Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Pandemi döneminde birinci basamak sağlık çalışanlarında anksiyete düzeyi ve tükenmişlik durumu değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Günay, İbrahim; Saygun, MeralGiriş ve Amaç: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), COVID-19 salgınını 11 Mart 2020'de ise pandemi olarak tanımlamıştır. COVID-19 pandemisi küresel düzeyde ülkelerin sağlık hizmetlerinde aksamaya, ekonomik yavaşlamaya neden olmuş insanlar üzerinde de birçok klinik ve psikolojik problemler meydana getirmiştir. Sağlık çalışanları pandeminin başından itibaren salgınla mücadelenin ön saflarında yer almıştır. Bunun yanı sıra sağlık çalışanları bu süreçte, uzun çalışma saatleri, psikolojik problemler, yorgunluk, mesleki tükenmişlik, damgalanma ve fiziksel ve psikolojik şiddete de sıkça maruz kalmaktadır. Bu çalışmada COVID-19 pandemisinde birinci basamakta görev alan sağlık çalışanlarında anksiyete düzeyleri ve tükenmişlik durumlarının değerlendirilmesi ve pandemide aldıkları görevlerin bu durumlar açısından farklılığa neden olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma, birinci basamak sağlık kurumlarında çalışan personelinin %76'sının katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler 1 Aralık 2020-1 Mart 2021 tarihleri arasında çalışanlarının görev yaptığı birimlere gidilerek, gözlem altında anket uygulanarak toplanmıştır. Veri kaynağı olarak 26 sorudan oluşan veri toplama formu, 21 sorudan oluşan Beck Anksiyete Ölçeği ve 23 sorudan oluşan Maslach Tükenmişlik Ölçeği kullanılmıştır. Kırıkkale Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu'ndan etik kurul onayı alınmıştır. İstatistiksel analizler için SPSS versiyon 20.0 yazılımı kullanılmıştır. Alfa anlamlılık düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılanların %50,7'si kadın, % 82,1'i evli ve yaş ortalamaları 41,5±9,1'dir. Çalışanların %21,6'sı hekim, % 27,0'si hemşire/ebe, % 23,4'ü sağlık memuru, % 13,2'si memur, %5,1'i hizmet personeli ve % 9,7'si diğer meslek gruplarında çalışmaktadır. Çalışanlarının % 23,9'u COVID-19 tanısı aldığını belirtmiştir. Ailesinde COVID-19 tanısı alan sağlık çalışanı sıklığı ise % 35,0'dir. Katılımcılardan %59,4'ünün anksiyetesi olmayıp, %22,8'i hafif düzeyde anksiyete, %11,8'i orta düzeyde anksiyete ve % 6,0'sı şiddetli düzeyde anksiyete tespit edilmiştir. Pandemi döneminde aktif görev olarak evde hasta takibi/ilaç dağıtımı yapan çalışanların Beck Anksiyete Ölçeği medyan puanı sekiz iken, bu görevde çalışmamış olanların beştir. Temaslı/filyasyon ekibinde çalışanların Beck Anksiyete Ölçeği medyan puanı on iken, bu görevde çalışmamış olanların beştir. Her iki gruptada fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Pandemi sürecinde aktif görev aldığını belirten çalışanların duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puanları aktif görevde yer almayan çalışanlara göre anlamlı olarak daha yüksektir. Sonuç ve Öneriler: Pandemi sürecinin zorluklarına bağlı olarak ön saflarda çalışanlar başta olmak üzere sağlık çalışanlarında ortaya çıkması olası anksiyete bozukluğu ve tükenmişlik sendromu gibi ruhsal bozuklukların erken dönemde tespiti ve ilerlemesinin önlenmesi; risk faktörlerinin tespit edilip gerekli müdahalelerin erken dönemde hayata geçirilebilmesi ve ihtiyaç duyanlara psikolojik destek verilmesi son derece önemlidir. Anahtar Kelimeler: Sağlık çalışanı, COVID-19, Anksiyete, TükenmişlikÖğe Tıp fakültesi öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumları ve sosyal beğenirlik düzeyleri ile ilişkisi(2021) SÜMEYRA BAŞPINAR; MERAL SAYGUNAraştırma; Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 2019-2020 yılında öğrenim gören, tıp fakültesi öğrencileri ile yapılmış, tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Araştırmada, 1024 öğrencinin %74,8'ine (n=766) ulaşılmıştır. Araştırmanın amacı, tıp fakültesi öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumlarını ve sosyal beğenirlik düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesidir. Araştırmada veri kaynağı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen 17 soruluk anket formu, Yetersizlikten Etkilenmiş Kişilere Yönelik Tutum Ölçeği (YEKYTÖ) ve Sosyal Beğenirlik Ölçeği kullanılmıştır. Anket formu gözlem altında uygulanmıştır. Çalışma kapsamındaki öğrencilerin %60,1'i kadın ve yaş ortalamaları 21,33+2,54'tür. Katılımcıların YEKYTÖ puan ortalaması 64,29+13,43; sosyal beğenirlik puan ortalaması 9,96+3,73'tür. YEKYTÖ ve sosyal beğenirlik ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmamıştır. Kadınların erkeklere göre; YEKYTÖ puan ortalaması ve sosyal beğenirlik ölçeği puan ortalaması istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır. Öğrencilerin sınıf, medeni durum, aile tipi, gelir düzeyi algısı, en uzun yaşanılan yer, anne eğitim düzeyi ile YEKYTÖ puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Engelli bireyle aynı evi paylaşmak, birlikte yaşamak isteyen katılımcıların YEKYTÖ puan ortalaması ve sosyal beğenirlik ölçeği puan ortalaması istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Tıp fakültesi öğrencilerinin engelli bireylere yönelik olumlu yönde tutum geliştirmesi için engelli bireylerle etkileşimde bulunabileceği etkinliklerin düzenlenmesi ve eğitim programlarının sosyal model odaklı olması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Engelli, Tutum, Tıp Fakültesi Öğrencileri, Sosyal BeğenirlikÖğe Bir üniversite hastanesinde çalışan sağlık personelinde iş güvenliği uygulamalarının anksiyete düzeyleri ile ilişkisi(2021) SÜMEYYE GÜROL TEPEGiriş ve Amaç: Hastaneler işyeri tehlike sınıfları tebliğinde "Çok tehlikeli işyeri" olarak değerlendirilmektedir. Sağlık çalışanları, çalışma koşulları gereği pek çok fiziksel, psikososyal riske maruz kalmakta ve iş stresine bağlı depresyon ve anksiyete düzeyleri yüksek seyretmektedir. Bu çalışmada, hastanedeki iş güvenliği uygulamaları durumunun, çalışanların anksiyete düzeyine etkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesisel tipteki bu araştırma, bir Tıp Fakültesi'nde çalışan sağlık personelinin %79,9'unun katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler 1 Haziran-1 Eylül 2020 tarihleri arasında sağlık çalışanlarının görev yaptığı birimlere gidilerek, gözlem altında anket uygulanarak toplanmıştır. Veri kaynağı olarak 16 sorudan oluşan anket formu, 45 sorudan oluşan Hastanede Çalışan Sağlık Personeli İçin İş Güvenliği Ölçeği ve 21 sorudan oluşan Beck Anksiyete Ölçeği kullanılmıştır. Kırıkkale Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu'ndanetik kurul onayı alınmıştır. İstatistiksel analizler için SPSS versiyon 20.0 yazılımı kullanılmıştır. Alfa anlamlılık düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. Bulgular:Araştırmaya katılanların %57,4'ü kadın, %54'ü 21-30 yaş arasında, %62'si evlidir. Katılımcıların %47,2'si hemşire-ebe-sağlık memuru, %43,1'i doktor, %9,7'si diğer sağlık elemanıdır. Katılımcıların %43,4'ü kurumda orta sıklıkla iş kazası yaşandığını, %46'sı da orta sıklıkla meslek hastalığı görüldüğünü düşünmektedir. Katılımcıların %81,7'si çalışan güvenliğine yönelik eğitimlerden memnun değildir. Katılımcıların %44,6'sının anksiyetesi olmayıp, %12,6'snını orta düzeyde anksiyete, %12,0'sinin şiddetli düzeyde anksiyete belirtileri gösterdiği saptanmıştır. Çalışılan birimden memnuniyet durumuna göre beck anksiyete puanı arasındaki ilişkide memnun olmayanların aldıkları puanlar, memnun olanlardan anlamlı düzeyde yüksektir(p<0,001). Katılımcıların hastanelerde iş güvenliği ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalaması 2,72±0,72'dir Sonuç ve Öneriler: Katılımcıların hastanelerde iş güvenliği ölçeği tüm alt boyutları ve ölçek toplam puanı ile beck anksiyete puanı arasında negatif yönde, istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon saptanmıştır. Katılımcıların tüm alt boyutlardaki iş güvenliği değerlendirme puanı, ölçeğin bir diğer alt boyutu ve ölçek geneli puanı ile pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı koreledir. Sağlık çalışanlarında anksiyete bozukluklarına yol açan riskler konusunda daha kapsamlı çalışmaların yapılması ve bu alanda riskleri azaltacak müdahalelerin yapılması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler:Sağlık çalışanı, İş sağlığı ve Güvenliği, AnksiyeteÖğe Ergonomik açıdan iş yaşamında çalışma postürünün bel ağrısı ile ilişkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Ulu, Nuriye; Çakmak, Zeynep AytülAmaç: Çalışmamızda, MKE Silah Fabrikası çalışanlarında, işe bağlı kas-iskelet sistemi problemlerini, bel ağrısı gelişiminde etkili olabilecek başta çalışma postürü olmak üzere risk faktörlerini değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Araştırmamız 2007 yılı Şubat ayında, MKE Silah Fabrikası çalışanlarında yapılmış kesitsel tipte bir çalışmadır. Birinci aşamada, çeşitli sosyodemografik özellikler ve bel ağrısı gelişiminde etkili olabilecek risk faktörleri sorgulanmış, ikinci aşamada, halen bel ağrısı olanlara Oswestry bel ağrısı ölçeği uygulanarak bel ağrısına bağlı engellilik durumu saptanmıştır. Üçüncü aşamada kötü çalışma postürlerinin belirlenmesi için OWAS (Ovako Working Posture Analysis System) kullanılmış, ?zararsız?-?hafif zararlı?-?kesin zararlı? postürde çalışanlar tespit edilmiştir. Veriler SPSS 10.0 istatistik programı ile değerlendirilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda 488'i (%97.8) erkek, 11'i (%2.2) kadın toplam 499 çalışana anket yapıldı, yaş ortalamaları 39.15±7.17 (min:23, max:62) idi. Halen kas-iskelet sisteminde herhangi bir bölgede ağrısı olduğunu ifade edenler arasında bel ağrısı %53.6 oranında bulundu. Ağırlık kaldırarak ve ayakta çalışanlarda daha fazla yorgunluk ve bel ağrısı varlığı saptanmıştır. Halen bel ağrısı varlığı ile çalışma pozisyonu ve yorgunluk varlığı arasında, ayrıca ortam fizik koşullarından rahatsızlık varlığı ile halen bel ağrısı varlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05). Halen bel ağrısı varlığı ile OWAS çalışma postürleri arasında; sırt postürü için anlamlı ilişki olduğu (p=0.003), hafif zararlı postürün riski 2.26 kat, kesin zararlı postürün riski 6.25 kat artırdığı; Yine ağırlık kaldırma durumunda (p=0.000) anlamlı ilişki olduğu, hafif zararlı postürün riski 4.17 kat, kesin zararlı postürün 2.49 kat artırdığı saptanmıştır. İşyeri koşullarının adım adım izlenerek ergonomik prensiplerin uygulanması ile özellikle kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları için uygun hale getirilmesi ve problemlerin çözülmesi gereklidir.Anahtar Kelimeler: İşe bağlı kas-iskelet sistemi rahatsızlığı, bel ağrısı, çalışma postürü, ergonomi.Öğe Bir mobilya fabrikasında çalışan işçilerin solunum fonksiyonlarının ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2015) Açıkgöz, Murat Emrah; Saygun, MeralAraştırma, Kırıkkale ili Yahşihan ilçesi Organize Sanayi Bölgesinde bulunan bir mobilya fabrikasında çalışan işçiler üzerinde yapılmış, tanımlayıcı tipte araştırmadır. Araştırmanın amacı, çalışanların solunumsal ve radyolojik bulgularının incelenmesiyle, çalışma ortamı ile ilişkili olabilecek sağlık sorunlarının saptanması ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesidir. Araştırma grubu 485 kişiden oluşmuştur. Verilerin toplanmasında, bireysel özellikler, çalışma hayatı ve sağlık yakınmalarını içeren 72 sorudan oluşan respiratuar anket formu kullanılmış, yaşam kalitelerinin değerlendirilmesi için SF-12 (kısa form) ve Hastane Anksiyete ve Depresyon (HAD) ölçeği uygulanmıştır. Araştırmada, 2013 ve 2014 yıllarında fabrikada yapılan periyodik tarama muayeneleri arasında olan, Solunum Fonksiyon Testi ve PA akciğer grafisi tetkiklerinin sonuç raporları kullanılmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 31,22±6,93 yıldır, %91,8'i erkektir, %51,7'si lise veya üniversite mezunudur. Mobilya fabrikasında ortalama çalışma süresi 3,51±2,53 yıldır. Çalışanların %47,6'sı sigara içmektedir. Mobilya fabrikasındaki günlük toz miktarı "NIOSH Method 0500" yöntemi ile saptanmış ve ortalama değer 64,24 ± 41,92 mg/m3 olarak hesaplanmıştır. Bu değerin, ülkemizdeki sınır değer olan 5 mg/m3'ten çok yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışanların belirttiği en sık yakınma öksürük (%30,3) ve balgamdır (%27,8). Bu yakınmaların sıklığı, çalışma saatleri dışında azalmakta ve çalışma süresi uzadıkça artmaktadır. Çalışanların %9,1'inde anksiyete, %30,9'unda depresyon saptanmıştır. Çalışanların Solunum Fonksiyon Testi sonuçları değerlendirildiğinde; 2013 yılında çalışanların %64,9'unun normal, %26,4'ünün hafif, %7,5'inin orta, %1,1'inin ileri derecede obstrüksiyonu varken, 2014 yılında %74,9'unun normal, %21,9 'unun hafif, %2,8 'inin orta, %0,4'ünün ileri derecede obstrüksiyonu olduğu saptanmıştır. Araştırmada, ortamdaki toz düzeyi ile solunum fonksiyon test sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. 2013 yılında ölçülen FEV1 (litre,%), FVC (litre,%) ve FEF 25-75 litre değerleri, beş yıldan fazla çalışma süresi olanlarda, beş yıl ve daha az çalışanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. SF- 12 ve HAD ölçek sonuçlarına göre; çalışma süresi arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı, anksiyete ve depresyonun arttığı saptanmıştır. Araştırma sonunda; Mobilya fabrikasında çalışan kişilerin çalışma süresi uzadıkça, solunum fonksiyonlarının ve yaşam kalitelerinin azaldığı, anksiyete ve depresyon düzeylerinin arttığı saptanmıştır. Çalışma ortamında gerekli koruyucu düzenlemelerin yapılması, idari, teknik ve sağlıkla ilgili önlemlerin alınması önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Mobilya fabrikası, solunum fonksiyonları, yaşam kalitesi, HAD.Öğe Mobilya fabrikasında çalışan işçilerin, işitme seviyesi, yaşam kalitesi, uyku kalitesi ve emosyonel durumlarının incelenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2015) Atçeken, İsmail; Saygun, MeralAraştırma, Kırıkkale ili Yahşihan ilçesi Organize Sanayi Bölgesindeki bir mobilya fabrikasında çalışan işçiler üzerinde yapılmış, tanımlayıcı tipte çalışmadır. Araştırmanın amacı, çalışanların işitme seviyesi, yaşam ve uyku kalitesi ve emosyonel durumlarının incelenmesiyle, çalışma ortamı ve yapılan iş ile ilişkili olabilecek sağlık sorunlarının saptanmasıdır. Araştırma grubu 463 (%64,8) kişiden oluşmuştur. Verilerin toplanmasında, çalışanların saf ses odyometri tarama testi sonuçları, ortam gürültü ölçüm değerleri, araştırmacı tarafından oluşturulan ve bireysel özellikleri, çalışma hayatı ve sağlık yakınmalarını içeren sorulardan oluşan anket formu kullanılmıştır. Ayrıca çalışanların yaşam kalitelerinin değerlendirilmek için SF-36 (kısa form), uyku kalitelerini değerlendirmek için Mini Uyku Anketi (MSQ), emosyonel durumlarını ortaya koymak için STAI-1 (Durumluluk kaygı ölçeği), STAI- 2 (Sürekli kaygı ölçeği), kaygı ölçekleri ve Zung depresyon ölçeği uygulanmıştır. Araştırmada, 2013 ve 2014 yıllarında fabrikada yapılan periyodik tarama muayeneleri arasında olan, saf ses odyometri testi ve 2014 yılına ait ortam gürültü ölçümü sonuç raporları kullanılmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 31,2±6,8 yıldır, %91,8'i erkektir, %52,3'ü lise veya üniversite mezunudur. Mobilya fabrikasında ortalama çalışma süresi 3,5±2,5 yıldır. Çalışanların %45,4'ü halen sigara içmektedir. Mobilya fabrikasındaki gürültü düzeyi, ortam gürültü ölçümü yapılarak saptanmış ve ortalama değer 82,6 ± 7,6 dB olarak hesaplanmıştır. Bu değerin ülkemizdeki gürültü yönetmeliğine göre sınır değer olan 80 dB'den yüksek olduğu saptanmıştır. Bu araştırmada ortam gürültü ölçüm değerleri ile işitme kayıpları, depresyon, uyku, kaygı ve yaşam kalitesi ölçek skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Çalışanların saf ses odyometri tarama testi sonuçları değerlendirildiğinde; 2013 yılında çalışanlarının %49,7'sinin odyometri testinin yapıldığı ve bunlardan %7,5'inin değişen derecelerde işitme kaybı olduğu belirlenmiştir, 2014 yılında ise çalışanların %37,1'inin odyometri testinin yapıldığı ve bunlardan %29,7'sinin değişen derecelerde işitme kaybı olduğu saptanmıştır. 2013 ve 2014 yıllarına ait odyometri sonuçları arasında değişen frekanslarda işitme eşiklerinin artış gösterdiği ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. Bu araştırmada çalışanların değişen frekanslarda tespit edilen işitme eşiği artışları ile yaşları, MPV (Ortalama platelet hacmi) ve STAI-1 (Durumluluk kaygı ölçeği) arasında pozitif yönde; fiziksel fonksiyon ve kulaklık kullanma ile negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Uyku kalitesi, depresyon, ortam gürültü ölçüm sonuçları ve çalışılan bölümler ile işitme kayıpları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamış, 2013 yılı saf ses odyometri taramasında 8000 Hz frekansta işitme eşiği yükselmesi ile sigara içme arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Araştırma sonucunda; kulaklık kullanmama durumu ile değişen frekanslarda işitme eşiği artışı , bunun sonucu olarak da kaygı düzeyi artışı ve yaşam kalitesi fiziksel fonksiyonlarında düşüş saptanmıştır. Çalışma ortamında gerekli koruyucu düzenlemelerin yapılması, idari, teknik ve ağlıkla ilgili önlemlerin alınması önerilmiştir. nahtar Kelimeler: Mobilya fabrikası, Mesleki gürültü, gürültüye bağlı işitme kaybı ,odyometri tarama testi, SF 36 yaşam kalitesi ölçeği, STAI kaygı ölçeğiÖğe Bir fabrikada çalışan işçilerin kaygı ve iş doyumu düzeyleri(Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Yılmaz, Elif; Saygun, MeralAraştırma, Kırıkkale ilinde, bir fabrikada çalışan işçilerin katılımıyla gerçekleştirilmiş, tanımlayıcı tipte araştırmadır. Amacı, işçilerin iş doyumlarının, durumluk, sürekli kaygı düzeylerinin ve ilişkili faktörlerin saptanmasıdır. Araştırmaya 378 işçi (%56,5) katılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik özelliklerine, aile yapılarına, zararlı alışkanlıklarına, sağlık problemlerine, çalışma hayatlarına ilişkin 28 soruluk anket formu, iş doyumlarının değerlendirilmesi için Minnesota İş Doyum ölçeği, kaygı düzeylerinin değerlendirilmesi içinse STAI-I (Durumluk kaygı ölçeği) ve STAI- II (Sürekli kaygı ölçeği) ölçekleri uygulanmıştır. İstatistiksel analizlerde Mann Whitney-U, bağımsız gruplarda t Testi, Kruskal Wallis, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), spearman korelasyon ve Lojistik Regresyon Analizi kullanılmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 36,67±10,74 yıldır, %96,8'i erkek, %75,7'si lise %20,1'i yüksekokul/üniversite mezunudur, %74,3'ü evlidir. Araştırma grubunun, STAI-I ortalaması 36,11±9,53 dür. Araştırma sonuçlarına göre; kronik ve ruhsal sağlık sorunu varlığı, işini isteyerek seçmemek, işini ve iş çevresini uygun bulmamak, üretime yardımcı birimlerde çalışmak durumluk kaygı düzeyini anlamlı olarak yükseltmektedir. Katılımcıların, STAI-II ortalaması 40,24±7,83 tür. Kadın cinsiyet, eğitim düzeyi yüksekliği, çocuk sahibi olmak, kronik ve ruhsal sağlık sorunu bulunmak, işini isteyerek seçmemek, işini uygun bulmamak, üretime yardımcı bölümlerde çalışmak, sürekli kaygı düzeyini anlamlı olarak yükseltmektedir. Araştırma grubunun toplam iş doyum ortalaması 3,38±0,67 dir. Erkek cinsiyet, eğitim düzeyi düşüklüğü, ruhsal sağlık sorunu bulunmaması, kurumda çalışma süresinin bir yıl ve daha kısa olması, büroda çalışmak, işini isteyerek seçmek, işini çok uygun bulmak ve iş çevresini uygun bulmak, 5 nolu birimda çalışmak, toplam iş doyum puan ortalamasını anlamlı olarak yükseltmektedir. Katılımcıların durumluk ve sürekli kaygı düzeyi ile içsel, dışsal ve toplam iş doyumu puan ortalamaları arasında düşük-orta derecede ters yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Lojistik regresyon analizi sonuçlarına göre, çalışma ortamı uygunluğu ve yapılan görev iş doyumunu, çalışma ortamı uygunluğu, çalışılan birim ve ruhsal hastalık varlığı durumluk kaygı düzeyini, ruhsal ve kronik sağlık sorununa sahip olmak ise sürekli kaygı düzeyini etkileyen risk faktörleridir Araştırma sonucunda; İşçilerin fiziksel olduğu kadar ruh sağlığının da iş sağlığı açısından önemli olduğu vurgulanmış ve bu doğrultuda işçilerin ruh sağlığını ve iş doyumunu geliştirmeye yönelik önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Minnesota İş doyum Ölçeği, Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği, fabrikaÖğe Bir fabrikada çalışan işçilerin işitme seviyesi, uyku kalitesi, depresyon durumu ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Demirtaş, Hasan; Saygun, MeralAraştırma, Kırıkkale ilinde bir fabrikada çalışan işçilerle yapılmış, tanımlayıcı tipte araştırmadır. Araştırmanın amacı, çalışanların işitme seviyesi, uyku kalitesi, depresyon durumu ve yaşam kalitelerinin değerlendirilmesidir. Araştırma grubunu fabrikada çalışan 669 kişiden 380'i (%56,7) oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında, 2016 yılı ortam gürültü ölçümü, çalışanların 2015 ve 2016 yılına ait saf ses odyometri tarama testi sonuçları, çalışanların bireysel özellikleri, çalışma hayatı ve sağlık yakınmalarını içeren sorulardan oluşan anket formu kullanılmıştır. Çalışanların yaşam kalitelerini değerlendirilmek için SF-12 (kısa form), uyku kalitelerini değerlendirmek için Mini Uyku Anketi (MSQ), emosyonel durumlarını değerlendirmek için beck depresyon ölçeği uygulanmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 36,2±10,8 yıldır, %97,6'sı erkektir, %94,7'si lise veya üniversite mezunudur. Çalışanların ortalama çalışma süresi 13,5±11,9 yıldır. Araştırmaya katılanların %34,2'si halen sigara içmektedir. Fabrikanın ortalama gürültü düzeyi 75,5±7,3'dür. Araştırmada 2015 yılında, fabrika çalışanlarının %22,6'sına yapılan odyometri tarama testinde işitme kaybı %18,6, 2016 yılında ise çalışanların %23,2 'sine yapılan odyometri tarama testinde işitme kaybı %25.0 olarak saptanmıştır. 85dB altında çalışanlarda işitme kaybı sıklığı % 4,7, 85dB üzeri gürültülü ortamda çalışanlarda ise bu oran % 27,8 olarak saptanmış, ortam gürültüsü artmasına bağlı olarak işitme kaybı sıklığının arttığı sonucuna varılmıştır. Araştırmada işitme kaybı olan işçilerin ortalama çalışma süresi (19,7±11,7 yıl) işitme kaybı olmayan işçilerden (13,2±11,8 yıl) yüksek bulunmuştur. Araştırmada 85 dB üzerinde gürültülü ortamda çalışanların sadece %27,8'inin düzenli kulaklık kullandığı %44,4 'ünün bazen kulaklık kullandığı, %38,9'unun düzenli kulak tıkacı kullandığı, %44,4'ünün ise bazen kulak tıkacı kullandığı saptanmıştır. Araştırmada ortam gürültü ölçüm değerleri ile depresyon, yaşam kalitesi ölçek skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamışken, 85 dB üzeri gürültülü ortamda çalışanların uyku kalitesinin kötü olduğu tespit edilmiştir. Kulakta ağrı ve baş dönmesi şikayeti olanların Beck Depresyon Ölçeği puanının daha yüksek olduğu, işitme azlığı ve çınlama şikayeti bulunan işçilerin uyku kalitesinin daha kötü olduğu saptanmıştır. Araştırma sonucunda; Çalışanların sağlığını tehdit eden gürültünün engellenmesi, kişisel koruyucu donanım kullanımının sağlanması ve özellikle risk gruplarının işitme kaybı açısından periyodik olarak yakından takip edilmesi önerilmiştir.Öğe Tıp fakültesi öğrencilerinde sağlık okuryazarlığının sağlıklı yaşam biçimi davranışları ile ilişkisi ve sağlık okuryazarlığını etkileyen faktörlerin incelenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Tatar, Mustafa; Saygun, MeralAraştırma, Kırıkkale ilinde bir tıp fakültesinde öğrenim gören öğrencilere yapılmış, tanımlayıcı tipte araştırmadır. Araştırmanın amacı, tıp fakültesi öğrencilerinin sağlık okuryazarlığının sağlıklı yaşam biçimi davranışları ile ilişkisi ve sağlık okuryazarlığını etkileyen faktörlerin incelenmesidir. Araştırmaya 746 (%79,1) öğrenci katılmıştır. Katılımcılara yaş, cins, sınıf, medeni durum, sigara kullanma gibi tanımlayıcı bilgilerini sorgulayan 15 sorudan oluşan anket formu, 32 sorudan oluşan Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği-32 (TSOY-32), 52 sorudan oluşan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II uygulanmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 21,86±2,19 yıldır, %62,5'i kadın, %97,9'u bekârdır. Katılımcıların %18,5'i sigara kullanmakta, %8,4'ünün kronik hastalığı mevcuttur, %1,2 'sinin annesi, %0,1 'inin babası okuryazar değildir. Araştırmada öğrencilerin %10,2'sinde yetersiz Sağlık Okuryazarlığı (SOY) düzeyi, %30,0'ında sorunlu-sınırlı SOY, %33,0'ında yeterli SOY, %26,8'inde ise mükemmel SOY düzeyi saptanmıştır. Yeterli-mükemmel SOY düzeyi %59,8'dir. Öğrencilerin sınıf seviyesi yükseldikçe SOY düzeyi de artmaktadır. Medeni durum, öğrenim görülen sınıf ve genel olarak kendi sağlığını değerlendirme durumu ile SOY düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Kendi sağlığını çok iyi olarak değerlendiren öğrencilerin %73,9'u, yeterli-mükemmel sağlık okuryazarlığına sahiptir. Araştırmada öğrencilerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları (SYBD) ölçeği puan ortalaması 123,46±17,01 bulunmuştur. Araştırmada sağlığın geliştirilmesine katkıda bulunan davranışlar içerisinde en yüksek puan ortalamalarının sırasıyla; kendini gerçekleştirme, kişilerarası destek, sağlık sorumluluğu, beslenme, stres yönetimi ve fiziksel aktivite olduğu saptanmıştır. Sağlıklı beslenmeye dikkat etme durumu, yemeğin tadına bakmadan tuz atma durumu, kitap okuma sıklığı, genel olarak kendi sağlığını değerlendirme durumu, orta düzeyde fiziksel aktivite yapma durumu ile SYBD ölçeği toplam puan ortalamaları arasında anlamlı fark saptanmıştır. Araştırmada öğrencilerin TSOY-32 ölçek puanı ile kendini gerçekleştirme, sağlık sorumluluğu, egzersiz, beslenme, kişilerarası destek, stres yönetimi ve SYBD ölçeği toplam puanı arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır. Tıp Fakültesi öğrencilerinin, SOY düzeyi arttıkça sağlıklı yaşam biçim davranışları gösterme eğilimleri artmaktadır. Araştırma sonucunda; sigaranın zararlarının farkındalığı için eğitim programları, yeterli ve dengeli beslenme için öğrencilere ücretsiz sağlıklı beslenme olanakları, mezuniyet öncesi eğitim programında sağlık okuryazarlığı eğitimine yer verilmesi, tıp fakültesinin tüm sınıflarına, sağlığı geliştirici davranışlar ile ilgili eğitim programlarının düzenli olarak yapılması, öğrencilerin fiziksel aktivite yapmaları konusunda teşvik edilmesi ve bu konuda yeterli imkân ve süre sağlanmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur.