Yazar "Sarak, Taner" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut Koroner Sendromda Serum Fibrinojen Düzeyi İle Stent Restenozu Arasındaki İlişki(2020) Karadeniz, Muhammed; Sarak, TanerAmaç: İn-stent restenoz, koroner arterlere stent implantasyonu sonrası stentli bölgenin aşamalı olarak yeniden daralmasıdır. İlaç salınımlı stentlerin kullanılmaya başlanmasıyla restenoz oranları azalmış olsa da hala majör problem olmaya devam etmektedir. Bu çalışmada akut koroner sendrom nedeniyle koroner anjiyografi yapılan hastalarda in-stent restenozu ile fibrinojen düzeyi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: İki grup arasında yaş, hipertansiyon, diyabetes mellitus, sigara içimi ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu açısından fark yoktu (p>0.005, hepsi için). İSR grubunda erkek cinsiyet ve hiperlipidemi oranı İSR olmayan gruba göre daha yüksekti (sırasıyla, p=0.04; 0.007). Biyokimyasal parametrelerden homosistein ve fibrinojen dışında iki grup arasında fark izlenmedi. Serum homosistein ve fibrinojen seviyesi İSR olan grupta İSR olmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek saptandı (sırasıyla, p=0.009; 0.032). Dislipidemi, homosistein ve fibrinojen İSR'nin bağımsız prediktörleri olarak saptandı. Bulgular: Tedavi sonrası WOMAC ağrı, WOMAC tutukluk, WOMAC fonksiyonel durum ve WOMAC toplam skorlarında tedavi öncesi değerlere göre her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı gelişme saptandı (p<0.001). Ancak tedavi sonuçları arasında gruplar arası istatistiki olarak anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Koroner arter hastalığı nedeniyle çıplak metal stent implante edilmiş hastalarda plazma fibrinojen düzeyi İSR riskini öngörmede yardımcı olabilecek önemli bir biyokimyasal parametre olabilir.Öğe Akut Koroner Sendromlu Hastalarda Çok Damar Hastalığı İle Kardiyovasküler Risk Faktörleri Arasındaki İlişki(2019) Alp, Çağlar; Karadeniz, Muhammed; Sarak, Taner; Demir, VahitAmaç: Akut koroner sendrom olgularında ciddi darlık olan koroner arter sayısı ile kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişki değerlendirildi. Yöntemler: Bu çalışma retrospektif olarak dizayn edildi. 2016–2018 tarihleri arasında akut koroner sendrom sebebiyle koroner anjiografi yapılan 904 hasta çalışmaya dahil edildi. Ciddi koroner arter darlığı olmayan ve koroner operasyon geçiren hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar kritik koroner arter darlıklarına göre tek damar hastalığı (TDH) ve çok damar hastalığı (ÇDH) olacak şekilde iki gruba ayrıldı. ÇDH ile TDH olanlar klasik kardiyovasküler risk faktörleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların 544’ünde (%60) ÇDH 365’inde (%40) TDH saptandı. ÇDH olan grupta yaş, hipertansiyon ve diyabet mellitus istatistiksel olarak daha fazla saptandı (sırasıyla p<0.001, p=0.003, p=0.005). TDH olan grupta ise erkek cinsiyet, aile öyküsü ve sigara içiciliği istatistiksel olarak daha fazla saptandı (sırasıyla p=0.006, p<0.001, p<0.001). Sonuç: Diyabet ve hipertansiyon ÇDH grubunda yüksek saptanırken aile öyküsü ve sigara içiciliği TDH grubunda yüksek saptandı. Akut koroner sendrom hastalarında bu risk faktörlerin göz önünde bulundurulması önemlidir.Öğe Akut Koroner Sendromlu Hastalarda Kronik Total Oklüzyon Sıklığı ve Risk Faktörleriyle İlişkisi(2019) Sarak, Taner; Karadeniz, MuhammedAmaç: Bu çalışma kliniğimizde akut koroner sendrom sebebiyle yatarak tedavi edilen hastalarda kronik total oklüzyon (KTO) sıklığı ve bunun kardiyovasküler risk faktörleriyle ilişkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya Nisan 2015 – Eylül 2018 tarihleri arasında akut koroner sendrom sebebiyle koroner anjiyografik değerlendirmeye alınan hastalar dahil edildi. Koroner anjiyografik incelemelerde lezyon bölgesinde TIMI 0 akım olan hastalar KTO olarak kabul edildi. Risk faktörleri anamnez ve laboratuvar bulgularına göre tespit edildi.Bulgular: Çalışmaya kriterlere uyan 904 hasta dahil edildi. İki yüz on dört hastada (%23) KTO tespit edildi. KTO olan hastalarda ortalama yaş (67 11, 60 13, p 0.001), hipertansiyon varlığı (%54.7, %43.0, p 0.004) ve diyabetes mellitus (%41.1, %31.6, p 0.013) istatistiksel olarak daha yüksek saptandı, erkek cinsiyet (%64, %73, p 0.008), prematüre koroner arter hastalığı öyküsü (%10.3, %19.9, p 0.001) ve sigara kullanımı (%28.0, %48.8, p 0.001) ise daha düşük saptandı.Sonuç: Bu çalışmada akut koroner sendrom hastalarında KTO’su olan ve olmayan hasta grupları arasında risk faktörleri açısından anlamlı farklar olduğu tespit edildi Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma literatürdeki kronik total tıkanma ve kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişkiyi gösteren ilk çalışmadır.Öğe Evaluation of the relationship between erectile dysfunction and epicardial fat tissue thickness and carotid intima-media thickness in patients with newly diagnosed hypertension(TURKISH SOC CARDIOLOGY, 2020) Karakurt, Davut; Ede, Huseyin; Turan, Yasar; Gurel, Abdullah; Ardahanli, Isa; Sarak, TanerObjective: This study is an investigation of the relationship between erectile dysfunction and epicardial adipose tissue and carotid intima-media thickness, which are indicators of endothelial dysfunction and subclinical atherosclerosis, in patients with newly diagnosed hypertension. Methods: The epicardial adipose tissue and carotid intima-media thickness of 101 male patients with newly diagnosed hypertension were measured using echocardiography between May 1, 2018 and May 31, 2019. Evaluation of erectile dysfunction was performed using the 5-item version of the International Index of Erectile Function (IIEF-5) in a face-toface interview in the urology outpatient clinic. The data of patients with and without erectile dysfunction were compared. Results: There was a significant relationship between the presence and severity of erectile dysfunction and epicardial fat tissue and carotid intima-media thickness in patients with newly diagnosed hypertension. Left ventricular diastolic function was found to be more impaired in patients with erectile dysfunction. Conclusion: Erectile dysfunction was determined to be related to increased epicardial fat tissue and carotid intima-media thicknesses in patients with newly-diagnosed hypertension.Öğe Kinolon ilişkili nadir bir komplikasyon: Uzun QT sendromu(2019) Arslan, Tayfun; Erdin, Rıdvan; Kandemir, Hüseyin; Çifci, Aydın; Güngüneş, Aşkın; Yalçın, Selim; Sarak, TanerEnfekte diyabetik ayak ülserlerinin tedavisinde antibiyotikler sık kullanılan tedavi ajanları arasında yer almaktadır. Ancak antibiyotiklere bağlı bazen hayatı tehdit edebilecek boyutta ciddi yan etkiler görülebilir. Bu yazıda enfekte diyabetik ayak ülseri nedeniyle kinolon grubu antibiyotik tedavisi başlanan bir hastada bu tedaviyi takiben gelişen uzun QT sendromu ve devamında kardiyopulmoner arrest gelişen ve defibrilasyon tedavisi ile reanimasyonu sağlanan oldukça nadir bir vaka tartışılarak nadir görülen komplikasyon üzerine dikkat çekmeyi amaçladık.Öğe Monocyte count to high-density lipoprotein ratio predicts occlusion of the infarct-related artery in STEMI(2017) Zehir, Regayip; Sarak, Taner; Barutçu, Süleyman; Şimşek, Vedat; Karadeniz, Muhammed; Kandemir, HüseyinAmaç: ST segment yükselmeli miyokard enfarktüsü (STEMI) olan hastalarda, primer perkütan koroner girişim (pPKI) öncesi enfarktüs ilişkili arter acıklığı daha iyi klinik sonuçlar ile ilişkilidir. Bununla birlikte, STEMI ortamında pPKI öncesinde IRA açıklığının öngördürücüleri ile ilgili sınırlı veri vardır. STEMI'de monosit sayısı /yüksek yoğunluklu lipoprotein oranı (MHR) ile enfarktla ilişkili arterin acıklığı arasındaki ilişkiyi değerlendirmek istedik.Gereç ve Yöntemler: Toplam 726 hasta çalışmaya alındı. IRA açıklığı, miyokard enfarktüsünde tromboliz (TIMI) akım sınıflaması ile belirlendi. PKI öncesi IRA'da TIMI akım derecesine göre çalışma popülasyonu, TIMI 0,1 veya 2 grup (tıkalı IRA, n=624) ve TIMI 3 grubu (patent IRA, n=102) olmak üzere iki gruba ayrıldı. MHR hesaplamak için basvuruda kan örnekleri toplandı. Tüm hastaların 92'sinde (%20,4) IRA'da pre-pPKI TIMI 3 akımı vardı.Bulgular: MHR, tıkanan IRA grubunda anlamlı derecede yüksekti (22,4 ± 5,4'e karşılık 17,8 ± 6,9, P < ,001). Tıkalı IRA grubunda, glikoz, troponin İ ve trombosit/lenfosit oranı (PLR) düzeyleri de yüksekti (P < 0.05). Çok değişkenli regresyon analizinde, başvuru sırasındaki MHR değeri (odds oranı [1,391]; %95 güven aralığı [CI]: 1,116-1,272, P < 0,001) ve prasugrel veya tikagrelorun hastane öncesi kullanımı (OR: 7,045; CI:1,687-29,414, P = 0,007) IRA açıklığının bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu.Sonuçlar: IRA açıklığı, pPKI öncesi hızlı etkili antitrombosit tedavi alan hastalarda daha sık görülmektedir ve daha düşük bir MHR değeri IRA açıklığını bağımsız bir şekilde tahmin eder.Öğe The relationship between serum NT-proBNP levels and severity of coronary artery disease assessed by SYNTAX score in patients with acute myocardial infarction(Tubitak Scientific & Technical Research Council Turkey, 2019) Sarak, Taner; Karadeniz, MuhammedBackground/aim: In the present study, we aimed to investigate the relationship between NT-proBNP and SYNTAX score, which is a measure of the complexity of coronary artery disease. Materials and methods: We enrolled 405 consecutive patients with myocardial infarction who underwent coronary angiographic examination. Patients were divided into 3 groups according to their SYNTAX scores. Those with SYNTAX score <= 22 were included in the low SYNTAX score group (LSTX), those with a score of 23-32 were included in the intermediate SYNTAX score group (ISTX), and those with a score of >= 33 were included in the high SYNTAX score group (HSTX). Results: NT-proBNP levels were found to be significantly higher in the HSTX group compared to the other groups (P < 0.001) and in the ISTX group compared to the LSTX group (P < 0.001). The NT-proBNP levels demonstrated an increase from low SYNTAX score to high SYNTAX score tertiles. Conclusions: NT-ProBNP levels in patients with myocardial infarction on admission were independently associated with extent, severity, and complexity of coronary atherosclerosis as assessed by SYNTAX score.Öğe Serum pentraxin-3 levels and flow-mediated dilation in dipper and non-dipper hypertension(Wiley, 2019) Alp, Caglar; Dogru, Mehmet Tolga; Karadeniz, Muhammed; Sarak, Taner; Demir, Vahit; Celik, Yunus; Kisa, UclerBackground Endothelial dysfunction is one of the main pathological processes of hypertension. The association of serum pentraxin-3 (PTX3) levels and endothelial dysfunction becomes a more interesting scientific research issue due to high potential of PTX3 as a diagnostic and prognostic biomarker. We aimed to investigate the relationship between serum PTX3 levels and flow-mediated dilation results in patients with dipper and non-dipper hypertension. Methods This study included 90 hypertensive patients were divided into two groups based on 24 hours ambulatory blood pressure monitoring (ABPM): 38 patients with a dipper pattern and 52 patients with non-dipper pattern. Noninvasive evaluation of the endothelial functions was performed using flow-mediated dilation (FMD) method. Results Serum pentraxin-3 levels were higher in patients with non-dipper HT compared to dipper hypertension (P = 0.028). In addition, we found negative correlation between serum PTX3 and FMD basal/FMD hyperemia ratio (r = -0.297, P = 0.05 for FMD basal/FMD hyperemia ratio, respectively). Conclusions Serum PTX3 levels are closely related with the measures of indirect noninvasive evaluation methods (FMD) in both DH and NDH patients.Öğe The effect of smoking on platelet reactivity assessed by p2y12 platelet function testing in patient with clopidogrel therapy(2020) Sarak, Taner; Sarıçam, Ersin; Rad, Abbas YousefiAim: The interaction between cigarette smoking and efficacy of platelet function testing is not definitely shown. We aimed to investigate the effects of smoking on platelet reactivity by P2Y12 platelet function testing on the patients treated with clopidogrel. Material and Method: This prospective study contained 200 patients who underwent a previous stent implantation. Diagnostic coronary angiography was performed those patients due to chest pain. The clopidogrel resistance test was applied. Furthermore, the smoking effect on platelet reactivity was investigated. Then stent restenosis rates were investigated. Results: We found that 17% of the patients (34/200) clopidogrelresistant by P2Y12 platelet function test. We didn’t find any relationship between angiographic stent restenosis and clopidogrel resistance (p>0.05). There was statistically significant relationship between smoking and clopidogrel resistance. The smokers had also higher platelet reactivity level (>208 PRUs) as revealed by VerifyNow P2Y12 assay. Discussion: The test results achieved through the clopidogrel resistance by P2Y12 platelet function testing did not meet expectation with the angiographically observations. Conclusion: P2Y12 platelet function testing can be unclear in smoker patients.Öğe The importance of electrocardiography in the clinical course of electric injuries(Turkish Assoc Trauma Emergency Surgery, 2015) Vural, Asli; Sarak, Taner; Vural, Selahattin; Yasti, Ahmet CinarBACKGROUND: The aim of the present study was to investigate the demographic and clinical characteristics of electrical injuries, type of electrical current and the importance of electrocardiography in clinical course. METHODS: Fifty-three patients (50 males [94.3%], 3 females [5.7%]; mean age 34.5 +/- 9.6; range 19 to 61 years) with electrical injuries treated in the burn center between 2011 and 2012 were retrospectively analyzed. The patients were evaluated for demographic and clinical characteristics, electrocardiographic findings and clinical outcomes. RESULTS: The electrocardiography findings of the patients were as follows: twenty-seven normal, twelve sinus tachycardia, three atrial fibrillation, seven right bundle brunch block, and four ventricular extra-systole. There was no mortality among patients with electrocardiographic findings of normal, right bundle brunch block, and ventricular extra-systole. Four patients with sinus tachycardia and one patient with atrial fibrillation died. Electrocardiographic findings of the patients wounded by high-voltage electricity were: two normal, two sinus tachycardia, and one atrial fibrillation. DISCUSSION: Mortality was higher in patients with sinus tachycardia and atrial fibrillation in the electrocardiography at the time of admission. These ECG findings were more often in patients wounded by high-voltage electricity. Therefore, electrocardiographic findings and type of the electrical current may provide prognostic value in the clinical course of patients.Öğe The relationship between serum homocysteine levels and development of coronary collateral circulation in patients with acute coronary syndrome(2020) Karadeniz, Muhammed; Karadeniz, Tuba Betül; Sarak, Taner; Alp, ÇağlarAim: Homocysteine is an amino acid that plays a role in folate metabolism and inhibits endothelial cell proliferation which is important for angiogenesis. In this study, we aimed to investigate the relationship between serum homocysteine levels and coronary collateral development. Material and Method: Consecutive 176 patients, with acute coronary syndrome and chronic total occlusion, were divided into two groups according to coronary collateral development. Rentrop 0 and 1 were regarded as group I and Rentrop 2 and 3 as group II. Results: Plasma homocysteine levels were 18.2±7.0 ?mol/L in the group I and 15.7±5.1 ?mol/L in the group II. Univariate logistic regression analysis showed that mean platelet volume and homocysteine were associated with poor coronary collateral. Multivariate logistic regression analysis showed that homocysteine level was independently associated with poor coronary collateral circulation (OR 1.069 [95% CI 1.012-1.130]; p=0.018). Conclusion: In this study clearly demonstrates that high serum homocysteine level is associated with poor collateral development in patients with acute coronary syndrome.Öğe Yaşlılarda hipertansiyona yaklaşım(2018) Alp, Çağlar; Sarak, Taner; Çifçi, Aydın; Kabalcı, MehmetHipertansiyon çağımızın en önemli hastalıklarından biri ve önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzamakta ve bunun sonucu olarak yaşlı nüfus artmaktadır. İleri yaş artmış hipertansiyon prevelansı ile birliktedir. Türkiye’de hipertansiyon prevelansı 65 yaş üstünde %75’e ulaşmaktadır. Yaşlılardaki hipertansiyon; hem etiyopatogenez hem de tanı ve tedavi açısından diğer yaş gruplarından birtakım farklılıklar gösterir.