Yazar "Aslan, Leyla Akyol" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15’inci Maddesi ile Arabulucunun Çözüm Önerisi Getirebilmesine Olanak Sağlayan Yeni Düzenlemenin Değerlendirilmesi(2018) Aslan, Leyla AkyolHukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda yapılan yeni değişiklik uyarınca, hukukumuzda artık arabulucu, taraflarınçözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde bir çözüm önerisinde bulunabilecektir. Ancak arabulucunun çözüm önerisisunabilmesi, öncelikle taraflar arasında bir çözümsüzlük halinin ortaya çıkması şartına bağlanmıştır. Ayrıca bu önerinin taraflarca kabul edilme zorunluluğu da bulunmamaktadır. Yapılan bu yeni düzenlemeye rağmen hukukumuzda ilk evrede geçerliolan arabuluculuk modelinin halen “kolaylaştırıcı arabuluculuk” modeli olduğu tespit edilmiştir. Ancak, tarafların çözüm üretememesi nedeniyle arabulucunun çözüm önerisinde bulunması halinde ise, hukukumuzda yeni yönetmelik hükmü karşısında,sadece menfaat temelli de olsa “değerlendirici arabuluculuk” modelinin uygulanması mümkün olabilecektir. Söz konusu kanun değişikliği, salt tarafların bir çözüm üretememeleri nedeniyle arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlıkla sona ermesine deengel olabilecek niteliktedir. Arabulucunun sunduğu önerinin taraflarca kabul edilmesi halinde, yani arabuluculuk faaliyetininanlaşmayla sona ermesi halinde, artık üzerinde anlaşılan hususlarda dava da açılamayacağı için (HUAK m. 18/5) getirilen düzenlemenin usul ekonomisi ilkesine de uygun olduğu söylenebilir. Nihayet yapılan değişikliğin, arabuluculuk kurumunun dahaişlevsel hale gelmesine ve yaygınlaşmasına da hizmet edebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedirÖğe 7101 SAYILI KANUNLA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ÇERÇEVESİNDE ADİ KONKORDATODA BORÇLUNUN DOĞRUDAN DOĞRUYA İFLASINA KARAR VERİLEBİLECEK HALLER(2019) Aslan, Leyla AkyolHukukumuzda, konkordato mühletinin kaldırılması, konkordatonun tasdik edilmemesi veya konkordatonun tamamen feshi hallerinde, bazı şartlar gerçekleşmişse borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilebilmektedir. 7101 sayılı Kanunla yapılan ve isabetli olan değişikliğe göre, konkordatoda öngörülen sebeplerle borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilebilmesi için, mutlaka iflasa tabi olması şartı aranmakta; iflasa tabi olmaması halinde, artık borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilememektedir. Konkordato mühletinin kaldırılması durumunda borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilebilecek haller İcra ve İflas Kanunu’nun 292 nci maddesinde isabetli bir şekilde tahdidi olarak ve daha sistematik bir şekilde düzenlenmiştir. Yine 7101 sayılı Kanunla yapılan önemli değişikliğe göre, konkordatonun tasdik edilmemesi veya tamamen feshi hallerinde borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilebilmesi için, iflasa tabi olması şart olduğu gibi bunun yanında ayrıca hakkında bir doğrudan doğruya iflas sebebinin de bulunması gerekmektedir. Bu son belirtilen hallerde, borçlu hakkında ayrıca başka bir doğrudan doğruya iflas sebebinin aranması isabetli bir değişik- lik olmamıştır. Zira konkordatoda öngörülen doğrudan doğruya iflas sebepleri, esasen şekli birer iflas sebebi olmakla, ayrıca borçlu hakkında başka bir doğrudan doğruya iflas sebebinin aranmasına gerek bırakmamaktadır. Nihayet 7101 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe göre, konkordatoda öngörülen her üç doğrudan doğruya iflas sebebinin gerçekleşmesi halinde, artık borçlunun iflasına mahkemece re’sen karar verilmekte; alacaklıların bu yönde bir talepte bulunması gerekmemektedir.Öğe Adli Yardım Kurumunun Arabuluculukta Uygulanması - (HUAK m. 13/3)(2018) Aslan, Leyla AkyolBu çalışmanın konusunu, adli yardım kurumunun arabuluculukta uygulanması teşkil etmektedir. 7036 sayılı yeni İş Mahkemeleri Kanunu ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 13’üncü maddesine eklenen üçüncü fıkra hükmüne göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun adli yardıma ilişkin hükümlerinin arabuluculuk faaliyetinde kıyasen uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Kıyasen uygulama söz konusu olacağı için, özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin yargısal faaliyetin usulünü düzenleyen HMK’nın adli yardıma ilişkin hükümlerinin, yargısal bir faaliyet niteliğini taşımayan arabuluculuk kurumunda nasıl uygulanabileceğinin tespiti önem taşımaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda öncelikle, arabuluculukta adli yardımdan yararlanmaya olanak sağlayan yeni düzenlemenin isabetli olup olmadığı tartışılacak; bundan sonra ise adli yardımdan yararlanma koşulları, adli yardımda görevli ve yetkili mahkeme, adli yardımın kapsamı, adli yardımdan yararlanabilecek kişiler, adli yardım talebinin incelenmesi ve adli yardımla ertelenen giderlerden sorumluluk gibi hususların arabuluculuk faaliyetinde kıyasen nasıl uygulanacağı irdelenecektir.Öğe DAVA ŞARTI ARABULUCULUĞA TABİ İŞÇİ-İŞVEREN UYUŞMAZLIKLARINDA İŞVEREN TARAFINDAN YETKİLENDİRİLEN ÇALIŞANIN İŞVERENİ TEMSİL ETMESİ(2023) Aslan, Leyla AkyolArabuluculuk görüşmelerine, bizzat tarafların katılması esas olmakla birlikte, taraflar özel yetki verdikleri avukatları aracılığıyla da görüşmelere katılabilirler. Bununla birlikte tarafların dava şartı arabuluculukta temsiliyle ilgili İş Mahkemeleri Kanunu m. 3/18 hükmünde özel ve istisnai bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, dava şartı arabuluculuğa tabi işçi işveren uyuşmazlıklarında, işverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da arabuluculuk görüşmelerinde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı imzalayabilir. Bu düzenlemenin amacı, çok sayıda arabuluculuk başvurusuyla karşılaşabilecek olan işverenlere kolaylık sağlamaktır. Hükmün uygulanabilmesi için uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuğa tabi bir işçi işveren uyuşmazlığı olması ve işverenin, çalışanını adi ya da resmi yazılı belgeyle yetkilendirmesi şarttır. Buradaki çalışan ifadesi, işverenin sigortalı ve bağımlı bir çalışanı olarak anlaşılmalıdır. İşvereni temsil eden çalışan, onun doğrudan temsilcisi konumunda olacak ve yaptığı işlemler işveren bakımından hüküm ve sonuç doğuracaktır. İşverenin çalışanı, kural olarak arabuluculuk sürecinde her türlü işlemi yapmaya yetkilidir. Ancak İMK m. 3/18’de işvereni temsil eden çalışanın sadece son tutanağı imzalayabileceğinden söz edildiği için, pozitif düzenlemelere göre, ayrıca yetkilendirilmedikçe çalışan, süreç sonunda yapılacak anlaşma belgesini imzalayamayacaktır. Yapılacak bir kanun değişikliğinde çalışana bu yetkinin açıkça verilmesi isabetli olacaktır.Öğe İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİ KARARININ İCRANIN GERİ BIRAKILMASI İÇİN GÖSTERİLEN TEMİNATA ETKİSİ(2018) Aslan, Leyla AkyolHukukumuzda bir mahkeme kararının icra edilebilmesi için kural olarak kesinleşmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak kesinleşmeden icra edilebilecek bir ilama bağlı olarak ilamlı icra takibi yapılması halinde, borçlu, kanunda öngörülmüş olan teminatı göstererek ve üst mahkemeden icranın geri bırakılması kararı alarak icra takibini durdurabilir. İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulan hallerde, borçlunun talebi üzerine bölge adliye mahkemesince teminat karşılığında icranın geri bırakılmasına karar verilmesi halinde, bu karar sadece istinaf incelemesi bakımından sonuç doğurur; etkilerini temyiz kanun yolunda da sürdüremez. Bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi halinde, teminat hemen alacaklıya ödenmemeli, borçlunun temyiz yoluna başvurması halinde temyiz incelemesinin sonuçlanması beklenmelidir. Bölge adiye mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvuran borçlu, yine teminat karşılığında Yargıtay’dan icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep edebilir. Ancak bu durumda borçludan yeni (ikinci kez) bir teminat istenmemeli, borçlu istinafa başvururken gösterdiği aynı teminatı temyiz aşaması için de gösterebilmeli, ancak bu durumda gerekirse teminatın artırılması yoluna gidilmelidir. Ancak bu son belirtilen husus hakkında yasal bir düzenleme yapılması isabetli olacaktır.Öğe Koşulları Oluşmadan Açılan Belirsiz Alacak Davasında Mahkemece Verilecek Karar(2014) Aslan, Kudret; Aslan, Leyla Akyol; Kiraz, Taylan Özgür…Öğe Satış Talebinin Kanuna Aykırı Olarak Reddedilmesinin, Konulmuş Olan Hacze Etkisi (Yargıtay’ın 16.02.2018 Tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı Dolayısıyla)(2018) Aslan, Leyla AkyolYargıtay, 16.02.2018 tarihli ?çtihadı Birle?tirme Kararı’nda özetle, “Alacaklının yasal süresi içinde usulüne uygun olarak yaptı?ı satı? talebinin icra müdürünce reddine ili?kin kararın ?ikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması halinde yasal sürenin geçmesi ile özellikle sıra cetveline esas alınacak haciz dü?meyecektir” ?eklinde karar vermi?tir. Yargıtay’ın söz konusu kararı isabetli de?ildir. Zira bilindi?i üzere, alacaklının, borçlunun hacizli mallarının satı?ını, kanunda öngörülen süreler içinde istememesi halinde, yalnız haciz kalkar; ancak icra takibi dü?mez. ?cra müdürü, alacaklının kanuna uygun olan satı? talebini kabul etmek ve bunun için gerekli i?lemleri yapmakla yükümlüdür. ?cra müdürünün, alacaklının kanuna uygun olan satı? talebini, henüz kıymet takdiri yapılmadı?ı gerekçesiyle kanuna aykırı olarak reddetmesi halinde, alacaklı icra müdürünün bu i?lemine kar?ı ?ikâyet yoluna ba?vurabilir. ?cra müdürü satı? talebini reddetmekle, hareketsiz kalmadı?ı, bir i?lem tesis etti?i için, bu durumda ba?vurulacak olan ?ikâyetin sebebi; Yargıtay’ın ?çtihadı Birle?tirme Kararı’nda dayandı?ı bir hakkın yerine getirilmemesi ya da sebepsiz yere sürüncemede bırakılması de?il, kanuna aykırılık olur. Alacaklının kanuna uygun olan satı? talebi, icra müdürü tarafından kanuna aykırı olarak reddedilmi? olsa bile, bu i?lemin kendili?inden geçeriz olaca?ı ve alacaklının da satı? talebinin varlı?ını koruyaca?ı söylenemez. Alacaklı, icra müdürünün bu i?lemine kar?ı ancak ?ikâyet yoluna ba?vurarak, söz konusu i?lemi ortadan kaldırabilir. Alacaklı ?ikâyet yoluna ba?vurarak icra müdürünün satı? talebinin reddi i?lemini iptal ettirmez veya daha sonra yeniden satı? talebinde bulunulmaz ve bu arada satı? isteme süresi de geçerse, konulmu? olan haciz kalkar ve bu alacalıya sıra cetvelinde de yer verilemez.Öğe Yazılı Yargılama Usulünde Delillerin Sunulması İçin Taraflara Süre Verilmesine Dair HMK m. 139/1-ç Hükmünün Basit Yargılama Usulünde Uygulanıp Uygulanamayacağı(2021) Aslan, Leyla AkyolHukuk Muhakemeleri Kanunu m. 139/1-ç hükmüne göre, yazılı yargılama usulünde, tarafların, ön inceleme duruşma davetiyesinin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları gerekir. Aksi halde mahkemece tarafların o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılmalarına karar verilir. Kanunun basit yargı-lama usulüne ilişkin 318'inci maddesinde delillerin ikamesi başlığı altında bazı hususlar düzenlenmiş, ancak biraz önceki hükme benzer açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte kanun koyucu, Kanunun 322'nci maddesin-de, basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hallerde, yazılı yargı-lama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağına yönelik bir atıf hükmüne yer vermiştir. Bu düzenleme tarzı nedeniyle, Yargıtay, Kanunun 139/1-ç hükmünün basit yargılama usulünde de uygulanıp uygulanamayacağına dair farklı kararlar vermiştir. Bu çalışmada söz konusu mesele, Yargıtay kararları ve doktrinde ileri sürülen görüşler çerçevesinde ele alınıp değerlendirilecektir.