Yazar "Öcal, Oğuz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Burhan Cahit Morkaya'nın 1925-1928 Yılları Arasında Neşrettiği Yedi Romanı(2006) Öcal, OğuzBurhan Cahit Morkaya, Cumhuriyet Dönemi romancılarımızdandır. Onun şimdiye kadar gerek hayatı ve gerekse edebî eserleri üzerine ne bilimsel bir araştırma, ne inceleme yapılmıştır. Bu makalenin giriş kısmında, Burhan Cahit'in geniş bir malzeme koleksiyonuna sahip olan ve değerlendirilmeyi bekleyen gazeteciliğinin ana çizgilerine değinilmiş; çalıştığı ve çıkarttığı gazeteler tespit edilmiştir. Ardından yazarın harf inkılabından önce neşretmiş olduğu romanları tanıtılmıştır. Daha sonra ortak ve farklı özellikleri bakımından ikili bir karakter gösteren bu romanlar bölümleme (dış yapı), konu, yapı ve tema, vakanın dinamikleri, "tesadüf' unsuru, sonuçlar, teknik, ilişki, bakış açısı ve anlatıcı, şahıs kadrosu, zaman, mekân, dil ve üslûp bakımından değerlendirilmiştir.Öğe Burhan Cahit Morkaya'nın harf inkılabına kadar yayınladığı romanları üzerine bir inceleme(Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Öcal, Oğuz; Çelik, YakupÖZET Burhan Cahit Morkaya, 1892 yılında İstanbul doğmuştur. Lise tahsilini Mercan İdadîsi'nde, yüksek öğrenimini Mekteb-i Mülkiye'de tamamlayan yazar, yaşamı boyunca memuriyette hiç bulunmamıştır. Burhan Cahit, 1946 seçimlerinde meclise girmiş, askerlik probleminden dolayı, seçim mazbatası 1947'de Meclis tarafından reddedilmiştir. Yazarın edebiyata ilgisinin ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte gazeteciliği, Mülkiye'deki öğrencilik yıllarında başlamıştır. Yazar, 1909'da başlayan gazeteciliğini, 1946 yılına kadar hiç ara vermeden devam ettirmiştir. Yeni Gazete, Servet-i Fünûn, Vatan, Son Posta, Milliyet gibi gazetelerde çalışan yazar, Karagöz, Millet, Milliyet ve Köroğlu gazetelerini ise çıkartan Burhan Cahit'in yazı hayatı, gazetecilik ve romancılık olarak ikiye ayrılır. Gazetecilik yazar için asıl iş, romancılık ise gazetecilikle birlikte yürütülen bir iştir. Yazarın çıkartmakla övündüğü Köroğlu gazetesi, onun yazı hayatının son durağıdır. Burhan Cahit, 1949'da bir kalp rahatsızlığından dolayı vefat etmiştir. Yazar, evvela gazeteci, sonra romancıdır. Sayıları kırka yaklaşan romanları ile çıkarttığı ve idare ettiği gazetelerde yayınladığı binlerce makalesiyle Burhan Cahit, tarihî bir şahsiyettir. Çalışmamız, yazarın, Harf İnkılabı' ndan önce neşredilmiş olan yedi romanının incelenmesi ve değerlendirilmesine ayrılmıştır. Çalışmamız, üç bölümden oluşur. İlk bölümde, Burhan Cahit'in hayatı hususî hayatı, gazeteciliği, milletvekilliği, sanat ve edebiyat görüşü ana çizgileriyle incelenmiştir. İkinci bölümde, yazarın yedi romanı, olay örgüsü, tema, şahıs kadrosu, mekân, zaman bakımından değerlendirilmiştir. Üçüncü bölüm ise ikinci bölümde yapı unsurları incelenen yedi eser, kelime, cümle ve üslup bakımından değerlendirilmiştir. s Sonuç kısmı ise inceleme sonunda ulaşılmış bilgilerin öz cümlelerle verilmesine ayrılmıştır. Kaynakça kısmında ise Burhan Cahit'in incelenen eserlerinin tam künyesi verilmiş, istifade edilen kitaplar ve makaleler belirtilmiştir. IIÖğe Disharmonik bir varlık olarak insan ve Sabahattin Ali’nin içimizdeki Şeytan Romanı(2011) Öcal, Oğuzİnsanı insan kılan ve hayvandan ayıran unsurlardan birisi de disharmonidir. Ölüm, yaşam ve bio-psişe gibi varlığın öğelerinden birisi olan disharmoni, uyumsuzluk durumunu işaret eden bir kavramdır. Disharmonik bir varlık olarak insan, sadece bir uyumluluk değil, aynı zamanda uyumsuzluk varlığıdır da. Uyumsuzluk durumu; insanı ileri iten, geliştiren, sabit bir noktaya takılıp kalmadan devam ederek değişmesini sağlayan bir olanaktır. Bir diğer ifadeyle, varlığına temellenmiş olan disharmoni sayesinde insan, adil davranma veya haksızlık etme, yaşatma veya öldürme, iyilik etme veya kötülük yapma, sevme veya nefret etme gibi olanaklardan birisini gerçekleştirebilmektedir. Olanaklar arasından yapılan seçim ise insanın disharmonik unsurları arasında diyalektik ilişki kurabilen, onlardan birisini olumlarken diğerini olumsuzlayan bir varlık olduğunu işaret eder. Bu yazıda önce, ana çizgileriyle disharmoni kavramı tanımlanmış ve disharmonik unsurlar arasında kurulan diyalektik ilişki üzerinde du-rulmuş; daha sonra ise Sabahattin Ali’nin insanı, varlığının en temel öğe-lerinden birisi olan disharmonisi bakımından yakalayan ve işaret eden İçimizdeki Şeytan romanı ele alınmıştırÖğe "Dönemeçte" Romanında Yapı ve Tema(2007) Öcal, OğuzDönemeçte, bir aydının şahsında birtakım değerlerin teklif ve onun münasebetleri etrafında aydınlara ait yaşam şeklinin tenkit edildiği bir romandır. Eserin yapısı, bu hususu vurgulayacak şekilde kurgulanmış, fert-toplum çatışması üzerine kurulmuştur. Bu yapıda ferdi, Doktor Şerif; toplumu, bir grup aydın temsil eder. Mekân düzeyinde ferdin iç dünyasını temsil eden evi ile toplumu temsil eden Şehir Kulübü zıddiyetine dayanan yapı, zaman açısından hâl ile geçmişin; felsefî değerler düzeyinde dost-luk, dürüstlük gibi yüksek değerler ile bencillik, sorumsuzluk, para gibi araç değerlerin çatışması üzerine kurulmuştur. Fert-toplum çatışması üzerine kurulan yapıda tema, olması gere-ken ile olanın çatışmasıdır. Dönemeçte, bu itibarla aydın konusunda birta-kım değerin tenkit ve teklif edildiği bir yapıya sahiptir.Öğe Edip Cansever'in şiirleri üzerine bir inceleme(Kırıkkale Üniversitesi, 2009) Öcal, Oğuz; Şahin, İbrahimBu çalışma, modern Türk şiirinin önemli şairlerinden birisi olan Edip Cansever'in hayatını, edebî görüşlerini ve şiirlerini konu almaktadır. Çalışmanın amacı, şimdiye kadar müstakil yazılarla farklı yönlerine temas edilmiş, ancak bütün olarak değerlendirmemiş olan Cansever şiirini, şair-şiir-düşünce bağlamında ele almaktır. Bunun için burada, öncelikle, Cansever şiirinin bütünü tespit edilmiş; sonra bütünün neliği, birimlerden getirilen örneklerle ispatlanmaya çalışılmıştır.Diyalektik materyalist/Marksist bir aydın olan Cansever'in yaşamını, şiire dair görüşlerini ve şiirlerini, benimsediği bu mantık belirler. Cansever; yaşamıyla, poetik görüşleriyle ve şiirleriyle bu mantığı somutlar. Benimsediği mantığa uygun olarak paradoksal bakan ve düşünen şairin şeylerle ilişkisi daima eleştirel ve diyalektik olmuştur. Onun varolan şiir biçimleriyle, insan ve toplumla, Kapalıçarşı ve İkinci Yeni ile kısaca şeylerle kurduğu ilişki, bu bağlamda düşünüldüğünde daha iyi anlaşılabilmektedir.Düşüncenin şiirini yazmayı amaçlayan ve düşünce ile diyalektik düşünceyi kasteden Cansever, içinde lirik ve dramatik türlere ait unsurların bileşimsel olarak yer aldığı bir şiir oluşturmuştur. Lirik, özellikle dramatik unsurların öne çıktığı bu şiir, şair tarafından `düşünü şiiri' olarak adlandırılmıştır. Şaire göre bu şiirin birbiriyle iç içe geçmiş üç hedefi vardır. Bunlar: Şiir-yaşam-düşünce birlikteliğini kurmak, diyalektik sıçramayı gerçekleştirmek ve dışavurumcu düz anlatıma ulaşmak olarak ifade edilebilir. Cansever, sözünü ettiğimiz bileşimsel şiir anlayışıyla bu üç hedefi de gerçekleştirmiştir.Şiiri yaşamının merkezine koyan Cansever, lirik-dramatik bileşimsel form ile kapitalist düzen içinde bir trajik dramı yaşamakta olan insanın durumunu şiirleştirir. Şiirini niteliksel olarak kısa ve uzun şiirleri olarak ikiye ayıran Cansever, dramatik kısa şiirlerinde verili düzene karşı direnen özne bireyin umudunu veya trajik dramını ifade eder. Uzun şiirlerinde ise verili düzenle özdeşleşmiş insanların yabancılaşmasını veya trajik dramını şiirleştirir. Bütün olarak Cansever şiirinde verili düzene inanmayan, sosyalizmin daha insanî olduğunu düşünen bir aydının umudu ifade bulur. Cansever şiiri, umudun şiiridir.İnsanın trajik dramı, şairin şiirlerinde drama has bir kurgu içinde dramatize edilerek somutlanır. Cansever şiiri, drama has bir yapı üzerine kurulmuştur. Kısa ve uzun şiirlerinde bu yapı, anlatıcının sahneye çıkması, durumunu tanımlaması, olanaklarla karşılaşması, seçim yapması ve bir sonuç durumuna ulaşması aşamalarından oluşur. Şairin şiirlerinde anlatıcılar, bu aşamaları içeren kurgu/yapı içinde, yaşamakta oldukları durumu dramatize ederek gösterirler. Şairin kısa şiirlerinde bu kurgu içinde protogonist güçlere karşı Antigonist bir tavırla çıkan birey öznenin direnişi dramatize edilir. Uzun şiirlerinde ise yabancılaşmış anlatıcı bireyler, yaşamakta oldukları durumu dramatize ederek gösterirler. Cansever şiirinde imge ve sembol başta olmak üzere, diyalog ve monologlar, kısaca diğer anlatım şekilleri, dramatizasyona bağlı ve ona hizmet eden birimler olarak yer alır.Kendisinden önceki şiirle arasına bir çizgi çektiğini söyleyen Cansever, bu çizgiyi, şiir-düşün-yaşam birlikteliğini kurmuş ve dışavurumcu düz anlatıma sahip olan lirik-dramatik bileşimsel form ile gerçekleştirir. Edip Cansever, şiirimizde bir evrimdir.Öğe Gündeliklik-Tarihsellik kavramları ve Yenişehir'de Bir Öğle Vakti romanı(2011) Öcal, Oğuzİnsanı insan kılan hususiyetlerden birisi de tarihsel bir varlık oluşudur. Tarihsellik, -felsefî antropolojiye göre-, en kısa ifadesiyle, “zamanın geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan üç boyutuyla diyalektik/eleştirel ilişki içinde olmak; devralmak ve devretmektir”. Gündeliklik ise tarihselliğini yitirmek; ilgi ve çıkarından başka bir şeye prim vermemektir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanî sınırlar içerisinde kayıtlı; gündeliklik ise kayıtsız olmaktır. Bu yazıda, önce gündeliklik-tarihsellik kavramları tanımlanmaya çalışılmış, daha sonra gündelikliği teşhir eden Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanı ele alınmıştır.Öğe Kendini Verememe Problemi ve Ataol Behramoğlu'nda Bir Örnek(2008) Öcal, OğuzBu yazıda, öncelikle bir metin çözümleme yöntemi olarak sunulan ontolojik estetik kısaca tanıtılacak, sözü edilen teorinin ışığında Ataol Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” başlıklı şiiri tahlil edilmeye çalışılacaktır. Daha sonra adı geçen şiirde de açıkça ifade bulan ve modern insanın büyük bir problemi olduğunu düşündüğümüz kendini verememe veya sahte verme fenomeni tasvir edilecek, bu fenomenin günümüz insanının yapıp etmelerinde ortaya çıkan tezâhürlerine değinilecektir. Yazının sonuç kısmında ise hemen her insanı tehdit eden bu tinsel problem karşısında, bir insan olarak özellikle aydın/münevver olarak ne yapabiliriz? sorusuna cevap aranacak-tır.Öğe Kiralık Konak Romanında Özgür Olmayış Fenomeni(2018) Öcal, OğuzKiralık Konak, insan varlığını tehdit eden unsuru, özgür olmayış durumuolarak görünüşe çıkaran bir romandır. Kısa bir ifadeyle, özgür oluşun(sorumlu oluşun) olumsuz şekli olan özgür olmayış durumu, kişininyaşadığı karşılaşma deneyimleriyle açılan ve acilen değerlendirilmesigereken olanaklarını, tepkisel nitelikli eylemleriyle kapatmasıdır. Esiroluştan niteliksel olarak farklı olan özgür olmayış, içinde olunan pekçok durum gibi, insana, farkına varıldığında en yakın, öyle olmadığındaise en uzak durum olarak var olur ve kendisini, sözlerle eylemlerdegörünüşe çıkarır. Aynı zamanda olumsuz bir durumun ismi de olanbu fenomen, adı geçen romanda, asıl kişi Seniha’nın olanaklarını israfedişinde görünüşe çıkar. Diğer bir ifadeyle romanın varlık nedeni deolan Seniha, yaşadığı karşılaşmalarla açılan olanaklarını, kullanıp atmadüşkünlüğünden dolayı kapatırken özgür olmadığını da ortaya koyar.Bu bağlamda romanı değerli kılan husus ise, insan varlığını tehditeden unsuru, özgür olmayış durumu olarak somutlamasıdır.Bu yazıda önce, kavramın kısa bir tanımı yapılmış ve asıl kişinineylemlerini belirleyen en derin unsurun özgür olmayış durumu olduğuortaya konmuştur. Daha sonra ise kapatma ve kaçış düşkünlüğünündolaylı nedenleri tartışılmış ve bu hususun doğrudan nedeninin özgürolmayış durumu olduğu iddia edilmiştir.Öğe Leyla Erbil’in Eski Sevgili İsimli Eserinde Yetersiz Kendilik Bilgisinin Tezahürü Olarak Kişinin Hakikatinden Kaçma Durumu(2024) Öcal, OğuzLeyla Erbil’in Eski Sevgili isimli eseri, yetersiz kendilik bilgisinin neden olduğu hakikatten kaçış durumunu, asıl kişi Nigâr’ın şahsında ve onun kritik durumlarda yaptığı seçimlerle görünüşe çıkaran bir romandır. Kırklı yaşlarında olan Nigâr, annesiyle yaşayan bir memur emeklisidir. O, ilk gençlik yıllarından beri sosyalist örgütlere sempati duymakta ve onların arasına katılarak kurulu düzene karşı mücadele etmek istemektedir. Bunun için de birkaç girişimde bulunur. Ancak başvurduğu örgütler, görüşlerinin billurlaşmamış olmasını gerekçe göstererek onu aralarına almazlar. Birileri tarafından kurtarılmayı ve kabullenilmeyi bekleyen Nigâr ise bunun üzerine, hayal kırıklığına uğrar ve kırgın bir hâlde iken zamanının çoğunu farklı meyhanelerde içerek geçirir. O, hem bir bekleyen hem de içinde olduğu bu durumun farkında olmayan birisi olarak yirmi yıl içinde, beş defa kendisiyle karşılaşır, beş defa değişme ve dönüşme olanağı bulur. Ancak kendilik bilgisi yetersiz olduğu için açılan olanaklar arasından özerk olmayı değil, başkalarına bağlı kalmayı veya kendisinden kaçmayı seçer. Yetersiz kendilik bilgisi, içinde olunan ancak farkında olunmayan bir durum olarak insanın yabancılaşmasına ve kendi hakikatinden uzaklaşmasına neden olur. Bu yazıda Nigâr’ın birer kaçışı içeren seçimlerini belirleyen esas unsurun eksik veya yetersiz durumda olan kendilik bilgisi olduğu iddia edilmiştir.Öğe Sıkıntı kavramı ve bir küçük burjuvanın gençlik yılları romanı(2011) Öcal, OğuzModern insanın "varlığını tehdit eden" sorunlardan birisi de sıkıntıdır. Anlamsal boşluk durumunu işaret eden ve siyasal, toplumsal ve ekonomik modernite ile doğrudan ilişkili olan sıkıntının bireysel ve toplumsal olmak üzere iki esas sebebi vardır. Sıkıntı, askıda veya arada olma durumunu işaret eder. Kendisiyle kurulan ilişkiye göre bir "imkân" veya "tinsel erozyon" olma hususiyetine sahip olan sıkıntı, esas olarak dört gruba ayrılır. Bu yazıda, öncelikle ana çizgileriyle sıkıntı kavramı üzerinde durulmuş; daha sonra bir aydının ve onunla ilişki içinde olan kadınların yaşamakta olduğu bunalımı/sıkıntıyı konu alan/anlatan Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları başlıklı roman ele alınmıştır.Öğe Varoluşsal sorunlar, birey ve yeni hayat(2010) Öcal, OğuzModern bireyin varlığıyla beraber gelen sorunları karşısında iki esas tavrı vardır: Sahici olmak, sahici olamamak. Sahici olmak, irade ve kararlılık gerektirdiği için modern gündelik yaşamda fazla tercih edilen bir tavır değildir. Öte yandan birey, sahicilik bağlamında arada kendisini kendisinden başka denetleyecek müessese olmadığı için bedeli daima ağır olan sahici olmak yerine daha kolay olanı yani sahici olmamayı tercih etmekte; herkesleşmenin sıradanlığı içinde hemen hiçbir sahici tavır geliştirmeden sorumluluğunu ötekilere yansıtıp dünyanın düzeltilmesini beklemektedir. Bu yazıda Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanı ele alınmış; romanın asıl kişisi Osman’ın şahsında, modern bireyin varlığı ve varlığı-nın kaygıları karşısındaki tavrına işaret edilmiştir.Öğe Yalnızlar romanında irade felci ve kaçış(2010) Öcal, OğuzYalnızlar, aydın bireyin yaşamakta olduğu irade felci ve kaçış durumunu anlatan bir romandır. İlk yayınlandığı zaman yazarı tarafından Gordıyom olarak adlandırılan ve daha sonra ismi Yalnızlar olarak değiştirilen roman, iki farklı başlığı dikkate alınarak iki şekilde okunabilir. Roman, Yalnızlar isminden yola çıkılarak yalnızlık durumunu anlatan bir metin olarak okunabileceği gibi Gordıyom ismi göz önünde tutularak bireyin kilitlenme-düğümlenme veya çıkışsızlık durumunu ele alan bir roman olarak da değerlendirilebilir. Bu yazıda Yalnızlar, irade felci veya kilitlenme durumunu somutlayan bir roman olarak ele alınmıştır.Öğe Yaratıcı insan-sıradan insan ve "Bağışla Onları" romanı(2011) Öcal, Oğuzİnsan, doğal-tinsel/tarihsel bir bütündür. Diğer bir ifadeyle hem düğal/biyo-psişik, hem tinsel/tarihsel bir varlık olan insanı insan kılan, sadece doğal özellik/olanaklarını (yemek içmek, boşaltmak, türünü devam ettirmek) değil, aynı zamanda tinsel özellik/olanaklarını da gerçekleştirmesidir. Felsefî antropoloji, bir bütün olan insanın olanaklarını/özelliklerini/varlık şartlarını; bilmek, yapıp etmek, değerlerin sesini duymak, inanmak, kendini vermek, ideleştirmek, sanatın yaratıcısı olmak, önceden görmek vs. olarak sıralar. İnsanı, olanaklarıyla ilişkisi ve onlar karşısında takındığı tavrı göz önünde bulundurarak yaratıcı/bilge/trajik insan ve sıradan insan olarak ikiye ayırır. Yaratıcı insan, türünün olanaklarını gerçekleştiren kişidir. Onu o yapan bilim, sanat, felsefe, sorumluluk gibi yüksek değerlerin belirlemesinde olmasıdır. Sıradan insan ise gerçekleştirildiği takdirde kendisini insanlaştıracak olan olanaklara kapalı kalan; çoğu zaman küçük, gündelik çıkarlarının peşinde, mal-mülk edinme, zengin ve ünlü olma gibi araç değerlerin belirlemesinde olan bireydir. Diğer bir ifadeyle yaratıcı insan, varlığının olanaklarını doğal/tinsel bütünlüğünü parçalamadan gerçekleştiren, sıradan insansa gerçekleştiremeyen insandır. Bu yazıda öncelikle insan, insanın özellikleri/olanakları, yaratıcı ve sıradan insan kavramları tanımlanmaya çalışılmış; daha sonra yaratıcı bir insan olan Muhsin Ertuğrul'un yaşamını konu alan Bağışla Onları romanı ele alınmış ve roman teknik bakımdan değerlendirilmiştir.Öğe Zaman Kırıntıları Şiirinde Varlığı Tehdit Eden Unsur(2018) Öcal, OğuzAhmet Hamdi Tanpınar’ın Zaman Kırıntıları isimli şiiri, insan varlığınıtehdit eden unsuru, esaret olarak görünüşe çıkaran bir şiirdir.Şiirde imlenen ve içinde olunan ancak çoğunlukla farkında olunmayandurumun ismi de olan esaret, en insanî olanakların ölümün belirlemesindedeğerlendirilişi demektir. Olumsuz bir değerlendirmeyi içerenesaret, olanak açıcı yaşamın değil, bilakis olanak kapatıcı ölümün yaşamıbelirlemesini bildirir. Aynı zamanda özgürlüğün yokluğunu daişaret eden esaret durumu, bu şiirde, ömrünün son dönemine girdiğinibilen şairin bir aşk ilişkisi esnasında karşılaştığı olanaklar arasındanseçim yaparak yaşadığı bir yitim deneyimi ile bu hadise karşısında aldığıtavırda ifadesini bulur. Bir diğer ifadeyle esaret durumu bu şiirde,bilme, duyma, görme, aşıp geçme, adama ve inanma gibi en temel olanaklarıkapatarak insan varlığını tehdit eden unsur olarak öne çıkarılır.Bu yazıda, öncelikle, özgürlük ve esaret kavramları kısaca tanımlanarakonların ölüm ve yaşam içgüdüleriyle ilişkisi ortaya konmuştur.Ardından da söz konusu şiir, bu esas iddiaya bağlı olarak özgürlük ileesaret kavramları bağlamında açımlanmıştır.