Yazar "Özcan, Merve Suna Özel" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AN ANALYSIS OF POLAND AND HUNGARY AS EXAMPLES OF MEHTER DEMOCRATIZATION(2023) Özcan, Merve Suna ÖzelWith the end of the Cold War, the effort to exist in the international system has revealed the need to accelerate the democratization process and create new political structures by internalizing Western systems. The formation of democracy and modernization in societies belongs to different realities of political cultures. This does not mean that every state will advance the democratization process linearly because of the cyclical changes, and the political culture codes and Cultural structures of that country. This study examines the post-Cold War Poland and Hungary, while focusing developments and constitutional steps in the democratization process. The change in the historical process experienced by the two countries will be examined in the post-Cold War era and will be explained through the mehter democratization conceptualization. The study assumes that the adoption of democracy and the progress called democracy is not suitable for uniformization. On the contrary, it establishes a structure knitted with differences. In this respect, as a different conceptualization, Mehter democratization was chosen.Öğe AN ANALYSIS OF WAR CONCEPT IN INTERNATIONAL RELATIONS: MORAL AND INDIVIDUAL LEVEL(2021) Özcan, Merve Suna ÖzelWar emerges as the last stage of conflicts due to the nature of international relations as well as human history. War can be a cause of changes not only for states but also for individuals and for their lives. In this respect, certain regulations are made in the system with the normative dimensions of the war, and thus individuals and societies are tried to be protected. However, at the same time, when the normative dimension of war is set aside, there are situations that need to be questioned in terms of morality and fairness. In this study, the effects and situation of war, which is the system determinant of international relations, on the individual level as an analysis level will be examined. In this respect, the study is based on a literature review of history and war related to the field. The main purpose here is to deal with international relations at the individual level and to present an epistemological and ontological investigation of the phenomenon of war.Öğe Analysis of the Problems Faced in the Turkish Bureaucracy(2023) Kaya, Emine Erden; Özcan, Merve Suna Özel; Gedikkaya, Fatma GülOrganizations are structures formed by the cooperation of different parts. The smallest problem encountered within an organization is that it can reveal the consequences of entropy, which can break the functioning and do. Just like in bureaucracies. Max Weber is focused on the problems of organizing like other classical organization theorists. Weber proved the principles of bureaucratic structures by moving from efficiency. However, this ideal type of conceptualization has not been a standard feature for every country and every era. The Turkish bureaucracy system, which has a unique structure and inheritance has faced different problems over time. These issues are examined through a distinction between organizational and functional problems. This article aims to subject these problems to a current review from a different point of view. For this, firstly the concept of bureaucracy and Weberian Bureaucracy Theory will be examined. Then, the features and most important problems of the Turkish Bureaucracy system will be focused on. In the study, organizational problems such as centralism, organizational growth, confidentiality and closeness in administration, and conservatism in administration will be analyzed first. Secondly, functional problems such as prescriptiveness and avoiding responsibility, politicization and nepotism in the administration, corruption and bribery, and following up processes with intermediaries will be examined and the study will be concluded. In the study, the literature on the subject was searched and evaluated, and the obtained data were analyzed with a comparative method. Consequently, from the past to the present, problems of the Turkish bureaucracy system, also known as bureau-pathology that solved the least and many problems require suitable and lasting solutions immediately for a more efficient bureaucratic structure.Öğe An Analysis of Turkish-American Relations from a Historical Perspective(2020) Özcan, Merve Suna Özel; Çelik, HaticeThe historical depth of relations between the United States of America (USA) and the Turks dates back to the Ottoman Empire period. The Ottoman-American relations were conducted mostly through economic linkages in the 19th century. With the dissolution of Ottoman Empire, Republic of Turkey (Turkey) has been the successor and the relations with the USA has been reoriented as being the nation-state at the new international system level. Although relations between these two countries were interrupted occasionally, following the World War II, they were seen to remain unbroken. Basically, the strategic partnership formed in the axis of common enemy perception and interests during the Cold War period was a kind of transformation of the relations coming from the Ottoman times since during the Ottoman era, relations were mostly economy based. As a matter of fact, Turkey-USA relations, which show an ups and downs picture from the 1950s to the present day, continue uninterrupted. In this regard, the evaluation of the relations between the two countries will be discussed in this study over certain crisis issues.Öğe Arap Baharı Süreci Sonrasında Orta Doğu’da Kadın(2020) Özcan, Merve Suna ÖzelTarihsel süreç içinde kadın ve erkeğin toplumsal, siyasi ve iktisadi rolleri her bölgede farklı ilerleme süreci üzerinden kendini var etmiştir. Kadınların, erkekler karşısında hak kazanımı yüz yıllar içinde gelişen bir sürecin sonucunda, Batı ve Doğu ekseninde farklılık göstermiştir. Bu bağlamda Orta Doğu bölgesinde kadınlar, siyasi ve toplumsal yapıda yüzyıllardır hak kazanımı ve sahipliğinde, Batı ile farklı bir gerçeklik yaşamaktadır. 2010 yılı sonrası Arap Baharı süreci ile birlikte, Orta Doğu’da kadınların sistem içindeki rolleri ve konumu büyük bir değişim ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak temel sorun, sadece bölgenin kendi dinamiklerinde değil, aynı zamanda kimlik ve öteki ayrımı tanımlamalarında kadınların yerinin daha ilk aşamada ön kabuller ile oluşturulmasıdır. Bu noktada bölgede kadınların rolü ve yeri belli farklar ile okunmuş ve hak kazanım ya da sınırlandırılması da bu şekilde algılanmıştır. Bu çalışma kapsamında kadının toplumsal cinsiyet ve ötekilik noktasında yeri incelenecek ve Orta Doğu’da özellikle Arap Baharının sonrasında kadın hakları ve konumu ekseninde yansımalarına bakılacaktır.Öğe Büyük güç olmanın aracı olarak imparatorluk arayışı: Rusya Federasyonu örneği(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Özcan, Merve Suna Özel; Kurubaş, ErolÇalışma kapsamında ilk aşamada odağımız, tarihsel süreçte imparatorluk olarak adlandırdığımız siyasi birimlerin tanım ve analizidir. Amacımız tarihsel sosyolojik bir bakış açışı içerisinde imparatorlukların doğasını ortaya koymaktadır. Bu açıdan Westphalian dönem öncesi (geleneksel) ve sonrası (modern) dünya olarak tarihsel bir ayrım sunacağız. İmparatorlukların bu dönemler içinde yaşadıkları gelişimleri inceleyerek kendi belirlediğimiz kriterler ekseninde bu siyasi yapıları yeniden yorumlamaktayız. Bu kriterler esasında iki ana kategoride değerlendirilebilen sekiz alt başlık sunmaktadır. Yapısal özellikler; siyası yapı, askeri-teknolojik yapı, iktisadi yapı, sosyo-kültürel yapıdır. İşlevsel özellikler olarak belirlediğimiz; emperyal yayılım, hegemonya arayışı, merkez-çevre uyumu ve evrensellik-teklik iddiasından oluşmaktadır. İmparatorlukların genel davranışlarına ilişkin belirlediğimiz işlevsel ve yapısal unsurların zaman aşırı bir uygulama alanıyla günümüz yeni imparatorluklar dünyasında da görülmektedir. Ancak imparatorluklar modern dönem içerisinde kazandıkları küçültücü anlamlarla büyük güç tanımlamalarıyla ifade edilmeye başlamıştır. Bunlar her ne kadar büyük güçler olarak uluslararası sistem içinde adlandırılsalar da, esasında neredeyse hiçbir büyük güç, imparatorluk geçmişi ya da deneyimi olmadan bu konumuna gelememiş ya da gelememiştir. Bu bağlamda geleneksel imparatorluklardan modern imparatorluklara dönüşümünü başarıyla sağlayan örnekler, büyük güç ve akabinde yeni imparatorluklar olarak Westphalian Devletler sistemi içinde güçlerini ve varlıklarını devam ettirmişlerdir. Tarihsel süreç içerisinde Rusya da uluslararası sistem içerisinde imparatorluk araçsallaştırılması ve davranışlarını kullanan örneklerden biridir. Rusya'nın kuruluş aşamasında Bizans ve Moğol İmparatorlukları başta olmak üzere farklı imparatorluk kaynaklarının yanı sıra, Romanov Hanedanlığı döneminde Batılılaşma politikalarını takip etmesi onu tarihsel olarak sui generis bir imparatorluk örneği haline getirmektedir. Çok kültürlü, geniş bir coğrafi alanda Batı ve Doğu arası bir medeniyet tanımlama sorunu ise Rusya'nın önünde büyük bir engeldir. Ayrıca imparatorluk, XX. yüzyılda devrim süreciyle büyük güç dönüşümü gerçekleştirebilmiştir. Bunun nedeni ise işlevsel özelliklerinin Batı örneklerinden farklı olmasıdır. Nitekim bugün, geçmişin büyük imparatorluğu Rusya Federasyonu yeni bir değişim ve yaratım sürecindedir. Bu bağlamda özellikle 2000 yılı sonrası Rusya'nın yeni imparatorluk kriterlerini sağlayıp sağlamadığı ve ne derece bu yeni forma entegre olduğu çalışmanın vaka çalışması noktasında incelenecektir.Öğe Devlet Desteğinin Saldırgan Devlet Dışı Aktörler Üzerindeki Etkisi: ABD Desteği ve Naip Savaş Örneği Olarak Suriye İç Savaşı(2021) Demirdüzen, Sinan; Özcan, Merve Suna ÖzelDevletler, saldırgan devlet dışı aktörlere dolaylı ya da doğrudan yardımlar gerçekleştirmektedirler. Bu makalenin başlıca hedefi bahse konu yardımların altında yatan nedenleri ortaya çıkarmaktır. Devlet dışı aktörlere yapılan yardımlar incelendiğinde, bölgedeki gelişmişlikten ve ideolojilerden bağımsız olarak yar¬dımların gerçekleşebildiği gözlemlenmektedir. Makale, öncelikle devletlerin bu aktörler ile nasıl ve ne bo¬yutta destek/işbirliği yaptıklarını ortaya koymayı, ardından ise bunu hangi amaçla gerçekleştirdiklerini tespit etmeyi planlamaktadır. Yapılan yardımların genel itibariyle araçsal olduğunu ve vaka özelinde de naip savaş yöntemiyle bu ilişkinin gerçekleştiğini savunduğumuz bu çalışmada, naip savaşa ve onun devlet dışı aktör boyutuna da değinilecektir. Vaka analizi yönteminden faydalanarak Suriye iç savaşında ABD’nin YPG/PYD/SDG’ye desteğinin altında yatan sebeplerin araçsal olduğu vurgulanacak ve bu araçsallığın bahse konu devlet dışı aktör için sakıncalar barındırdığına değinilecektir. Bununla beraber ABD’nin benimsediği yöntem “naip savaş” olarak nitelendirilecek ve bu savaşın özelliklerine değinilerek ABD’nin gelecekte bölgede izleyeceği yönteme dair fikir sahibi olmak amaçlanacaktır.Öğe Nazi Almanyası’na Giden Süreci Yaratmak: Paris Barış Konferansı, Versailles Antlaşması ve Weimar Almanyası(2022) Özcan, Merve Suna Özel; Tutuş, LütfiAmaç: Bu makalenin amacı, Weimar Almanyası’nda Nazi iktidarının inşasında Paris Barış Konferansı ve Versailles Anlaşması’nın rolünün ve ilişkisinin incelenmesidir. Tasarım/Yöntem: Çalışma, küresel çapta yarattığı etki kapsamında I. Dünya Savaşı sonrasında Alman topraklarında yaşanan gelişmeleri incelemektedir. Bu etkileri görebilmek adına çalışma tek vakalı örnek olay incelenmesidir. Buradaki temel metot tarihsel örnek odaklı olarak örnek olay odaklıdır. Bu sayede çalışmada uluslararası alanda yaşanan süreci anlama adına tanımlayıcı bir analiz sunulacaktır. Bulgular: Paris Barış Konferansı’nda ABD, Fransa ve İngiltere Almanya’yı Avrupa Kıtası’nın “ötekisi” konumunda ele almışlardır. Öteki’nin hayat sahası (lebensraum) Versailles Antlaşması ile belirlenirken, kurulan kukla rejimle antlaşma şartları uygulanmak istenmiştir. Buna rağmen Kıta’da yeni bir denge uğruna atılan adımlar faşist yönetimin iktidarını hazırlamıştır. Sınırlılıklar: Almanya’da Nazi iktidarına giden süreç incelenirken ABD, İngiltere ve Fransa’nın yaklaşımları ele alınarak aktör bağlamında bir sınırlamaya gidilmiştir. Paris Barış Konferansı’nda Almanya’yı ilgilendiren konular ve Versailles Antlaşması’nın belli başlı şartları üzerinden tartışmanın yürütülmesi, makalenin amacının ortaya çıkartılması adına bir diğer sınırlılık oluşturmuştur. Özgünlük/Değer: Daha önceki Avrupa uyumlarının aksine bu defa Avrupa Kıtası’nın dışından bir aktör yani ABD idealist enstrümanları ile realist geleneğin Avrupalı güçlerinin karşısındadır. Realist ve idealist gelenek arasındaki sistemin algılanış farklılıkları fikirsel çatışmaya dönüşmüştür. Bu çatışma Paris Barış Konferansı’nda ele alınan konular ve Versailles Antlaşması’nın maddeleri üzerinden kendini açık ederken, aktörler istemeye istemeye de olsa Avrupa’da ulus-devletlerin ilk faşist yönetimini yaratmışlardır. Çalışmanın özgünlüğü de uluslararası ilişkiler disiplinin ilk yıllarında karşı karşıya gelen bu iki anlayış arasındaki çatışmanın Nazi Almanya’sını nasıl inşa ettiğinin incelenmesidir.Öğe Re-thinking international migration in terms of vulnerability: A critical overview of the Covid-19 Pandemic(Springer Nature, 2023) Özcan, Merve Suna ÖzelProblems in the international arena lead to consequences that trigger mass migrations. Migration mobility, which has existed for centuries, leads to global population movements, especially with the search for more welfare depending on living conditions. Therefore, the issue of immigration and the situation of immigrants appear in the international arena through states' granting different statuses to individuals. However, this does not indicate that every individual has rights that will arise from international law. A fundamental right that an individual has in terms of human rights, namely the right to life, is restricted in some cases. In this respect, the issue of immigration and immigration has become different during the Covid-19 pandemic. Therefore, what needs to be questioned here is why the international structure, which recognizes and protects the individual as a subject of law, simultaneously puts individuals in the position of the other and jeopardizes their vulnerable and fragile existence. The notion of "vulnerability" has no standard definition, but at the same time, it refers to "an internal risk factor of the subject (Paul, 2014)."Within this study's scope, the migration issue will be discussed in the context of "vulnerability," which has come to the fore in the literature between 2019 and 2022. The concept of "vulnerability" appears in the context of humanitarian debates, especially in a diary about immigration and asylum. The aim here is to examine migration's changing or unchanging nature during the pandemic process and states' approaches. Therefore, with this study, the relationship between the phenomenon of migration and the concept of vulnerability during the Covid-19 period will be revealed, and the use of the idea will be realized in literature. © The Author(s), under exclusive license to Springer Nature Switzerland AG 2023. All rights reserved.Öğe Rusya Federasyonu'nda Irkçı Tutumlar Ve Irkçılık(2015) Özcan, Merve Suna Özel"Biz ve onlar" ayrımından hareket ile oluşturulan kimlik ile birlikte gelen ötekileştirmeye, ırkçılık politikalarını ve tutumunu toplum içerisinde besleyen durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Nitekim Rusya Federasyonunda "onlar" algısının, Soğuk Savaşasın sona erişi ve Sovyetler Birliğinin çöküşü ile birlikte pek de farklı bir anlam kazanmadığı görülür. Tarihi perspektiften bakıldığında ise Rusya Federasyonu'nunda "onlar" fikrinin değişmediği ve özellikle Kuzey Kafkasyalı halklarına bakışın aynı olduğu görülmektedir. Rusya Federasyon'unda ırkçı grupların şiddete başvurarak gerçekleştirildikleri eylemler dikkat çekicidir. Bu eylemlerin hedef kitleleri ülkede yaşayan diğer etnik ve dini gruplar olmaktadır. Ülkede neo-nazi yanlısı ırkçı grupların varlığını yanı sıra siyasi alanda da aşırı ırkçı söylemleri ve nefret mesajları öne çıkan siyasi oluşumlar da dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Rusya Federasyonunda ortaya çıkan ırkçı söylemler ile yüklü şiddet eylemleri incelenecektir.Öğe Rusya Federasyonu’nun Hibrit Savaş Doktrini Bağlamında Beyaz Rusya’yı AB’ye Karşı Araçsallaştırması(2022) Özcan, Merve Suna ÖzelSovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılması ile bağımsızlığını kazanan Avrupa topraklarındaki ülkelerden biri Beyaz Rusya’dır. Beyaz Rusya’nın coğrafi konumu onu diğer Sovyet ardılı ülkelerden farklı bir politika takip etmeye iterken aynı zamanda ülkede 1994 yılı seçimlerini kazanan Aleksandr Lukaşenko iktidarı ile Batı ile ilişkiler daha başlamadan darbe almıştır. Beyaz Rusya yönünü ve tarafını Rusya Federasyonu rotasında belirlemiştir. Bu durumda coğrafi konumun yanı sıra elbette tercih ve konjonktürel gelişmeler de söz konusudur. 2000’ler itibari ile iki ülke arsındaki ilişki Vladimir Putin’in güçlü otoritesi ve dış politikada hegemonya arayışı ile farklı bir boyutta ilerlemeye başlamış ve Beyaz Rusya’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığı başta olmak üzere pek çok alanda bağımlılığı net bir şekilde görülmeye başlamıştır. Çalışma kapsamında da inceleme konusu özellikle Rusya’nın 2014 itibari ile uluslararası alanda kullanmaya başladığı Hibrit Savaş doktrini ekseninde Beyaz Rusya’nın durumudur. Rusya’nın özelikle doktrin ekseninde Beyaz Rusya’yı Avrupa Birliği yaptırımlarına karşı bir araç haline getirmesi dikkat çekmektedir. Bu açıdan Rusya, Beyaz Rusya’nın göç ve enerji güzergâhı konumunu jeopolitik önemine binaen kullanmaktadır. Bu bağlamda çalışmada hibrit savaş doktrini ekseninde Rusya’nın arka planda kalarak Beyaz Rusya’nın AB ile ilişkilerinde rolü gözlenecektir. Elbette eş zamanlı olarak AB’nin Beyaz Rusya yaptırımları ve buna karşılık Beyaz Rusya’nın da göç ve enerji güzergâhı olması bağlamında takip ettiği hibrit eylemler incelenecektir.Öğe Theorizing the Fall of Hegemony: A Neo-Gramscian Perspective(2023) Ateed, Ejazulhaq; Özcan, Merve Suna ÖzelHistorically, hegemony has been a vital aim and feature of political units and international systems. The search for hegemony is crucial for the achievement of survival and then domination. In the context of international relations, hegemony refers to the dominant position of a particular state or group of states in the global system. The relationship between subaltern states and the hegemon has changed in proportion to their power. For this reason, the cyclical and actor behaviors of the international system that existed in the past and the current structure also contain similar and different aspects in terms of hegemony. This study aims to firstly discuss the conceptual framework concerning hegemony and the decline of hegemony. This discussion will study the fall of hegemony from a neo-Gramscian perspective. In this research work, we assume that hegemony's emergence, survival, and decline are not only based on material elements, but non-material components also play a prominent role. In this sense, we analyze the fall of liberal hegemony from three aspects: i)the weakness of the hegemon's ideology, iii) divergence among the hegemon's allies, and iii) material and non-material warfare. In conclusion, the fall of hegemony can highlight the importance of understanding the material and conceptual dimensions of power and the need to analyze the dynamics of conflict and cooperation in the global system.Öğe ULUSLARARASI SİSTEMDE “ÖTEKİ”NİN KİMLİK ANALİZİNE DAİR: BİZ’E KARŞI “ONLAR”(2022) Özcan, Merve Suna ÖzelKimliklerimiz, kim olduğumuzun bir yansımasıdır. Bu açıdan kimlik tanımlaması, tarih boyunca bireyin kendi varlığını konumlandırma adına yaptığı bir eylemdir. Bireyin “biz” olgusunu tanımlamasındaki süreçler, onun düşman algısını şekillendirmektedir. Bireyin bebeklik itibari ile ortak kimlik havuzu içinden kendine ait duygular ve kodları olması ile aynı zamanda ötekiler de tanımlanmaya başlamaktadır. Bu durum benzer şekilde devletler ve uluslararası sistemdeki kimlik tanımları için de geçerlidir. Kimliği anlamda inşacı yaklaşımlar önemlidir. Soğuk Savaş’ın sona erişi ile özellikle 1990 sonrası dönemde uluslararası ilişkiler teorilerinde konstrüktivizmin yeri ve etkisi, uluslararası sistemin sosyal bir alan olarak değerlendirilmesini başlatmıştır. Bu da devletin belli değerler ekseninde okunduğu canlı bir aktör algısı yaratmıştır. Bu çalışma kapsamında bireyden başlamak üzere uluslararası sistemde öteki tanımlarına evrilen bir okuma hedeflenmektedir. Bu açıdan çalışmada kimliğin kazanımı ve tanımı ile “biz” karşısında “öteki”nin yaratımının sadece birey ile sınırlı olmadığı; aksine tarih boyunca devlet ve sistem içinde yeniden üretildiği de görülecektir. Bu bağlamda çalışma kimliğin analizini bireyden sisteme uzanan süreci ile ele almayı hedeflemektedir. Çalışmanın odak noktası olarak bireyden başlamak süreç içinde devlet ile kazanılan kimlik ve tarih boyunca var olan öteki açıklamaları ve yaklaşımlarını okumada anlam kazanacaktır. Bu varsayımdan hareket ile çalışmada var olan kimliğin oluşumunun ve bunun uluslararası alanda tarihsel süreçte değişen/değişmeyen ilerleyişinin de ortaya konması hedeflenmektedir.Öğe Uluslararası Göç ve İslamofobinin Bir “Yeni Irkçılık” Çeşidi Olarak Yükselişi(2021) Kaya, Emine Erden; Özcan, Merve Suna ÖzelUluslararası göç olgusu, günümüzde diğer göç çeşitlerinden daha fazla ön\rplanda olan bir sorundur. Son dönemde yaşanan çeşitli krizler nedeniyle\rartan insan hareketliliğinin, özellikle müreffeh ve ekonomik olarak gelişmiş\rBatı ulus devletlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu durum ise farklı din,\rdil, etnik köken ve kültürden daha fazla insanın karşılaşmasına ve uyum\rsorunları yaşamasına neden olmaktadır. Ayrıca bu gelişmeler Batı\rtoplumlarında azınlık olan Müslümanların günlük yaşamlarını derinden\retkilemektedir. İslamofobi temelinde yabancı düşmanlığından bir \"yeni\rırkçılığa\" dönüşen süreçte, Müslümanlar artık uyumsuz ve tehlikeli bir dinin\rmensupları olarak görülmektedir. Bu gelişmelerle birlikte\rdeğerlendirildiğinde, çalışmanın konusu uluslararası göç olgusunun\rsonuçlarından biri olarak farklı dinlerden insanların karşılaşmalarındaki\rdinamiklerin, günümüzde yaşamlarına ve anlayışlarına olan etkilerinin\ranaliz edilmesidir. Bu çalışmanın amacı ise uluslararası göçün\rsonuçlarından biri olan İslamofobinin yükselişini ve \"yeni ırkçılığa\"\rdönüşme nedenlerini tarihsel gelişmelerle birlikte değerlendirmektir.\rKarşılaştırmalı tarihsel sosyolojik analiz yöntemi benimsenmiştir.\rAraştırmanın en önemli bulguları, uluslararası göç olgusunun farklı kültür,\rdil, etnik köken ve dinlerden insanları, daha yüksek sosyoekonomik düzeye\rsahip Batı toplumlarında daha çok bir araya getirdiği ve özellikle aşırı sağ\rpartiler ve medya gibi iç dinamiklerle entegrasyon sorunlarının daha\rçözümsüz hale geldiğidir. Özellikle Batı toplumlarında, tarihsel krizler ve\rgelişmeler bağlamında, Müslüman göçmenler, yabancı düşmanlığı ve bir tür\ryeni-kültürel ırkçılıkla daha fazla karşılaşmaktadır. Bu durum\rİslamofobiden İslam karşıtlığına doğru gelişen tehlikeli bir süreci görünür\rkılmaktadır