Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 5 / 5
  • Öğe
    Şizofrenili bireylerde isim soylu ve eylem soylu sözcüklerin işlemlenmesinin FMRI ile incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Nazlı, Şerif Bora; Koçak, Orhan Murat
    Şizofrenide dilsel problemler daha çok formal düşünce bozukluğu içinde yer almakla birlikte, negatif belirtilerle ilişkili olarak kelime bulma güçlüğü, ifade azalması gibi belirtiler de vardır. Bu çalışmada şizofreni grubunda kontrol grubuna göre eylem köklü sözcüklerde farklılık gösteren beyin bölgeleri ile negatif belirtilerle özellikle de eylemsizlik haliyle ve davranış repertuarında daralmayla ilişkili klinik belirti şiddeti arasında anlamlı ilişki kurulması halinde, negatif belirtilerin altında yatan kortikal mekanizmaları anlamaya çalışmayı hedeflenmiştir. Bu çalışmada şizofrenili bireylerde isim soylu eylem soylu kelimelerin işlemlenmesinin kontrol grubu olan sağlıklı bireylerle karşılaştırılırak FMRI ile incelenmesi amaçlanmıştır. Bu maksatla çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi psikiyatri polikliniğine başvuran 12 şizofrenili ve 12 sağlıklı birey dahil edilmiştir. Grup ana etkisinde, yani şizofreni grubundaki isim ve eylem soylu kelimelerin, sağlıklı kontrol grubundaki isim ve eylem soylu kelimelerden farkı olarak da ifade edilebilir, anterior prefrontal korteks aktivasyonu şizofrenili bireylerde sağlıklı bireylere göre daha düşük bulunmuştur. Şizofrenili bireylerdeki fiil soylu kelimelerin hem şizofreni grubundaki isim soylu kelimelerden hem de sağlıklı bireylerdeki hem isim hem fiil soylu kelimelerden farkını gösteren beyin alanları incelendiğinde, inferior frontal gyrus pars triangularisde şizofreni grubunda sağlıklı bireylere göre daha fazla aktivasyon gösterilmiştir, fakat yine aynı görev için inferior frontal gyrus pars opercularis ve sol primer duyusal alanda şizofrenili bireyler sağlıklı bireylere göre daha az aktivasyon göstermişlerdir. Şizofrenili bireylerdeki isim soylu somut kelimelerin bu gruptaki diğer tüm kelime tiplerinden ve sağlıklı bireylerdeki tüm kelime tiplerinden farkını gösteren beyin alanı incelendiğinde şizofrenili bireylerde sol primer duyusal alanda daha fazla aktivasyon izlenmekte olup; şizofrenili bireylerdeki isim soylu soyut kelimelerin bu gruptaki diğer tüm kelime tiplerinden ve sağlıklı bireylerdeki tüm kelime tiplerinden farkını gösteren beyin alanları incelendiğinde şizofreni grubunda sol inferior frontal gyrus pars operculariste kontrol grubundaki sağlıklı bireylere göre daha az aktivasyon saptanmıştır. Davranış verisi incelendiğinde ise, şizofrenili bireyler ve sağlıklı bireyler arasında ne grup ne de kelime tipi açısından hem reaksiyon zamanı hem de doğru sayısı için anlamlı istatistiksel bir fark bulunamamıştır.
  • Öğe
    Bipolar ve unipolar depresyon hastalarında ruminasyonun klinik değişkenler ve bilişsel işlevlerle ilişkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Aslan, İbrahim Halil; Rezaki, Hatice Özdemir
    Bu çalışmada bipolar ve unipolar depresyon hastaları ile sağlıklı kontrol grubunda ruminasyonun dürtüsellik, psikolojik dayanıklılık, duygu düzenleme ve bilişsel işlevlerle ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada ayrıca bu üç grupta yer alan bireylerin ruminatif tepkiler, ruminasyonla ilgili olumlu ve olumsuz üstbilişler, dürtüsellik, psikolojik sağlamlık, duygu düzenleme ve bilişsel işlevler bakımından farklılaşıp farklılaşmadıkları incelenmiştir. Çalışmanın katılımcıları 2017 yılı Temmuz-Aralık ayları arasında Kırıkkale Üniversitesi Psikiyatri polikliniğine başvuruda bulunan 50 unipolar depresyon hastası, 50 bipolar depresyon hastası ve kontrol grubuna dâhil olan 50 sağlıklı bireyden oluşmaktadır. Veri toplama süreci yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-5) uygulaması ile başlayıp sonrasında sosyo-demografik bilgi formu, olgu rapor formu, Hamilton depresyon ölçeği, ruminasyonla ilgili olumlu inanışlar ölçeği, ruminasyonla ilgili olumsuz inanışlar ölçeği, ruminatif tepkiler ölçeği kısa formu, kısa psikolojik dayanıklılık ölçeği, duygu düzenleme ölçeği, Barratt dürtüsellik ölçeği, Stroop testi ve iz sürme testinin uygulanması ile tamamlanmıştır. Araştırma sonucunda ruminatif tepki düzeyinin unipolar depresyon grubundaki bireylerde bipolar depresyon ve kontrol gruplarındaki bireylerden anlamlı olarak daha yüksek olduğu, kontrol grubundaki bireylerin ruminasyonla ilgili olumlu ve olumsuz üstbilişler bakımından depresyon gruplarındaki bireylerden anlamlı ölçüde daha düşük puanlara sahip olduğu belirlenmiştir. Barratt dürtüsellik ölçeğinin motor dürtüsellik alt boyutunda depresyon gruplarının lehine ve plansız dürtüsellik alt boyutunda kontrol grubunun lehine olmak üzere anlamlı farklılık saptanmıştır. Psikolojik dayanıklılık bakımından kontrol grubundaki bireylerin puan ortalamaları depresyon gruplarındaki bireylerden daha yüksektir. Bilişsel işlevler bakımından Stroop testi 4. Kart ve İz sürme testi A formu puanları üç grup arasında anlamlı farklılık göstermiştir. Unipolar depresyon hastalarının ruminasyonun saplantılı düşünme alt boyutu puanlarının bipolar depresyon hastalarına göre anlamlı derecede daha yüksek olmasına rağmen bilişsel işlevler açısından performansları daha iyi saptanmıştır. Daha ruminatif olan unipolar depresyon hastaları yapılan nöropsikolojik testlerde bipolar depresyon hastalarından daha iyi performans göstermişlerdir. Bu çalışmada ruminatif tepkiler ve bilişsel performans bakımından unipolar ve bipolar depresyon hastalarının farklı özellikler gösterdikleri sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Bipolar hastalarda atak ve ötimik dönemlerde yapılan fonksiyonel görüntülemeyle tedaviye yanıt yordanabilir mi?
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Özçiçek, Gamze; Buturak, Şadiye Visal
    ÖZÇİÇEK Gamze, Bipolar Hastalarda Atak Ve Ötimik Dönemlerde Yapılan Fonksiyonel Görüntülemeyle Tedaviye Yanıt Yordanabilir Mi? Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale 2018 İki uçlu mizaç bozukluğunda (İUMB) bilişsel işlev bozukluğu hem ataklarda hem de ötimik dönemde gösterilmiştir. Bu klinik çalışmada manik ataktaki hastalarda atak ve ötimik dönemlerde n-geri testi kullanılarak çekilen fMRI ile tedaviye yanıtı yordamak amaçlanmıştır. Çalışmaya 18-65 yaşları arasında DSM-IV'e göre İUMB tanısı olan en az ilkokul mezunu 16 hasta ile çalışmaya katılmayı kabul eden halen ve/veya geçmişte DSM-IV Eksen I hastalık tanısı almamış olan çalışma grupları ile yaş, cinsiyet ve eğitim süresi yönünden eşleştirilmiş 16 sağlıklı gönüllü alınmıştır. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, DSM-IV Eksen Tanıları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme Ölçeği (SCID-I), Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMRÖ), Montgomery Asberg Depresyon Derecelendirme Ölçeği (MADRS), Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) Barratt Dürtüsellik Ölçeği-11, Durumluk Sürekli Öfke Tarz Ölçeği (DSÖTÖ), Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği, Algılanan Aile Yükü Ölçeği (AAYÖ), Tekrarlayan Olumsuz Öz-Derin Düşünce Ölçeği, Durumluk (STAI FORM TX-1) ve Sürekli (STAI FORM TX-2) Kaygı Envanterleri yapılmıştır. Katılımcılara fMRI esnasında n-geri testi uygulanmıştır. Hastaların atak döneminde ve ötimik dönemde yapılan YMDÖ skorlarında (p<0.01), MADRS ölçek skorlarında (p=0.01), DSÖTÖ ölçeğinin sürekli öfke alt ölçeğinde (p=0.047) istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Yapılan fMRI görüntülemelerinin analizi sonucunda hastalarda manik dönemde sol anterior singulat korteks ve sol broca alanında ötimik döneme göre anlamlı derecede aktivasyon fazlalığı saptadık. Yine çalışmamızda manik dönemdeki hastalarda kontrol grubuna göre sağ kaudat nukleus, sağ anterior singulat korteks, sol prefrontal alan ve sol kaudat nukleusta aktivitenin fazla olduğu gözlendi. Tedaviye yanıt veren ötimik hastalarda kontrol grubuna göre sağ kaudat nukleusta ve sol medial prefrontal kortekste aktivitenin anlamlı derecede arttığı gözlendi. Bu çalışmada da İUMB'de çalışma belleğinde kontrol grubuna göre farklılıklar olduğu gösterilmiştir. Bulgularımız İUMB patofizyolojisine katılan frontolimbik bağlantılarda bozulmayı desteklemektedir.
  • Öğe
    Klinik olmayan örneklemde yetişkin ayrılma anksiyetesi ve mizaç-karakter ilişkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Çakan, Ergül; Koçak, Orhan Murat
    Amaç: Kaygı bozukluklarında da mizaçsal yatkınlık literatürde tanımlanmıştır. Farklı kişilik modellerinde farklı mizaçsal kavramlar ile tanımlansa da bu özellikler genel olarak; olumsuz duygulara yatkınlık, tehdit duygusu, risk almadan kaçınma ve genel kaygı gibi özellikleri paylaşıyor. Bu çalışmada Ayrılma anksiyetesi bozukluğu şiddetinin ayrılıkla beraber nasıl bir gidiş gösterdiğini ve bu gidişe mizaç ile karakterin bir etkisi olup olmadığını anlamak amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesinde 2018-2019 ilk dönemin ilk bir ayında; birinci ve dördüncü sınıflarda eğitimlerini sürdüren öğrenciler arasında gönüllülük esasına göre yapılmıştır. Tüm katılımcılara Sosyodemografik veri formu, Beck Anksiyete ve Depresyon Derecelendirme Ölçekleri(BDI, BAI), Yetişkin Ayrılma Anksiyetesi Anketi(AAA) ve Mizaç-Karakter Envanterini(TCI) doldurmaları istenmiştir. İstatistiksel analizler katılımcılar; Birinci sınıflar(n:121) ve dördüncü sınıflar(n:114) olmak üzere iki gruba ayrılarak gruplar arası ve/veya grupların kendi arasında yeni gruplamalar şeklinde yapılmıştır. Bulgular: İki grup(birinci ve dördüncü sınıflar) arasında tüm değişkenler(TCI, BDI, BAI, AAA) açısından karşılaştırma yapıldığında Mizaç alt ölçeği olan NS hariç anlamlı fark izlenmemiştir. Dördüncü sınıfta ki katılımcılarda NS skorları diğer gruba göre daha yüksek izlenmiştir. Tüm katılımcılar arasında ailesi ile birlikte yaşayanlar bir grup ve ailesinden ayrı yaşayanlar başka bir grup yapılarak bütün değişkenler açısından karşılaştırılmış ve BDI dışında anlamlı farklılık izlenmemiş olup, BDI puanları ailesi ile birlikte yaşayanlarda yüksek izlenmiştir. AAA üzerine hangi mizaçsal ve karakter özelliğin etkisi/etkileri olduğunu anlamak adına AAA bağımlı değişken olarak ve mizaçsal özellikler bağımsız değişken olarak Lineer Regresyona sokulduğunda HA, RD, P, SD ve ST'nın anlamlı etkileri olduğu gözlenmiştir. Bunlardan SD'nin etkisi negatifken diğerlerinin ki pozitiftir. Sonuç: Gruplar arasında yapılan karşılaştırmada AAA puanları açısından anlamlı farklılığın olmadığı ve ailesinden ayrı yaşamanın bağımlı değişken olarak lineer regresyonda AAA üzerine ve mizaç-karakter özelliklerine etkisinin olmadığı gözlendi. Bu bağlamda bireyin ailesinden ayrı yaşaması ya da aileden ayrılık halinin zamansal değişiklik göstermesi (yakın zamanda ya da dördüncü sınıflarda olduğu gibi daha önceden gerçekleşmiş olması) AAA puanları özerinde anlamlı bir etki/etkileşim göstermemiştir. Bütün bunlar bize, ayrılma anksiyetesi açısından ayrı yaşamanın, üstüne üstlük uzun süredir ya da tersine yeni başlamış olmakla da ilişkisi olmadan, bir önemi gözlenmemiştir. Katılımcılarda AAA puanları ile mizaç alt ölçeği olan HA, RD, P ve karakter alt ölçeği ST ile pozitif yönde bir ilişki izlenirken, karakter alt ölçeği olan SD ile zıt yönde bir ilişki izlenmiştir. Anahtar kelimeler: Yetişkin ayrılma anksiyetesi bozukluğu, mizaç-karakter
  • Öğe
    Depresyonda bedensel belirtilerle nörotisizm ve aleksitimi ilişkisinin incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Yılmaz, Nebiha Sümeyra; Buturak, Şadiye Visal
    Amaç: Bu çalışmanın amacı major depresif bozukluk teşhisi konulan bireylerde nörotisizm kişilik özelliği, aleksitimi ve somatizasyon arasında bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymaktır. Yöntem: Çalışmaya 18-65 yaşları arasında DSM-V tanı ölçütlerine göre depresyon tanısı almış ve Hamilton Depresyon ölçeğinden 17 ve üzerinde puan almış, en az ilkokul mezunu, 50 hasta ile DSM-V tanı ölçütlerine göre herhangi bir psikiyatrik hastalık öyküsü olmayan 50 sağlıklı gönüllü alınmıştır. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HAM-A), Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği (HAM-D), Bedensel Duyumları Abartma Ölçeği (BDA), Eysenck Kişilik Anketi-Gözden Geçirilmiş Kısaltılmış Formu (EKA), Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAO), Belirti Tarama Listesi (SCL-90) uygulanmıştır. Bulgular: HAM-A ve HAM-D ve TAO puanları hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Belirti tarama açısından SCL-90 Genel ortalama, SCL-90 öfke-düşmanlık, SCL-90 somatizasyon ve BDA ölçek puanları hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Kişilik özellikleri yönünden (Eysenck) nörotisizm ve dışadönüklük alt ölçek puanları hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Ancak psikotizim ve yalan alt ölçek puanları gruplar arası anlamlı düzeyde fark bulunmamıştır. Bu parametreler arasındaki ilişki varlığını incelemek amacıyla eşdeğişken analizi yaptık. Bu analize göre; bedensel duyumları abartma, öfke ve anksiyetenin somatizasyonu etkilediğini, depresyon varlığı, nörotisizm kişilik özelliği, dışadönüklük kişilik özelliği ve aleksitiminin somatizasyona etki göstermediğini bulduk Sonuç: Bu çalışmada bedensel belirtiler açısından baktığımızda gruplar arasında fark görmekle birlikte, depresyon dışında bedensel belirtileri açıklayabilecek diğer faktörleri (bedensel duyumları abartma, anksiyete, nörotisizm, aleksitimi ve öfke) de kontrol ettiğimizde, depresyonun bedensel belirtiler üzerindeki etkisinin ortadan kalktığını tespit ettik. Bedensel belirtileri açıklayan temel faktörlerin bedensel duyumları abartma, anksiyete belirtileri ve öfke olduğunu saptadık. Bu da bize depresyonun kendisinin doğrudan bedensel belirtiler ile ilişkili olmadığını, depresyon kliniğine ait bazı özelliklerin bedensel duyumlarla ilişkili olabileceğini göstermektedir. Anahtar kelimeler: Depresyon, somatizasyon, nörotisizm, aleksitimi