Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 191
  • Öğe
    BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ KLİNİĞİNDE YAPILAN İLK 200 AÇIK KALP AMELİYATI SONUÇLARI: KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ, TIP FAKÜLTESİ, KALP-DAMAR CERRAHİSİ
    (2020) Gültekin, Yıldırım; Bolat, Ali
    Amaç: Çalışmanın amacı, kliniğimizde yapılan ilk 200 açıkkalp ameliyatının sonuçlarını değerlendirmektir.Gereç ve Yöntemler: Yapılan 200 kalp ameliyatı hastanekayıt sistemi taranarak geriye dönük olarak incelendi.Hastaların yaş, cinsiyet, komorbiditeleri, ameliyat tipleri,hastane ve yoğun bakımda yatış süreleri, morbidite vemortalite oranları değerlendirildi.Bulgular: Hastaların 128’i kadın,72’si erkekti. Yaşları 38-90yıl arasında olup, ortalama 68±5 yıldı. Komorbit faktörleriolarak, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, hipertansiyon,diabetes mellitus, hiperlipidemi, serebro-vasküler hastalık,periferik arter hastalığı ve kronik böbrek yetmezliği vemiyokart enfarktüsü görüldü.Toplam 162 koroner arter bypass grefti (KABG) yapıldı.Bunlardan 24 tanesi çalışan kalpte gerçekleştirildi. Eşzamanlı olarak 5 karotis endarterektomi ve 15 koronerendarterektomi yapıldı. Dört KABG ve mitral kapakreplasmanı (MVR), 2 KABG ve aort kapak replasmanı(AVR), 6 AVR, 12 MVR, 4 AVR ve MVR, 3 MVR vetricuspit anuloplasti yapıldı. İki hastaya aort diseksiyonunedeniyle asenden aort replasmanı ve 3 hastanın asendenaort anevrizmasına supra koroner aort replasmanı yapıldı. İkihastaya kardiyak yaralanma nedeniyle sağ ventrikül tamiriyapıldı.Düşük kardiyak debi nedeniyle 10 hastaya intra-aortik balonpompası takıldı. Komplikasyon olarak 38 hastada atrialfibrilasyon, 4 hastada akut böbrek yetmezliği, 3 hastadaserebrovaskuler olay gelişti. Hastaların 4’ünde postoperatifkanama ve 3’ünde sternal dehisens nedeniyle revizyonyapıldı. Bir hastada mediastinit görüldü. Yoğun bakımdakalış süresi ortalama 2,2±1,7 gün olup, hastanede kalış süresi7,5±4 gündü. Hastane mortalitesi 8 hastada (%4) görüldü.Sonuç: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma veUygulama Hastanesi kalp ve damar cerrahisi kliniği, açıkkalp ameliyatlarının literatüre uygun morbidite ve mortaliteoranları ile yapıldığı bir merkez olmuştur.
  • Öğe
    CORRELATION OF HISTOPATHOLOGIC RESPONSE AND PROGNOSTIC MARKERS WITH THE SURVIVAL IN LOCALLY ADVANCED NON-SMALL CELL LUNG CANCER PATIENTS TREATED WITH NEOADJUVANT CHEMOTHERAPY
    (2019) Rahatlı, Samet; Kucukoztas, Nadire; Yalçın, Selim; Tepeoğlu, Merih; Kılıç, Dalokay; Altundağ, Özden
    Objective: We aimed to determine the response and prognosis toneoadjuvant chemotherapy in patients with stage III non-smallcell lung cancer (NSCLC) who had received neoadjuvant therapyand to determine the relationship with prognosis and treatmentresponse of the expression of excision repair crosscomplementation group 1 protein (ERCC1) and Ribonucleotidereductase regulatory subunit M1 (RRM1) protein.Material and Methods: Twenty-seven patients with stage IIINSCLC who received neoadjuvant chemotherapy and had beenoperated between 2003 and 2013 were included in this study.Lung tissue biopsies were evaluated by immunohistochemicalmethods for ERCC1 protein expression in patients who receivedcisplatin and RRM1 protein expression who receivedgemcitabine.Results: Median age was 59 (45-75). Nineteen patients (70.4%)were at stage IIIA and eight patients (29.6 %) were at stage IIIB.All patients received neoadjuvant cisplatin-based chemotherapy.Fifteen patients (55.6%) relapsed during follow-up. The medianfollow-up time was 36 months. The median disease-free survival(DFS) was 26.6 months, overall survival (OS) was 48 months.From the perspective of stage IIIA and IIIB DFS (p=0.379) andOS (p=0.69) did not differ significantly. Sixteen patients’ (59.3%)viable tumor ratio was ?10%, 11 patients’ (40%) viable tumorratio was >10%. When considered from this point of view DFS(p=0.16) and OS (p=0.097) showed no difference. More patientssurvived in the low ERCC1 expression group. Patients with lowERCC1 expression and patients with high ERCC1 expressionshowed no difference in terms of survival.Conclusion: Patients with high RRM1 expression showingresistance to gemcitabine and with low RRM1 expression hadsimilar survival rates. In patients with stage III NSCLC whoreceived neoadjuvant chemotherapy, OS and DFS durationslonger than literature were found.
  • Öğe
    KERATOKONUSTA KORNEA ENDOTEL HÜCRE ÖZELLİKLERİNİN TOPOGRAFİK EKTAZİ GÖSTERGELERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI
    (2019) Gökçınar, Nesrin; Akbulut, Yaprak; Oğurel, Tevfik; Koç, Salih; Onaran, Zafer
    Amaç: Keratokonuslu gözlerde kornea endotel hücreözellklerini incelemek ve topografik keratokonus taramaindeksleri ile korelasyonunu araştırmak.Gereç ve Yöntemler: Bu prospektif çalışmada keratokonushastalarında ve sağlıklı gözlerde kombine Scheimpflug-Placidodisk kornea topografi cihazı (CSO Sirius, Floransa, İtalya) ile önyüzey apikal kurvatür, en ince kornea kalınlığı (EİKK), simetriindeksi, keratokonus verteksi ve Baiocchi-Calossi-Versaci(BCV) indeksi adı verilen keratokonus tarama indekslerikaydedildi. Kornea endoteli temassız speküler mikroskopi cihazı(Konan Cell Check SL, Hyogo, Japonya) ile incelendi. Endotelhücre yoğunluğu (EHY), hücre alanlarının değişkenlik katsayısı(DK) ve altıgen hücre yüzdesi (AHY) kaydedildi. Keratokonustarama indeksleri ve endotel hücre özellikleri keratokonuslugözler ve sağlıklı gözler arasında karşılaştırıldı. Topografikindeksler ile endotel hücre özellikleri arasındaki korelasyonincelendi.Bulgular: Çalışmamızda keratokonus grubunda 45 keratokonushastasının 70 gözü ile kontrol grubunda 50 sağlıklı gönüllünün50 gözü bulunmaktaydı. Hastalık şiddetine göre 24 göz hafif, 36göz orta, 10 göz ileri keratokonus grubuna alındı. Keratokonusgrubunda DK kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti(p=0.015). Ortalama EHY ve AHY ise kontrol grubundandüşüktü, ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi.Keratokonus evreleri arasında endotel hücre özellikleriaçısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). EİKK ile EHYarasında zayıf ama anlamlı korelasyon saptandı (r=0.231;p=0.011). DK ile keratokonus tarama indekslerinin büyük kısmıve apikal kurvatür arasında zayıf ama anlamlı korelasyon olduğuizlendi (r=~0,2; p<0.05).Sonuç: Keratokonusta endotel hücre alan varyasyonuartmaktadır. Bu artış topografik keratokonus tarama indekslerive apikal kurvatür ile koreledir. Kornea endotel hücreözelliklerinin keratokonus şiddeti ile beraber değişebildiği gözönünde bulundurulmalıdır.
  • Öğe
    ECONOMIC COST, DIAGNOSTIC AND PROGNOSTIC MARKERS IN IATROGENIC LUMBAR SPONDYLODISCITIS
    (2020) Yüksel, Ulaş; Öğden, Mustafa; Akkaya, Süleyman; Kısa, Üçler; Bakar, Bülent; Özveren, Mehmet Faik
    Objective: In this study, the economic cost, diagnostic andprognostic laboratory markers of lumbar spondylodiscitis, whichemerged as a complication after surgical intervention in thelumbar region, were investigated.Material and Methods: Age and gender of the patients wererecorded. Furthermore, surgical intervention type (spinalinstrumentation, lumbar discectomy), biopsy results of infectedtissue, concomitant morbidities, duration of hospital stay andmicroorganism growth in culture materials were evaluated inpatients. In addition, values of serum C-reactive protein (CRP)level, erythrocyte sedimentation rate (ESR), leukocyte, neutrophiland lymphocyte count which were obtained from these patients atadmission to hospital and at discharge from hospital wererecorded. Moreover, treatment costs of these patients wereexamined.Results: Nine patients (women=7, men=2) with a mean age of58±14.92 years were included in this study. All parameters ofpatients were not different in terms of surgical intervention type.However, when the patients were discharged from the hospital,their ESR and neutrophil counts decreased and lymphocyte countincreased in all of them. Although CRP level values decreased asnumerical value at discharge, this decrease was not statisticallysignificant. Correlation analysis showed that length of hospitalstay and tissue biopsy performed to the patients increased theeconomic cost.Conclusion: It was concluded that any routine laboratoryparameter investigated in this study could not be a validbiomarker for diagnosis and follow-up of spondylodiscitis thatemerged after surgical intervention. On the other hand, it wasconcluded that diagnosis and treatment of this disease, whoseprevalence is increasing, may have a high economic cost forpatients and countries.
  • Öğe
    Eklem İçi Uygulanan Trombositten Zengin Plazmanın (TZP) Etkisinin Diz Osteoartritinin Şiddeti ile İlişkisi
    (2020) Oktaş, Birhan; Canbeyli, İbrahim Deniz
    Amaç: Trombositten zengin plazma uygulamaları son dönemdediz osteoartritinde cerrahi dışı tedaviler arasında yer almayabaşlamıştır. Plasebo ve proloterapi gibi tedavilere üstünlüğügösterilmiştir. Ancak halen erken dönem ve geç dönem dizosteoartriti üzerine etkisinin değişiklik gösterip göstermediğitam net değildir. Biz bu çalışmamızda farklı evredeki dizosteoartriti olan hastalarda tek doz trombositten zengin plazmauygulamasının etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Tek dizine tek doz trombositten zenginplazma uygulanmış ve enjeksiyon öncesi Lysholm dizfonksiyonelliği skoru anketi doldurulmuş olan toplam 80 hastaçalışmaya dahil edildi. Bu hastaların daha önce çekilmişgrafileri üzerinden Kallgren-Lawrence osteoartrit sınıflamasıkullanılarak sınıflama yapıldı. Evre I ve II osteoartriti olanlar 1.gruba dahil edilirken, evre III ve IV osteoartriti olanlar 2. grubadahil edildi. Bu hastaların enjeksiyon öncesi ve sonrasındadoldurulmuş olan Lysholm diz fonksiyonelliği anketlerideğerlendirildi. Elde edilen veriler her iki grup arasında varyansanalizi kullanılarak (ANOVA) karşılaştırıldı.Bulgular: Her iki grubun Lysholm skorlarında enjeksiyonsonrası iyileşme mevcuttu. Her iki grupta da hem ağrı hemfonksiyonellik açısından daha iyi sonuçlar elde edildi.Enjeksiyon öncesi ve sonrası skorlardaki değişim elealındığında, birinci gruptaki değişim ikinci gruba göre anlamlıolarak daha fazlaydı. (p<0,05)Sonuç: Trombositten zengin plazma uygulaması erken evre dizosteoartritli hastalarda daha etkili idi. Tek doz uygulama hemağrının azaltılmasında hem de fonksiyonelliğin artırılmasındayeterli bulunmuştur. Ancak ileri evre osteoartritli hastalarda enaz 3 doz yapılması, cevap alınamadığında bir sonraki tedaviyöntemlerinin düşünülmesi gereklidir.
  • Öğe
    İDİYOPATİK PARKİNSON HASTALARINDA OLFAKTÖR BULBUS VOLÜM VE OLFAKTÖR SULKUS DERİNLİĞİNİN MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
    (2019) Doğan, Adil; Burulday, Veysel; Alpua, Murat
    Amaç: Bu çalışmada idiopatik Parkinson hastalığı (İPH) olanbireylerde, olfaktör bulbus (OB) hacimleri ve olfaktör sulkus(OS) derinliğini incelemek amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Bu çalışma retrospektif bir olgu kontrolçalışması olarak dizayn edildi. Manyetik rezonans görüntüleme(MRG) incelemeleri, standart bir kafa koili kullanılarak, 1.5-tesla MRG sistemi (Philips MRI Systems, Achieva Release 3.2Level 2013-10-21, Philips Medical) ile yapıldı. OB hacimhesaplamaları ve OS derinlik ölçümü için yağ baskılı T2Akoronal kesitler kullanıldı ve İPH grubundaki hastalarınverileri sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldı.Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 69.07±10.48 yıl olan 39İPH hastası ile yaş ortalaması 69.57±10.12 yıl olan 40 sağlıklıkontrol dahil edildi. İPH hasta grubu ile kontrol grubukarşılaştırıldığında sağ (30.12±6.49, 39.13±6.55) ve sol(32.57±8.08, 38.17±4.96) OB hacimleri ile sağ (6.91±0.9,7.39±0.65) ve sol (6.82±0.7, 7.38±0.58) OS derinliklerininhasta grupta kontrollere göre belirgin olarak azaldığı görüldü.Sonuç: İPH hastalarında, OB hacimleri ve OS derinliklerininsağlıklı kontroller göre belirgin olarak azaldığı ve bu durumunhastaların tedavi ve yaşam kalitelerinin yönetimi açısındanönem taşıdığı sonucu ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    BİR ORTA ANADOLU ÖRNEĞİ OLARAK KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ KLİNİK VERİLERİ
    (2019) Say, Bahar; Ergun, Ufuk; Yardımcı, İlknur; Alpua, Murat
    Amaç: Nörolojik hastalıklar, görülme oranlarındaki artış,özürlülük ve sağlık giderlerindeki payı nedeniyle önemli biryere sahiptir. Bu çalışma, orta Anadolu örneği olarakKırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nörolojikliniğinde gördüğümüz nörolojik hastalıklar spektrumunu veoranlarını belirlemek amacıyla planlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, Ağustos2016- Ağustos 2018 tarihleri arasında nöroloji kliniğindeyatırılan hastaların dosyaları incelendi. Dosyalar ve tanıkodları doktor tarafından düzenlenmiş olup, InternationalClassification of Diseases kodlamasına göre olan ana tanı,demografik özellikler dikkate alındı.Bulgular: Toplam 805 (422 kadın, 383 erkek) hasta dosyasıtarandı Servisteki hasta sayısı 712, yoğun bakımdaki ise93’di. Kadın hastalardan 50’si (%10.7), erkek hastalardan43‘ü (%10) yoğun bakımda takip edildi. Yaş dağılımında 70yaş üzeri hasta sayısı fazlaydı. Tanılara göre 413 (%51.3)serebrovasküler hastalık, 119 (%14.7) epilepsi, 62 (%7.7)senkop, 60 (%7.4) başdönmesi, 51 (%6.3) baş ağrısı diğersendromlar, 44 (%5.4) multipl skleroz, 17 (%2.1)enflamatuar polinöropatiler, diğeri, 11 (%1.3) Parkinson, 7(%0.8) Miyastenia Gravis, 7 (%0.8) bunama, 5 (%0.6)normal basınçlı hidrosefali, 4 (%0.4) Guillian BarreSendromu (GBS), 3 (%0.3) motor nöron hastalığı, 1 (%0.1)Lambert Eaton sendromu ve 1 (0.1) Herpes virüs ensefalitigörüldü.Sonuç: Bu çalışma da örneklem sayısı az olsa da ortaAnadolu’da başkentin yanı başındaki bir üniversitehastanesinin iki yıllık klinik verileri analiz edildi. Bulgularliteratür ile uyumlu olup en sık serebrovasküler hastalık,sonra epilepsi izlendi. Hastaların çoğunluğu 70 yaş üzeriydi.Ayrıca solunum kasları tutulumu ile tehlike yaratabilecekMiyastenia Gravis ve GBS olguları dikkat çekiciydi.
  • Öğe
    LYSOSOMAL STORAGE DISEASES: KIRIKKALE UNIVERSITY EXPERIENCE
    (2020) Bülbül, Selda; Çelik, Cansu; Alpcan, Ayşegül
    Objective: Lysosomal storage diseases which were firstdescribed in 1880; are important group of metabolic disorderscharacterized by the deposition of the substrates in lysosomesdue to defects of the activity or transport of lysosomal enzymesor a defect in the receptor proteins. LSDs usually show aprogressive clinical course and may not be represented with anyclinical signs during the neonatal period. The overall prevalenceof LSDs is 1 / 7000-8000. The aim of this study was to share theclinical characteristics of our LSDs patients and the experiencesof our pediatric metabolic diseases department.Material and Methods: This retrospective cohort study wasconducted at Kırıkkale University Hospital with 56 patientsdiagnosed as lysosomal storage disease among 315 patientsdiagnosed with metabolic diseases. Data were collected fromoutpatient clinic patient files who were diagnosed between 2011-2018.Results: A total of 315 patients diagnosed with inheritedmetabolic disease were followed in our clinic and 56 (17.7 %) ofthem were diagnosed as LSDs. The 56 patients were sufferingfrom the following diseases: 10 patients withMucopolysaccharidosis, 1 patient with mucolipidosis type 2 (Icelldisease), 41 patients with sphingolipidoses, two patients withcystinosis, one patient with Infantile Pompe Disease and onepatient with beta-mannosidosis.The mean age of the patients with Fabry Disease and the otherpatients diagnosed with other LSDs were 34.7±14.2 years(minimum 8, maximum 64) and 2.67±3.4 years (minimum 0,maximum 10.5) respectively. All diagnoses were verified byspecific enzyme analysis and/or by conducting genetic mutationanalysis.Conclusion: The most common lysosomal storage diseaseamong our patients were Mucopolysaccharidosis andsphingolipidosis. Treatment options, such as enzymereplacement therapy and bone marrow transplantation exist, and24 of these patients are receiving enzyme replacement therapy.
  • Öğe
    THE EVALUATION OF 30-DAY MORTALITY AND MORBIDITY IN PATIENTS WHO PRESENT TO THE EMERGENCY DEPARTMENT WITH A SYMPTOM OF SYNCOPE
    (2016) Günal, Elnare; Ramadan, Hayri; Bilgin, Ali; Çiftçi, Handan; Çoşkun, Figen
    Giriş: Bu çalışmada amacımız acil servisimize (AS) senkop şikâyeti ile başvuran San Francisco Senkop Kriterlerine (SFSK) göre düşük riskli kabul edilen hastaların yüksek riskli kabul edilenlere göre başvurudan itibaren 30 günlük takiplerinde ciddi olay gelişip gelişmediğini ve bu iki grup arasında anlamlı bir fark olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Haziran 2011- Eylül 2011 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine bayılma şikâyeti ile başvuran 18 yaş üstü hastalar çalışmaya dâhil edildi. Çalışma prospektif olarak düzenlendi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Birinci grup San Francisco Senkop Kriterlerine uyanlar olup, 1 puan ve üzeri alan hastalar yüksek riskli olarak, ikinci grup ise San Francisco Senkop Kriterlerine uymayan hastalar olup düşük risk grubu olarak değerlendirildi. Hastalar acil servise başvurularından itibaren bir ay süreyle takip edildi ve bu süre içerisinde gelişen ciddi olaylar araştırıldı. Bulgular: Bayılma şikâyeti ile başvuran 95 hastanın 91'i çalışmaya alındı. Yüksek riskli ve düşük riskli hastaların dağılımı %26.4'e %73.6 şeklinde oldu. Riskli gruptaki hastaların 30 günlük ciddi olay gelişimi takip edildiğinde %8.3'nün öldüğü, %75'nin hiçbir sorun yaşamadığı ve %16.7'nin ise ciddi olmayan diğer sorunlar yaşadığı tespit edildi. Risksiz grubun 30 gün takiplerinde ise hiçbir hastanın ölmediği, %23.9'nun ciddi olmayan diğer sorunlar yaşadığı ve %76.1 'nin ise hiçbir sorun yaşamadığı belirlendi. Sonuç: San Francisco Senkop Kriterine göre riskli grupta olan hastaların 30 günlük süre içinde ciddi olay geçirme ihtimalleri daha yüksektir. Yüksek risk faktörlerine sahip hastaların taburcu edilmeyip, hospitalize edilerek; etiyolojiye yönelik araştırmalar yapılmasının uygun olacağını düşünmekteyiz.
  • Öğe
    PROGESTERONE INCREASES THE ISCHEMIC DAMAGE IN MALE RATS WITH CEREBRAL ISCHEMIA REPERFUSION INJURY
    (2019) Öğden, Mustafa; Bakar, Bülent; Altunkaya, Canan; Dağlı, Ahmet Turan; Özdemir, Alemiddin; Özveren, Mehmet Faik
    Objective: In the current literature, there are few acceptedpharmacological treatment methods for acute ischemic stroke.This study was conducted to investigate the effects ofprogesterone on transient ischemia / reperfusion injury in malerats.Material and Methods: A total of 25 Wistar albino male andyoung rats were divided into 5 groups called Control group,acute stage groups (Sham-A and PRG-A), and chronic stagegroups (Sham-C and PRG-C), randomly and their internalcarotid arteries were compressed using temporary aneurysmclips for 30 minutes. At 4 hours after removal of the clips,progesterone was injected to the animals of the PRG-A andPRG-C group via intraperitoneal route. After sacrifice of allanimals, pyknotic and necrotic neuronal cells were counted inhippocampal cornu amnonis (CA)1, CA2, CA3 and parietalcortical regions, histopathologically. Tissue interleukin (IL)-6,IL-10, caspase-3, and hypoxia-inducible factor-1 (HIF1) geneexpression levels were evaluated using real time polymerasechain reaction assay.Results: Histopathological and biochemical findings revealedthat progesterone has no healing effects on ischaemic neuronaltissue damage in either acute or chronic period. Moreover,progesterone was found to significantly increase symptoms ofischaemia in both acute and chronic periods compared tohealthy control group and even compared to Sham groups whereI/R injury was applied and no experimental agent wasadministered.Conclusion: At the end of this study, it was thought thatprogesterone had no therapeutic effect on cerebral ischemia /reperfusion injury in male sex rats and it could lead to increase itfurther, unfortunately.
  • Öğe
    TORAKAL SEMPATEKTOMİ ETKİNLİĞİNİN AVUÇ İÇİ ISI ÖLÇME YÖNTEMİYLE İLİŞKİSİ
    (2020) Dural, Koray; Özpolat, Berkant; Günal, Nesimi; Zorlu, Ekin; Kür, Salih
    Amaç: Hiperhidroz kişinin sosyal yaşam kalitesinde ciddibozulmaya ve psikolojik sorunlar oluşmasına yol açan, özellikleyüz, aksilla, palmar ve plantar bölgelerde yoğunlaşmış, normalfizyolojik ihtiyaçtan ve termoregülasyon için gerekenden dahafazla miktarda ter salgılanması olarak tanımlanmaktadır.Hiperhidroz tedavisinde topikal tedaviler, sistemik ilaçlar,iyontoforez, botulinum toksini enjeksiyonu, radyofrekansuygulamaları, psikoterapi veya cerrahi gibi çeşitli tedaviyöntemleri yer almaktadır. Her bir yöntemin kendine özgü farklıavantajları, dezavantajları, yan etkileri veya komplikasyonlarıbulunmaktadır. Tedavide günümüzde altın standart olarak kabuledilen ve kalıcı etki elde edilen tedavi şekli torakoskopik olarakyapılan sempatik blokajdır. Torakal sempatektominin sempatiksisteminin periferik vazodilatatör etkisiyle avuç içindeki ısıyı daartıracağı öngörüsüyle araştırmasını yapacağımız bu yöntemlesempatektomi seviyesini ve alanını sınırlı tutarak yan etkileriazaltabileceğimizi öngördük.Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Endoskopik TorakalSempatektomi (ETS) uyguladığımız 21 hastada sempatik zincirbütünlüğünün kaybedilmesinin hemen öncesinde ve sonrasındaavuç içi ısı değerleri ölçülerek istatistiki karşılaştırmaları yapıldı.Bulgular: Torakal sempatik zincir bütünlüğünün bozulmasısonrası ölçülen avuç içi ısılarında müdahale öncesine göreistatistiksel olarak anlamlı artış bulundu.Sonuç: Operasyon esnasında avuç içi ısı takibi ETS’ninlokalizasyonun doğruluğunu takipte ve yan etkilerininazaltılmasında kullanılabilir.
  • Öğe
    PROF. DR. FUAT SEZGİN VE İSLAM’DA BİLİM, TEKNİK VE TIBBA BAKIŞ
    (2019) Kaygusuz, Sedat; Özdeş, Emre
    Fuat Sezgin, bilim tarihi ile ilgili tarihi gerçeklerine adadığıömründe, Batı’nın kalbinde binlerce eseri inceleyerek,araştırarak, tercüme ederek, gerektiğinde resmederek veonların maketini yapmak suretiyle sayısız eserler vermiştir. Bueserler yalnızca bilim tarihini değil aynı zamanda toplumlaharmanlamış olan bu tecrübeyi yani kültür tarihini deresmetmektedir. Bilim tarihinin bir halka olarakbenzetildiğinde tüm medeniyetlerin birbirinden etkilenerek budöngüye katkı verdiğini ve bugün gelinen seviyede mirasınaslında ortak bir değer olduğunu görmek gerekir. Sezgin,bilimlerin ve uygarlığın tüm insanlığa ait olduğunu kabuletmektedir. Batının yazılı eserlerinde hak ettiği yer vekatkıların neredeyse yok hükmünde sayıldığı kendi kültür vebilim tarihimizi çok iyi analiz eden Fuat Sezgin Hoca, sayısızeserleriyle bunu ortaya koymuş ve yeniden medeniyet bakışaçımızı değerlendirmemize vesile olmuştur. Hemen tüm bilimtarihi alanında olduğu gibi tıp tarihi ile ilgili olarak dayüzyıllara dayanan birikimin gerçek sahiplerinin resminiçekmiştir.
  • Öğe
    DİZ OSTEOARTRİTİ TEDAVİSİNDE KOMBİNE FİZİK TEDAVİ VE KAPLICA TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİ
    (2019) Karaca, Şahika Burcu; Kuzan, Nursel Doğanyiğit
    Amaç: Bu çalışmanın amacı diz osteoartritili hastalarda hotpack (HP), trankütanöz elektriksel sinir stimülasyonu (TENS)ve kısa dalga diatermi (KDD)’den oluşan fizik tedavi ilekombine kaplıca tedavisinin sadece fizik tedaviye göre ağrı,tutukluk ve fonksiyonel durum üzerine etkisini araştırmaktır.Gereç ve Yöntemler: Diz osteoartriti olan 32 hastanın (Grup1: fizik tedavi+kaplıca tedavisi alan hastalar) ve 31 hastanın(Grup 2: fizik tedavi alan hastalar ) tedavi öncesi (0.gün) vetedavi sonrası (10.gün) Western Ontario and McMasterUniversities Arthritis Index (WOMAC) ağrı, WOMACtutukluk, WOMAC fonksiyonel durum ve WOMAC toplamskorları değerlendirildi.Bulgular: Tedavi sonrası WOMAC ağrı, WOMAC tutukluk,WOMAC fonksiyonel durum ve WOMAC toplam skorlarındatedavi öncesi değerlere göre her iki grupta da istatistikselolarak anlamlı gelişme saptandı (p<0.001). Ancak tedavisonuçları arasında gruplar arası istatistiki olarak anlamlı farksaptanmadı.Sonuç: Diz osteoartritli hastalarda hem HP, TENS veKDD’den oluşan fizik tedavi hem de fizik tedavi ile kombinekaplıca tedavisi ağrı, tutukluk ve fonksiyonel durum üzerineetkilidir. Ancak iki tedavi grubunun birbirine üstünlüğüsaptanmamıştır.
  • Öğe
    GLOBAL RESEARCH TRENDS ON VAGINISMUS AND FEMALE SEXUAL DYSFUNCTION IN 1980-2019: A SCIENTOMETRIC ANALYSIS
    (2020) Yıldırım, Engin; Derici, Mehmet Kürşat; Türkler, Can
    Objective: Physiological and psychological conditions can causefemale sexual dysfunction (FSD). It is called vaginismus whensexual dysfunction occurs with vaginal cramps and spasms. Theaim of our research is to present the research topics and trendsabout FSD and vaginismus to the reader in a global contextMaterial and Methods: We used the terms ‘female sexualdysfunction’ and ‘vaginismus’ as keywords and we determinedthe articles indexed in the Web of Science database. We includedall the articles in the database between 1980 and 2019.Documents of 2020 were excluded from this study. Gunnmap freeopen web-based application was used to visualize global researchproductivity. Vos-viewer 2019 program was used to determinethe scientific relevance of the data.Results: We reached 2212 documents in total, 95.6 % of thesearticles were written in English, and 64.4% of the documentswere original articles. Articles about vaginismus and FSDincreased in the 1995s, the most productive year was 2019. Themost productive country in genital cosmetics and aesthetics wasthe United States (USA), the most productive university was TheUniversity of British Columbia. The most productive writer wasGoldstein I.Conclusion: Studies on vaginismus and FSD have increased overthe past decade, and and non-invasive psychiatric interventionsappear to be popular. Our analysis is an identity provider forarticles covering vaginismus and FSD.
  • Öğe
    THE MRI FINDINGS IN PATIENTS WITH IDIOPATHIC CARPAL TUNNEL SYNDROME BEFORE AND AFTER TREATMENT
    (2019) Karaca, Şahika Burcu; Şahin, Rula; Karabekmez, Leman Günbey; Yetiş, Tevfik; Duran, Nihal
    Objective: In this study, while evaluating the effectiveness of splint,injection, paraffin and surgical treatment with Magnetic ResonanceImaging (MRI) in patients with idiopathic carpal tunnel syndrome(CTS), we investigated the consistency between MRI measurementsperformed by different observers.Material and Methods: Boston questionnaires were evaluated, andthe cross-sectional areas (CSA) of the median nerve were measuredby two different observers, in 50 hands of 50 patients withidiopathic CTS.Results: The CSA of the median nerve at the radiocarpal joint levelof the canal were significantly larger than the values at the hamatelevel of the canal when values before treatment and three monthsafter treatment were compared (p<0.001; <0.001 respectively).Measurements of the CSA of the median nerve, taken by the firstobserver, were found to be significantly lower in the post-treatmentperiod at both the radiocarpal joint and hamate level, compared withthe pre-treatment period (p<0.001; 0.002 respectively).Measurements of CSA of the median nerve at the radiocarpal jointand hamate level performed by the observers in the pre- and posttreatment periods, were found to be highly compatible with oneanother.Conclusion: MRI is a valuable investigative technique for use withCTS patients, for the diagnosis of idiopathic CTS. When evaluatingthe efficacy of treatment, measurements of CSA of the median nerveare important, particularly at the proximal regions of the canal. Thecompatibility between the MRI measurements of the differentobservers, led us to consider that the measurements were objective.
  • Öğe
    PULMONARY THROMBOEMBOLISM IN A CHILD AFTER BURN INJURY
    (2020) Dalkıran, Tahir; Güngör, Olcay; Kandur, Yaşar; Dağoğlu, Besra; Acıpayam, Can; Alpcan, Ayşegül; Tursun, Serkan
    Pulmonary embolism is rarely diagnosed in pediatric burnpatients and is often only discovered at autopsy. Herein we wouldlike to present the case of a pediatric patient with pulmonarythromboembolism who was burnt by hot water at home. A 4-yearoldgirl who was treated at an external center for 9 days due tosecond degree burn injuries in both legs. After the discharge shehad suddenly become restless and than gone unconscious. Sincepulmonary thromboembolism was suspected as the cause ofcardiopulmonary arrest, a pulmonary computed tomographyangiogram was taken, which showed a thrombus in the lobar andsegmental branches of the right pulmonary artery supplying theright lower lobe. Enoxaparin sodium treatment (2×1mg/kg) wasinitiated. At day 16, a control computed tomography angiogramshowed that the thrombus in the lobar and segmental branches ofthe pulmonary artery had disappeared. This case report illustratesthe importance of chemoprophylaxis against pulmonaryembolism in both pediatric and adult burn patients. In such cases,especially the severe ones, a sudden deterioration of patient’sclinical status in the form of respiratory distress or failure shouldraise suspicion about the possibility of pulmonary embolism.
  • Öğe
    NİĞDE İLİ CİVARINDA YAŞAYAN SAĞLIKLI BİREYLERDE AYAK BİLEĞİ MORFOMETRİK ANALİZ ÖLÇÜMLERİ
    (2019) Sevgili, Ubeydullah; Sarı, Ahmet Sinan; Canbeyli, İbrahim Deniz
    Amaç: Ayak bileği ekleminin ve bu eklemi oluşturan kemikyüzeylerin morfolojik ölçümleri ayak bileği protez tasarımlarıiçin temel kılavuzdur. Çalışmamızın amacı Niğde bölgesininsahip olduğu ayak bileği eklemi morfolojik ölçümlerinibelirlemek ve ulusal ayak bileği protez tasarımları geliştirmeyiamaçlayan araştırmacılar için bir veri kaynağı oluşturmaktır.Gereç ve Yöntemler: Niğde Ömer Halisdemir ÜniversitesiTıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatolojipolikliniğine 2 Ocak 2018-30 Haziran 2018 tarihleri arasındabaşvuran ve herhangi bir sebepten dolayı ayak bileği ManyetikRezonans Görüntülemesi (MRG) çekilen hastalar geriyedönük olarak incelenmiştir. Bu görüntülerden ayak bileğiboyut ölçümleri, ayak bileği en-boy oranları, distal tibia eğimölçümleri ve komplikasyonla ilişkili anatomi ölçümleri ve 15indekse ait değerlendirmeler yapılmıştır.Bulgular: Çalışmamızda 100 hastaya ait 100 MRG tetkikiüzerinde ölçümler tamamlanmıştır. Hastalardan 71’i kadın ve29’u erkektir. Ortalama yaş tüm çalışma grubunda43.75±14.80 (14-75), kadın cinsiyette 44.37±15.06 (14-75) veerkek cinsiyette 42.24±14.28 (18-73) olarak bulunmuştur.Tibia ve talus boyut ölçüm parametreleri TiAL, MTiTh, SRTi,TiW, TaAL, TaW, MalW erkeklerde kadınlara nazarananlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Ancak sırası ile tibia vetalus en-boy oranlarını ifade eden MTiTh/TiW ve TaAL/TaWparametreleri ve komplikasyon ile ilişkili anatomi ölçümparametreleri APG, MDV, MDA ve MalW/TiW cinsiyetlerarasında anlamlı farklılık göstermemiştir.Sonuç: Bu sonuçlar erkeklerde kadınlara nazaran daha büyükboy protez bileşenlerinin gerekebileceğini ancak tek tip proteztasarımının her iki cinsiyette de kullanılabileceğinigöstermektedir.
  • Öğe
    ORTA SEREBRAL ARTER ANEVRİZMASINA İKİNCİL SUBARAKNOİD KANAMASI OLAN HASTALARDA ERKEN DÖNEM PROGNOZUN ÖNGÖRÜLMESİNDE RUTİN BİYOKİMYASAL TETKİKLERİN ROLÜ
    (2019) Öğden, Mustafa
    Amaç: Literatürde anevrizmal Subaraknoid kanaması (SAK) olanhastaların prognostik belirteçlerini gösteren çok az çalışma vardır.Bu çalışma basit kan biyokimya tetkik sonuçlarını kullanarak ortaserebral arter anevrizmasının patlaması sonrası SAK gelişenhastaların erken dönem prognozunu öngörebilmek için yapıldı.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Beyin BT görüntülerinde ortaserebral arter anevrizmasına bağlı SAK saptanan ve ameliyatedilen hastalara ait yaş, cinsiyet, Glasgow Koma Skalası (GKS) veFisher derecelendirme puanları, yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) vehastanede kalış süreleri ve Glasgow Sonuç Skalası (GSS) puanlarıkaydedildi. Ayrıca kan hemoglobin değerleri, lökosit, nötrofil,lenfosit, trombosit, eozinofil, bazofil sayım sonuçları, nötrofillenfosit ve trombosit-lenfosit oranları, serum glukoz, aspartataminotransferaz, alanin aminotransferaz, kan üre nitrojeni,kreatinin, C-reaktif protein, sodyum ve potasyum seviyeleriincelendi.Bulgular: Çalışmaya 5’i erkek 12 hasta alındı. Erkek hastalardaFisher derecelendirme puanının kadınlardan düşük olduğugözlendi. Kadın hastalarda sodyum ve kreatinin değerlerininerkeklere göre düşük, glukoz seviyesinin ise yüksek olduğusaptandı. Ancak gruplar arasında diğer parametreler bakımındanfarklılık saptanmadı. Korelasyon analizi sonunda GKS ile YBÜ vehastanede yatış süreleri arasında negatif korelasyon bulundu.Fisher derecelendirme puanı ile cinsiyet ve YBÜ yatış süresiarasında pozitif korelasyon ve Fisher derecelendirme puanı ilehemoglobin kreatinin ve sodyum değerleri arasında negatifkorelasyon saptandı. Ayrıca GSS ile GKS arasında pozitifkorelasyon bulunurken GSS ile Fisher derecelendirme puanı, YBÜve hastanede yatış süresi arasında negatif korelasyon bulundu.Sonuç: Çalışmanın sonunda GKS puanı yüksek tespit edilenhastaların erken dönem prognozlarının daha iyi olabileceği, bunakarşılık Fisher derecelendirme puanı yüksek olan hastaların, yoğunbakım ünitesinde ve hastanede uzun süre kalan hastaların erkendönem prognozlarının kötü olabileceği öngörüldü. Hemoglobin,serum sodyum ve kreatinin düzeylerinin dolaylı yoldan hastalarınerken dönem prognozu üzerine etkilerinin olabileceği düşünüldü.
  • Öğe
    HALLUCINATION AND RISK FACTORS IN PATIENTS WITH PARKINSON’S DISEASE
    (2019) Say, Bahar; Ünal, Yasemin; Tunç, Tuğba; Ergun, Ufuk; Ergün, Ufuk
    Objective: Hallucination is one of the non-motor symptoms inParkinson disease (PD). Several factors may affect the presenceof hallucination. In the present study, we aimed to compare PDpatients presenting with and without hallucinations, to determinerisk factors, and to find out common hallucination types.Material and Methods: Idiopathic Parkinson patients regardingto UK Parkinson Disease Society Brain Bank with and withouthallucinations were compared. The patients with psychoticsymptoms due to metabolic, infectious, and structural causeswere excluded. Disease severity was evaluated by UnifiedParkinson Disease Rating Scale and Hoehn and Yahr staging.Cognitive status was assessed by Minimental State Examinationtest. Depression was diagnosed on the basis of DSM-V Tr.Description of hallucination, treatment, co-morbidity, sleepdisturbances, REM sleep behavioral disorder, age, gender,scores of test and scale, stage of disease were recorded.Results: A total of 91 (59 female, 32 male) patients withidiopathic PD were enrolled. The group with hallucinations(Group 1) had 40 (43.9%) patients and the one withouthallucinations (Group 2) had 51 (54.9%) patients. Total score ofUnified Parkinson Disease Rating Scale was significantly higherin Group 1 than Group 2 (37.83±16.65; 30.18±14.83; p=0.028).Sleep disturbances were high in Group 1 (n=24, 60%) whencompared to Group 2 (n=14, 27.4%) (p=0.007). The meanduration of hallucinations was 24.87±56.47 months in Group 1.Twenty-one patients (23.9%) had visual hallucinations; 15(16.5%) patients had illusions (minor hallucinations); and four(4.4%) patients had auditory hallucinations.Conclusion: Disease severity in Parkinson's disease may be afactor in the presence of hallucinations. Hallucinations may alsooccur with sleep disorders. Minor hallucinations are frequentlyobserved in early stages, with visual hallucinations being themost common hallucinations that may occur in every diseasestage.
  • Öğe
    REJENERATİF ENDODONTİDE İSKELE BİYOMATERYALLERİ
    (2020) Hançerlioğulları, Dilek; Erdemir, Ali
    Doku mühendisliğiyle; kanser, travma ya da hastalıklar nedeniyle kaybolan dokunun fizyolojik ve fonksiyonel restorasyonu hedeflenir. Rejenerasyon kavramı multidisipliner bir yaklaşımla; kök hücreler, iskele ve büyüme faktörlerini içermektedir. Tedavilerin daha başarılı olabilmesi için kök hücrelerinin organizasyonu ve vaskülarizasyonu sırasında doku oluşumunu destekleyen geçici ekstrasellüler matrikslere (iskeleler) ihtiyaç vardır. İskele tasarımı, doku mühendisliği için kritik öneme sahiptir. Doku mühendisliğiyle, diş hekimliği alanında da umut vaat edici sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma verileri; dişin tüm kronu yerine daha küçük boyutlarda diş dokusunun üretilebildiğini göstermiştir. Rejeneratif endodontik tedavilerde, doğal ve doğal olmayan (fabrikasyon) iskeleler kullanılır. Bu derlemenin amacı, rejeneratif tedavilerde kullanılan iskele çeşitlerinin tanımlanması ve güncel literatür çalışma sonuçlarının değerlendirilmesidir.