Yazar "Şimşek, Gökçe" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Başağrısının Nadir Bir Nedeni: Süperior Konka Aşırı Pnömatizasyonu(2015) Şimşek, Gökçe; Saka, Cem; Vuralkan, Erkan; Serin, Ömer; Akın, İstemihanPnömatize süperior konka nadir bir başağrısı sebebidir. Nazal endoskopi, tanı için yetersiz kalabilir ve tanının doğrulanması için koronal bilgisayarlı tomografi gerekir. Medikal tedaviye rağmen 6 aydır baş ağrısı yakınması olan 52 yaşında bayan hasta kliniğimize başvurdu. Muayene ve görüntüleme yöntemleri sonucunda süperior konkada aşırı pnömatizasyon saptanan hastaya endoskopik sinüs cerrahisi uygulandı. Postoperatif dönemde hastanın şikayetlerinin gerilediği izlendiÖğe Comparison of the Effects of Total Nasal Block and Central Facial Block on Acute Postoperative Pain, Edema, and Ecchymosis After Septorhinoplasty(Springer, 2015) Sarı, Elif; Şimşek, GökçeBackground Pain, ecchymosis, and edema are major postoperative transient complications of septorhinoplasty procedures. They increase the patient's anxiety and decrease satisfaction levels as well as extend recovery time in the early postoperative period. The aim of this study was to compare the effects of total nasal block (TNB) and central facial block (CFB) on postoperative pain, edema, and ecchymosis. Methods A total of 60 consecutive patients enrolled in this study and were divided into three groups as Controls (n = 20), TNB (n = 20), and CFB (n = 20). The two block methods mentioned above were performed at both the beginning and end of the surgery in the TNB and CFB groups. The Control group was not subjected to any block methods. Pain, edema, and ecchymosis score results according to the three scales were recorded postoperatively after 24 h, and on days 2, 5, 7, and 10. Results were analyzed statistically. Results Of all patients, 28 were male and 32 were female. Ages were between 18 and 52 years (mean = 26.3 years). Pain, edema, and ecchymosis scores were significantly lower in the TNB and CFB groups than in the Control group. Additionally, there was a significant difference between the TNB and CFB groups in terms of pain and edema at postoperative 24 h and on day 2. Ecchymosis scores were lower in the CFB group than in the TNB group at 24 h and on days 2 and 5 after the operation. Conclusion Both TNB and CFB decreased postoperative pain, edema, and ecchymosis in septorhinoplasty. However, CFB was more effective than TNB in terms of pain, edema, and ecchymosis relief after septorhinoplasty procedures. Level of Evidence IV This journal requires that authors assign a level of evidence to each article. For a full description of these Evidence-Based Medicine ratings, please refer to the Table of Contents or the online Instructions to Authors www.springer.com/00266.Öğe Dedifferentiated Acinic Cell Carcinoma of Parotid and its Treatment: A Rare Case Report(2015) Şimşek, Gökçe; Akın, İstemihan; Köybaşıoğlu, Fatma FulyaAsinik hücreli karsinom parotis bezinde nadir görülen bir neoplazidir. Kadınlarda ve sıklıkla 40-50 yaşları arasında görülmektedir. Klinikte genellikle ağrısız yavaş büyüyen kitle şeklinde bulgu verir. Asinik hücreli karsinomların büyük kısmı parotisin yüzeyel lobunda yerleşir. Tedavisi cerrahi olup, iyi prognoza sahip tümörlerdir. Bu tümörlerin tedavisinde histolojik evreleme göz önünde bulundurulmalıdır. Histopatolojik olarak papiller, kistik, folliküler ve iyi prognozlu çeşitleri bulunmaktadır. Çok nadir olarak yüksek dereceli tümörlere dönüşen dediferansiye formu bulunmaktadır. Dediferansiye türleri klasik türlerine göre daha agresiftir; rekürrens, perinöral ve perilenfatik invazyon ile bunlara bağlı sistemik metastazlar daha sıktır. Bu yazıda sağ parotis bezinde bir yıldır olan kitle yakınması ile başvuran ve dediferansiye asinik hücreli karsinom tanısı koyulan 77 yaşındaki bir hasta ve yönetimi sunularak konu literatür bilgileri eşliğinde tartışıldı.Öğe Dilde Masson Hemanjioma(2016) Kandemir, Süheyla; Şimşek, Gökçe; Melikoğlu, Bengi; Balcı, Mahi; Muluk, Nuray Bayar; Kılıç, Rahmiİntravasküler papiller endotelyal hiperplazi (Masson hemanjioma) nadir görülen, normal kan damarları veya vasküler malformasyonlarda, endotel hücrelerin aşırı proliferasyonunun yol açtığı vasküler kaynaklı benign bir lezyondur. Anjiosarkom ile karışabilir. Masson tümörü vücudun herhangi bir bölgesindeki kan damarlarında görülebilir, fakat çoğunlukla cilt ve ciltaltı dokusunda görülür. Oral kavitede Masson tümörü çok nadir bir durumdur. Onüç yaşında bayan hasta dilde kitle şikâyeti ile polikliniğimize başvurdu. Dildeki bu lezyon 1 yıldır mevcuttu. Hastanın oral muayenesinde dil sağ lateralinde yaklaşık 1x1 cm'lik yüzeyden kabarık, mavi renkli, yumuşak kıvamda bir kitle görüldü. Total olarak eksize edilen kitlenin, histopatolojik inceleme sonucu Masson hemanjioma olarak rapor edildi. Bu olguyu dilde Masson hemanjiomanın nadir görülmesi ve oral kavite kitlelerinin ayırıcı tanısında düşünülmesi gerektiği nedeniyle sunduk.Öğe EFFECT OF DIABETES AND SYSTEMIC INFLAMMATION PARAMETERS ON THE PROGNOSIS OF BELL’S PALSY(2021) Şencan, Ziya; Cömert, Ela; Şimşek, Gökçe; Muluk, Nuray Bayar; Yaman, Serdar HanzalaObjective: This study aimed to evaluate the prognostic importance of diabetes mellitus, hematologic and biochemical test findings including neutrophil-to-lymphocyte ratio, platelet-to-lymphocyte ratio, systemic inflammation response index and triglyceride-glucose index in patients with Bell’s palsy and to compare these results with healthy subjects.Material and Methods: The study included 75 patients with incomplete Bell’s palsy.and 24 healthy subjects as the control group. Patients were divided into two groups as diabetes mellitus and non- diabetes mellitus patients. Complete blood count, biochemical tests including glucose, liver and renal function tests and blood lipid profile were analyzed from all the subjects and neutrophil-to-lymphocyte ratio, platelet-to-lymphocyte ratio, systemic inflammation response index and triglyceride-glucose index values were calculated from these results.Results: Neutrophil-to-lymphocyte ratio and systemic inflammation response index values were higher in patients with Bell’s palsy when compared with the control group. Triglyceride-glucose index was positively correlated with recovery time in all patients and the diabetes mellitus group. It was also positively correlated with prognosis in non- diabetes mellitus patients. High neutrophil-to-lymphocyte ratio was predictive for delayed recovery time only in non- diabetes mellitus patients.Conclusion: Our results indicated that diabetes mellitus didn’t influence severity, recovery time and prognosis of Bell’s palsy. High triglyceride levels and triglyceride-glucose index values were associated with long recovery time in patients with Bell’s palsy. For both diabetes mellitus and non- diabetes mellitus patients, House-Brackmann facial nerve grading scale-initial was the best parameter to predict the prognosis. Neutrophil-to-lymphocyte ratio and systemic inflammation response index values were significantly higher in patients with Bell’s palsy.Öğe Effects of methotrexate in a toluene diisocyanate-induced allergic rhinitis rat model(2018) Tokgöz, Sibel Alicura; Şimşek, Gökçe; Vuralkan, Erkan; Bayır, Ömer; Köybaşıoğlu, F. Fulya; Çalışkan, Murat; Beşaltı, ÖmerObjectives: This study aims to investigate the therapeutic effect of low-dose topical administration of methotrexate (MTX) in a toluene diisocyanate (TDI)-induced allergic rhinitis rat model. Materials and Methods: The experiments were performed on 18 healthy male Wistar albino rats weighing between 250-270 g. Rats were divided into four study groups: control group (n=5), sham group (n=3), steroid group (n=5), and MTX group (n=5). After the drugs were administered, multiple biopsies were taken bilaterally from the nasal mucosal areas and evaluated histologically for fibrosis, loss of cilia and goblet cells, edema, squamous cell metaplasia, and vascular proliferation. Results: Fibrosis, loss of cilia cells, edema, and vascular proliferation were significantly lower in both MTX and steroid groups than in the control group (p<0.05). There were no statistically significant differences with respect to histopathological parameters between the steroid group and the MTX group (p>0.05). There were no statistically significant differences with respect to loss of goblet cells and squamous cell metaplasia among the studied groups (p>0.05). Conclusion: Methotrexate may be an alternative or adjuvant therapeutic agent in allergic rhinitis.Öğe Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi Histopatoloji Sonuçlarımız(2016) Güzelküçük, Hatice Akay; Şimşek, Gökçe; Kılıç, RahmiGiriş: Kliniğimizde Temmuz 2012 ile Ağustos 2015 tarihleri arasında fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi uygulanan hastaların histopatolojik ve klinik verilerinin sunulması ve dağılım yüzdelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalında Temmuz 2012 ile Temmuz 2015 tarihleri arasında fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi yapılan hasta dosyalarının retrospektif olarak değerlendirilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Ortalama yaşları 43.4 olan toplam 135 hastanın verileri incelendi. Hastaların 30'u (%22) kadın 105'i (%78) erkek idi. Hastaların 93'ünde (%68.8) bilateral, 42'sinde (%31.1) tek taraflı Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi uygulanmıştı. Hastaların histopatoloji sonuçları 92 (%68.1) nazal polip, 20 (%14.8) kronik sinüzit, 10 (%7.4) antrokonal polip, 6 (%4.4) inverted papillom, 2 (%1.4) osteom, 2 (%1.4) hemanjiom, 2 (%1.4) hipofiz adenomu ve 1 (%0.7) yabancı cisim (saçma) olarak kaydedildi. Sonuç: Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi uygulanan hastaların histopatoloji sonuçlarında en sık non-neoplastik lezyonlarla karşılaşılmaktadır. Non-neoplastik lezyonlar içinde ise nazal polipler en sık olarak görülen lezyonlardır. Her kliniğin fonksiyonel değerlendirilmesi ile ülkemizdeki fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi histopatoloji sonuçlarının dağılımı ile ilgili veriler oluşturulabilir.Öğe Maksiller sinüsün Mantle hücreli lenfoması: olgu sunumu(2018) Akay, Neşet; Şimşek, Gökçe; Yalçın, Selim; İnal, Mikail; Özgedik, Balcı Mahi; Onaran, ZaferMantle hücreli lenfoma (MHL) çok sayıda B-hücreli lenfoma subtiplerinden biridir. Ekstra nodal tutulum sıktır, en sık kemik iliği, karaciğer, dalak, Waldeyer halkası ve gastrointestinal kanal tutulumu gözlenir. Tüm habis lenfomalarda olduğu gibi tanı için eksizyonel lenf düğümü biyopsisi tercih edilir. Erken evre MHL hastalarında 3-4 kür sistemik kemoterapi sonrası radyoterapi uygulaması uygun bir tedavi yaklaşımı olarak görülmektedir. Bizim olgumuzda elli yaşında bayan hastada 1 aydır geçmeyen diş ağrısı ile birlikte yüzde şişlik, asimetri, gözde öne itilme şikayetleri mevcuttu. Radyolojik değerlendirme sonrası maksiler sinüsten alınan biyopsi sonucu Mantle Hücreli Lenfoma olarak bildirildi. Sinonazal MHL’de nazal obstrüksiyon, epistaksis, yüzde şişlik, rinit, görme bozukluğu ve gözde çıkıklık gibi nonspesifik semptomlar görülebilir. Semptomların non spesifik seyrettiği bu hastaların ayırıcı tanısında lenfoma mutlaka düşünülmelidir.Öğe Septoplasti Sonrası Retinal Arter Dal Oklüzyonu(2016) Tozar, Mesut; Kandemir, Süheyla; Şimşek, Gökçe; Onaran, Zafer; Kılıç, RahmiNazal septum deviasyonu sonrası burundan nefes alamama Kulak Burun Boğaz polikliniklerinde en sık rastlanılan şikâyetler arasındadır. Bu sebeple nazal septoplasti operasyonu da Kulak Burun Boğaz kliniklerinde sıklıkla yapılmaktadır. Geçici ya da kalıcı görme kayıpları septoplasti operasyonu sonrası çok ender görülebilen komplikasyonlar arasındadır. Biz de bu vakamızda septoplasti sonrası retinal arter dal oklüzyonuna bağlı görme kaybını sunmayı amaçladık. Otuz altı yaşında erkek hasta kliniğimize burun tıkanıklığı şikâyetiyle başvurdu. Anamnezde hastanın şikâyetlerinin uzun süredir olduğu ve çocukken burnuna darbe aldığı öğrenildi. Hasta sigara içmiyordu ve ek hastalığı da yoktu. Hastaya kliniğimizde septoplasti operasyonu yapıldı. Hastanın postop 1. saatte sol gözde görme azlığı tespit edildi. Hastanın Göz muayenesinde sol göz alt retinal dalcık trasesi ve alt perifer retinal arter trasesi bölgelerine uyan retinada ödem izlendi. Sıklıkla yapılan Septoplasti operasyonları hastaların burun tıkanıklığını dramatik olarak değiştirdiği için perioperatif dönemde hastalar iyi takip edilmeli ve değerlendirilmelidir. Medikal ve hukuki yaptırımlarla başa çıkabilmek için Göz hekimleri ve Kulak Burun Boğaz hekimleri bu gibi komplikasyonların oluşma ihtimali konusunda dikkatli olmalıdırlar.Öğe Sisplatin Ototoksisitesi(2017) Taş, Burak Mustafa; Şimşek, GökçeOtotoksisite çeşitli ilaçlar ve kimyasal maddelerin koklea ve vestibüler organda oluşturduğu hücresel dejenerasyon ve fonksiyon bozukluğudur. Sisplatin (Cis-diamindiklorplatinum II), özellikle baş-boyun tümörlerinde, ürogenital sistem, santral sinir sistemi, solunum sistemi ve özefagus kanserleri olmak üzere birçok malign hastalığın tedavisinde, erişkinlerde ve çocuklarda kullanılmakta olan antineoplastik bir ajandır. Sisplatinin nefrotoksisite ve geri dönüşümsüz ototoksisite dışında diğer önemli doz sınırlayıcı yan etkileri nörotoksisite, gastrointestinal sistem ve kemik iliği toksisitesidir. Sisplatin ototoksik etkisini reaktif oksijen ürünleri ve DNA hasarı ile göstermektedir. Sisplatin ototoksisitesinde klinik olarak başlangışta yüksek frekanslarda, sonrasında konuşma sesini de içeren düşük frekanslarda, bilateral, sensorinöral işitme kaybı görülür. Günümüzde sisplatin bağımlı ototoksisiteyi önlemede standart bir tedavi bulunmamaktadır. Bu derlemede sisplatin ototoksisitesinin tanımı, etki mekanizması, güncel tedavi seçenekleri güncel literatür bilgileri eşliğinde tartışılmıştırÖğe The efficacy of adenotonsillectomy on oxidative stress evaluated by thiol / disulfide balance(Blackwell Publishing, 2021) Tursun, Serkan; Şimşek, Gökçe; Bayar Muluk, Nuray; Taş, Mustafa Burak; Erel, ÖzcanBackground: Oxidative stress plays a role in the pathogenesis of many chronic diseases. Upper airway obstruction has been identified as a risk factor for increased oxidative stress-related disorders such as obstructive sleep apnea. The effect of adenotonsillar hypertrophy, which may result in a narrowing of the upper airways, on oxidative stress can be a valuable subject of research. This study aimed to investigate the efficacy of adenotonsillectomy on oxidative stress evaluated using the thiol / disulfide balance. Methods: Thirty children who underwent adenotonsillectomy and 30 healthy controls, all aged from 3 to 18 years, were included in the study. Blood samples were taken preoperatively and 3 months postoperatively in the study group; in the control group, baseline blood samples were taken and samples were again taken 3 months later. Thiol / disulfide homeostasis items were analyzed. Antioxidant markers were native thiol, total thiol, and native / total thiol. Oxidative stress markers were disulfide, disulfide / native thiol, and disulfide / total thiol. Results: At the preoperative period, oxidative stress parameters of thiol / disulfide homeostasis were higher in the study group than in the control group (P < 0.05) and antioxidant activity parameters were lower than in the control group (P < 0.05). Three months postoperatively, oxidative stress parameters were lower than in the control group (P < 0.05), and antioxidant parameters were no different from those in the control group (P > 0.05). In the adenotonsillectomy group considered separately, oxidative stress markers of disulfide and disulfide / native thiol decreased (P < 0.05) and antioxidant markers of native thiol and total thiol increased in the postoperative measurements (P < 0.05). Conclusions: Oxidative stress related to adenotonsillar hypertrophy decreased after adenotonsillectomy. The antioxidant parameters of the thiol homeostasis increased after adenotonsillectomy. We concluded that adenotonsillectomy operations should be planned and applied timeously to prevent the adverse effects of adenotonsillar hypertrophies on thiol homeostasis. © 2020 Japan Pediatric SocietyÖğe Vertigonun medikal tedavisi(2017) Tursun, Serkan; Şimşek, Gökçe; Muluk, Nuray BayarVertigo (baş dönmesi), sadece kulak burun boğaz değil, aile hekimliği pratiğinde de sık rastlanan bir hastalık grubunu oluşturmaktadır. Etyolojisinde çok çeşitli hastalıkların bulunduğu bu patolojinin kesin tanısı her zaman mümkün olamamaktadır. Tedavide öncelikli amaç, akut vertigo atağı ile gelen hastanın semptomlarının azaltılması olmalıdır. Vertigonun medikal tedavisinin anlatılacağı bu bölümde ülkemizdeki mevcut ilaçlar ve tedavi dozlarından da bahsedilecektirÖğe Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçlarımız(2016) Şimşek, Gökçe; Tursun, Serkan; Azman, Musa; Kılıç, RahmiAmaç: Bilateral işitme kaybı, erken teşhis edildiğinde birey için önemli bir morbidite nedeni olmaktan çıkan bir durumdur. Günümüzde yenidoğan işitme taraması protokollerinin yaygınlaşması; daha çok işitme kaybı tanısının koyulmasına ve erken tedavi uygulamalarına olanak sağlamıştır. Bu yazıda Aralık 2013 ile Aralık 2015 tarihleri arasındaki yenidoğan işitme taraması sonuçlarımızı sunmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Aralık 2013 ile Aralık 2015 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji Ünitesinde yenidoğan işitme taraması sonuçları retrospektif olarak incelendi. Ek olarak işitme kaybına neden olabilecek risk faktörleri araştırıldı. Risk faktörü olan bebekler direk olarak işitsel beyin sapı cevabı (ABR) ile tarandı. Risk faktörü bulunmayan yenidoğanlar geçici uyarılmış otoakustik emisyon (TEOAE) ile tarandı. Bulgular: Toplam 2700 yenidoğan işitme taraması yapıldı. Direk ABR testi uygulanan bebek sayısı 762 (%28.22) idi. Bu bebeklerin 37'sinde (%4.85) sensorinöral işitme kaybı tespit edildi. Risk faktörü bulunmayan 1938 yenidoğan arasından birinci TEOAE ve ABR testinden 1107 (%57.12) bebek kalırken, ikinci TEOAE ve ABR testinden 496 (%25.59) bebek kaldı. Bir aylık süre sonunda risk faktörü bulunmayan 1938 bebeğin hepsi taramadan geçti. Ailede işitme kaybı öyküsü, %38.23 oran ile en sık rastlanan risk faktörü olarak bulundu.Sonuç: Doğumdan sonraki ilk üç gün içinde TEOAE testi ile tarama programı başlamalıdır. İşitme kaybı açısından riskli bebeklerin anamnez ile tespit edilip, direk ABR testine tabi tutulması gereklidir. Bu konuda ailelerin bilgilendirilmesi ve testten kalan bebeklerin doğru merkezlere yönlendirilmesinin önemli olduğunu düşünmekteyiz