Yazar "Ekici, Hüsamettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ankara, Konya ve Bolu illerinden toplanan ruminant ve kanatlı yemlerinde toplam aflatoksin, aflatoksin B1 ve okratoksin A kalıntılarının araştırılması(2011) Altıntaş, Levent; Ekici, Hüsamettin; Yarsan, Ender; Çakır, Serkan; Evrensel, Mehmet Fatih; Tokgöz, Berat SelimBu araştırmada Ankara, Konya ve Bolu illerinden toplanan ruminant ve kanatlı yemlerinde toplam aflatoksin (AfTotal), aflatoksin B1 (AfB1) ve okratoksin A (OA) düzeylerinin ELISA yöntemi kullanılarak belirlenmesi amaçlandı. ELISA yöntemi kullanılarak toplam 150 adet hayvan yemi örneğinde AfB1, AfTotal ve 56 adet örnekte de OA analizleri yapıldı. Numunelerin %90,2’sinde (138 adet) AfB1, %90,2’sinde (138 adet) AfTotal ve %91,07’sinde (51 adet) OA farklı düzeylerde saptandı. Analiz edilen yemlerin %5,07’sindeki AfB1 düzeylerinin (7 adet yem) yemlerde bulunmasına izin verilen değerlerin üzerinde olduğu tespit edildi. Benzer şekilde yemlerin %3,92’sindeki (2 adet) OA değerlerinin yemlerde bulunmasına izin verilen değerlerin üzerinde olduğu bulundu. Sonuç olarak, analizleri yapılan yemlerin büyük bir bölümünün mikotoksinler yönünden bulaşık olmasına rağmen, saptanan bu miktarların örneklerin büyük bir bölümünde yemlerde bulunmasına izin verilen sınırlar içerisinde olduğu gözlendi.Öğe Bolu İlinde Bulunan Ticari ve Damızlık Broiler İşletmelerinde Antibakteriyel İlaçlar için Farmakovijilans Taraması(2015) Ekici, Hüsamettin; Dakman, Asiye; Ekici, Seda; Coşar, Mustafa; Güleç, MetinBu çalışmada hazırlanan farmakovijilans anketinde bakteriyel hastalıkların ticari broiler ve damızlık broiler işletmelerinde görülme sıklığına, antibakteriyel ilaç kullanımından önce antibiyogram yaptırma ve bunların tedaviye yanıtverme durumu ile farmakovijilans bildirimi gibi bazı sorular yöneltilmiştir. Bu amaçla oluşturulan formlar Bolu ilinde ticaribroiler kanatlı sektöründe çalışan 110 adet veteriner hekim (10 adet ticari işletmede) ve 14 adet damızlık broiler sektöründe çalışan veteriner hekimlere (4 adet damızlık işletmede) doğrudan ulaştırılmıştır. Anket çalışması sonucuna göre;işletmelerin son bir yıl içerisinde %92.8'unda (13 adet işletmede) bakteriyel kaynaklı hastalıklar görüldüğü, hastalıkvakalarının %70.16'sında (87/124) antibiyogram yapılmadan antibakteriyel ilaç kullanıldığı, antibiyogram yapılmadanilaç kullanılması durumunda yaklaşık %58.6'sının bazen tedaviye yanıt aldığı, ilaç seçiminde ticari kanatlı sektöründeçalışan veteriner hekimlerin uygulanabilirliğe, damızlık işletmelerde ise edinilebilirliğe önem verdikleri saptanmıştır.Öğe Comparison of the algan hemostatic agent with celox in rat femoral artery bleeding model(2021) Bınnetoglu, Kenan; Kumandaş, Ali; Ekici, Hüsamettin; Özbaykuş, Abdullah Canberk; Tiryaki, MehmetThe most important reasons of deaths after a trauma are major vascular injury. The effective and speedy control of the hemorrhage is crucial in reducing such deaths. Although many products are being used for this topic, most effective products have not yet been developed currently, and there is an urgent need for effective hemostatic. The aim of this study is to compare the efficacy of Algan hemostatic agent (AHA) with Celox in femoral artery incision model in rats. A total of 28 wistar albino rats divided into 4 equal groups. Experimental femoral artery injury was inflicted. In the control group, saline impregnated gauze was employed. AHA impregnated sponge, AHA powder, and Celox in powder form were utilized in the experimental groups. According to the results, there was no difference in bleeding control between AHA and C (p>0.05). When compared to the control group, AHA and Celox were found to be very effective in bleeding control (p<0.001). This study showed that AHA had a similar effect like Celox in controlling bleeding. Considering other characteristics such as AHA's naturalness, easy applicability and low cost, AHA has given hope as an effective hemostatic agent.Öğe Concentration of essential and non-essential elements and carcinogenic / non-carcinogenic health risk assessment of commercial bee pollens from Turkey(Elsevier GmbH, 2023) Sevin, Sedat; Tutun, Hidayet; Yipel, Mustafa; Aluç, Yaşar; Ekici, HüsamettinBackground: Bee pollen, known as a natural super-food with valuable nutritional ingredients, is regarded as a good indicator of ecotoxic substances, such as potentially toxic elements (PTEs). Therefore, this study aims to examine the concentrations of selected PTEs (Al, As, Ba, Cd, Co, Cr, Cu, Fe, Hg, Mg, Mn, Mo, Ni, Pb, Se, Sn, Sr, V, Zn) in bee pollen purchased from online markets in Turkey and perform a health risk assessment to identify the potential risk to consumers. Methods: The quantitative analyses were conducted by inductively coupled plasma optical emission spectrometry (ICP-OES). Results: The mean values of essential PTEs in decreasing content order were Mg > Fe > Zn > Mn > Cu > Ni > Se > Cr > Mo >Co = V. Regarding the results of the study, daily consumption (40 g for adult or 20 g for children) of commercial bee pollen can recompense 20–35 % of daily Cu, Mn, Se requirements for children, adults, pregnant, and breastfeeding women. The decreasing content order of non-essential elements was Al > Sn > Sr > Ba > Pb > As. Cadmium and Hg concentrations were below the detection limits in all the samples. In terms of food and public health; detection of the PTEs concentrations is necessary to assess the quality and safety of bee pollen before consumption. According to the carcinogenic and non-carcinogenic risk assessments; commercial pollen consumption does not pose a health risk to either children or adults for the PTEs monitored in this study. Conclusion: We conclude that bee pollen is an ideal indicator for the monitoring of environmental pollution of PTEs and also a valuable source of essential elements. This study highlights the need to develop standards that regulate acceptable concentrations of PTEs. © 2022 Elsevier GmbHÖğe Concentrations of Essential and Non-essential Toxic Trace Elements in Wild Boar (Sus Scrofa L., 1758) Tissues from Southern Turkey(Springer, 2014) Yarsan, Ender; Yipel, Mustafa; Dikmen, Bilal; Altintas, Levent; Ekici, Hüsamettin; Köksal, AliWild animals, including wild boars, are suitable for use as bioindicators. The aim of this study was to evaluate the concentrations of selected essential (Co, Cu, Fe, Se, Zn) and non-essential (As, Cd, Pb) potentially toxic trace elements in various tissues (hair and hoof) of wild boars hunted in the vicinity of Antalya province in Turkey, in relation to hunting seasons. Concentrations in mg/kg on dry weight basis were determined as 0.37 +/- A 0.27 mg/kg for As, 0.05 +/- A 0.04 mg/kg for Cd, 0.24 +/- A 0.33 mg/kg for Co, 4.84 +/- A 2.48 mg/kg for Cu, 289.94 +/- A 165.26 mg/kg for Fe, 8.71 +/- A 15.68 mg/kg for Pb, 0.24 +/- A 0.10 mg/kg for Se, and 28.99 +/- A 21.41 mg/kg for Zn in the hair samples; and as 0.11 +/- A 0.04 mg/kg for As, 0.01 +/- A 0.04 mg/kg for Cd, 0.01 +/- A 0.01 mg/kg for Co, 1.03 +/- A 0.25 mg/kg for Cu, 56.88 +/- A 18.68 mg/kg for Fe, 0.30 +/- A 0.18 mg/kg for Pb, 0.11 +/- A 0.05 mg/kg for Se, and 17.91 +/- A 10.98 mg/kg for Zn in the hoof samples.Öğe Contractile effects of Eryngium kotschyi Boiss. on rat isolated ileum and detrussor muscle(2014) Baydan, Emine; Kartal, Murat; Dikmen, Begüm Yurdakök; Erdem, Sinem Aslan; İnce, Sinan; Ekici, Hüsamettin; Alp, HarunBu çalışmada, ülkemizdeki endemik bitkilerden Eryngium kotschyi Boiss.in toprak altı (EKTA) ve toprak üstü (EKTU) kısımlarının izole sıçan ileum ve idrar kesesi kasında farmakolojik etkinliği araştırıldı. Bitki ekstrelerinin dokulardaki etkinliği tek, agonist (asetilkolin) ve antagonist (atropin, verapamil, oksibutinin-idrar kesesi, papaverin-ileum) varlığında ve kalsiyumsuz ortamda Ca 2 uygulamaları ile birlikte değerlendirildi. Bitkinin her iki kısmı doku türü, ekstre dozu ve uygulama protokolüne bağlı değişiklik gösterecek şekilde kontraksiyon oluştururken; bu kasılmaların EKTU ve EKTA tek uygulamalarında doza bağımlı, kümülatif uygulamalarında ise dozdan bağımsız olduğu görüldü. Oluşan kasılmaların test edilen antagonistler ile değiştiği; dolayısıyla kontraktil etkinliğin kalsiyum iyonu ve kalsiyum kanallarının uyarılması gibi nonspesifik yolaklara özellikle bağlı olabileceği görüşüne varıldı.Öğe Determination of blood heavy metal concentrations and oxidant-antioxidant capacities in Angora cats at different age and gender(Ankara Univ, 2023) Kabakçı, Ruhi; Yiğit, Ayşe Arzu; Ekici, Hüsamettin; Aluç, Yaşar; Kara, ErdalThis study was conducted to investigate heavy metal concentrations and oxidative status of plasma and erythrocytes in Angora cats at different ages and gender. Sixteen young (less than 1 year old) and 14 adult (1-6 years old) cats were also grouped according to gender as male (n = 17) and female (n = 13). The separated plasma samples from cat's blood were analyzed for selected heavy metals and total oxidant and antioxidant capacities (TOC and TAC) and calculated for oxidative stress index (OSI). The erythrocyte hemolysates were also evaluated for malondialdehyde (MDA), and super oxide dismutase (SOD), catalase (CAT) and glutathione peroxidase (GPX). Results of the study showed that most of the measured metals were not varied statistically according to age or gender. However, adult cats had significantly (P<0.01) higher Cu and lower Fe levels compared to young cats. Plasma levels of TOC, TAC and OSI, and erythrocyte MDA concentrations in young cats were significantly (P<0.05) higher than that of adults. While the SOD activity was decreased by the age, GPX activity was increased (P<0.05). However, the activity of CAT was changed by only gender, which was higher in males (P<0.01). In conclusion, metals, especially trace elements, are required for many kinds of physiological processes and the synthesis of antioxidant enzymes. Therefore, it can be suggested that the periodic measurement of metals and the addition of common antioxidant supplements to the diet of adult Angora cats will support weakening antioxidant mechanisms by age.Öğe The effect of seasonal variations on the occurrence of certain mycotoxins inconcentrate feeds for cattle collected from some provinces in Turkey(2016) Ekici, Hüsamettin; Yıldırım, Ebru; Yarsan, EnderThe aim of this study was to determine the effects of seasonal variations on the occurrence of total aflatoxin (AFTotal), aflatoxin B1 (AFB1), ochratoxin A (OTA), and total fumonisin (FTotal) in the commercially mixed ruminant feed obtained from feed mills located in Ankara, Kırıkkale, çankırı, çorum, and Kırşehir provinces using the enzyme-linked immunoassay (ELISA) method. To represent the annual production, 22 samples were collected every quarter over 1 year (a total of 88 samples) starting in September 2012. AFTotal and AFB1 were detected in 72 samples (81.81%), OTA in 84 samples (95.45%), and FTotal in 83 samples (94.31%). When seasonal changes were taken into consideration, the highest levels of AFTotal, AFB1, and FTotal (13.57 ± 8.78 ppb, 8.54 ± 6.02 ppb, and 0.70 ± 0.88 ppm, respectively) were found in the summer, while the highest OTA level (57.69 ± 14.59 ppb) was observed in the spring. The results of high-performance liquid chromatography methods confirmed the results of the ELISA method. Consequently, although most of the feed samples were contaminated with mycotoxins, all the amounts were within the limits allowed for feedstuffs in Turkey.Öğe Investigation of the biocompatibility and in vivo wound healing effect of Cotinus coggygria extracts(Ankara Univ, 2024) Bozkaya, Esra; Türk, Mustafa; Ekici, Hüsamettin; Karahan, SiyamiCotinus coggygria is widely recognized its antiseptic, anti-inflammatory, antimicrobial, antihemorrhagic, and wound-healing properties. In this, aimed to evaluate the phenolic contents, cytotoxicity/proliferation, hemolytic, antimicrobial, genotoxic, apoptotic, necrotic activities, and in vivo wound healing effects of C. coggygria, , a plant species known to have beneficial effects on wound healing. TOF-LC/MS analyzes revealed that the methanol extract of C. coggygria leaves contained flavonoids and phenolic compounds such as gallic acid (18.5 mg/kg), catechin (4.6 mg/kg), protocatesic acid (0.6 mg/kg), vanillic acid (8.4 mg/kg), ellagic acid (0.1 mg/kg), rosmarinic acid (0.1 mg/kg), quercetin (15 ppb) and C. coggygria stems contained such as gallic acid (24.6 mg/kg), catechin (155.1 mg/kg), chlorogenic acid (1.9 mg/kg), 4hydroxybenzoic acid (383.3 mg/kg), rutin (2.5 mg/kg), ellagic acid (15.1 mg/kg), apigenin 7-glycoside (10.5 mg/kg), rosmarinic acid (0,4 mg/kg), quercetin (15.2 mg/kg), naringenin (279.1 mg/kg). Consequently, C. coggyria has a positive effect on wound healing with antibacterial properties, particularly against E. coli, and without cytotoxic, genotoxic, or hemolytic effects at test concentrations. In the in vivo burn model, wounds treated with leaf and stem extracts healed faster than the control group. Thus, C. coggygria is an effective plant for wound healing with antibacterial properties, particularly against E. coli, and without cytotoxic, genotoxic, and hemolytic effects.Öğe Investigation of The Effectiveness of Plant Based Algan Hemostatic Agent in a Rat Model of Femoral Arterial Bleeding(Bezmialem Vakif Univ, 2022) Ekici, Hüsamettin; Kumandaş, Ali; Özbaykuş, Abdullah Canberk; Dizdaroglu, Hazal; Midi, Ahmet; Balik, Mehmet Sabri; Yesilada, ErdemObjective: The aim of this study is to evaluate the efficacy of the Algan Hemostatic Agent (AHA) available in three different physical form (liquid, powder and sponge absorbed) in the femoral artery incision model in rats. Methods: A total of sixty-four 5-7 weeks old rats were used in the study. Rats were randomly divided into 8 groups each consisting of eight rats (4 groups heparinized and 4 groups non-heparinized). An experimental femoral artery incision was created. As a control, physiological saline absorbed sponge was applied. AHA liquid, AHA powder and AHA sponge absorbed forms were applied to the experimental groups. Results: Upon application to the bleeding sites, all the AHA forms stopped bleeding in a significantly shorter time compared to the control group (p<0.05). In contrast, bleeding in control group could not be controlled within 4 minutes. The best result was in AHA powder form and it was able to control bleeding in the non-heparinized group at 87.5% in the first minute and 12.5% in the second minute. In the heparinize group, the AHA powder form was able to control the bleeding at 62.5% in the first minute and 37.5% in the second minute. Conclusion: This study shows that AHA is a highly effective and promising hemostatic agent in bleeding control.Öğe Investigation of the Efficacy of Algan Hemostatic Agent in Liver Laceration Model in Rats(2019) Midi, Ahmet; Kumandaş, Ali; Ekici, Hüsamettin; Bayraktar, Feyzanur; Karapirli, Kübra; Karahan, Siyami; Özyürek, H. EmelObjectives: Bleeding control is crucial in preventing negative consequences by reducing blood loss in surgical operations. The aim of this study is to evaluate the hemostatic effect of a new herbal hemostatic agent called Algan Hemostatic Agent (AHA) in an uncontrolled bleeding model made by liver laceration.Methods: In these study 5–7 weeks-old 64 rats were used. Rats were randomly divided into 8 groups each consistingof eight rats (4 groups heparinize and 4 groups non-heparinize). The experimental liver laceration was performed, andphysiological serum impregnated gauze was applied to the control group for hemorrhage control, AHA liquid formimpregnated gauze, AHA gel, and AHA powder form were applied to experimental groups, respectively.Results: The shortest bleeding time was found in the AHA powder group. The AHA powder form stopped the bleedingin the heparinize group for a mean of 4 s, the non-heparinized group for 2 s. This was followed by the gel group and theliquid group. The bleeding time was significantly shorter in the all AHA group compared to the control group.Conclusion: This study showed that AHA is a highly effective hemostatic agent in controlling bleeding compared tothe control group.Öğe Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de Avlanan Kabuklularda Organokalay (Butilkalay ve Fenilkalay) Bileşiklerinin Araştırılması(2024) Ekici, Hüsamettin; Yipel, MustafaGünümüzde çevre koşulları göz önüne alındığında sürdürülebilir çevre açısından kirleticilerin varlıkları, düzeyleri ve etkilerinin izlenerek gerekli önlemlerin alınması önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Organometalik kimya ve katalizin son yıllardaki hızlı gelişimi, modern kimya biliminin yönünü değiştirmiş ve organik sentez, farmasötik uygulamalar, kimya endüstrisi, malzeme bilimi, enerji araştırmaları ve diğer birçok alana çok sayıda katkı sağlamıştır. Çevrede fazla miktarda organometalik bileşik bulunmaktadır. Çevre, okyanuslar, içme suyu kaynakları, okyanuslarda tortullar, bitki örtüsü ve hayvan yaşamı ile ilişkilidir. Bu bileşikler insan ve hayvan sağlığı açısından risk oluşturmaktadır. Bu nedenle meydana gelen organometalik bileşiklerin detaylı olarak bilinmesi gerekmektedir. Organokalay kirletici olan tribütilkalay (TBT) ve Tetrabütilkalay (TetraBT), çevresel endokrin bozucu bir kimyasaldır ve bilinen bir obezojen ve diyabetojendir. Tetrabütilkalay, tribütilkalay ve dibütilkalay bileşiklerinin öncüsüdür. Çevresel endokrin bozucu kimyasallar, endokrin sisteme müdahale ederek zararlı etkilere neden olabilmekte, insan ve yaban hayatı popülasyonlarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Çalışmada su ürünleri kooperatif ve satış noktalarından yasal mevzuat doğrultusunda Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz?de avlanmış beyaz kum midyesi (Chamelea gallina), pembe karides (Parapenaeus longirostris) ve deniz salyangozu (Rapana thomasiana) örneklerinde debutilkalay (dibütilkalay [DBT], tribütilkalay [TBT] Tetrabütilkalay [TetraBT]) ve fenilkalay (monofenilkalay [PhT], difenilkalay [DPhT], trifenilkalay [TPhT]) kontaminasyon düzeylerinin GC-MS ile analiz edildi. Yapılan analiz sonucunda örneklem yapılan bölgelerden alınan numunelerde butilkalay [dibütilkalay (DBT), tetrabütilkalay (TetraBT)] ve fenilkalay [monofenilkalay (PhT), difenilkalay (DPhT), trifenilkalay (TPhT)] kontaminasyon düzeyleri tespit limitlerinin (LOD) altında olduğu tespit edildi. Yapılan bu çalışmada kullanılan ekstraksiyon metodu ve GC-MS analizlerinden elde edilen tespit limitleri örneklem yapılan alanlardaki kirlilik düzeylerinin tam tespiti için yeterli olarak görülmemiştir. Dolayısıyla daha farklı yöntemlerin denenmesi önerilmiştir. Ayrıca, bu organokalay bileşiklerinin zehirlilik potansiyeli ve artan kullanımları dolayısıyla organokalaylı bileşiklerin gıda zincirine katılarak insan sağlığı üzerinde oluşturacakları risklerin araştırılacağı çalışmalara da ilginin artacağı da düşünülmektedir.Öğe Protective Effect of Krill Oil Against Gentamicin Induced Oxidative Stress Mediated Nephrotoxicity in Rats(2022) Şahin, Yaşar; Alçığır, Mehmet Eray; Şenol, Ali; Özden, Hüseyin; Ekici, Hüsamettin; Yıldırım, Ebru; Çınar, MiyaseThis study aimed to evaluate the protective effect of krill oil against nephrotoxicity caused by gentamicin. Distilled water was given orally to the control and second groups (GI) for seven days while 500 mg/kg krill oil was given to the third (GII), fourth (GIII) groups. In addition, isotonic saline was administered subcutaneously to the control and GIII groups throughout the study, while 80 mg/kg gentamicin was administered to the GI, and GII groups. Alanine aminotransferase (ALT) and gamma glutamyltransferase (GGT) peptidase, total cholesterol, urea, and creatinine levels in plasma and, malondialdehyde (MDA) and total antioxidant status (TAS) levels in both plasma and kidney tissue supernatant were evaluated. Histopathological changes in tubules and glomeruli and vascular changes were evaluated by scoring. Urea level and ALT activity were found to be significantly lower in the GII and GIII groups compared to the GI group (p<0.001; p?0.001). As a result, it was observed that degenerative damage and glomerular changes in the tubule at the histological level mediated by oxidative stress were consistent with the increase in ALT, urea, and MDA levels. In this respect, it is suggested that krill oil can be used as a nephroprotective food supplement to contribute to treatment in cases of toxicity.Öğe Protective Effect of Silymarin and Boric Acid Against Isoproterenol-Induced Myocardial Infarction in Mice(2022) Şahin, Yaşar; Alçığır, Mehmet Eray; Bakar-Ateş, Filiz; Ekici, Hüsamettin; Şenol, Ali; Atıcı, Enes Gazi; Yıldırım, EbruThis study aimed to compare the protective effects of separate and combined use of silymarin and boric acid against myocardial infarction induced by isoproterenol. Distilled water was given orally by gavage to the GI and GII groups for fourteen days. The GIII group was received silymarin (100 mg/kg), while the GIV group was given boric acid (100 mg/kg) for 14 days. In the last group, both silymarin and boric acid were given orally (gavage) for fourteen days. On the thirteenth and fourteenth days of the study, while isotonic water was applied to the GI group, isoproterenol (85 mg/kg) was applied to the other groups subcutaneously. Plasma ALT, AST, Ca, CK, CHO, TP, Ing P, IL-6, IL-12, PAL-1, and sPLA2 parameters were evaluated. Histopathological examination was performed on the heart, lung, liver, kidney, spleen, cerebrum, and cerebellum tissues taken from mice. The CK level was found to be significantly lower in the GIII and GV groups compared to the GII group (P<0.05). As a result, the increases shown in the plasma AST and CK activities caused due to the myocardial damage induced by isoproterenol were decreased in the silymarin and boric acid applied groups. Therefore it was thought that silymarin and boric acid may contribute to protection against myocardial infarction.Öğe Survey of aflatoxin residue in feed and milk samples in Kırıkkale province, Turkey(2018) Yıldırım, Ebru; Macun, Hasan Ceyhun; Yalçınkaya, İlkay; Kocasarı, Fatma Şahindokuyucu; Ekici, HüsamettinBu çalışmada Kırıkkale ilindeki sütçü inek işletmelerinden toplanan yem ve süt örneklerinde total aflatoksin (AF) ve aflatoxin M1 (AFM1) kontaminasyonuna bakıldı. Türkiye, Kırıkkale İlindeki ilçelerden (Delice, Keskin, Sulakyurt, Bahşılı, Yahşihan, Çelebi, Karakeçili, Balışeyh) ve merkezden Haziran 2012 - Ağustos 2013 tarihleri arasında 154 yem ve 154 süt örneği toplandı. Toplanan numunelerdeki total AF ve AFM1' in kantitatif analizi, ticari kitlerle (HELICA biosystems inc.) enzim bağlı immünoassay (ELISA) kullanılarak gerçekleştirildi. Tüm yem ve süt örneklerinde total AF ve AFMsaptanmıştır. 154 yem örneğinden 5'inde total AF miktarı 20 µg/kg'ın üstünde bulunmuştur. Süt örneklerinin hiçbiri yasal sınırı aşmamıştır. Süt yemlerinde toplam AF düzeyi minumum 0.20 µg/kg, maksimum 28.80 µg/kg olarak tespit edilmiştir ve ortalaması 6.43±7.01 µg/kg'dir. Süt örneklerinde AFM1düzeyi minimum 0.08 ng/L, maksimum 10.11 ng/L tespit edilmiştir ve ortalaması 1.73 ±2.20 ng/L'dir. Sonuç olarak, tüm süt örneklerinde AFM1 kalıntısı bulunsa da bu yasal düzeyin üstünde değildir. Yem örneklerinin ise sadece %3.25 kadarı 20 µg/kg üzerinde total AF içermektedir. Halk sağlığı yönünden AFM1 bir risk oluşturmamaktadır. Aflatoksin bulaşmalarının önüne geçmek için stratejiler geliştirilmeli ve izleme programları oluşturulmalıdırÖğe Sığırlarda Trafik Kirliliğinin Bazı Hematolojik Parametreler, Lipid Peroksidasyonu ve Ozmotik Zar Direnci Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi(2014) Atmaca, Nurgül; Ekici, Hüsamettin; Yıldırım, Ebru; Çınar, Miyase; Güner, BayramBu çalışma, trafik kirliliğinin sığırlarda bazı hematolojik parametreler, lipid peroksidasyonu ve eritrosit ozmotik direnci üzerine etkilerinin araştırılması amacıyla yapıldı. Çalışmada ana yola 300 m uzaklıkta yaşayan (araştırma grubu, n24) ve ana yola 2.5 km uzaklıkta yaşayan (kontrol grubu, n14) toplam 38 baş sığır kullanıldı. Hayvanlardan alınan kan örneklerinde bazı kan parametreleri, eritrositte lipid peroksidasyonunun bir indikatörü olan malondialdehit (MDA) düzeyi ve eritrosit ozmotik direnci belirlendi. Araştırma grubunda bulunan hayvanlarda MDA düzeyinin daha yüksek olduğu (P0.05) bulundu. Diğer parametrelerde ise gruplar arasında fark bulunamadı. Elde edilen sonuçlar trafik kirliliğinin eritrositlerde lipid peroksidasyonunu uyardığını, bununla birlikte kan parametreleri ve eritrosit zar direnci üzerine herhangi bir etkisinin bulunmadığını gösterdiÖğe TAMAMLAYICI-GELENEKSEL TIP KAPSAMINDA FİTOTERAPİ VE KANSER YAKLAŞIMI(2021) Kurhan, İsmail; Ekici, HüsamettinFitoterapi özellikle kanser hastaları tarafından sıklıkla başvurulan tedavi yöntemlerindendir. Bu incelemede fitoterapinin kanser ile ilişkisi ve kanser türlerinde farmakolojik ilaç kullanımına ek olarak tercih edilmesi değerlendirilmiştir. Literatür 2000- 2021 yılları arasında yayınlanmış fitoterapi çalışmaları yönünden taranmıştır. Veriler “Pubmed ve Siencedirect” gibi veri tabanlarında “complementary and alternative medicines, phytotherapy, herbal medicine, cancer” kelimeleri aranarak elde edilmiştir. Fitoterapinin Çin ve Güney Kore gibi uzak doğu ülkelerinde yaygın bir şekilde kullanıldığı, ilk uygulandığı Mezopotamya bölgesi sınırları içerisindeki Filistin’de ise kullanımının %90 düzeylerinde olduğu gözlenmiştir. Gelişmiş ülkelerde, Uzakdoğu ülkelerine kıyasla daha az tercih edilen bitkisel ilaç uygulamalarının günümüzde daha çok tercih edildiği görülmüştür. Bunun nedenleri arasında geleneksel tıbbi yöntemler ve farmakolojik ilaç kullanımlarının yan etkileri sayılmaktadır. Ayrıca kanser vakalarındaki yaygınlık oranlarının yükselmesi bu yönelimi desteklemektedir. 2020 yılı dünya kanser vakaları; cinsiyet gözetmeksizin göğüs, akciğer, kolo-rektal, ölümler; akciğer, kolo-rektal, karaciğer şeklinde sıralanmaktadır. Fitoterapi tahmin edilemeyen yan etkilerine rağmen tüm dünyada hızla uygulanmaya devam etmektedir. Özellikle modern tıbbın tam olarak tedavi edemediği kanser gibi hastalıkların olması bunu tetiklemektedir. Sonuçta, kontrolsüz bitkisel ilaç kullanımı geleneksel tedavilerde tehditler ortaya çıkartmakta, bu durum ülkeleri yasal düzenlemeler yapmaya teşvik etmektedir. Yapılması gereken, fitoterapi uygulamalarında kullanılan bitkilerin farmakolojik ve toksikolojik parametrelerinin belirlenmesi, belirlenen parametreler ile bitkisel ilaçların kalite, güvenlik ve etkinlik yönünden standartlarının oluşturulmasıdır.Öğe The effect of krill oil on Wnt/ß-catenin signaling pathway in acetaminophen-induced acute liver injury in mice(De Gruyter Open Ltd, 2023) Şahin, Yaşar; Devrim, Alparslan Kadir; Alçiğir, Mehmet Eray; Şenol, Ali; Ekici, Hüsamettin; Devrim, Tuba; Sudağidan, MertObjectives: This study investigated the effect of krill oil (KO) on liver damage caused by acetaminophen (APAP). Methods: In the present study, the control and APAP groups were given distilled water by gavage for 14 days. In addition, the KO and APAP+KO groups were given 500 mg/kg krill oil by gavage for 14 days. At the end of 14 days, 0.9 % sodium chloride solution (saline solution) administration was applied intraperitoneally to the control and KO groups. Meanwhile, 220 mg/kg acetaminophen was administered to the APAP and APAP+KO groups. While some biochemical parameters in plasma were examined, some oxidative stress parameters in plasma and liver tissue were evaluated. Apoptotic and inflammatory responses of some primer sequences determined by quantitative Real-Time PCR (qPCR) in liver tissue. After histopathological examination of liver tissue, immunohistochemical analysis was performed with Wnt inhibitory factor-1 (Wif-1), beta-catenin (ß-Catenin), and 8-hydroxy-2'-deoxyguanosine (8-OHdG). Results: The Wif-1 positivity in hepatocytes increased significantly in the APAP group (5.29 ± 0.71) compared to the control (1.14 ±0.51), and KO (2.14 ± 0.55) groups (p<0.001). The 8-OHdG positivity in hepatocytes increased significantly in the APAP group (19.57 ± 0.58) compared to the control (0.43 ± 0.20), KO (3.57 ± 0.48), and APAP+KO (4.00 ± 2.53) groups (p<0.001).Conclusions: As a result, krill oil could be used as a nutritional supplement to protect the liver against acetaminophen-induced liver injury. © 2023 De Gruyter. All rights reserved.Öğe Tildipirosinin Sığır Trakea Epitel Hücresi Üzerinde Yara İyileştirici Etkisi(2021) Şahin, Yaşar; Yıldırım, Ebru; Ekici, Hüsamettin; Türk, Mustafa; Arat, EsraBu çalışmada; sığır solunum yolu hastalıkları tedavisinde kullanılan tildipirosinin, sığır trakea epitel hücresi üzerinde invitro yara iyileşmesi etkisinin araştırılması amaçlandı. In vitro yara yöntemi ile her kuyucuğa ekilmiş olan sığır trakea epitel hücreleri üzerinde, 200 ?L’lik pipet ucu (dikey) aracılığıyla bir yara alanı oluşturuldu. In vitro yara oluşturulmuş sığır trakeaepitel hücreleri üzerine tildipirosinin konsantrasyonları (5 ?g/mL, 10 ?g/mL, 25 ?g/mL, 50 ?g/mL) ve kontrol grubuuygulandı. In vitro yara görüntüleri; 0’ıncı saat, 24’üncü saat ve 48’inci saatte izlendi. Çalışmanın 24’üncü saatinde yara alanıkapanma yüzdesi, kontrol grubuna kıyasla; tildipirosinin 50 ?g/mL konsantrasyonda istatistiki olarak önemli farkbulunamazken 5, 10 ve 25 ?g/mL konsantrasyonlarında istatistiki olarak fark anlamlı bulundu. Çalışmanın 48’inci saatinde,kontrol grubuna kıyasla 25 ve 50 ?g/mL tildipirosin konsantrasyonları arasında istatistiki olarak önemli fark bulunamazken, 5?g/mL (%96,61±1,69) ve 10 ?g/mL (%96,42±1,78) tildipirosin konsantrasyonları arasında yara alanı kapanma yüzdeleriarasında istatistiki olarak fark anlamlı bulundu. Sonuç olarak tildipirosinin düşük konsantrasyonlarındaki yara iyileşmeyüzdelerinin (48’inci saat) yaklaşık olarak %96 olması, hastalıkların tedavisine ek olarak çeşitli mikroorganizma ve maddelertarafından epitel hücrelerinde meydana gelen hasarlara karşı doku bütünlüğünü koruma ve tedaviye katkı sağlayabilir.