Kırıkkale Hukuk Mecmuası (Online) Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe ULUSLARARASI YAKLAŞIMLA YAPAY ZEKÂ VE YAPAY ZEKÂ MARİFETİYLE DELİLLERE ERİŞİM(2024) Kaya, İslam Safa; Karabay, HuzeyfeYapay zekânın günümüzde oldukça merak uyandıran kavramların başında geldiğini görmekteyiz. Bilimin pek çok alanında bugün yapay zekâ konuşulmaktadır. Artısıyla eksisiyle doktrinde tartışılan yapay zekâ, hukuk biliminin de ilgisini çekmeyi başarmıştır. Yapay zekâ kullanılarak geliştirilen uygulamalar, hukukun işini kolaylaştırmaya yarayacak şekilde işlerlik kazanmaktadır. Bilhassa ceza muhakemesinde delile erişimde yapay zekânın aktif olarak kullanılması yargı makamlarının işlerini kolaylaştıracaktır; ancak diğer taraftan da bu uygulama içerisinde soru işaretlerini de her zaman barındıracaktır. Zira delile erişen bir yapay zekânın yargılama makamlarını manipüle etme ihtimali hiçbir zaman gözlerden uzak tutulmamalıdır. Yapay zekâ uluslararası hukukun da bir parçası olmayı başarmıştır. Hâlihazırda Avrupa Birliği'nde yapay zekâyla ilgili kapsamlı kurallar hazırlanmaktadır. Bu kurallar yürürlüğe girdiğinde uluslararası çapta dünyanın ilk yapay zekâ kuralları olacaktır.Öğe BİREYSEL CEZAİ SORUMLULUĞUN GELİŞİMİ: AD HOC MAHKEMELERDEN ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ'NE GEÇİŞ(2024) Erten, Makbule Ezgiİnsanlık açısından utanç kaynağı sayılabilecek iki büyük Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle, devletler artık uluslararası toplumun bir arada nasıl yaşaması gerektiği hususunda bir takım koruyucu tedbirler alma yoluna gitmiş ve uluslararası hukuk bağlamında suçların tanımını yaparak, kapsamını genişletmiştir. Özellikle uluslararası suç işleyen devlet yetkililerinin veya kişilerin de bireysel cezai sorumluluğu kabul edilerek işledikleri uluslararası suçlardan dolayı yargılanmışlardır. Bu yargılamalar, savaşın mağdurlarına bir nebze olsun adaletin yerini bulduğu bir ortam yaratmıştır. Hiç şüphesiz, uluslararası arenada bireysel cezai sorumluluğun gelişimine en büyük katkı sağlayan kurumlar, Nürnberg, Tokyo mahkemeleri ve Ad Hoc mahkemeler olmuştur. Bu özel mahkemelerde geliştirilen içtihat, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün geliştirilmesi için itici bir güç sağlamıştır. Özetle, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların somut faillerinin insanlar olduğu ve bu tür menfur suçları işleyen bireylerin cezalandırılmasının, uluslararası hukukun etkili bir şekilde işlemesi ve hayata geçirilmesi için gerekliliği kabul edilmiştir.Öğe EVLİLİK BİRLİĞİNİ TEMSİLİN BORÇLAR HUKUKU BAĞ-LAMINDA TEMSİL YETKİSİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI(2023) Açıkgöz, Kürşat TarıkTürk Hukuku’nda temsil, genel olarak Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Ancak evlilik birliğinin kendine özgü yapısı sebebiyle eşlerin birliği temsil yetkisine Türk Medeni Kanunu’nda ayrıca yer verilmiştir. Evlilik birliğini temsil yetkisi, eşlerin üçüncü kişilerle yapacakları hukuki işlemleri düzenleyen bir kurumdur. Türk Medeni Kanunu’nun 188-191. maddelerinde düzenlenen evlilik birliğinin temsili ile Türk Borçlar Huku-ku bağlamında temsil yetkisi birbirinden farklı kurumlardır. Evlilik birliğinin temsili, kanundan doğan ve eşlerin ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için sahip oldukları yetkidir. Evlilik birliğini temsilde, temsil kavramı teknik anla-mıyla kullanılmamıştır. Eşlerin, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapacakları hukuki işlemleri düzenler. Bu yetkinin kullanılabilmesi için eşlerin birbirlerini yetkilendirmesi gerekmez. Evlilik birliğinin kurulmasıyla birlikte, eşler kural olarak birliği temsil yetkisine sahip olur. Evlilik birliğinin temsili, Türk Borçlar Hukuku kapsamında yer alan temsil türlerinden biri olarak da değerlendirilemez. Evlilik birliğinin temsili, yapısı ve şartları itibarıyla Türk Borçlar Hukuku’ndaki temsilden farklıdır. Burada amaçlanan evlilik birliğinin ihtiyaçlarının karşılanması ve ailenin korunmasıdır. Bu sebeple Kanun’da özel bir düzenleme yoluna gidilmiştir.Öğe TAŞIMA SENEDİNİN İSPAT GÜCÜ(2024) Ortaç, Nurdan OrbayTürk Ticaret Kanunu’nda taşıma sözleşmesi herhangi bir şekle tabi kılınmamışsa da sözleşmeyi tevsik edici nitelik arz eden taşıma senedine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu çalışmada, taşıma senedinin ispat gücü üzerinde durulmuştur. Taşıma senedinin ispat fonksiyonu, taşıma işlemleri sırasında doğan anlaşmazlıkları çözmede önemli bir rol oynar. Taşıma senedi, eşyanın teslim alındığı andan, eşyanın teslim edildiği ana kadar olan birçok aşamanın kayıt altına alındığı önemli bir delil niteliğindedir. Taşıma senedinin üzerinde yer alan bilgiler, eşyanın türü, miktarı, taşıyıcı, gönderen, gönderilen bilgileri gibi taşıma işlemine dair ayrıntılarını içerir. İşte bu bilgiler, taşıma senedini bir ispat aracı haline getirir. Türk Ticaret Kanunu’nun taşıma senedinin ispat gücüne ilişkin düzenlemeler içeren 858’inci maddesinde gönderen ve taşıyıcı tarafından birlikte imzalanan taşıma senedine ilişkin çeşitli karineler öngörülerek belgenin ispat gücü güçlendirilmiştir. Çalışmamızda söz konusu karineler ayrıntılı bir biçimde ele alınmaya gayret edilmiştir.Öğe ISLAM HUKUKUNDA SUÇ VE CEZA KAVRAMLARI(2022) Ayaklı, Muhammed Halilİslam ceza hukukunda suç kavramı, cerime; ceza kavramı ise ukube kavramıyla ifade edilmiş ve bu kapsamda incelenmiştir. Günümüzde bu kavramlar ve bu kavramlara ilişkin genel ilke ve esaslar, İslam hukukunda da mevcut olmakla birlikte bunlardan birçoğuna İslam ceza hukuku öncülük etmiştir. İslam hukukunda suçlar temelde had, kısas ve tazir suçları olarak ayrılmıştır. Türklerde de bu ayrım kabul edilmiş ve asırlar boyunca tavizsiz uygulanmıştır. Kanunilik ilkesi benimsenmiş, maddi unsurun zorunluluğu ifade edilmiş ve kasten ve taksirle gerçekleştirilen fiillerin ayrımı yapılarak yalnızca neticeye değil, suçun manevi unsuruna da önem verilmiştir. Bunun yanında cezada şahsilik ilkesi benimsenmiş, cezalandırmada kanun önünde eşitlik kabul edilmiş ve suçlunun ıslah edilmesi, muhtemel suçluların önlenmesine özen gösterilmiştir. Bu çalışmada, anılan ilke ve esaslar ayet ve hadisler ekseninde açıklanmış, hukuk uygulamasından örnekler verilmiş ve yer yer günümüz ceza hukuku ile mukayeseler yapılmıştır.Öğe OECD MODEL ANLAŞMASI KAPSAMINDA ŞOV SANATÇILARININ VE SPORCULARIN ELDE ETTİĞİ GELİRLERİN ÇİFTE VERGİLENDİRİLMESİNİN ÖNLENMESİ VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ(2021) Okçu, Muhammed HakanBir vergi mükellefinin aynı vergi konusu üzerinden, bir vergilendirme dönemi içerisinde, birden çok defa vergilendirilmesi durumunda çifte vergilendirme meydana gelmektedir. Birden fazla devletin vergilendirmede farklı yöntemleri benimsemeleri sonucunda çifte vergilendirme, uluslararası alanda da ortaya çıkabilir. Uluslararası alanda ortaya çıkan çifte vergilendirme, ekonomik ve kültürel etkileşimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum uluslararası alanda elde edilen bütün gelirlerle ilgili olduğu gibi şov sanatçılarının ve sporcuların faaliyetleri sonucunda elde edilen gelirlerle de yakından ilişkilidir. Öyle ki şov sanatçıları ve sporcular mesleki faaliyetleri gereği sıklıkla mukimi olmadıkları farklı ülkelerde gelir elde edebiliriler. Elde edilen bu gelirlerin hangi ülkenin vergilendirme yetkisi alanında olduğu hem uluslararası vergi hukuku hem de uluslararası ekonomi açısından önemli bir sorundur. Bu sorunun çözümü noktasında OECD Model Anlaşması’nın “Şov Sanatçıları ve Sporcular” başlıklı 17’nci maddesi önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülke kendi aralarında akdedilen çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında OECD Model Anlaşması’nı esas almaktadır. Buna göre devletler akdedilen ikili anlaşmalarda, şov sanatçılarının ve sporcuların hangi durumlarda ne şekilde vergilendirileceklerini kendi çıkarları doğrultusunda ve çifte vergilendirme doğurmayacak şekilde düzenleyebilir. Çalışmada; şov sanatçılarının ve sporcuların vergilendirilmesi OECD Model Anlaşması kapsamında incelenmiş, ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalara ve idarenin görüşlerine yer verilmiştir.Öğe PEYGAMBERLERLE MÜCADELE EDEN SUÇ ÖRGÜTLERİ(2024) Avcı, MustafaAllah tarafından toplumların ıslahı için gönderilen peygamberler, her devirde örgütlü muhalefetle karşılaşmıştır. Peygamberlerin karşısında duran bu muhalif oluşumlar tevhid temelli İslam inancını tahrif etmek, fıtrata ve ahlaka aykırı davranışlarla kamu düzenini bozmak için ifsad edici girişimlerde bulunmuştur. Bu çalışmada Kur’an ve siyer ilimleri doğrultusunda bahsi geçen örgütlü muhalefetlerin ceza hukuku bağlamında değerlendirmesi yapılmıştır. Çalışma neticesinde suç örgütünü ifade için “nâdî”, “raht”, “usbe”, “tâife” ve “bağy”, “hizb”, “sâi bi’l-fesâd” ve “fie-i bâğiye” kavramlarının kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu kavramların suç örgütü olarak değerlendirilmesinde bağlamın (siyak ve sibakın) önemli bir unsur olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber döneminde münafıklar, Yahudiler ve yalancı peygamberler tarafından oluşturulan suç örgütleri tarafından devlet başkanına suikast, genel ahlakı bozmak, yabancı güçleri İslam devleti aleyhinde tahrik etmek ve temel dini değerleri ihlal etmek gibi suçların varlığı saptanmıştır.Öğe ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞUL VE YÜKLEMELER(2021) Gömeç, MüjganMiras hukukundaki en temel konu, ölüme bağlı tasarruflardır. Ölüme bağlı tasarruflar, kişilerin öldükten sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere yaptıkları terekelerindeki mallarla ilgili olan ya da terekeleri ile herhangi bir ilgisi olmayan emirler içeren hukuki işlemlerdir. İnsanların hayattayken her hususta kendi kararlarını alma ve gerçekleştirme imkanları vardır. Öldükten sonra da insanların istek ve arzularının yerine getirilmesine imkân vermesi açısından ölüme bağlı tasarruflar çok önemlidir. Miras bırakan, ölüme bağlı tasarruflarını arzu ve istekleri doğrultusunda bazı koşul ve yüklemelere tabi tutabilir. Medeni Kanun, miras bırakanlara ölüme bağlı tasarruflarına koşul ve yükleme getirebilme yetkisi tanıyarak tasarruf alanlarını genişletmiştir. Bu koşul ve yüklemelerin hangi şartlarda ve nasıl geçerli olacağı hususunun incelenmesi ölüme bağlı tasarrufların geçerliliği ve mirasçıların hakları açısından önem arz etmektedir. İnsanların öldükten sonra geride kalan mallarının akıbeti ile ilgili karar verme imkânı kalmayacağından, ölüme bağlı tasarrufların geçerliliği hususu büyük önem taşımaktadır. Çalışmamızda miras bırakanın yapabileceği ölüme bağlı tasarrufların neler olabileceği, ölüme bağlı tasarruflara geçerli olacak şekilde nasıl koşullar ve yüklemeler getirilebileceği ve hangi türdeki koşul ve yüklemelerin ölüme bağlı tasarrufları geçersiz hale getireceği incelenecektir.Öğe TÜRK MEDENİ HUKUKUNDAKİ ZİLYETLİĞİN KORUNMASI YOLLARININ OSMANLI HUKUKUNA MUKAYESESİ(2023) Altay, MesutOsmanlı Hukukundaki zilyetliğin korunması yolları ile Türk Medeni Hukukundaki zilyetliğin korunması yollarının karşılaştırılması, benzer ve farklı yönleri çalışmada ele alınmıştır. Bu çalışma neticesinde ecdadımızın hangi kaidelere göre malları üzerindeki zilyetliklerini korudukları, zilyetliğe bakış açılarında zamanla nasıl değişik-liklerin olduğu ve ileride nasıl değişikler olabileceği hususunda okurlarda bir ufuk açması hedeflenmektedir. Aynı zamanda Mecelle Ahkam-ı Adliyye ile Türk Medeni Kanunu arasında küçük yorum ve bakış açısı farklılık-ları haricince zilyetliğin korunması yolları bakımından benzer yönlerinin ne kadar fazla olduğu hususlarının açıklanması amaçlanmaktadır. Çalışmada zilyetliğin meşru müdafaa yoluyla, dava yoluyla ve idari yoldan ko-runmasına ilişkin değerlendirmeler yapılmaktadır. Küçük farklılıklar olsa da genel itibariyle zilyetliğin korunma-sına ilişkin kaidelerin devam ettiği, Türk Medeni Hukukunda Osmanlı Hukukunun izlerinin rahatlıkla görüldü-ğü anlaşılacaktır. Kişinin malı üzerindeki zilyetliğini koruma içgüdüsünün insanın varlığı ile birlikte ortaya çıktığı, bu içgüdü nedeniyle kişilerin malları üzerindeki hâkimiyetlerini devam ettirmek istemesinden dolayı zilyetliğin korunmasına ilişkin hükümlerin düzenlendiği sonucu çıkarılabilir. Osmanlı Devleti döneminde uygulanan şeri ve örfi hukuk kurallarına ilişkin kaynaklardan ve Türk Medeni Hukukuna ilişkin kitaplardan fazlasıyla istifade edilerek naçizane çalışma yapılmıştır.Öğe İSLAM VE OSMANLI CEZA HUKUKUNDA İÇTİMA(2021) Avcı, MustafaSuçlar karşılığında öngörülen cezalar, suç tipinin bir kez ihlâl edilmesi ihtimali göz önüne alınarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, bir veya birden fazla fiille aynı suç tipinin birden fazla defa yahut farklı suç tiplerinin ihlâl edilmesi mümkündür. İçtima kuralları bir kimse tarafından birden fazla suç işlenmesi halinde failin sorumluluğunun ve bu bağlamda verilecek cezanın nasıl belirleneceği sorununa çözüm getirmektedir. İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ceza verilmeden önce aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde tek ceza ile yetinilir. Cezaları farklı türden olan farklı suçlar işlenmişse kural olarak her birinin cezası ayrı ayrı verilir. Önce şahsî hakların baskın olduğu cezadan veya diğer cezaların uygulanmasına imkân vermeyen ölüm cezasından başlanır. Farklı suçların cezası aynı neviden ise en ağır olanın uygulanması ile yetinilir. Bileşik suç olan hırabe, bağy ve riddede bunların unsuru olan suçlar ayrıca cezalandırılmaz. Ancak örneğin bağilerin zina ve şürb gibi bağyin unsuru olmayan suçlarında gerçek içtima kuralları uygulanır. Kişilere karşı işlenen suçlarda maddi (gerçek) içtima kurallarının uygulanması esastır. Hadlerde tedahül, birden fazla işlenen had suçundan dolayı bir had cezası ile yetinilmesi halidir. Bir veya daha fazla kimseye bir lafızla veya başka başka lafızlarla zina isnadında bulunan hakkında bunlardan dolayı bir kazif cezası verilir. Bir sözle bir topluluğa kazfeden, aslında mağdur sayısı kadar suç işlemiş olmasına rağmen aynı neviden fikri içtima hükümleri gereği tek suçun cezası ile yetinilir.Öğe MÜLKİYET HAKKI YÖNÜNDEN DEVLETİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ KAVRAMI (AİHM VE AYM’NİN İÇTİHATLARINA ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM)(2023) Arıkan, Cengiz; Oktay, OgünAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin akdedildiği dönemlerde insan haklarının ihlalleri noktasındaki temel algı, bu ihlalleri devletlerin gerçekleştireceği düşüncesine dayanmaktaydı. Ancak günümüzde bu ihlallerin devletler kadar ve bazen devletlerden daha yaygın biçimde diğer bireyler tarafından gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Buna karşılık gerek uluslararası insan hakları metinleri, gerek anayasalar bu yönden ihlallerle mücadele edecek, onları engelleyecek ya da zararı tazmin edecek açık hükümler içermemektedir. Bu sebeple hem ulusal hem de uluslararası düzeydeki mahkemeler yorum faaliyetleri ve içtihatları ile temel hakların bireyler arasında etki doğurmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu çabalar sonucunda temel hakların vatandaşlar arasındaki etkisine yönelik ‘yatay etki’ ve bu etkiyi sağlayan temel araç olan ‘pozitif yükümlülükler’ kavramları gelişmiştir. Günümüzde hukukun yaşayan bir varlık olarak değişen dünyaya, sosyal taleplere ve ihtiyaçlara göre gelişimine şahit olmaktayız. Ancak her ne kadar bu gelişim ile hak temelli yorumun faydaları göz ardı edilemeyecekse de, mahkemelerin yorum faaliyetlerin geldiği nokta tartışma yaratmaktadır. Her geçen gün devletler için mevcut pozitif düzenlemelerde açıkça yer almayan yeni yükümlülükler belirlenmesi, bu düzenlemelerin kapsamının sınırsız biçimde genişletilmesi, uluslararası alanda devletlerin imza attıkları metnin pozitif sınırlarını aşan bir takım yükümlülükler ile sorumlu tutulması bu tartışmaların temel kaynaklarıdır. Bu çalışmada da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ile yapılan yorum faaliyetlerine değinilecek, mülkiyet hakkı bağlamında devletin pozitif yükümlülükleri irdelenecektirÖğe BİTCOİN ÖZELİNDE KRİPTO PARALARIN EDİNİLMİŞ MAL-LARA KATILMA REJİMİNDE TASFİYESİ SORUNU(2023) Kılıçarslan, Seda Karaİnternet ve blockchain teknolojisinin gelişimi ile gayrinakdi ödeme araçlarının yerini elektronik ve kripto para-lar almaya başlamıştır. Fakat gündelik hayatımızda her geçen gün varlığını hissettiğimiz bu kavramların kullanımı nedeniyle, oluşabilecek hukuki süreçlere karşı kanunlar henüz hazırlıklı halde görülmemektedir. Hu-kuki ve vergi-sel statüleri henüz belirsizdir. Çalışmamızda ele almış olduğumuz Bitcoinin de hukukun birçok alanında davalara konu olması an meselesedir. Özellikle boşanma sonrası hukuki mal rejimi olarak bilinen edi-nilmiş mallara dahil olma rejiminin tasfiyesi halinde likidasyon konusu olacak kripto paraların paylaşımı berabe-rinde birçok sorunu barındırmaktadır. Zira kripto paralar oldukça değişkendir ve değerleme yapmak çok zordur. Ayrıca ispatını yapmak da kolay değildir. Bitcoinin edinilmiş mal rejiminin tasfiyesi bakımından sorun olarak nitelendirilebile-cek özelliklerinden yola çıkarak, çalışmamızda öncelikle hukuki statüsüne ilişkin açıklamalara değinildi. Ardından ise gerek ispat sorunu gerekse değerlendirmedeki belirsizlikle ilgili tespitler ve çözüm önerile-rinde bulunulmuşturÖğe İSLAM MİRAS HUKUKUNDA TEREKENİN PAYLAŞIMI VE OSMANLI UYGULAMASI(2022) Çakır, Ademİslam miras hukuku (feraiz), kişilerin öldükten sonra geriye bıraktıkları malların (tereke) paylaştırılmasını düzenleyen kurallar bütünüdür. Feraizin omurgası bizzat Kur’an ve sünnet ile oluşturulmuş, geri kalan detaylar ise icma ve içtihat tarafından tamamlanmıştır. Feraizde mirasçılar hısımlık bağlamında, tartışma olmaksızın, ashabül feraiz (belirli pay sahipleri) ve asabe ( ashabül feraizden artanı; onlar yoksa tamamını alan) şeklinde iki türlüdür. Bunların mirasçı olabilmeleri, hisseleri, mirastan mahrumiyeti gibi hususlar en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiştir. Mirasçılar mirası paylaştığında toplam payları; paydaya eşit, paydadan büyük veya paydadan küçük olabilir. Pay ve payda eşit ise adile denilir. Pay paydadan büyük olursa bu duruma avliye denilir ki pay ve paydanın eşitlemesi için iki farklı görüş uygulanmıştır. Pay paydadan küçükse buna reddiye denilir; artan asa-beye verilir. Asabe de yoksa artan kısmın ne olacağı farklı görüşlerin doğmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nde mülk mallar için İslam miras hukuku tatbik edilmiştir. Uygulamada, hemen her dalda olduğu gibi, Hanefi mezhebinin görüşleri tercih edilmiştir. Adile ve reddiye olan meseleler birebir uygulanmıştır. Ancak bazı avliye meselelerinde az da olsa azınlık görüşün öne sürdüğü içtihatlara uygun çözümlere rastlanılmıştır. Çalışma-da üç hal de örneklerle izah edilmiştir.Öğe MESLEK HASTALIKLARINI ÖNLEMEYE YÖNELİK DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ KAPSAMINDA LİSTE YÖNTEMİNİN ETKİSİ(2023) Yorulmaz, Çiğdemİnsanlar, zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorundadır. Çalışanların fizyolojik risklere maruz kalmadan çalışması, yaşam hakkının bir gereğidir. Çalışma koşullarından kaynaklı sağlık durumlarının bozulması halinde çalışanlar, meslek hastalığı ile karşı karşıya kalır. Meslek hastalığının varlığından bahsedebilmek için sigortalı olunması, sigortalının bedenen ve ruhen zarara uğraması, bu durumun uzun süre çalışmadan veyahut yürütülen işten kaynaklanması gerekmektedir. Bu koşulların varlığı halinde 5510 sayılı SSGSSK. m.14 kapsamında meslek hastalığı sigortasından yararlanabilmek için ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuru ve bu durumun sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi gereklidir. Çalışmamız, meslek hastalığı kavramı ile sınırlı ele alınmış olduğundan meslek hastalığı sigortasından yararlanabilme koşulları ile sağlanan haklar incelenmemiştir. Meslek hastalığının önlenmesi halinde çalışanların yaşam hakkı korunurken, işverenin meslek hastalığının sonuçlarıyla karşılaşması engellenerek tazmin yükümlülüğü ortadan kalkacak, aynı zamanda işveren işgücünü de kaybetmemiş olacaktır. Devlet ise sosyal riskin önlenmesi nedeniyle sigorta yardımı yükümlülüğünden kurtularak ülke ekonomisinin olumsuz yönde etkilenmesi engellenecektir. Meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik uluslararası belgelerde, mukayeseli hukukta birçok düzenleme yapılmış, verilerin toplanmasının önemi vurgulanmış, oluşturulan Meslek Hastalıkları Listeleriyle bu hastalıklara karşı dikkatli hareket edilmesi gerektiği, farkındalığının artırılmasının önemi belirtilmiştir. Hukukumuzda Devlet oluşturduğu kurumsal yapıyla meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik uygulamaları yerine getirmektedir. Ülkemizde oluşturulan Meslek Hastalıkları Listesinde yer alan hastalıklarla ilgili önleyici mekanizmanın etkin çalışması önemlidir.Öğe ANONİM ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULUNUN YETKİ ALANINDA KALAN KONULAR ESAS SÖZLEŞMEDE DÜZENLENEBİLİR Mİ?(2024) Çamlı, Zehra İlgün Mağden6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile genel kurul ve yönetim kurulu arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar, her iki organ için de devredilemez bazı yetkiler bakımından bir sınır çizilmesi (TTK m. 375/1 ve 408/2) ve bunun dışında devredilebilir nitelikteki yetkiler için de yönetim kurulu lehine karine öngörülmesi suretiyle (TTK m. 374/1) belirlenmeye çalışılmıştır. Anonim şirketlerde organlar arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar gereği, genel kurulun, yönetim kurulu karşısında üst organ niteliği bulunmamakta, genel kurul yönetim kurulunun yetki alanına giren konulara müdahale edememektedir. Bunun dışında her iki organ da kendi yetki alanına giren konularda düzenleme yapma özgürlüğünü haizdir. Bu düzenlemeler normlar hiyerarşisi bakımından esas sözleşmenin altında bulunan genel kurul iç yönergesi ve yönetim kurulu iç yönergesi ile yapılabilir. Keza genel kurul, kendi yetki alanında kalıp genel ve soyut bir düzenlemeye kavuşturulabilecek konuları esas sözleşme değişikliği suretiyle, esas sözleşmede de düzenleyebilir. Peki, genel kurul, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuları, esas sözleşme değişikliği yapmak suretiyle esas sözleşmede düzenleyebilir mi? Yoksa bu konularda düzenleme yapma yetkisi münhasıran yönetim kuruluna ait olup, ilgili düzenlemeler ancak yönetim kurulu iç yönergesinde mi yer bulabilir? Nihayet, kuruluştaki esas sözleşme hükümleri, genel kurul tarafından oluşturulmadığı için, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuların, kuruluştaki esas sözleşme ile sınırsız bir şekilde düzenlenebileceğinden söz edebilir miyiz? Çalışmada söz konusu soruları değerlendirerek bir cevap bulmaya çalışacağız.Öğe ALT ÜRÜN KİRASI SÖZLEŞMELERİNDE AYIPTAN VE ZAPTTAN DOĞAN SORUMLULUK(2022) Kocakale, ZeynepAlt ürün kirası sözleşmelerinin kullanım alanı her geçen gün artmaktadır. Özellikle adi kira ve konut ve çatılı iş yeri kiralarından farklı olarak hakların, şirketlerin, işletmelerin de ürün kirası sözleşmesine konu edilebilmesi, bu sözleşmelerin kullanım alanını ve önemini artırmıştır. Alt ürün kirası sözleşmelerine ilişkin olarak yapılan çalışmaların sayısının az olması da göz önüne alınarak alt ürün kirası sözleşmelerinde ayıptan ve zapttan doğan sorumluluğun incelenmesi gerekli görülmüştür. Çalışmamızın amacı her geçen gün kullanım alanı yaygınlaşan alt ürün kirası sözleşmelerinde ayıptan ve zapttan doğan sorumluluğun belirlenmesidir. Bu kapsamda ilk olarak alt ürün kirası sözleşmelerinin hem ürün kirası hem alt kira sözleşmelerinin bir türü olması nedeniyle alt kira sözleşmeleri ve alt ürün kirası sözleşmeleri hakkında genel olarak bilgi verilmiştir. Ardından alt ürün kirası sözleşmeleri açısından ayıptan ve zapttan doğan sorumluluk kiraya veren, kiracı ve alt ürün kiracısı açısından ayrı ayrı ele alınmıştır. Alt ürün kirasına özgü olarak ortaya çıkan ayıp ve zapt halleri doktrin ve Yargıtay kararları ışığında irdelenmiştir. Çalışmamızın konusu yalnızca alt ürün kirası sözleşmelerinde ayıptan ve zapttan doğan sorumluluğun belirlenmesine yönelik olduğundan ayıp ve zaptın hüküm ve sonuçları kapsam dışında bırakılmıştır. Son olarak çalışmamız sonucunda edinilen kanaatler sonuç kısmında toparlanmıştır.Öğe MECELLE-İ AHKÂM-I ADLİYYE’NİN KÜLLİ KÂİDELERİ BAĞLAMINDA İSLAM HUKUKUNDA HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU(2022) Orhan, Oğuzhan; Bilgic, Veysel K‘Hukuka aykırı olarak bir kimsenin şahsına veya malvarlığına zarar veren fiil’ şeklinde tarif edilen haksız fiil, hukukta borcun en önemli kaynaklarından birisi sayılmaktadır. İlk dönem İslam hukukçularının (fukahâ) eserlerinde, doğrudan haksız fiil tabiri yer almamaktadır. Bu eserlerde kazuistik yöntem esas alındığından dolayı her bir hukuka aykırı fiil ayrı ayrı değerlendirilip hükme bağlanmıştır. Hicri 4. ve 5. yüzyıldan itibaren ise, bü-tün haksız fiillere ilişkin hüküm ihtivâ edecek külli kâide ve esaslar belirlenmiştir. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin başında yer alan 99 külli kâide içerisinde de bu ilke ve esaslardan bir kısmına yer verilmiştir. ‘Zarar izâle olunur’, ‘Zarar ve mukâbele bi’z-zarar yoktur’, ‘Mübâşir, müteammid olmasa da dâmin olur’, ‘Mütesebbib, müteammid olmadıkça dâmin olmaz’, kâideleri, Mecelle’de yer alan haksız fiil sorumluluğu ile alakalı külli kâidelerdir. Bu çalışmada, bahsi geçen kâideler bağlamında İslam hukukundaki haksız fiil nazariyesinin temel esaslarının belir-lenmesi amaçlanmaktadır. Kâidelerin hukuki tahliline geçmeden evvel, haksız fiil kavramı, haksız fiilin türleri ve unsurlarına dair bilgi verilmiş ve yer yer İslam hukuku ile günümüz modern hukuku arasında mukayeseler yapılmıştır.Öğe ANONİM ŞİRKET GENEL KURUL TOPLANTI GÜNDEMİNDEKİ BİR KONUNUN GÖRÜŞÜLMEMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?(2022) Kalender, EmreAnonim şirket genel kurulu, önceden ilân edilen belli bir gündemde toplanır ve karar alır. Böylece pay sahipleri genel kurulda hangi konuların görüşüleceğini en baştan bilir ve ona göre hazırlık yapar. Genel kurulda gündem dışında bir konu görüşülmek isteniyorsa, istisnalar bir yana, görüşülecek konunun belirlenmesi için oybirliğiyle karar almak gerekir. Genel kurul gündemiyle ilgili olarak, pay sahipleri açısından uygulamada yaşanan bir sorun vardır; gündemdeki bir konunun görüşülmemesi. Gerçekten de gündemde yer alan bir konunun görüşülmemesi de özellikle azlık haklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Genel kurulun çoğunlukla vereceği bir kararla, gündemdeki bir maddeyi görüşmeyebileceğini kabul etmek de doğru değildir. Gündemde yer alan konular görüşülmeli, bunlar hakkında olumlu veya olumsuz bir karar alınmalıdır. Ancak esaslı bir nedenin varlığı hâlinde, bu nedenin tutanağa geçirilmesi şartıyla gündemdeki bir konunun görüşülmemesi mümkün olmalıdır.Öğe GEMİ SİCİLİNİN ELEKTRONİK ORTAMDA TUTULMASI(2022) Tekin, Esra DeliceGemi sicili, gemilerin büyük ekonomik değer taşımaları sebebiyle gemileri kayıt altına tutmak amacıyla kurulmuştur. Geminin ayırt edilmesini sağlayan unsurları, gemi üzerindeki hakları ve hukuki ilişkileri içerir. Teknolojinin gelişmesiyle ülkemizde pek çok sicil elektronik ortamda tutulmaya başlanmıştır. Ancak, gemi sicili teknolojik gelişmelerin gerisinde kalmıştır ve halen fiziki ortamda tutulmaya devam etmektedir. Bunun en önem-li sebeplerinden biri mevzuat düzenlemesinin eski tarihli olması ve gelişen çağa ayak uyduramamasıdır. Her ne kadar bir Gemi Sicil Tüzük Taslağı hazırlanmış olsa da yürürlüğe girmemiştir. GESBİS, bu taslakta yer alan bir kavram olup gemi siciline kayıt ve tescilin yapıldığı, sicil bilgilerinin elektronik ortamda tutulduğu Gemi Sicil Bilgi Sistemi anlamına gelmektedir. Çalışmamızda gemi sicilinin uygulanmasına yönelik hazırlanan taslak incelenmiş, sicilin elektronik ortamda ne şekilde tutulacağına yönelik düzenlenen maddeleri değerlendirilmiştir. Zira gemi sicilinin elektronik ortama geçirilmesi için bir mevzuat düzenlenmesi gerekmektedir. Gemi sicili, sicilin aleniyet işlevi gereği herkes tarafından incelenebilmelidir. Sicilin elektronik ortamda tutulması, sicilin incelenmesini ve sicilden örnek alınmasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca elektronik gemi sicili yalnızca defter gemi sicilinden geçiş anlamına gelmemektedir, aynı zamanda sicil işlemlerinin de elektronik ortamda yapılmasını düzenlemelidir. Çalışmamızda elektronik gemi sicilinin, gemi sicil uygulamasına etkileri ve düzenlenmesinde meydana gelecek sorunlar da incelenmiştir.Öğe TÜRKİYE ÇEVRE AJANSININ HUKUKİ YAPISI VE ÇEVRENİN KORUNMASINDAKİ ROLÜ(2024) Yalçın, Zeynep Nihal AydınoğluKüresel ısınma başta olmak üzere çevresel sorunlarla ekonomik küçülme olmaksızın baş edebilmenin en etkili yollarından biri, sürdürülebilir ekonomik bir model oluşturmaktır. Bu kapsamda yeni kaynak tüketimi yerine kullanılan kaynakların yeniden üretim sürecine katılabilmesi gerekmekte ve depozito uygulamaları bu amaca ulaşmak bakımından büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde de son yıllarda sürdürülebilir ve döngüsel bir ekonomik modele geçmek konusunda önemli adımlar atıldığı görülmektedir. Türkiye Çevre Ajansı depozito yönetim sisteminin uygulayıcısı olarak bu çerçevede, önemli bir rol üstlenmektedir. Bu çalışmada kamu hizmeti ifa ettiği ve kuruluş kanununda açıkça belirtilmese de sahip olduğu kamu gücü ayrıcalıklarının değerlendirilmesinden kamu tüzel kişiliği bulunduğu sonucuna ulaşılan Ajansın, hem yapısal hem de fonksiyonel olarak birtakım değişiklikler geçirmesi gerektiği düşünülmektedir. Özellikle bütçesel bağımsızlık ve düzenleme yapma yetkileri açısından Ajansın bakanlık karşısındaki özerkliğinin güçlendirilmesi, yetkilendirme ve yükümlülük getirme şeklindeki görevlerinin açıkça kanunla düzenlenmesi, ihalelerde uygulanacak usul ve esasların yasa düzeyinde yeniden düzenlenmesi, uluslararası çevre hukuku ilkelerine daha uygun bir çalışma modeli getirilerek, depozito kapsamındaki ürünlerin genişletilmesi ve tüketiciler açısından şeffaflığın teminine ilişkin bir mevzuat dönüşümünde fayda olduğu sonucuna ulaşılmıştır.