Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe MCF-7 meme kanseri hücre kültürlerinde enerji metabolizması değişimleri(Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Uzel, Yusuf; Boyunağa, Y.HakanÖZET Uzel Y, MCF-7 meme kanseri hücre kültürlerinde enerji metabolizması değişimleri, Kırıkkale Üniversitesi, Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2004. Sağlıklı ya da kanserleşmiş hücrelerin en önemli ortak özellikleri sahip oldukları adaptasyonlarıdır. Kanser hücreleri, artmış olan ATP ihtiyaçlarını karşılayabilmek için glikoliz oranlarını aşırı şekilde artmışlardır. Kanser hücreleri, temel olarak, anaerobik glikolitik yolu kullanmalarına rağmen, her bir kanser hücre tipinin bu yolu kullanma oranları farklılık göstermektedir. Kanser hücreleri, ortamın oksijen konsantrasyonu yanında, ortamın substrat konsantrasyonuna göre de metabolik yolunu düzenleyebilmektedir. Crabtree etkisi olarak adlandırılan bu prosesde, ortamın substrat konsantrasyonu yüksek olduğu sürece anaerobik yol, substrat konsantrasyonun düştüğü durumlarda ise aerobik yol kullanılmaktadır. Bu çalışma, in-vitro şartlarda MCF-7 meme kanser hücrelerinde Pasteur etkisini araştırmak ve farklı substrat konsantrasyonlarında Crabtree etkisinin var olup olmadığını belirmek amacı ile yapıldı. MCF-7 meme kanser hücrelerinde Pasteur etkisini araştırmak farklı substrat konsantrasyonlarında Crabtree etkisinin var olup olmadığını belirlemek amacıyla yapıldı. MCF-7 meme kanser hücrelerinden, düşük glukoz, yüksek glukoz, aerobik normal ve anaerobik normal glukoz grupları oluşturuldu. Ardından radyoaktif glukoz ile inkübe edildi, sonrasında hücreler tarafından üretilen işaretli C02, sintilasyon viallerinde toplanarak likit sintilasyon cihazında ölçüldü. Karbonhidrat katabolizmasının son ürünü olan laktat, spektrofotometrik olarak ölçüldü. Ayrıca her bir grubun hücre sayısı ve glikojen değerleri belirlenerek, saatteki glikojen değerleri 1000 hücre başına hesaplandı. Glukoz yıkımı ile oluşan son ürünlerden laktat, anaerobik grupta aerobik gruba göre 4,37 kat fazla iken, C02 üretimi aerobik grupta anaerobik gruba göre 5,74 kat daha fazla bulundu. Glikojen tüketimleri incelendiğinde anaerobik grubun tüketimi, aerobik gruba göre 3,7 kat fazla bulundu. Yüksek glukoz içeren grubun glikojen tüketim, düşük glukoz içeren gruba göre 3,06VI kat, laktat üretimi ise 27 kat daha fazla bulundu. C02 üretimi ise düşük glukozlu grupta 1,13 kat fazlaydı. Sonuç olarak MCF-7 hücrelerinin in vitro şartlarda, esas olarak anaerobik glikolizi kullandıkları ve Pasteur etkisini gösterdikleri izlendi, ayrıca Crabtree etkisine sahip oldukları belirlendi. Anahtar Kelimeler: Pasteur etkisi, Crabtree etkisi, MCF-7 malign meme kanser hücresi, enerji metabolizması.Öğe Tip 2 diabetes mellituslu hastalarda APO B içeren lipoproteinlerdeki sialik asidin önemi(Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Karaca, Fatma Kara; Çağlayan, OsmanÖZET Karaca Kara F, Tip II Diabetes Mellituslu Hastalarda Apo B İçeren Lipoproteinlerdeki Sialik Asidin Önemi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2004. Diabetes mellitusta (DM) kardiovasküler hastalıktan ölüm riski normal populasyondan beş kat daha fazladır. Çalışmaların bir kısmında düşük dansiteli lipoproteinlerdeki (LDL) düşük sialik asit (S A) içeriği aterojenite ve koroner arter hastalığı ile ilişkili bulunmuştur. Bundan dolayı DM'de kardiovasküler risk yönünden serum proteinlerindeki ve Apo B içeren lipoproteinlerdeki SA seviyelerini ölçüp, çeşitli parametrelerle olan ilişkisini araştırdık. Bu çalışmada 96 Tip II DM'li ve 25 kişilik kontrol grubunda, Apo B içeren lipoproteinlerdeki sialik asidi (Bağlı SA: BSA), total sialik asit (TSA), açlık kan şekeri (AKŞ), trigliserid (TG), total kolesterol, total protein (TPROT), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL-K), Apo B ve HbAıc ölçümleri yapıldı. TSA/PROT, BSA/Apo B, BSA/ Apo B içeren lipoproteinlerdeki kolesterol (BSA / ALT-K), TSA/BSA, BSA/LDL ve BSA/TG'de hesaplandı. Diabetik grupta AKŞ, TG ve HbAıc düzeylerinin anlamlı ölçüde yüksek (p< 0,001), BSA/TG değerinin ise düşük olduğu (p=0,014) tespit edildi. Hasta ve kontrol grubunda BSA ile; TSA (r=0,477 p<0,001; r=0.525 p=0,007), TG ( r=0,631 p<0,001; r=0,686 p<0,001), kolesterol (r=0,615 p<0,001; r=0,767 p<0,001) ve LDL- K arasında (r=0,353 p<0,001; r=0,694 p<0,001) anlamlı bir pozitif korelasyon bulunurken, hasta grubunda ise HDL-K ile anlamlı negatif bir korelasyon (r=-0,367 p<0,001) bulundu. Hasta grubunda AKŞ ile TSA arasında, TSA ile hasta yaşı arasında ve HbAıc ile TSA/PROT arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı. BSA/TG değerlerinin, diabetik grupta kontrol grubundan daha düşük olması, açlık kanında TG düzeyinin ana kaynağı olan VLDL'nin SA içeriğinin düşük olduğunu düşündürmektedir. Düşük SA içeriği VLDL'nin daha fazla LDL'ye dönüşümüne neden olmaktadır. Bu nedenle, tesbit ettiğimiz BSA/TG düzeyindeki düşüklüğün diabetiklerdeki ateroskleroz patogenezinde rol oynayabileceğine inanıyoruz. Anahtar Kelimeler: Sialik asit, diabetes mellitus, lipoproteinler.Öğe Kan bağışının vericilerin hematolojik parametrelerine ve oksidan durumlarına etkileri(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Sünbül, Serdar; Kısa, Y.ÜçlerÖZET Sünbül S, Kan bağışının vericilerin hematolojik parametrelerine ve oksidan durumlarına etkileri, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2005 Kan bağışında 450 mL kan alındığında yaklaşık 225 mg demir kaybı olmakta ve mobilize olan demir depolarında azalma meydana gelmektedir. Daha sonra demir emiliminde artış olmasıyla demir depoları kısmen tazelenmektedir. Depolama veya transfer proteinlerine bağlı bulunmayan demir iyonları zarar verici serbest radikal reaksiyonlarını uyardığı için tehlikeli olabilir. Bu çalışmada kan bağışı yapanlarda 4 aylık bir sürede hematolojik ve demir metabolizmasıyla ilgili parametreleri, oksidan durumu ve bu parametrelerin birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koymaya çalıştık. Ortalama yaşları 34±7 olan 28 erkek gönüllüden kan bağışından önce ve kan bağışından 1 hafta, 1 ay, 2 ay, 3 ay ve 4 ay sonra alınan kan örneklerinde tam kan sayımı ve retikülosit, serum Fe, UIBC, ferritin, seruloplazmin ve haptoglobini, plazma MDA ve NO' su, eritrosit MDA ve GSH' ı ölçüldü. TIBC ve transferrin saturasyonu hesaplandı. Hb, Htc ve eritrosit değerlerinin bağış sonrası 1. hafta en düşük düzeye inip 1. Ayda normale dönmesi ve retikülositin 1. Hafta en yüksek değerine ulaşıp sonra azalması literatür bulgularıyla uyumluydu. Bu düzelmeye karşılık MCV, serum Fe ve transferrin saturasyonunun 4 ay boyunca başlangıç seviyesinin anlamlı şekilde altında kalması, ferritinin 4. ayın sonunda hala başlangıç düzeyine ulaşamaması kan bağışına bağlı gelişen Fe kaybının 4 ay süresince tam olarak yerine konamadığını ortaya koymuştur. Kan bağışından sonra plazma ve eritrosit MDA seviyeleri azaldı ve 4 ay boyunca anlamlı olarak düşük kaldı. Haptoglobin ve seruloplazmin seviyeleri arttı ve 4 ay boyunca yüksek seyretti. NO ise kan bağışından sonra 2. Aya kadar arttı, sonra düşmesine rağmen ilk değerin üstünde kaldı.VI Haptoglobindeki artış genç eritrositlerin daha az intravasküler hemolize uğramaları nedeniyle dolaşımdan uzaklaştırılan haptoglobin miktarındaki azalmaya bağlı olabilir. Eritropoetin endotel hücrelerinde NOS ekspresyonunu ve aktivitesini artırır, seruloplazmine eritropoetik stres sonrası gereksinimin artar. NO ve seruloplazmindaki artış eritropoez için eritroid dokuya yeterli demir sağlamak için olabilir. Sonuç olarak eritropoezin indüklenmesi demirin artmış kullanımı yolu ile serbest Fe miktarında bir azalmaya yol açarak serbest demirin LPO' daki rolü nedeniyle oksidan streste bir azalmaya yol açıyor görülmektedir. Serum Fe düzeyi ile MDA arasında anlamlı bir korelasyon olmaması plazma ve eritrosit MDA düzeyinin çok daha karmaşık bir ilişkiler örgüsü sonucu belirlendiğini telkin eder. Kan bağışının bir şekilde bu faktörleri etkileyerek oksidan stresi azalttığını düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: Kan bağışı, tam kan sayımı, demir, lipit peroksidasyonuÖğe Hashımoto tiroiditli klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda total antioksidan kapasite(Kırıkkale Üniversitesi, 2007) Sezikli, Hayrünnisa; Kaçmaz, MuratTiroid hormonları mitokondrial oksidatif metabolizmanın düzenlenmesinde A, E, 13-karoten gibi vitaminler ile birlikte proteinlerin sentez ve degradasyonunda dokuların katekolaminlere duyarlılığında ve antioksidan enzim düzeylerinin düzenlenmesinde önemli roloynar. Hashimoto tiroiditi tiroidin en sık görülen inflamatuar hastalığıdır. Hipotiroidizm, oksidatif metabolizmada azalma, lipit ve lipoprotein plazma düzeylerinde belirgin artmayla karakterizedir. Metabolik dengenin bozulması organizmanın oksidan-antioksidan dengesini de bozabilir. Yeni tanı almış 17 klinik, 35 subklinik hipotiroidili Hashimoto tiroidit hastası ve 30 sağlıklı kontrololmak üzere toplam 82 kişi çalışmaya alındı. Hastalarda tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez, kontrol grubunda ise bir kez sT3, sT4, TSH, Anti M, Anti T,MDA, NO, GSH, Total antioksidan kapasite, AKŞ , T. KOL., Lp(a) düzeyleri ölçüldü. Hastalarda tedavi öncesi MDA düzeyleri anlamlı yüksekti. Tedavi sonrası bu yükseklik devam ettiği gibi tedavi öncesine göre daha da yükseldi. Hastaların MDA yüksekliği ile uyumlu olarak tedavi öncesi GSH düzeyleri anlamlı düşük bulundu ve hastaların tedavi sonrası GSH düzeyleri yükseldi ancak kontrole göre düşük kaldı. Hastalarda tedavi öncesi ve sonrası NO, Total antioksidan kapasiteleri açısından bir anlamlı lık bulunamadı. Tedavi öncesi görülen kan lipit parametrelerindeki bozukluk tedavi ile büyük ölçüde düzelmesine karşılık tam olarak normalleşmedi. Sonuç olarak Hashimoto tiroiditli hastalarda artmış lipit peroksidasyonu tespit edildi. Bu artışta tiroid fonksiyonlarındaki bozukluğun yanı sıra hastalığın inflamatuar doğasının da rolü olduğunu düşünüyoruz. Tedavi ile tiroid hormon düzeyi normalleşmesine rağmen MDA düzeyindeki yükseklik bunu teyid etmektedir. Bu nedenle Hashimoto tiroiditli hastaların tedavisine eklenecek antioksidan maddelerin (örneğin E vitamini) oksidan stresiazaltmasının yanı sıra inflamasyon üzerine olan olumlu etkisiyle de yararlı olacağı inancındayız . Anahtar kelimeler: Hashimoto tiroidit, hipotiroidi, !ipit peroksidasyon, oksidatif stres, total antioksidan kapasite.Öğe Behçetli hastalarda glomerülopatinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Yalçındağ, Ali; Çağlayan, OsmanBehçet hastalığı kronik, nükslerle seyreden, multisistemik, idyopatik ve spesifik tedavisi olmayan bir hastalıktır. Behçet hastalığının etiyopatogenezi henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Muhtemelen genetik, immün, inflamatuar mediyatörler, ısı-şok proteinleri, oksidatif stres, lipid peroksidasyonu, enfeksiyöz etkenler ve çevresel faktörlerin kombine etkisi sonucu gelişmektedir. Dolaşımdaki artmış immünkompleksler, komplemanlar, akut faz proteinleri, bozulmuş lenfosit kemotaksisi, artmış B hücre stimulasyonu da hastalıkla ilişkilidir.Behçet hastalığında birçok sistem etkilenmektedir. Bu multisistem hastalıkta böbrekler de, glomerülonefrit dahil değişik derecelerde etkilenmektedir. Ancak literatürde, Behçet hastalarında glomerüler hasarın erken bir göstergesi olan mikroalbuminüri taramasının yapıldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.Amaç: Behçette böbrek tutulumu çeşitli çalışmalarda çok farklı oranlarda verilmiş. Belirgin renal hasarlı vakalar yayınlanmış. Glomerüler hasarın erken bir göstergesi olan mikroalbumin düzeyinden yararlanarak renal tutulumun varlığı ve erken belirlenmesi amaçlanmıştı.Hipotez: Behçet hastalığında glomerüler hasara bağlı albuminüri görülür.Behçet hastalığı tanısı almış 122 hasta ve 40 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 162 kişi çalışmaya alındı. Hastalarda ve kontrol grubunda spot idrarda kreatinin ve mikroalbümin düzeyi ölçüldü. Hasta grubunun serum CRP düzeyleri de ölçüldü. Spot idrarda ölçülen mikroalbümin/kreatinin oranları kontrol grubu değerleri ile karşılaştırıldı, hastalık parametreleriyle ilişkisi incelendi.Hasta grubunda, kontrol grubuna göre daha yüksek mikroalbümin/kreatinin oranı saptadık (p=0.017). Behçet hastalığına ait klinik bulgular içinde sadece genital tutulumla, mikroalbümin/kreatinin oranı arasında anlamlı bir ilişki bulduk (p=0.000).Sonuç olarak Behçet hastalığında renal tutulum vardır. Bu, mikroalbumin düzeyi ile saptanıp takip edilebilir.Hasta grubunun mikroalbümin/kreatinin oranının takibiyle glomerüler değişikliklerin seyri hakkında daha net fikir sahibi olunabileceği düşüncesindeyiz.Anahtar kelimeler: Behçet hastalığı, glomerülopati, proteinüri, mikroalbümin/kreatinin oranı.Öğe Tükürük ve serum Total Antioksidan Kapasitesine sigara içmenin akut ve kronik etkisi.(Kırıkkale Üniversitesi, 2009) Kurku, Hüseyin; Kaçmaz, MuratOksidatif stres, prooksidan ve antioksidan dengedeki bozulma olarak tanımlanır. Oksidatif stres süperoksit radikali, hidrojen peroksit ve hidroksil radikali gibi reaktif oksijen türlerinin artmış üretimine veya bunlara karşı savunmada azalmaya bağlı olarak yahut da her ikisinin birlikte olduğu durumlarda ortaya çıkar. Artan reaktif oksijen türleri proteinler, lipidler, karbonhidratlar ve DNA gibi moleküllerde hasara yol açar. Aerobik canlıların hücre organellerinde ve membranlarında bu organik veya inorganik reaktif türlerini ortadan kaldırmaya yönelik güçlü antioksidan enzimler ve radikal temizleyicileri vardır.Sigara dumanı akciğerlere alınan organik nitelikli yanmış kimyasal maddelerin en iyi bilinenidir. Sigara içenlerin, akciğerlerinin artmış oksidan yüke maruz kaldığı kabul edilir. Sigara içimi ile serbest oksijen radikalleri ve oksidanlar ortaya çıkmakta ve bunlar ciddi doku hasarı, kanser, kalp ve damar hastalıkları, diabetes mellitus, akciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, romatoid artrit, katarakt ve sinir dokusu hastalıkları gibi birçok hastalığın patogenezinde rol oynamaktadırlar.Çalışmaya sigara içen 32, içmeyen 31 sağlıklı gönüllü alındı. Sigara içen grubun serum, sigara öncesi ve sonrası tükürük, içmeyen grubun serum ve tükürük numunelerinde total antioksidan kapasite (TAK), total oksidan stres (TOS), oksidatif stres indeksi (OSİ), malondialdehit (MDA), nitrik oksit (NO), total sülfidril grupları (t-SH), ve tükürüklerde ayrıca süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) düzeyleri ölçüldü.Sigara içenlerin serum TOS, OSİ, MDA, NO düzeyleri kontrolden daha yüksek ve t-SH düzeyleri kontrolden daha düşük bulundu.Sigara içen grubun sigaradan önceki ve sonraki tükürük MDA değerleri kontrolden daha yüksek, GSH-Px düzeyleri daha düşük ve sigaradan sonraki tükürük NO değerleri kontrolden ve sigara öncesi değerden yüksekti. Sigaradan sonraki tükürük t-SH düzeyleri kontrolden düşüktü.Sonuç olarak sigara içenlerde hem akut hem de kronik artmış oksidatif durum tespit edildi. Bu nedenle sigara içen kişilerin diyetlerine eklenecek doğal antioksidan maddelerin, onların antioksidan kapasitesini artırarak sigaraya bağlı komplikasyonları azaltacağı kanısındayız.Anahtar kelimeler: Sigara, lipit peroksidasyonu, oksidatif stres, total antioksidan kapasiteÖğe İskemik strokta oksidatif stres ve total antioksidan kapasite(Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Doğan, Özlem; Kısa, ÜçlerStrok, serebrovasküler hastalığa bağlı ani olarak gelişen çeşitli majör ve bilinmeyen mekanizmalarla oluşan heterojen bir sendromdur. Serebral iskemi sonucu hücre ölümü ve doku hasarına neden olan karmaşık hücresel ve moleküler pek çok olay tetiklenir.İskemik strok gelişmesinde oksidatif/nitrosatif stres en önemli mekanizmalardan biri olarak kabul görmüştür. Serbest radikaller hücre sinyal iletiminde ve pek çok biyolojik olayda rol oynarlar. Çeşitli enzimatik reaksiyonlarda ve elektron taşıma sisteminde ara ürün olarak sınırlı miktarlarda üretilirler. Oluşan serbest radikaller pek çok antioksidan tarafından çeşitli yollarla zararsız hale getirilirler. Organizmada reaktif oksijen ürünleriyle antioksidan savunma mekanizmaları belli bir denge içerisindedir. Bu dengenin bozulması ve serbest oksijen radikalleri oluşumuyla artan oksidan yıkım; iskemi, hiperoksijenizasyon ve inflamasyon gibi birçok olayda yer alarak çeşitli hastalıkların patogenezinde çok önemli bir rol oynar.NO pek çok fizyolojik durumda ve hastalıkta anahtar bir role sahiptir. NO düşük düzeylerde beyinde faydalı, düzenleyici ve nöronal aktiviteyi koruyucu etkiler gösterir. Yüksek miktarlarda oksidatif stres ile ilgisine ilaveten hücre hasarına neden olarak öldürücü bir etki gösterir.Çalışmaya 22 iskemik strok hastası, hipertansiyon ve diabetes mellitus nedeniyle takip edilen 22 hasta ve 27 sağlıklı birey olmak üzere toplam 71 kişi alındı. Şikâyetlerin başlangıcından ilk 24 saat içerisinde hastaneye başvuran ve ilk defa strok öyküsü bildiren iskemik strok hastalarından 0, 24, 48, 72 ve 96. saat kan örnekleri alındı. Strok öyküsü ve herhangi bir sistemik hastalığı olmayan kişilerden sağlıklı kontrol grubu oluşturuldu. Hipertansiyon ve diabetes mellitus strok açısından oldukça önemli risk faktörleri olduğundan, bu hastalıkların her ikisine de sahip endokrinoloji polikliniğinde takip edilen hastalardan hasta kontrol grubu seçildi.Alınan kan örneklerinden total antioksidan status (TAS), total oksidatif stres (TOS), oksidatif stres indeksi (OSİ), malondialdehit (MDA), nitrik oksit (NO), total sülfidril grupları (t-SH), ve süperoksit dismutaz (SOD) düzeyleri ölçüldü.Hastaların 0, 24, 48, 72 ve 96. saatlerindeki MDA düzeyleri sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu.Hasta 0, 24, 48, 72 ve 96. saatlerdeki NO düzeyleri hasta kontrol grubundan ve 96. saat hariç sağlıklı kontrol grubundan yüksek bulundu. İki kontrol grubu karşılaştırıldığında sağlıklı kontrol grubunun NO düzeylerinin hasta kontrol grubundan anlamlı yüksek olduğu görüldü. Hasta TOS ve OSİ 96. saat değerleri sağlıklı kontrol grubundan, 72 ve 96. saat değerleri hasta kontrol grubundan anlamlı düşük bulundu.Antioksidan parametreler olan TAS, SOD ve t-SH düzeylerinde gruplar arasında anlamlı diyebileceğimiz farklılıklar tespit edilemedi.Hasta grubunda yapılan saatler arası karşılaştırmada t-SH, NO, TOS ve OSİ değerlerinde anlamlı farklar bulundu. Özellikle strok sonrası ilk 2 gün yükselen TOS ve OSİ değerlerinin sonraki 2 gün boyunca azalması ilgi çekici sonuçlardan biriydi.Sonuç olarak iskemik strok fizyopatolojisinde en önemli mekanizmalardan biri olan oksidatif/nitrosatif stres sonucu MDA ve NO'in arttığı gözlemlendi. TOS değerlerinin 72 ve 96. saatlerde kontrol gruplarındaki değerlerin altına inmesi ve ilk 2 gün yükselen TOS değerlerinin sonraki 2 gün boyunca azalmasının mevcut patolojinin düzelmesine reaktif bir yanıt olabileceği düşünüldü. TAS, SOD ve t-SH'da anlamlı diyebileceğimiz değişikliklerin olmaması bize mevcut patolojinin antioksidan kapasitede belirgin değişikliğe yol açmayacak düzeyde olduğunu gösterse de, tüm bu veriler serebral iskemik strokta daha ayrıntılı çalışmalar yapılması gerektiğini destekler niteliktedir.Ayrıca ölçümlerin periferik kanda yapıldığı düşünüldüğünde; bu ölçümün doku düzeyindeki hasarı ne ölçüde yansıttığı ve dokuya spesifik farklılıklar olup olmadığı da araştırılması gereken diğer hususlardan biridir.Anahtar kelimeler: İskemik strok, lipit peroksidasyonu, oksidatif stres, total antioksidan kapasiteÖğe HBA1C' nin hemogram parametreleri ile ilişkisinin belirlenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2013) Demiral, Cuma; Kısa, ÜçlerHbAlc konsantrasyonları plazma glukoz seviyesi ile eritrosit yaşam süresini yansıtır. Yapılan çalışmalarda genç eritrositlerin olgun eritrositlerden daha düşük düzeyde glikozillenmiş Hb içerdikleri bulunmuştur. Bu yüzden HbAlc'nin diyabette daha önceki 2-3 aylık glukoz seviyesini tahmin etmek için kullanıldığı gibi, normoglisemik kişilerde, anemilerin teşhisi ve eritrosit yaşam süresini tesbit etmek amacıyla da kullanılabildiği gösterilmiştir. Ocak 2010 ile Mayıs 2013 talihleri arasında 1939 veri setini incelediğimiz bu çalışmada; kanın glikozillenmiş hemoglobin değeri ile hemogram parametreleri olan MCV, MCH, MCHC, HCT, HB, RBC, RDW, PLT, MPV, PDW, WBC ve WBC-alt parametreleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmayı amaçladık.Bu çalışmada; MPV, PDW, WBC, granülosit sayı/yüzde ve nötrofîl sayı/yüzde düzeyleri, HbAlc >6.5 olan grupta HbAlc <6.5 olan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur Anahtar Kelimeler: HbAlc, Diyabet, Hemogram, Eritrosit İndeksleri, Trombosit, LökositÖğe Hipotiroidi hastalarında endotel disfonksiyonu ve oksidatif stres(Kırıkkale Üniversitesi, 2015) Ünlü, Mustafa; Kaçmaz, MuratHipotiroidi, tiroid hormonlarının serumda normal düzeyinin altında bulunması sonucu gelişen klinik tablodur. Tiroid hormonları organizmada oksidan ve antioksidan dengenin düzenlenmesinde çok kritik role sahiptir. Literatürde hipotiroidi hastalarında oksidatif stres ve endotel disfonksiyonu ile ilgili araştırmacıların farklı sonuçlar elde ettiği çok sayıda çalışma mevcuttur. Hipotiroidi hastalarında endotel disfonksiyonunu ve oksidatif stresi değerlendirebilmek için, biz bu çalışmaya Nisan 2014 ile Eylül 2014 tarihleri arasında yeni tanı almış 40 hipotiroidi hastası ile 40 sağlıklı kontrolü dâhil ettik ve hipotiroidi hastaları ile sağlıklı kontrollerin serum TSH, FT4, MDA, NO, Hcy ve ADMA parametreleri arasındaki ilişkiyi inceledik. Çalışmamızın sonunda hipotiroidi hastalarında sağlıklı kontrollere göre istatistiksel olarak anlamlı artmış serum MDA düzeyi ve istatistiksel olarak anlamsız artmış serum NO, Hcy ve ADMA düzeyi bulunmuştur. Bizim çalışmamıza göre hipotiroidide artmış oksidatif strese bağlı lipid peroksidasyonunda artış ve bunun sonucunda kardiyovasküler risk gelişmiştir. Anahtar Kelimeler: Hipotiroidi, MDA, NO, Hcy, ADMA, endotel disfonksiyonu, oksidatif stres