Yazar "Güzel, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir köpekte kalsiyum okzalat kristalüri'sinin potasyum sitrat ve vitamin B6 ile sağaltımı(2005) Börkü, M. Kazım; Karakurum, M. Çağrı; Yağcı, Buğrahan B.; Güzel, MuratBu çalışmanın materyalini 7 kg ağırlığında 10 aylık terrier ırkı bir köpek oluşturdu. Anamnezde köpeğin bir haftadır oldukça durgun olduğu ve idrar yaparken zorlandığı öğrenildi. Ultrasonografik muayenede idrar kesesinde bol miktarda, hiperekojen görüntü veren kristal ve idrar kesesi duvarında kalınlaşma tespit edildi. Sistosentez ile alınan idrarın mikrobiyolojik ve biyokimyasal kontrolleri yapıldı. Sistosentezden sonra hasta obstrüksiyon olup olmadığını tespit amacı ile sondalandı. İdrar muayenesinde dansite 1.020, pH 6 bulundu. İdrarın mikroskopİk muayenesinde bol miktarda kalsiyum okzalat kristali, 3-4 kalsiyum okzalat kristali kümesi görüldü. İdrar kültüründe üreme olmadı. Sağaltım amacı ile 200/mg/kg total dozda günde üç kez potasyum sitrat (Kalinor eff. TabletÖ, Knoll), günde iki kez Vitamin B6 25 mg/kg (Benexol tabletö, Roche) oral, günde 2 kez Amoksisilinklavulanik asit (Synulox enj. Ö, Pfizer) 15 mg/kg İM, günde 1 kez Karprofen (Rimadyl enj. Ö Pfizer) 2 mg/ kg dozda SC uygulandı. Sağaltımdan 14 gün sonra yapılan kontrollerde idrarda kalsiyum okzalat kristallerinin kaybolduğu belirlendi. Bu çalışma ile köpeklerde görülen kalsiyum okzalat kristalürinin uygulanan bu yöntemle sağaltılabilirliğinin gösterilmesi amaçlanmıştır.Öğe Bir köpekte safra kesesi taşı ve ursodeoksikolik asit ile sağaltımı(2007) Şahal, Mehmet; Güzel, Murat; Yağcı, Buğrahan Bekir; Ural, KeremBu olgu sunumunda, bir köpekte doğal olarak oluşmuş radyolüsent safra kesesi taşının klinik, ultrasonografik, biyokimyasal bulguları ve sağaltımda ursodeoksikoiik asit'in etkinliğinin bildirilmesi amaçlanmıştır. Bu olgunun materyalini iştahsızlık, letarji ve kusma şikayetleri ile getirilen 11 yaşlı, dişi, Collie ırkı bir köpek oluşturdu. Fiziksel muayenede abdomenin ön kısmında palpasyonda ağrı tespit edildi. Kan serumu biyokimyasal analizlerinde; üre 28 mg/dl, kreatinin 0,9 mg/dl, ALT 50 IU/L, ALP 350 ILJ/L, AST 300 IU/L, GGT 71 IU/L, total bilirubin 0,5 mg/dl, direk bilirubin 0,4 mg/dl, indirek bilirubin 0,1 mg/dl, kolesterol 350 mg/dl ve trigliserit 215 mg/dl olarak belirlendi. Ultrasonografik muayenede karaciğer parenşimi, safra kesesi ve safra kanalları duvarının hiperekoik görünümde olduğu, safra kesesi içerisinde 9 mm çapında, akustik gölgelenme izlenmeyen bir kitle tespit edildi. Hastaya klinik, laboratuar ve ultrasonografik bulgulara dayanılarak obstrüksiyona neden olmayan radyolüsent safra kesesi taşı ve kolanjitis tanısı konuldu. Sağaltımda, 15 gün süreyle 25 mg/kg dozda 12 saat arayla ampisilinsulbaktam i.m., 10 mg/kg dozda 12 saat arayla metronidazol peroz, 2 mg/kg dozda 12 saat arayla metoklopromid i.m. ve otuz gün süreyle 10 mg/kg dozda günde bir kez ursodeoksikoiik asit peroz uygulandı. 30 günün sonunda hastanın ultrasonografik muayenesinde karaciğer ve safra yollarının normal görünümde olduğu ve safra kesesinde kitlesel bir oluşuma rastlanmadığı belirlendi. Biyokimyasal analizlerde ise ALT 30 IU/L, ALP 100 IU/L, AST 80 IU/L, GGT 7 IU/L, kolesterol 164mg/dl ve trigliserit 145 mg/dl olarak tespit edildi.Öğe Esansiyel hipertansiyon hastalarında diurnal kan basıncı ritminin SCUBE-1 ve SCD40L üzerine olan etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2014) Güzel, Murat; Doğru, Mehmet TolgaHipertansiyon günümüzün en önemli halk sağlığı problemlerinden biridir. Tüm dünyadaki ölümlerin, ilk nedeni olarak görülen kardiyovasküler hastalıkların (KVH) etyolojisinde ilk sırada yer almaktadır. Hipertansiyon sıklığı, ülkelere, ırka, cinsiyete, sosyoekonomik düzeye göre farklılıklar gösterse de görülme sıklığı kabaca yetişkin nüfusun %25'idir. Normal sağlıklı erişkinlerde kan basıncı nokturnal düşüş gösterir. Gece sistolik kan basıncı düşüşünün >%10 izlendiği kişilere ''dipper'', düşüşün <%10 olduğu kişilere ise ''nondipper'' denilmektedir. Nondipper grupta kardiyovasküler morbidite ve mortalitede artış mevcuttur. Trombositlerde alfa granüllerinde depolanır ve trombin tarafından aktive edildiğinde SCUBE1 (SİGNAL PEPTİDE–CUB-EGF DOMAİN CONTAING PROTEIN-1), trombosit ve endotel hücrelerinde bulunan, erken embriyogenezde eksprese edilen hücre yüzeyi glikoproteinidir. Bu moleküller inaktif hücre yüzeyine sunulur. CD40L'nin trimerik membran bağımlı formu dışında, aktive trombositlerden salınan 18-kDa'luk sCD40L formu vardır. Serum sCD40L'nin kaynağı %90 trombositlerdir. Trombin, ADP ya da kollajen ile aktive olan trombositler sCD40L salgılarlar. Serum sCD40L, trombosit aktivasyonunda ve trombüs stabilizasyonunda rol oynamaktadır. Bizim çalışmızda yeni bir trombosit aktivasyon belirteçi olan scube1, ve trombosit aktivasyonunda rol aldığı bilinen sCD40L'ın; esansiyel hipertansiyon hastalarında; Dipper ve Non-Dipper alt grupları arasında farklı olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamıza 18 yaş üzeri yeni tanılı hipertansiyon hastaları ve hipertansif olmayan sağlıklı kontrol grubu dahil edildi. Hipertansiyon hastalarına 24 saatlik Ambulatuar kan basıncı monitörizasyonu (AKBM) yapılarak hastalar dipper HT (DHT) ve nondipper HT (NDHT) gruba ayrıldı. Çalışmaya 30 dipper, 46 nondipper hipertansif ve 24 sağlıklı kontrol olgusu alındı. Tüm bireylerden SCUBE1 ve sCD40L plazma düzeyleri ölçüldü. Gruplar arasında Demografik özelliklerden yaş haricinde; biyokimyasal parametrelerden ise HDL dışında fark bulunmadı. Yaş normal grupta düşük saptanırken (p=0.033). HDL düzeyleri DHT ve NDHT grupta normale göre düşük saptanmıştır (p=0.044). SCUBE1 plazma düzeyi normale göre DHT vi grubunda ve NDHT grubunda anlamlı olarak yüksek saptandı. (sırasıyla p=0.002 p<0.001). sCD40L plazma düzeyleri normale göre DHT grubunda ve NDHT grubunda anlamlı olarak yüksek saptandı (sırasıyla p=0.003 p<0.001). Ancak DHT ile NDHT grupları arasında SCUBE1 ve sCD40L düzeylerinde anlamlı fark izlenmedi. Sonuç olarak yeni bir trombosit aktivasyon göstergesi olan SCUBE1 "yeni tanılı" hipertansiyon hastalarında artmaktadır. Çalışmamızda hem DHT hem de nondipper HT gruplarında bu artış gösterilmiştir. NDHT hastaları DHT'a göre KV olaylar açısından daha riskli olduğu bilinmektedir. Bizim çalışmamızda bu iki grubun SCUBE1 düzeyleri NDHT grubunda artma eğiliminde olmasına rağmen, bu artoş istatistiksel olarak anlamlı dizeyde değildi. Bu veriler ışığında SCUBE1'in "KB diürinal ritimden" ziyade yüksek KB ortalamasından daha çok etkilendiğini gözlenlenmiştir.Tüm dünyadaki ölümlerin, ilk nedeni olarak görülen kardiyovasküler hastalıkların (KVH) etyolojisinde ilk sırada yer alan HT hastalarının Tedavi stratejileri geliştirilmesinde ve gelecekteki KV olayların tahmin edilmesinde SCUBE1'in önemli rol üstleneceğini düşünmekteyiz. Ancak Bu konuda benzer sonuçlarla desteklenen daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır Anahtar Kelimeler: SCUBE1, hipertansiyon, dipper nondipper, sCD40L, trombosit aktivasyonu.Öğe Frequencies of blood type A, B and AB in cats from the mediterranean sea coast of the Turkey(Ecole Nationale Veterinaire Toulouse, 2010) Arıkan, Şevket; Güzel, Murat; Öztürk, Aliye S.; Şimşek, ÖzkanThe aim of the present study was to determine the frequency of blood types in cats located in southern Turkey and the inherent risk of isoerythrolysis in kittens born to parents of unknown blood type. A total of 240 non-pedigree cats stemming from 6 cities of the Mediterranean Sea cost were blood typed by slide agglutination assays: the type A was assessed using an anti-A antiserum prepared from known type B cats, while the type B was determined using the lectin from Triticum vulgaris, then the proportions of mating carrying a risk for neonatal isoerythrolysis were calculated. The overall proportions of type A, type B and type AB were 72.1%, 25.4% and 2.5% respectively and the specific prevalence of these blood types were relatively homogeneous among the 6 cites. Considering that all type B cats possess high serum titre of anti-A antibodies, the calculated mean risk for neonatal isoerythrolysis was high (18.9%), ranged from 9.9% to 22.0% according to the cities. These results clearly demonstrate that not-typed transfusion or mating between unknown blood type cats carries a high risk for incompatibility reactions because of the relatively high type B prevalence and lead to strong recommendation for blood typing cats.Öğe Frequency of blood types DEA 1.1, 3, 4, 5, and 7 in Kangal dog(Ecole Nationale Veterinaire Toulouse, 2009) Arıkan, Şevket; Güzel, Murat; Mamak, Nuri; Oğrak, Yusuf ZiyaDespite clinical significance of the blood typing, relatively little is known about the prevalence of canine blood groups. This study aimed to determine the frequency of blood types DEA 1.1, 4, 5. and 7 in Kangal dogs, a Turkish shepherd dog. A total of 198 Kangal dogs were surveyed from local government organizations and private breeders living around Kangal town of Sivas province in Eastern Turkey. Blood typing was performed using tube agglutination assay. Of the 198 dogs, 61.1% had DEA 1.1 positive reactions. Approximately one fourth of dogs (232%) were positive for DEA 3. All dogs (100%) were positive for DEA 4. Prevalence of DEA 5 and 7 positive dots wits 55.5% and 71.7% respectively. The most common blood type, were DEA 1.1, 4 and 7. DEA 4 does not seem to be important for Kangal dogs in terms of transfusion medicine, since all dots have DEA 4 positivity. The prevalence and antigenic properties of DEA 1.1 and 7 are significantly high, which might create acute hemolytic transfusion reactions if unmatched transfusion is performed in Turkish Kangal dogs.Öğe Kangal köpeklerinde bazı biyokimyasal parametreler üzerine yaş ve cinsiyetin etkisi(2010) Çınar, Miyase; Erat, Serkan; Arıkan, Şevket; Mamak, Nuri; Oğrak, Yusuf Ziya; Güzel, MuratBu çalışma Kangal köpeklerinde bazı biyokimyasal parametreler üzerine yaş ve cinsiyetin etkilerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 40 ergin (1-10 yaş, 20 erkek ve 20 dişi) ve 32 genç (1-11 aylık, 12 erkek ve 20 dişi) olmak üzere toplam 72 sağlıklı Kangal köpeğinden alınan kan örneklerinin plazmalarında alanin aminotransferaz (ALT), ?-glutamil transpeptidaz (GGT) aktiviteleri, total kolesterol, total bilirubin, üre, total protein, albumin ve globulin düzeyleri belirlenmiştir. Ergin erkek köpeklere göre genç erkeklerde plazma total kolesterol düzeyi yüksek (p0.05), total protein ve globulin düzeyleri ise düşük (p0.01) bulunmuştur. Ergin dişi köpeklerde plazma GGT aktivitesi, total protein ve globulin düzeylerinin genç dişilere göre daha yüksek (p0.05) olduğu, total kolesterol (p0.01) ve total bilirubin (p0.05) düzeylerinin ise düşük olduğu saptanmıştır. Cinsiyet dikkate alındığında ise, genç köpeklerde plazma GGT aktivitesi ve albumin düzeyinin, ergin köpeklerde de total protein ve albumin seviyelerinin erkek köpeklerde dişi köpeklerden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p0.05). Sonuç olarak, çalışmada elde edilen veriler, ülkemiz için genetik bir kaynak olan Kangal köpeklerinin bazı biyokimyasal parametrelerinin yaş ve cinsiyetten etkilendiğini göster- miştir. Ayrıca Kangal ırkına ait bazı biyokimyasal değerlere ait referans aralıklarının yaş ve cinsiyete göre belirlenme- siyle, hem klinisyenlere hem de Kangal köpekleriyle araştırma yapanlara katkı sağlayabileceği düşünülmektediÖğe Mast cells in the dog skin: Distribution, density, heterogeneity and influence of fixation techniques(2005) Astı, Resat Nuri; Kurtdede, Arif; Kurtdede, Nevin; Ergün, Emel; Güzel, MuratBu araştırma sağlıklı erişkin köpeklerde farklı deri bölgelerindeki mast hücrelerinin yerleşim yerlerini, morfolojilerini ve sayısal dağılımlarını incelemek amacıyla yapıldı. Çalışmada materyal olarak 10 adet sağlıklı köpeklerin yanak, kulak kepçesi, kaburga ve but bölgelerinden alınan deri örnekleri kullanıldı. Bulgularımız, alcian blue / safranin O ile boyanmasına ve formaldehit tespitine duyarlılığına göre köpek derisinde mâst hücre heterojenitesini gösterdi. Mast hücreleri bu parametrelerin dört kombinasyonu ile tanımlandı: Formole duyarlı sadece alcian blue-pozitif granüller içeren mast hücreleri, formole dirençli sadece alcian blue-pozitif granüller içeren mast hücreleri, formole dirençli sadece safranin O-pozitif granüller içeren mast hücreleri ve formole dirençli hem safranin O-pozitif hem de alcian blue-pozitif mikst granüller içeren mast hücreleri. Toluidin blue ile boyanmış kesitlerde dört bölgede de IF AA tespitli dokuların % 10 formolle tespit edilenlere göre daha fazla mast hücresi içerdiği dikkati çekti. Bu iki tespit arasında mm2'de mast hücre sayı ortalamalarındaki farklılığın istatistiksel olarak önemli (p<0.001) olduğu saptandı. Yanak bölgesinde yüzlek ve derin dermiş katmanlarında mm2'de ortalama mast.hücre sayıları istatistiksel olara:; önemsiz (p>0.05) iken, diğer üç bölgede istatistiksel fark önemli (p<0.001) bulundu. Kulak kepçesi, kaburga ve but bölgelerinde yüzlek katmanda derin katmana göre daha fazla mast hücresi bulunduğu saptandı. Her ikrtespitte de en fazla mast hücresi kulak kepçesi derisinde gözlendi (p<0.001).Öğe Seroprevalence of Bartonella vinsonii subsp berkhoffii in Urban and Rural Dogs in Turkey(Japan Soc Vet Sci, 2010) Çelebi, Bekir; Özkan, Ayşegül Taylan; Kılıç, Selçuk; Akca, Atilla; Koenhemsi, Lora; Pasa, Serdar; Güzel, MuratThe seroprevalence of Barionella vinsonii subsp. berkhoffii was investigated in stray urban dogs and shepherd and farm guard clogs from rural areas sampled from 10 provinces of Turkey. Sera from 855 dogs were examined for the presence of anti-B. vinsonii subsp. berkhoffii antibodies by indirect fluorescent antibody test. Overall, 56 (6.6%) of the 855 dogs examined, including 16 (3%) of the 522 stray clogs and 40 (12%) of the 333 rural dogs, were seropositive. This is the first report on prevalence of antibodies to B. vinsonii subsp. berkhoffii in dogs in Turkey.