklılık ve tarafsız devlet meselesinin çözümü bakımından dikkate değer bir alternatif sunmasına rağmen hâlâ heterodoksi bir yaklaşım olarak görülmektedirÖğe Nefret söylemi suçu versus ifade hürriyeti(2013) Uslu, CennetGünümüzde ifade hürriyetine yönelik en ciddi tehdit nefret söylemini kriminalize etmeye yönelik girişimlerden gelmektedir. Tehdidin bir boyutu ifade hürriyetine müdahalenin geleneksel yasakçı yöntem yerine, “insancıl” gerekçeler ve haklar dilinden oluşan yeni bir yöntem ile savunulmasından kaynaklanıyor. Niyet iyi ve dil uygun görününce, sonucun aslında yanlış ve zararlı bulunan belli fikir ve görüşlerin yasaklanması anlamına geldiği kolayca teşhis ve deşifre edilemiyor. Nefret söyleminin kriminalize edilmesinde hem yapısal hem de argümantatif bazı kusurlar mevcut. Yapısal kusurlar nefret söylemi suçunun ancak muğlak ve belirsiz bir tanımının yapılabilmesine izin veriyor. Argümantatif kusurlar ise nefret söylemini yasaklamanın aslında insanların farklılıkları olgusunu reddetmek ve bazı fikirleri gayrî meşru kabul etmek anlamına geleceğini sergiliyor. Açık ve özgür bir sistemin değeri birilerini huzursuz ve rahatsız edecek fikir ve görüşlerin ifadesine “de” yer olmasından kaynaklanır. Buna karşın, nefret söylemini kriminalize etme girişimi ile ifade hürriyetinin sınırları keyfilik ve tarafgirliğe alabildiğine açık hale gelmektedir.Öğe Why Did People Become Human Shields Against The Coup?(Ahmet Yesevi Univ, 2016) Uslu, CennetResistance of the people on streets in the night of July 15, against the coup staged by the officer members of FETO in Turkish army, was the primary factor that failed the attempt. The society in Turkey have seen many coups but it was the first time in the history that they stood against. There are several reasons why social segments distant to activism have acted different than before, who have taken the streets and turned their bodies to shields against tanks, guns and fighter jets. According to my analysis, these reasons may be summed up under five sections. Although I make this analysis shortly after the coup attempt and it needs to be supported by field studies, I think it frames a real-like picture regarding the question.