Uzmanlık Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 12 / 12
  • Öğe
    İndirekt kompozit rezin restorasyonların marjinal ve internal uyumunun üç boyutlu olarak incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Polatoğlu, Selin; Çelik, Çiğdem
    Amaç: Bu tez çalışmasının amacı, farklı restoratif tekniklerle hazırlanan indirekt kompozit rezin restorasyonların marjinal ve internal uyumlarının üç boyutlu olarak incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 10 adet çekilmiş insan 3.molar dişi kullanıldı ve OM inley preparasyonları hazırlandı. Daha sonra, üç farklı restoratif teknik ile iki farklı yapıda indirekt kompozit rezin materyalden indirekt kompozit rezin restorasyonlar elde edildi(n=10). Grup1: Semidirekt Teknik Grup 2: İndirekt Teknik (Konvansiyonel ölçü) Grup 3: İndirekt Teknik (Dijital ölçü-3 boyutlu yazıcı). Restorasyonların bitirme ve polisaj işlemleri tamamlandıktan sonra marjinal ve internal uyumları silikon replika tekniği ve mikro-BT ile üç boyutlu olarak incelendi. Çalışmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde, Kruskal Wallis testi ve post hoc Mann-Whitney U testi testi kullanıldı. Silikon replika ve mikro BT ölçüm tekniklerinin arasındaki korelasyon Spearman testi ile incelendi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak belirlendi. Bulgular Test edilen restorasyon yapım yöntemlerine göre silikon replika tekniği ile yapılan ölçümlerde marjinal uyum değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenirken(p<0.05), internal uyum değerleri arasında anlamlı fark bulunmadı(p>0.05). Mikro BT ölçüm tekniğinin sonuçlarına göre grupların marjinal ve internal uyum değerleri arasındaki farklılık anlamlıydı(p<0.05). Semidirekt teknik grubunun değerleri, konvansiyonel ölçü ve dijital ölçü gruplarına göre daha düşük izlenirken(p<0.05), indirekt teknikler arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi(p>0.05). Kompozit rezin grupları arasında marjinal ve intenal uyum değerleri açısından anlamlı farklılık bulunmadı(p>0.05). Silikon replika ve mikro BT ölçüm teknikleri arasında orta derecede pozitif yönde korelasyon tespit edildi(r=0,585 p=0,009). Sonuç Çalışmamızın kısıtlılıkları dahilinde, test edilen kompozit rezinden bağımsız olarak, farklı restoratif tekniklerle yapılan indirekt kompozit rezin restorasyonların marjinal ve internal uyum değerleri arasında farklılık gözlenebilir. Silikon replika ve mikro BT ölçüm teknikleri restorasyonların internal ve marjinal uyumlarının değerlendirilmesinde birbirine alternatif olarak kullanılabilir. Anahtar Kelimeleri İndirekt Kompozit Rezin, Semi-Direkt Teknik, İndirekt Teknik, İntraoral Tarayıcı, Üç Boyutlu Yazıcı, Marjinal Uyum, Replika Tekniği, Mikro-BT
  • Öğe
    Er: Yag lazerin farklı atım sürelerinin üniversal bir adeziv sistemin dentine mikrogerilim bağlanma dayanımı üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Çetinbak, İrem; Bayraktar, Yusuf
    Amaç: Bu in vitro tez çalışmasının amacı; Er: YAG (Erbium:yttrium-aluminium-garnet) lazerin farklı atım su?relerinin, üniversal bir adezivle kullanılan bir mikrohibrit kompozit rezinin dentine mikro gerilim bağlanma dayanımı u?zerine etkisinin değerlendirilmesi, kırılma tiplerinin, lazer uygulanan yüzeylerin ve bağlanma ara yüzeylerinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışma kapsamında 42 adet çekilmiş insan üçüncü molar dişin okluzal mine dokusu kaldırılarak dentin yüzeyi düzleştirildi ve örnekler uygulanacak kavite preparasyon yöntemine göre rastgele yedi gruba ayrıldı (n=6). Grup 1: Elmas Frez, Grup 2: Er:YAG-SSP, Grup 3: Er:YAG-MSP, Grup 4: Er:YAG-SP, Grup 5: Er:YAG-LP, Grup 6: Er:YAG-VLP, Grup 7: Er:YAG-QSP. Er:YAG lazer 1,75 W güç ayarında, 10 Hz frekans, 40 sn uygulama süresi, 10 mm çalışma mesafesi ile kullanıldı. Örnekler öncelikle akrilik rezin içerisine gömüldü. Ardından 4x4x1 mm boyutlarında kaviteler hazırlandı ve hazırlanan kavitelere bir üniversal adeziv uygulandıktan sonra bir mikrohibrit kompozit rezin ile restore edildi. Örnekler, hassas bir kesme cihazı ile su soğutması altında kesilerek 1x1x8 mm boyutlarında çubuk şeklinde örnekler elde edildi (n=20). Çubuk örneklerin bağlanma yüzeyinin kesitsel alanı dijital bir kumpas ile ölçüldükten sonra, her bir örneğe 1 mm / dk'lık bir hızda mikrogerilim bağlanma dayanımı testi uygulandı. Kırılmanın gerçekleştiği değerler Newton (N) cinsinden kaydedildi. Daha sonra, Megapaskal (MPa) = kuvvet/alan (N/mm2) formu?lu? ile Newton cinsinden MPa'ya dönu?ştu?ru?lu?p her bir örnek için kaydedildi. Her örneğin kırılma yüzeyi stereomikroskop ile incelendi ve başarısızlık tipleri (adeziv, koheziv, karışık) belirlendi. Her gruptan rastgele seçilen birer örnek, kavite preparasyon tekniklerinin oluşturduğu yüzey karakteristiğinin incelenmesi için temassız optik profilometre ve taramalı elektron mikroskobu ile değerlendirildi. Veriler Bonferroni düzeltmeli Kruskal Wallis testi ile analiz edildi (p<0.05). Bulgular: Grupların ortalama mikrogerilim bağlanma dayanımları istatistiksel olarak birbirlerinden farklı bulundu (p<0,05). Gruplar arasında en yüksek mikrogerilim bağlanma dayanımı değerleri LP (23,66±6,30 MPa) grubunda görülürken, en düşük bağlanma dayanımı değeri VLP (15,85±5,44 MPa) grubunda görüldü. Sonuç: Sonuç olarak farklı atım sürelerinin mikrogerilim bağlanma dayanımını değiştirebileceği ve uygun lazer parametreleri kullanıldığında dentin dokusunda klinik olarak kabul edilebilir bağlanma dayanım değerlerine ulaşılabileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Er:YAG Lazer, Atım Süresi, Üniversal Adeziv, Mikrogerilim Bağlanma Dayanıklılığı
  • Öğe
    Farklı tükürük akış hızlarında gastrik regürgitasyona bağlı mine erozyonlarına remineralizasyon ajanlarının etkisinin in vitro olarak incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Küçükosmanoğlu, Melek; Çelik, Çiğdem
    Amaç: Bu in vitro tez çalışmasının amacı; farklı tükürük akış hızlarında gastrik regürgitasyona bağlı mine erozyonlarına; kalsiyum gliserofosfat, magnezyum klorür ve ksilitol içerikli bir remineralizasyon jeli ile CPP-ACP ve 900 ppm florür içerikli bir diş kreminin remineralizasyona etkisini in vitro bir model üzerinde incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmada sığır dişlerinden elde edilen toplam 144 mine örneği kullanıldı. Tüm örnekler tükürük akış hızına göre rastgele 2 gruba ve her grup kontrol ve remineralizasyon ajanlarına göre uygulanan yüzey işlemi dikkate alınarak 3 alt gruba ayrıldı (n=12). Bu çalışmada iki farklı tükürük akış hızında (0,5 ve 0,05 ml/dk) ve üç farklı yüzey işlemi; remineralizasyon ajanı uygulaması yok (kontrol); kalsiyum gliserofosfat, magnezyum klorür ve ksilitol içerikli remineralizasyon jeli (R.O.C.S) uygulaması, CCP-ACP ve 900 ppm florür içerikli diş kremi (MI Paste) değerlendirildi. Tükürük akış hızı ve gastrik erozyon döngüsünü taklit etmek için çok kanallı bir peristaltik pompa kullanıldı. Eroziv döngü için odacıklara oda sıcaklığında 2 dakika boyunca hidroklorik asit (0,0499 M, pH 1,5), bir rezervuardan 2 ml/dk hızda 30 sn enjekte edildi ve bu döngü 7 gün boyunca, 1 günde 6 kez tekrarlandı. Yapay tükürük odalara 0,5 ml/dk'lık veya 0,05 ml/dk'lık bir akış oranı taklit edilerek uygulandı. Yüzeyel doku kaybı(?m) optik profilometre ile belirlendi. Her gruptan rastgele bir örnek Alan Emisyonlu Taramalı Elektron Mikroskobu (FE-SEM) x1500, x5000 ve x10000 büyütmelerde incelendi. Çalışmadan elde edilen veriler Mann-Whitney U, Kruskal Wallis ve Dunn testi ile istatistiksel olarak analiz edildi(p<0,05). Bulgular: Çalışmada elde edilen bulgulara göre; normal tükürük akış hızında R.O.C.S remineralizasyon jeli ile kontrol ve MI Paste gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük yüzey kaybı değerleri izlendi(p=0,011). Düşük tükürük akış hızında asit erozyonuna maruz kalan gruplarda remineralizasyon işlemlerine göre farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı ve R.O.C.S remineralizasyon jeli ile diğer gruplara kıyasla daha düşük yüzey kaybı değerleri gösterdi(p=0,003). Kontrol gruplarında asit erozyona maruz kalma ve kalmama durumu, normal ve düşük tükürük akış hızı varlığında yüzey kaybı değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermedi(p>0,05). FE-SEM analizinde asit erozyonu olan gruplarda aşınmış yüzey morfolojisi, R.O.C.S remineralizasyon jeli ve MI Paste uygulaması olan gruplarda yüzeyde birikimler gözlendi. Sonuç: Bu çalışmanın sınırları dahilinde, normal ve düşük akış hızlarında hidroklorik asitin sebep olduğu mine erozyonuna karşı kalsiyum gliserofosfat, magnezyum klorür ve ksilitol içerikli R.O.C.S remineralizasyon jeli koruyucu bulundu.
  • Öğe
    Kavite tipi ve kalan diş dokusunun tek renkli rezin kompozitin renk uyum potansiyeli üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Karaduman, Kübra Sultan; Bayraktar, Yusuf
    Diş hekimliğinde renk uyum potansiyeli (Color Adjustment Potential-CAP), restorasyonların yerleştirildiği diş dokusunun rengine uyum sağlama potansiyelini tanımlamak ve ölçmek için kullanılan bir terimdir. CAP iki bileşenin etkileşiminden oluşmaktadır. Bunlar görsel (Visual) olarak değerlendirilen renk uyum potansiyeli (CAP-V) ve bir renk ölçüm cihazı kullanarak (Instrumental) değerlendirilen renk uyum potansiyelidir (CAP-I). Yüksek renk uyum potansiyeline (CAP) sahip materyaller renk farklılıklarını (?E) azaltabilir böylece restorasyonlarda estetik bir görünüm sağlanırken, klinisyenin renk uyumsuzluğunu telafi etmesi kolaylaşır. Bu çalışmanın amacı, bukalemun etkisi gösterdiği iddia edilen tek renk tonuna sahip bir kompozit rezin materyalin (Omnichroma, Tokuyama Dental, Tokyo, Japonya), farklı kavite tiplerinde (Sınıf 3 ve Sınıf 4) ve farklı diş renk tonlarında (B1, A2 ve C3) renk uyum potansiyelini araştırmaktır. Ayrıca renk uyum potansiyelini belirlemek için örnekler görsel analize ek olarak iki farklı fotoğrafik analiz yöntemiyle (Standart fotoğrafik analiz ve Çapraz polarize filtreli fotoğrafik analiz) değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında kontrol grubu olarak VITA Classic renk skalasına göre çeşitli renk tonlarına sahip olan bir nanofil kompozit rezin (Filtek Ultimate, 3M ESPE, St. Paul, MN, ABD) kullanıldı. Kaviteler hazırlanmadan önce akrilik dişlerin renk değerleri (L*, a* ve b*) görsel yöntem, standart fotoğrafik yöntem ve çapraz polarize filtreli fotoğrafik yöntem kullanılarak değerlendirildi. Akrilik dişlerden kalıp alındı ve test edilen kompozit rezinler kullanılanılarak kompozit diş örnekleri hazırlandı ve polisajları yapıldı. Aynı şekilde kompozit diş örneklerin renk değerleri (L*, a* ve b*) değerlendirildi ve kaydedildi. VITA Classic renk skalasına uyarlanmış B1, A2 ve C3 renklerinde akrilik santral dişlere (n=156) (Denture Lüx Pe, Birleşik Grup Dental, Ankara, Türkiye) Sınıf 3 (n=78) ve Sınıf 4 (n=78) kaviteler hazırlandı. Daha sonra Sınıf 3 ve Sınıf 4 kaviteler test edilecek kompozitlere göre rastgele 2 gruba ayrıldı (n=13). Akrilik dişler üzerinde hazırlanan Sınıf 3 ve Sınıf 4 restorasyon örnekleri ve restorasyon yapılmayan örnekler görsel ve enstrümental olarak fotografik analiz yöntemleriyle değerlendirildi. Kompozit rezinlerin renk uyum potansiyelleri (CAP-I ve CAP-V) hesaplandı. Verilerin analizi %95 güven aralığında dört yönlü ANOVA, Tukey HSD, Mann-Whitney U ve Kruskal Wallis testleri kullanılarak IBM SPSS V23 programında yapıldı. Tek renkli rezin kompozit Omnichroma CAP-I açısından değerlendirildiğinde Filtek Ultimate'dan daha iyi renk uyumu göstermiştir. Bu durum CAP-V açısından B1 ve C3 renk tonlarında da geçerlidir. CAP-I kavite tipinden etkilenmezken CAP-V'nin kavite tipinden etkilendiği saptanmıştır. CAP-I ve CAP-V açısından incelendiğinde Omnichromanın C3 renk tonu gibi koyu renk dişlerde daha iyi bir uyum gösterdiği söylenebilir. Restoratif materyallerin renk uyum potansiyelleri fotoğrafik yöntemler ve görsel analiz yöntemi açısından değerlendirildiğinde farklı sonuçlar elde edilir. Anahtar Kelimeler: renk uyumu, rezin kompozit, bukalemun etkisi, anterior restorasyon, fotografik renk analizi
  • Öğe
    Farklı dentin aşırı hassasiyeti tedavi yöntemlerinin bireylerin yaşam kalitesine etkisinin değerlendirilmesi
    (2021) BEHİYE ESRA BİBEROĞLU; ÇİĞDEM ÇELİK
    Amaç: Bu tez çalışmasının amacı, dentin aşırı hassasiyetinin tedavisinde kullanılan, tetrakalsiyum fosfat ve dikalsiyum fosfat içerikli, %35 hidroksietil metakrilat ve %5 gluteraldehit içerikli hassasiyet giderici ajanlar ve bir self-etch adeziv rezinin 6 ay süre ile klinik değerlendirilmesi ve hassasiyet giderici tedavinin katılan bireylerin yaşam kaliteleri üzerine etkisinin incelenmesidir. Bireyler ve Yöntem: Yapılan klinik muayene sonucunda en az bir dişinde (Schiff skoru>1) hassasiyet tespit edilen, toplam 69 birey (54 kadın, 15 erkek) çalışmaya dahil edildi. Bireyler rastgele 3 gruba ayrıldı (n=23): Grup I. Tetrakalsiyum fosfat ve dikalsiyum fosfat içeren hassasiyet giderici ajan (Teethmate Desensitizer, Kuraray Noritake Dental, Tokyo, Japonya) Grup II. %35 hidroksietil metakrilat ve %5 gluteraldehit içeren hassasiyet giderici ajan (Gluma Desensitizer Heraeus Kulzer, Wehreim, Almanya) Grup III. Self-etch adeziv rezin (Hybrid Bond Sun Medical, Moriyama, Shiga, Japonya). Hassasiyet giderici ajanlar, üretici firma talimatları doğrultusunda ve tek bir araştırmacı tarafından uygulandı. Materyallerin klinik etkinliği, tedaviden önce, tedaviden hemen sonra, 1.hafta, 1.ay, 3.ay ve 6.ay sonunda Schiff Soğuk Hava Hassasiyet Skalası ve Görsel Analog Skala (VAS) kullanılarak değerlendirildi. Hassasiyet tedavisinin yaşam kalitesi üzerine etkisi Dentin Aşırı Hassasiyeti Deneyimi Değerlendirme Formu (DHEQ) ile tedavi öncesi ve 6.ayda incelendi. Hassasiyet skorları (Schiff, VAS) ile DHEQ ölçek/alt ölçekleri tekrarlayan ölçümlerde ANOVA ve Kruskal Wallis, Wilcoxon ve Friedman testleri ile istatistiksel olarak analiz edildi(p<0,05). Bulgular: Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, tedavi grupları arasında, herhangi bir takip periyodunda Schiff ve VAS skorları arasında anlamlı fark bulunmadı(p>0,05). Teethmate Desensitizer ve Gluma Desensitizer gruplarında tedavi öncesi ve sonrası Schiff ve VAS skorlarında tüm izleme periyotlarında, istatistiksel olarak anlamlı fark elde edildi(p<0,05). Hybrid Bond grubunun Schiff ve VAS skorlarında 6 aylık takip sonuçları hariç, tedavi öncesi ile tedaviden hemen sonra, 1 hafta, 1 ve 3 ay skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlendi(p<0,05). Dentin Aşırı Hassasiyeti Deneyimi Değerlendirme Formu alt ölçeklerinde her üç tedavi grubu için tedavi öncesi ile 6 aylık veriler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark rapor edilirken(p<0,05), tedavi grupları arasındaki fark anlamlı değildi(p>0,05). Sonuç: Bu tez çalışmasının sınırları dahilinde, dentin aşırı hassasiyeti tedavisinde uygulanan tüm ajanların dentin aşırı hassasiyetini azaltmakta etkili olduğu ve tedavinin bireylerin yaşam kalitesini olumlu etkilediği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Ağız Sağlığı ile İlişkili Yaşam Kalitesi (OHRQoL), Dentin Aşırı Hassasiyeti, Dentin Aşırı Hassasiyeti Deneyimi Değerlendirme Formu (DHEQ), Hassasiyet Giderici Ajanlar, Self-etch Adeziv Rezin.
  • Öğe
    Bitki ekstratlarının çürük etkeni bakteriler üzerindeki antibakteriyal etkinliği, sitotoksite ve apoptoz-nekroz indekslemesinin in vitro olarak incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Gülal, Esra; Ercan, Ertuğrul
    Diş çürüğü, tüm dünyada en sık görülen enfeksiyoz bir ağız hastalığıdır. Antimikrobiyal kullanımı da çürük oluşumunu önlemede etkili yöntemlerin başında gelmektedir. Çalışmamızda farklı bitki ekstraktlarının, Streptococcus mutans, Lactobacillus acidofilus ve Actinobacillus Actinomycemcomitans bakterileri üzerindeki antibakteriyal etkinliğinin disk difüzyon yöntemi ile incelenmesi,aynı zamanda farklı konsantrasyonlarda uygulanacak bitki ekstraklarının fare fibroblastı hücrelerinde olası apoptotik ve sitotoksik etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Misvak, Zeytin yaprağı, Zerdeça), Damar otu, Kırk kilit otu bitkilerinden Soxhlet ekstraksiyonu yöntemi ile ekstraktlar elde edildi. Antibakteriyal etkinlik disk difüzyon ve agar dilüsyon yöntemi ile belirlendi. Sitotoksite için, 96 kuyucuklu plakaya her bir kuyucukta 5x103 hücre olacak şekilde ekim yapıldı ve hücre canlılığı MTT yöntemi (3,4,5-dimetiltiazol-2,5 bifenil tetrazolium bromid) ile saptandı. Absorban değeri, bir mikroplate okuyucu ile spektofotometre yardımı ile ölçüldü S.mutans'da, zeytin yaprağı grubundaki zon çapları diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksektir (p<0.05) A.Actinomycemcomitans'da misvak grubundaki zon çapları diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Zeytin yaprağı grubundaki canlılık oranının, diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür. Çalışmamız sonucunda zeytin yaprağı (Olea Europaea) ekstraktının s. mutans ve misvak (Salvodora persica) ekstraktının A.Actinomycemcomitans'da en etkili antibakteriyel ajan olduğu in vitro olarak tespit edilmiş olup bu tür bitkilerden kaynaklı yeni antibakteriyel ajanların oluşum sürecinin başlatılabileceği düşünülmektedir.
  • Öğe
    Posterior arayüzlere, restorasyon sonrası uygulanan değişik vernik preparatlarının, plak s.mutans ve laktobasil düzeyleri ve yan diş çürük lezyonu üzerine etkisinin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Kaya, Tuba; Dülgergil, Çoruh Türksel
    Diş çürüğü, tüm dünyada sık görülen bir enfeksiyoz hastalığı olarak kabul edilir. Remineralize edici uygulamalar ve antimikrobiyal ajanların kullanımı yeni çürük oluşmasını önlemede ya da başlangıç aşamasındaki çürüklerin durdurulmasında etkili yöntemler olarak kabul edilirler. Çalışmamızda, remineralize ve antibakteriyel etkileri olan farklı dental verniklerin, restorasyon sonrası komşu diş yüzeyindeki antibakteriyel ve remineralizasyon etkileri 12 aylık süre içerisinde değerlendirilmiştir. Kırıkkale Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi kliniğine başvuran ve bite-wing film ile arayüz çürüğü tespit edilen toplam 35 hastadaki 120 lezyon, 4 gruba (n=30) ayrılarak çalışmaya dahil edildi. Gruplar; Kontrol Grubu, Flor Verniği Grubu, CPP-ACP verniği Grubu, Ksilitol Verniği Grubu olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Vernik gruplarıdaki her bir arayüz bölgesine üç ayda bir toplam bakteri ölçümleri de gerçekleştirildi (CRT Bacteria kit)). Onikinci ayda restorasyon yapılan bölgeden tekrar bite-wing radyografi alındı ve komşu yan diş yüzeyinin çürük skoru kaydedildi. Tüm vernik uygulanan gruplarda 12.ay MS-LB sayısında anlamlı olarak azalma meydana geldi. Vernik gruplarının içerisinde MS ve LB sayısında en fazla azalma ksilitol vernik grubunda görüldü(p<0,05). Kontrol grubunda 12.ay MS-LB sayısında anlamlı bir azalma görülmedi(p>0,05). Remineralizasyon açısından bakıldığında kontrol grubunda 12. ayda D1 çürük lezyonu skoru diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksek görüldü(p<0,05). Flor vernik grubunda 0. ile 12. Ay arasında çürük lezyonu skoru açısından anlamlı 2 farklılık görülmedi(p>0,05). CPP-ACP vernik ve Ksilitol vernik grubunda çürük lezyonu skoru başlangıca göre anlamlı derecede azaldı(p<0,05). Çalışmanın gruplarında yer alan sonuçlar; antibakteriyel/antiçürük etkisi olan ve arayüzlere koruma amaçlı uygulanan farklı içerikli dental verniklerin, MS ve LB seviyesi üzerinde önemli etkisi olduğunu, başlangıç çürüklerini durdurabildiği ve yeni çürük oluşumunu engellediğini göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Diş çürüğü, remineralizasyon, diş verniği, S.mutans, Laktobasil
  • Öğe
    Farklı çürük uzaklaştırma yöntemleriyle hazırlanmış sınıf V kavitelerde mikrosızıntının değerlendirilmesi: Mikro bilgisayarlı tomografi Microcomputed tomography (micro-CT) incelemesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Avunduk, Ayşe Tuğba Ertürk; Bağlar, Serdar
    Bu çalışmanın amacı; farklı çürük uzaklaştırma yöntemleriyle hazırlanan ve self-etch adeziv sistem ve nanohibrit kompozit ile restore edilen sınıfV kavitelerin mikro bilgisayarlı tomografi (micro-CT), SEM ve ışık mikroskobu gözlemlerinden elde edilen mikrosızıntı ölçümlerinin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesidir. Bu in-vitro çalışmada sınıf V çürüğü bulunan 65 çekilmiş insan dişi kullanıldı. Çürük uzaklaştırma işlemi öncesinde DIAGNOdent ile ölçüm yapıldı. Örnekler rastgele 4 gruba ayrılıp (n=16) dört farklı yöntem ile (Konvansiyonel metot, Carisolv, Papacarie, Er,Cr:YSGG lazer) çürük uzaklaştırıldı ve DIAGNOdent ölçümleri tekrarlandı. Clearfıll SE Bond adeziv ve ClearfıllTM Majesty Es-2 kompozit rezin kullanılarak restorasyonları yapıldı. 24 saat distile su içerisinde post-polimerizasyon tamamlandıktan sonra termal siklus işlemi 2000 kez (5 ve 55°C) uygulandı. Örnekler micro-CT ile görüntüleme öncesinde oda sıcaklığında 24 saat %50'lik gümüş-nitrat solüsyonunda bekletildi ve distile su ile iyice durulandı. X ışını görüntülemesini sağlayabilmek amacıyla 8 saat boyunca floresans ışık altında 1. banyo solüsyonunda bekletildi ve bol miktarda distile su ile durulandı. Örneklerin son olarak sırasıyla mikro-CT, ışık mkroskobu ve SEM altında görüntülemeleri yapılıp skorlandı. Mikro-CT, ışık mikroskobu ve SEM görüntüleme yöntemleri ile elde edilen sızıntı skorları arasında farklılığın olup olmadığı Friedman Testi ile incelendi. Farklılığın hangi görüntüleme yönteminden kaynaklandığını belirlemek için Wilcoxon testi yapıldı. Grupların kendi içerisinde mine ve dentin alanlarındaki mikrosızıntı değerleri bakımından farklılığın belirlenmesi için Kruskal-Wallis H Testi kullanıldı. P<0.05 ise gruplar arasında anlamlı bir farklılığın olduğu şeklinde yorumlandı. Test edilen tüm gruplarda istatistiksel analiz sonuçları göstermiştir ki; tedavi gruplarının mikrosızıntı derecelerinin mikro-CT, ışık mikroskobu ve SEM gözlemleri karşılaştırıldığında sadece Papacarie grubunun mine alanlarında üç görüntüleme tekniği arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (P=0,018). Bu farklılığın ise mikro-CT gözlemlerinden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır (P=0,041). Çalışma gruplarının her biri için mine ve dentin mikrosızıntı skorları değerlendirildiğinde anlamlı bir fark bulunmamıştır (P>0,05). Ancak dört farklı çürük uzaklaştırma yöntemi birlikte değerlendirildiğinde dentin bölgesinde sızıntı skorları bakımından anlamlı bir farklılık bulunmamasına rağmen mine alanlarındaki sızıntı skorları arasında anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p<0.05). Mine alanlarındaki bu farklılığın lazer grubundan ileri geldiği tespit edilmiştir (P=0,048). Sonuç olarak; mikrosızıntı açısından değerlendirildiğinde tüm çürük uzaklaştırma yöntemleri aynı seviyede başarılı bulunmuştur. Bu sonuçlara göre avantaj ve dezavantajları gözönünde bulundurularak test edilen tüm yöntemler çürük uzaklaştırma amacıyla etkin bir biçimde kullanılabilir. Ayrıca çalışmamızın sonuçlarına göre adeziv restorasyonların mikrosızıntılarının kantitatif olarak değerlendirilmesinde mikro-CT'nin geçerli ve yıkıcı olmayan in-vitro bir metot olduğu ileri sürülebilir. Test edilen self-etch bonding sistemi de çalışmamız sınırlarında içerisinde başarılı sonuç vermiştir. Anahtar Kelimeler: Micro-CT, mikrosızıntı, Kemomekanik yöntem, Er,Cr:YSGG lazer
  • Öğe
    Farklı çürük temizleme yöntemlerinin (lazer, carisolv, papacarie, konvansiyonel aerator sistemler) klinik başarısının değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Ordu, Merve Aydemir; Bağlar, Serdar
    Bu çalışmanın amacı dört farklı yöntemin (konvansiyonel, lazer, kemomekanik yöntemler olan carisolv ve papacarie) çürük temizleme etkinliği, verimliliği (süre), hasta konforu bakımından değerlendirilmesi ve yapılan restorasyonların modifiye USPHS kriterlerine göre klinik başarılarının tespit edilmesidir. Bu çalışmaya 18- 40 yaş arasında arka grup dişlerinde en az 4 adet sınıf II çürüğü olan 31 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilecek dişler klinik kriterler ile değerlendirilerek ve Lazer Floresans (LF) esasıyla çalışan DIAGNOdent Pen ile ölçülerek tayin edildi. Her hastada 4 diş rastgele gruplara ayrılarak 4 farklı yöntem (Konvansiyonel metod, Carisolv, Papacarie, Er,Cr:YSGG lazer) ile çürük uzaklaştırıldı, klinik kontroller ve Diagnodent ölçümleri tekrarlandı. Çürük uzaklaştırma yöntemlerinin verimliliğini belirlemek amacıyla tedavi esnasında geçen süreler kaydedildi. Çürük uzaklaştırma işlemleri sırasındaki ağrı oluşumu FACE Ağrı Değerlendirme anketi ile belirlendi. Restorasyon materyali olarak Clearfıl™ SE Bond ve Clearfıl Majesty Posterior kullanıldı. Yapılan restorasyonlar 3, 6 ve 12 aylık periyotlarla modifiye USPHS kriterlerine (retansiyon, kenar renklenmesi, kenar uyumu, renk uyumu, sekonder çürük, postoperatif hassasiyet, anatomik form) göre değerlendirildi. Değerlendirmeler birbirleriyle kalibre edilmiş (Cohen Kappa indeksi = 0,91) deneyimli iki klinisyen tarafından yapıldı. İki gruplu karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, üç ve daha fazla grubun karşılaştırılmasında Kruskal Wallis H testi, zamana göre değişimleri incelemek amacıyla da Wilcoxon İşaret testi kullanıldı (P<0.05). Test edilen tüm gruplarda istatistiksel analiz sonuçlarına göre, çürük uzaklaştırma etkinliği açısından DIAGNOdent ilk ve son ölçümleri esas alındığında gruplar arasında fark bulunamamıştır. Çürük uzkalaştırma sonrası gruplar arası karşılaştırmada DIAGNOdent değerlerinde ise Carisolv ve Papacarie grupları hariç anlamlı fark tespit edilmiştir. Tedavi süresi bakımından konvansiyonel yöntem ile tüm gruplar arasında anlamlı fark mevcuttur. Ağrı toleransı açısından konvansiyonel yöntem ile diğer yöntemler arasında anlamlı fark bulunmuştur. Restorasyonların 1 yıllık klinik değerlendirilmesinde postoperatif hassasiyet yönünden tüm gruplarda kontrol zamanları arasında anlamlı derecede azalma görülmüştür. Kenar renklenmesi bakımından Carisolv ve lazer gruplarında 6 ay ile 12 ay arasında anlamlı fark tespit edilmiş olsa da tüm gruplarda en düşük skor olarak klinik olarak kabul edilebilir olan Bravo elde edilmiştir. Renk uyumu açısından 6 ay ile 12 ay arasında konvansiyonel yöntem ile lazer grubu arasında anlamlı fark tespit edilmiştir. Sonuç olarak restorasyonların başarısı, kullanılan yöntemlerin etkinliği ve verimliliği açısından değerlendirildiğinde tüm gruplar başarılı bulunmuştur. Hasta konforu açısından tüm alternatif yöntemler olumlu sonuçlar vermiştir. Bu sonuçlara göre, uygun endikasyonlarda avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurularak test edilen tüm yöntemler çürük uzaklaştırma amacıyla etkin bir biçimde kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Carisolv, Papacarie, Er,Cr:YSGG Lazer, DIAGNOdent, Modifiye USPHS Kriterleri
  • Öğe
    CAD/CAM ile üretilen farklı yapıdaki inley/onley materyallerinin klinik performanslarının değerlendirilmesi: 1 yıllık takip
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Karadağ, Gökhan; Bağlar, Serdar
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, birbirlerinden farklı içeriklere ve avantajlara sahip dört farklı CAD/CAM bloğu (Lava Ultimate, IPS e.max CAD, Vita Mark II, Vita Enamic) kullanılarak posterior vital dişlere yapılan inley/onley restorasyonların klinik performanslarının bir yıl boyunca değerlendirilmesidir. Bireyler ve Metot: Bu çalışmada CAD/CAM sistemi ile her bir grupta 15'er diş olmak üzere toplam 60 adet inley/onley restorasyon yapıldı. Tüm restorasyonlar aynı hekim tarafından uygulandı. Restorasyonlar birbirleriyle kalibre edilmiş (Cohen Kappa indeksi = 0.88) iki diş hekimi tarafından 1. hafta, 6. ay ve 12. ayda kontrol edildi. Kontroller sırasında restorasyonların değerlendirilmesinde modifiye USPHS kriterlerinden yararlanıldı. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 15.0 programı ile yapıldı. Grup içi karşılaştırmalar Cochran's Q, gruplar arası karşılaştırmalar ise Ki-kare (?2) testi kullanılarak yapıldı. Bulgular: Hastaların bir yıl sonraki takip edilme oranı %100 olarak bulundu. Bir yıl sonunda tüm restorasyonlar klinik olarak kabul edilebilir seviyede başarılı bulundular. Kullanılan farklı CAD/CAM materyallerinin klinik performansları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Sonuç: 12 aylık bu klinik çalışmanın sonucunda, vital posterior dişlerde CAD/CAM sistemi ile dört farklı blok kullanılarak yapılan inley/onley restorasyonlar benzer klinik performans sergilemiştir.
  • Öğe
    Üç farklı kompozit rezinin marjinal bütünlük, mikrosızıntı ve polimerizasyon derecelerinin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Demir, Kadir; Bayraktar, Yusuf
    Amaç: Bu çalışmanın amacı üç farklı kompozit rezin kullanılarak sınıf II kutu kavitelere yapılan restorasyonlarının LED ışık cihazı ile standart mod ve ekstra hızlı modlarda polimerize edildikten sonra mikrosızıntı değerlerini incelemektir. Aynı zamanda kompozit rezin materyallerden hazırlanan örneklerin polimerizasyon dereceleri de Raman spektroskopisi kullanılarak araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: İki aşamalı olarak tasarlanan çalışmanın ilk aşamasında çekilmiş insan yirmi yaş dişlerinin mezial ve distal bölgelerine sınıf II kutu kaviteler açılarak dişler rastgele 6 gruba ayrıldı (n=10). Hazırlanan kaviteler üç farklı kompozit rezin (Tetric EvoCeram, Tetric EvoCeram Bulk Fill, Clearfil Majesty Posterior) kullanılarak restore edildi. Polimerizasyon işlemi için bir LED ışık cihazının (Valo Cordless, Ultradent, ABD) standart mod ve Xtra güçlü modları ile kullanıldı. Dişler oda sıcaklığında karanlık bir ortamda distile suda 24 saat saklandı. Hazırlanan Sınıf II kompozit restorasyonlar, +5°C ve +55°C sıcaklıkta 30 saniye bekleme süresi ile 10000 devir termal döngü uygulandı. Daha sonra, polivinil siloksan ile dişlerin ölçüleri alınarak epoksi rezin kopyalar elde edildi. Elde edilen kopyaların marjinal bütünlüğü taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile değerlendirildi. Restore edilen dişler ise 24 saat %1'lik metilen mavisi solüsyonunda bekletildikten sonra x40 büyütmede stereomikroskop ile restorasyonların mikrosızıntısı değerlendirildi. Çalışmanın ikinci aşamasında 8 mm çapında kompozit rezin numuneler teflon kalıplar yardımıyla hazırlandı ve LED ışık cihazının iki farklı modu ile polimerize edildi. Her grup için 5 örnek hazırlandı (n=5). Polimerizasyonu tamamlanan örnekler kalıplardan çıkarıldıktan sonra ışık almayacak kaplar içerisinde oda sıcaklığında distile suda 24 saat bekletildi. Daha sonra numuneler Raman spektroskopisi ile kompozit disklerin üst ve alt tabakalarının ayrı ayrı polimerizasyon dereceleri ölçüldü. Mikrosızıntının değerlendirildiği gruplarda okluzal ve gingival mikrosızıntı değerleri arasındaki ilişki Wilcoxon testi ile, gruplar arası fark olup olmadığı Ki-kare testi ile analiz edildi. Polimerizasyon derecelerinin değerlendirildiği çalışmada ise gruplar arası anlamlı fark olup olmadığı Kruskal Wallis H-Testi ile, farklılığın hangi gruptan kaynaklandığının belirlenmesi Mann Whitney U testi ile analiz edildi (p<0.05). Bulgular: Elde edilen verilere göre gruplar arasında mikrosızıntı değerleri açısından anlamlı fark bulunmadı. Bununla birlikte Xtra güçlü mod ile polimerize edilen Tetric EvoCeram Bulk fill ve Tetric EvoCeram gruplarında gingival bölgedeki mikrosızıntı okluzal bölgeden anlamlı olarak yüksek bulundu. Polimerizasyon derecesi en yüksek Tetric EvoCeram Bulk fill gruplarında görülürken, Tetric EvoCeram grupları en düşük polimerizasyon derecelerini gösterdi. Sonuçlar: Çalışmanın sonuçlarına göre kullanılan farklı polimerizayon modları kompozit rezinlerin polimerizasyon derecelerini ve restorasyonların mikrosızıntı değerlerini etkilememektedir. Anahtar Kelimeler: Raman spektroskopisi, Polimerizasyon derecesi, Marjinal bütünlük, Mikrosızıntı, Bulk fill kompozit rezinler
  • Öğe
    Minimal invaziv rezin infiltrasyon (ICON-DMG) yönteminin klinik estetik başarısının değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Torun, Esra Korkmaz; Bağlar, Serdar
    Bu çalışmanın amacı; ön grup daimi dişlerin vestibül yüzeylerinde görülen gelişimsel mine opasitelerinin, beyaz nokta ve florozis lezyonlarının tedavisinde, son yıllarda kullanılmaya başlanan rezin infiltrasyon sisteminin (ICONDMG,Hamburg,Almanya) klinik olarak etkinliğinin bir yıl süre ile değerlendirilmesidir. Çalışmaya 14-40 yaş arasında 32 hastanın 137 adet beyaz leke lezyonlu ve aynı hastalarda bulunan 137 adet sağlam diş olmak üzere toplam 274 adet daimi diş dahil edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen toplam 137 adet beyaz leke lezyonlu daimi ön dişe, Icon® uygulanmıştır. Kontrol grubu olarak belirlenen aynı hastanın sağlam dişlerine ise herhangi bir işlem uygulanmamıştır. Lezyonlar materyaller uygulanmadan önce, uygulandıktan hemen sonra, 3, 6 ve 12 ay sonra değerlendirilmiştir. Materyalin, beyaz leke lezyonlarını maskelemedeki başarısı ICDAS II, TFI ve görsel maskeleme için verilen skorlar ile; lezyonların renginde meydana gelen değişim ise VITA EasyShade Advance® spektrofotometre cihazı kullanılarak CIE Lab renk sistemine göre değerlendirilmiştir. Lezyonlar ayrıca lazer floresans cihazı DIAGNOdent Pen ile de değerlendirilmiştir. Nicel (kantitatif) verilerin karşılaştırılmasında öncelikle Kolmogorov-Smirnov testi yapılarak verilerin normal dağılıma uygun olmadığı görülmüş ve parametrik koşullar sağlanmadığı için parametrik olmayan testler yapılmıştır. İki gruplu karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, 3 ve daha fazla grubun karşılaştırılmasında Kruskal Wallis H testi, zamana göre değişimlere bakmak amacıyla da Wilcoxon testi kullanılmıştır. Anlamlılık seviyesi 0,05 olarak kullanılmış, p<0,05 olması durumunda anlamlı farklılığın olduğu kabul edilmiştir. Rezin infiltrasyon uygulama sonrası beyaz leke lezyonlarının ICDAS II ve TFI skorlarında anlamlı bir düşüş görülmüştür (p<0,05). Beyaz leke lezyonların DIAGNOdent Pen® skorlarında zamanla meydana gelen değişimler incelendiğinde;skorların uygulamadan hemen sonra, istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde (p<0,05) azaldığı tespit edilmiştir. Sonraki değerlendirmelerde ise skorların, başlangıca göre anlamlı derecede düşük olduğu görülmüştür (p<0,05). Beyaz leke lezyonlarında Icon® uygulandıktan hemen sonra başlangıca göre algılanabilir renk değişikliği meydana geldiği (?E=5.99), yani beyaz leke lezyonlarının maskelendiği görülmüştür. Uygulamadan 3 ay sonra yine algılanabilir renk değişikliği (?E=6.70) meydana gelmiştir. Ancak bu değer Icon®'un 3 ay içerisinde olumsuz yönde renklendiğini göstermektedir. Materyal uygulandıktan 6 ve 12 ay sonra yapılan ölçümlerde ise klinik olarak algılanabilir renk değişiminin olmadığı görülmüştür. Çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlara göre; rezin infiltrasyon sisteminin, beyaz leke lezyonlarının tedavisinde, ICDAS II, TFI, maskeleme skorları ve DIAGNOdent Pen değerleri dikkate alındığında, başarılı sonuçlar verdiği görülmekle birlikte, zamanla etkinliğinde azalma olabildiği tespit edilmiştir. Rezin infiltrasyon yönteminin uygulandıktan hemen sonra beyaz leke lezyonlarını maskelemede etkili olduğu görülmüştür. 3 ay sonra yapılan ölçümlerde, hem Icon uyguladığımız beyaz leke lezyonlu dişlerde hem de kontrol grubumuz olan sağlam dişlerde renk değişimi gözlenmiştir. Her iki grupta da renk değişimi gözlendiği için, bu renk değişiminin hastaların oral hijyen ve diyet alışkanlığından mı yoksa rezine bağlı olarak mı kaynaklandığını anlamak için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Beyaz nokta lezyonları, gelişimsel mine opasiteleri, rezin infiltrasyon, maskeleme, renk değişimi