Yazar "Zabunoğlu, Hamdi Gökçe" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 7 NO’LU PROTOKOL BAĞLAMINDA YERLEŞİK YABANCILARIN SINIR DIŞI EDİLMESİNE İLİŞKİN USULİ GÜVENCELERİN SINIRLANDIRILMASI REJİMİNDE EŞİK: MUHAMMAD ve MUHAMMAD v. ROMANYA KARARI(2024) Zabunoğlu, Hamdi Gökçe; Kartlı, Elif BaşakAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bazı maddeler ile sınır dışı işlemlerine karşı dolaylı bir koruma alanı sağlamaktadır. Buna karşın daha sonra yürürlüğe giren ve Sözleşme’nin bir parçası sayılan 4 ve 7 No’lu Protokoller, sınır dışı edilmeye ilişkin doğrudan koruma sağlayan düzenlemeler içermektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu 7 No’lu Protokol içerisinde yabancıların sınır dışı edilmelere ilişkin sahip olduğu birtakım usuli haklar, 1. maddede koruma altına alınmıştır. Bu maddenin nasıl yorumlanması gerektiği hususu yakın zamana değin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında açık şekilde yer bulamamıştır. İlk kez 2020 yılında Büyük Daire tarafından karara bağlanan Muhammad ve Muhammad v. Romanya kararı ile bu madde hem detaylı olarak incelenmiş hem de Mahkeme tarafından sınırlandırılmasına ilişkin bir yöntem ortaya koyulmuştur. Mahkeme’nin bu kapsamda oluşturduğu iki aşamalı testin ilk aşaması, sınırlandırmaların bağımsız bir makam tarafından usulüne uygun olarak gerekçelendirilip gerekçelendirilmediğinin değerlendirilmesidir. İkinci aşaması ise yabancının sınırlandırmadan kaynaklı olarak yaşadığı zorlukların birtakım dengeleyici faktörlerle yeterince telafi edilip edilmediğinin belirlenmesidir. Mahkeme içtihatları bakımından da nispeten yeni olan bu metodoloji henüz yöntemin belirlendiği Muhammad ve Muhammad v. Romanya kararında eleştirilmeye başlanmıştır. Ancak yine de erken bir gözlemle bu metodolojinin 7 No’lu Protokol’ün birinci maddesinde düzenlenen hakların korunması bakımından -en azından- işlevsel sayılabileceğini söylemek mümkün görünmektedir.Öğe BİR RADİKAL DEMOKRASİ TEORİSİ OLARAK MÜZAKERECİ DEMOKRASİ(2017) Zabunoğlu, Hamdi GökçeLiberalizm ve demokrasi birbirinden farklı temellerden yola çıkan iki gelenek olmasına rağmen bu iki kavram yirminci yüzyılda o denli bütünleşti ki demokrasi denildiğinde akla liberal demokrasi gelir olduLiberal demokrasi temsili demokrasi ile liberalizmin sanayileşmiş toplumun oluşmaya başladığı sanayi devrimi döneminde bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde reel sosyalizmin yıkılmasıyla kimi düşünürlerce serbest piyasa ekonomisi ile liberal demokrasinin alternatifsiz bir demokrasi tipi olduğu iddia edilmiştir. Ancak liberal demokrasinin uygulama alanı olan ulus devlet, başta küreselleşme olmak üzere kapitalist sistemde ortaya çıkan krizler gibi sebeplerle bir kriz içine girmiştir. Bu kriz durumu liberal demokrasinin alternatifsiz ve üstün bir model olduğu düşüncesinin geçerli olamayacağını da ortaya çıkarmıştır. İçinde bulunulan krizden çıkış için liberal demokrasiye alternatif oluşturacak çeşitli demokrasi düşünceleri ileri sürülmüştür. Habermas’ın öncülüğünü yaptığı müzakereci demokrasi kuramı, halkın yönetime etkin şekilde katılımını hedefler. Habermas bu bağlamda bütün insanların katılabileceği bir müzakere sürecinden bahseder. Bireyler bu süreç içerisinde hiçbir sınırlama olmaksızın sürece katılmada özgür ve eşittir. Bu çalışmada, Habermas’ın müzakereci demokrasi kuramı ve bu kuramın temel argümanlarını ve bu kurama getirilen eleştiriler incelenmiştir.Öğe Hart-Bodenheimer Tartışması Üzerinden Analitik Hukuk Bilimi Okuması(2023) Zabunoğlu, Hamdi Gökçe; Altunsu, OnurYargılama, hukukun işleyiş sürecindeki zorunlu aşamalardan biridir. Hukuku tüm yönleriyle ele almak isteyen kuramsal yaklaşımlar, yargılamayı görmezden gelemez. Analitik hukuk biliminin temsilcisi Hart, genel olarak pozitif hukuka özgü kavramları ve bu kavramların birbirleriyle ilişkisini analiz ederek hukuku ahlaktan ayırır. Doğal hukuk öğretisini benimseyen Bodenheimer ise hukuk ve ahlak arasında zorunlu bir ilişki olduğunu farklı açılardan gündeme getirmeyi amaçlar. Ona göre, çoğu toplum tarafından benimsenen hukuk kuralları, insan doğasının bir yansımasıdır ve ahlaki temele sahiptir. Yasa koyucu, kural ihdas ederken kendisinin veya toplumun ahlaki yargılarından esinlenir. Hukuk ve ahlak arasındaki ilişkiyi açığa çıkaran bir diğer durum, yargıcın zor davalarda ahlaki prensiplerden destek almasıdır. Zor davalarda mevcut yasa olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi yorumlandığı için hukukun otonomisi kaybolur. Hart için hukukun ahlakla ilişkisi analitik hukuk biliminin benimsediği ilkelere zarar vermez; çünkü bu ilişki zorunlu değildir. Hem yasa koyucu hem de yargıcın yasama faaliyetinde bulunduğu durumlarda, hukuk zorunlu biçimde ahlaktan türemez. Türk hukuk literatüründe incelenmemiş olan bu tartışma, analitik hukuk biliminin etraflıca tartışılması ve doğru biçimde değerlendirilmesine katkı sunmak üzere kaleme alınmıştır.Öğe Kapitalist Toplumsal Dönüşüm Sürecinde Hukukun Üç Hali(2023) Zabunoğlu, Hamdi GökçeBu makalede hukukun üç biçimi ele alınmaktadır. Bu biçimlerden ilki özel- likle şiddetli toplumsal dönüşümlerde hukukun rolü bakımından kılıçtır. İnsan ve doğa arasındaki ilişki, insanlar arasındaki üretici ilişkilerle simbiyotik olarak gelişir; üretim güçlerinin gelişiminin her belirli aşaması, bir dizi belirli sosyal iliş- kiye karşılık gelir. Hukuk, özünde sömürücü olan ekonomik etkileşimleri meşru- laştıran ve ideolojik olarak rasyonelleştiren bir araç olarak vazife görebilir. İkinci biçim olan kalkan bazı sınırlı durumlarda sınıf çatışmasının hukuki bir biçimde oynanması için fırsatlar sunan yönünü işaret eder. Ama hukuk aynı zamanda bir zincirdir. Bu ise hukukun üçüncü biçimidir. Çünkü yasallık bir sınır işlevi de gö- rür. Her bir figür, hukukun üretim ilişkilerinin kurulması ve yeniden üretilme- sindeki rolünü farklı bir perspektiften ele alırken ücret-emek ilişkisinin hukuki düzenlemesine de ışık tutmaktadır. Ancak makalenin iddiası şudur: her üç biçim de hukuk sisteminin işleyişinde her zaman mevcuttur. Ancak farklı sosyal ve ta- rihsel dönemlerde biri diğerlerine göre daha ön plana çıkar. Bu nedenle birinin anlaşılabilmesi aslında hepsinin anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenle makale bu üç biçimi ele alarak tartışmaktadır.Öğe Ortodoks Marksizmde Adalet Kavrami Baglaminda Modern Devletin Gelisimi(Ilem, 2024) Zabunoğlu, Hamdi GökçeThis article examines the development of the mainstream Marxist approach to the development of the modern state form and its relation to the concept of justice. The first part of the article discusses Marx's critique of Hegel. Marx opposes Hegel's idealism and argues that it is civil society, defined as the social activity of human beings, that leads to the emergence of the modern state and not vice versa. Again, Marx accepts the bureaucracy, which Hegel calls the 'universal class', as the so-called universal class. According to Marx, Hegel's relationship between concept and history must be reversed. The article then explores Marx's encounter with Smith's classical political economy and how Marx's theory is derived from Smith's theory. The article concludes by arguing that the distinction between state and society is used within Marxist theory to describe the changes that occurred during the period of the absolutist state, the period preceding the emancipation of capitalist society, and by comparing the classical Marxist depiction of absolutism with Carl Schmitt's analysis of absolutist state sovereignty based on Hobbes' approach, ultimately pointing to the emergence of capitalism as the moment when state and society were reunited under the rule of the bourgeoisie rather than separated.Öğe Ortodoks Marksizmde Adalet Kavramı Bağlamında Modern Devletin Gelişimi(2024) Zabunoğlu, Hamdi GökçeBu makalede, modern devlet biçiminin gelişimine yönelik ana akım Marksist yaklaşımın gelişimi ve bunun adalet kavramıyla ilişkisi incelenmiştir. Makalenin ilk bölümünde Marx’ın Hegel eleştirisi tartışılmıştır. Marx, Hegel’in idealizmine karşı çıkarak modern devletin ortaya çıkmasına neden olan şeyin insanların toplumsal faaliyeti olarak tanımlanan sivil toplum olduğunu, bunun tersinin geçerli olamayacağını ileri sürer. Yine Marx, Hegel’in “evrensel sınıf” olarak isimlendirdiği bürokrasiyi, sözde evrensel sınıf olarak kabul eder. Marx’a göre Hegel’in kavram ve tarih arasındaki kurduğu ilişki tersine çevrilmelidir. Makale devamında, Marx’ın Smith’in klasik politik iktisat düşüncesiyle karşılaşmasının ve Marx’ın teorisinin Smith’in teorisinden nasıl üretilmiş olduğunu araştırmaktadır. Makale, devlet ve toplum ayrımının Marksist teori içerisinde kapitalist toplumun özgürleşmesinden önceki dönem olan mutlakiyetçi devlet döneminde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için kullanıldığı ve mutlakiyetçiliğin klasik Marksist tasvirini Carl Schmitt’in mutlakiyetçi devlet egemenliğine ilişkin Hobbesçu analiziyle karşılaştırılmasıyla varılan kapitalizmin ortaya çıkışının devlet ve toplumun ayrılmasından ziyade burjuvazinin egemenliği altında yeniden birleştiği ana işaret ettiği iddiasıyla sona ermektedir.Öğe Ulusal ve ulusalüstü insan haklarının kötüye kullanılmaması(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Zabunoğlu, Hamdi Gökçe; Aksoyak, Y.TayfunÖZET İnsan haklarının kötüye kullanılmaması kavramı, insan haklan mücadelesinin geçirmiş olduğu evrelerin sonunda ortaya çıkmış olan bir gereksinimin ifadesidir. Kavramın ifadesini bulduğu dönem İkinci Dünya Savaşı sonrasıdır. Demokratik, özgürlükçü düzeninin kendini koruması gerektiği temelli militan demokrasi kavramıyla ve özgürlüğü yok etme özgürlüğü tartışmasıyla ilişkili olan kötüye kullanılmama Evrensel İnsan Haklan Bildirisi'nde düzenlenerek ulusal üstü bir nitelik kazanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bazı ulusal üstü sözleşmelerde yer almış, ülkemiz ve Almanya gibi kimi ülkelerde anayasal hüküm olarak belirtilmiştir. İfade ettiği ilke bakımından çok önemli olan insan haklarının kötüye kullanılmaması ile ilgili düzenlemeler özgürlükçü düzen aleyhtarlarına karşı koruma sağlanırken aynı zamanda yanlış kullanımında bu düzenin fiilen ortadan kalkması sonucunu da doğurabilir. Son derece önemli olan bu konuyu incelediğimiz tezimizi, dört bölüme ayırarak, birinci bölümünde insan haklarının düşünsel ve pozitif hukuk gelişimini batı uygarlığı temelli olarak inceledikten sonra ikinci bölümde ülkemizdeki gelişim sürecini ele aldık. Daha sonra üçüncü bölümde insan haklarının kötüye kullanılmamasını ulusal ve ulusal üstü yönden analiz ettikten sonra dördüncü ve son bölümde Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarındaki yerini ve uygulamayı açıklamaya çalıştık.