Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Kültürel Yozlaşmaya Neden Olan Bir Unsur Olarak Televizyon(Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2011) Şahin, KamilKültürel yozlaşma, genellikle ekonomik ve siyasi güç açsından diğer toplumlardan daha geride bulunan ve diğer toplumlar ve onların kültürleri ile çeşitli şekillerde etkileşim içerisinde bulunan toplumlarda karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde toplumlar arası etkileşimin önemli araçlarından biride televizyondur. Televizyon bugün her eve girmiş ve pek çok kişiyi şu veya bu şekilde etkileme potansiyeline sahip bulunmaktadır. Öyle ki televizyondaki ekonomik toplumsal ve siyasal hiç bir değeri olmayan suni bir program, yayınlandığı günün ertesinde birçok kişi tarafından konuşulur, üzerine yorumlar yapılarak tartışılır olmuştur. Böylelikle televizyondaki bazı programların insanların üzerinde ciddi etkiler meydana getirdiği söylenebilmektedir. Televizyonun insanlar üzerindeki bu etkileri çoğu zaman sahip olunan kültürel değerlerin bozulmasına, hatta sahip olunan kültürel değerlerin çağdışı şeyler olduğuna insanların inanmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada özellikle televizyonun sahip olunan kültürel değerlerin çeşitli programlar aracılığıyla bozulmasına yol açması öncelikle kavramsal çerçevede ele alınarak sunulmuş; daha sonra da Uşak ili Bölme Beldesinde yapılan saha araştırmasının sonuçları değerlendirilmiştir.Öğe Platon Ve Savaş(2018) Demir, AyselBu çalışmada, Platon’un adalet ve savaş üzerine düşünceleri özellikle Devlet adlı eserinde temelinde analiz edilmekte ve Platon’un Adil Bir Savaş Teorisine sahip olup olmadığı üzerine bir tartışma yürütülmektedir. Bu anlamda, Platon’un savaşı insanoğlunun birlikte yaşamasının kaçınılmaz bir sonu olarak görüp görmediği tartışılacaktır. Makalede Lakhes ve Yasalar diyaloglardan da kısaca yararlanılmıştır ancak savaş konusu özellikle Devlet diyalogu çerçevesinde incelenmiştir. Devlet diyaloğu bize Adil Savaş Teorisi hakkında ön bilgiler vermektedir. Özellikle Devlet diyalogu Birinci Kitapta Sokrates, adil bir devletin nasıl olması gerektiği üzerine tartışır ve adaletsizliğin açık bir biçimde savaşa neden olduğunu açıklar. Ancak daha sonra, amacı şehri savunmak olan koruyucuların durumunu belirlemesiyle birlikte İkinci Kitapta fikirleri değişmeye başlar. Sokrates, savaş konusunu adalet temelinde tartışır ve İkinci, Dördüncü ve Beşinci Kitaplar üzerinden savaşın adil şehrin siperi olduğu sonucuna ulaşır. Buna ek olarak diyalogda, çok fazla lüks yaşam isteğinin de insanları savaşa sürüklediğini belirtir. Platon’un Devlet diyaloğunu savaş bağlamında incelediğimiz zaman, eserin Atina da yaşanan iç savaşın etkisiyle yazıldığını görürüz. Platon, savaşta gücün erdemli bir biçimde kullanılmasına vurgu yapmıştır. Buna göre, özellikle devlet yöneticisi ve koruyucuların savaş öncesinde ve sonrasında erdemli davranmayı bir görev olarak benimsemeleri gerekir. Devlet diyaloğu, etik anlamda eğitici bir diyalogdur. Buradaki tartışmalar çerçevesinde savaş öncesinde, savaşta ve savaş sonrasında iyi ve kötü olma, doğru ve eğri olma, adaletli ve adaletsiz olma durumunu değerlendirir. Platon’un doğru yaşam üzerine yaptığı belirlemeler, devletin nasıl olması gerektiğine dair yapılandırmayı da bize sunar. Doğruluk bağlamında Platon etik alana yönelirken, adalet bağlamında ise siyaset alanına yönelir.Öğe Bu Dünyaya Fırlatılma Ve Aziz Augustinus’un Kutsal Devleti(2018) Demir, AyselBu çalışmada, Aurelius Augustinus’un var oluşa dair söylemleri ve insanın bu dünyaya fırlatılmışlığı çerçevesinde, Büyük Günaha olan yaklaşımı analiz edilecektir. Hıristiyanlık dini temelinde, Büyük Günahı gerçekleştiren Âdem ve Havva’nın durumu eleştirel bir biçimde ele alınarak Tanrı suretinde yaratılan bir varlığın nasıl böyle büyük bir günah işleyebileceği sorusu sorulacaktır. Bunun için öncelikle, Büyük Günah olayının nasıl gerçekleştiği Kitab-ı Mukaddes çerçevesinde açıklanacak ve daha sonra Augustinus’un bu meseleye yaklaşımı çeşitli örneklerle eleştirel olarak değerlendirilecektir. İnsanoğlu yapısı gereği sürekli bir inanma ihtiyacı peşinde koşar ve daima bu dünyayı anlamlandırma çabası içerisinde, daha üstün bir aklın kendini yönlendirmesine ihtiyaç duyar. Bu üst akıl da Tanrı olarak karşımıza çıkar. Tanrının insanı, insanlığı nasıl yarattığı tarih boyunca belli Metaforlarla açıklanmıştır. Bunlardan en kayda değeri hemen hemen her dine damgasını vuran Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemeleri ile ortaya çıkan Büyük Günahtır. Büyük günahı işledikten sonra, cezalandırılmak için bu dünyaya fırlatılmışlardır. Bu fırlatılma sonucu, bütün insanlar büyük günahtan payını almıştır.Öğe Panopticon ve Synopticon Geriliminde Özgürlük Paradoksu(2017) Demir, AyselBu çalışmada, Foucault'nun özgürlük paradoksu temelinde, özne-iktidar ilişkisi üzerine analizler yapılacaktır. Foucault, öznelerin özgür olduğunu ve iktidarın öznenin özgürlüğüyle ancak kendini var ettiğini iddia etmesine rağmen, bu makalede, bu paradoksun geçerli olmadığı iddia edilecektir ve öznenin iktidar ilişkileri içinde kendine nasıl yabancılaştığı gözler önüne serilecektir. Panopticon ve Synopticon'un ne olduğu belirlenerek, öznenin bunlardan nasıl pay aldığı gösterilecektir. Bu bağlamda, bir güç kaynağı olan iktidar tarafından kontrol altında tutulan özne, nasıl özgür olduğunu iddia edebilir? Öznenin iktidar temelli bir yapıda kendini gerçekleştirip, özgürleşmesi mümkün müdür? Özneler iktidar oyunu içerisindeki yerlerinin farkında mıdır? Panopticon ve Synopticon gölgesinde öznelerin üzerlerinde oynanan oyunlar nelerdir? gibi soruların cevapları aranacaktır.Öğe Üniversite Öğrencilerinin Zaman Perspektifli İyi-Oluş Düzeyleri: Kümeleme Analizi İncelemesi(2018) Kocayörük, Ercan; Altıntaş, Emin; Şimşek, Ömer Faruk; Bozanoğlu, İhsan; Çelik, BekirBu çalışmada ontolojik iyi oluş (yaşam projesi), yaşam amacı, duygusal iyi oluş ve duyarlı sevgi arasındaki ilişki ele alınmıştır. 287 lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi ile gerçekleştirilen çalışmada Yaşamdaki Amaç Ölçeği, Duygusal İyi Oluş Ölçeği, Ontolojik İyi Oluş Ölçeği ile Duyarlı Sevgi Ölçeği kullanılmıştır. Kümeleme analizleri üç faktörlü bir profilin olduğunu göstermektedir. Birinci profilde yüksek umut ve eyleme geçmeye karşı, düşük pişmanlık ve hiçlik durumu (Gelecek Yönelimli Profil) söz konusudur. İkincisinde düşük umut ve eyleme geçmeye karşılık yüksek pişmanlık ve hiçlik duygusu (Kaybeden Profil) yaşanmaktadır. Son profilde orta düzeyde ontolojik iyi oluş sergilenmektedir (Dengeli Profil). Bu üç profil MANOVA analizleriyle karşılaştırılmıştır ve üç profil arasındaki farklar incelendiğinde Duygusal İyi Oluş, Yaşam Amacı ve Duyarlı Sevgi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Çalışmanın sonuçları umut ve eyleme geçme boyutlarında yüksek ontolojik iyi oluş sergilemenin, yaşam amacı, duygusal iyi oluş ve duyarlı sevgi ile ilişkili olduğunu göstermiştir.Öğe Tarihsel Gerçeklikler İle Matematiksel Gerçekliklerin Karşılaştırılması Bağlamında Hegel’in Yöntem Anlayışına Bir Bakış(2017) Sümer, Banu AlanBu çalışma öncelikle Hegel’in sosyal bilimler metodolojisini nasıl etkilediğini ortaya koymaya çalışır. Böylece Tinin Görüngübilimi’nden hareket ederek, Hegel’in tarihsel gerçeklikler ile matematiksel gerçekliklere ilişkin düşünceleri açıklanır ve buradan yönteme ilişkin fikirlerine geçilir. Bu noktada yazıda tarih dünyası ile doğa arasındaki farklılıklara değinilir ve bu iki dünyanın farklı yöntemleri kullanması gerektiği vurgulanır. Hegel, felsefenin ve tarihsel dünyanın Geist’ın deneyimlerini içermesi sebebiyle matematiksel yöntemin bu alan için uygun bir yöntem olmadığını düşünür. Bu sebeple o varlığın ve düşüncenin bütünlüğüne en uygun yöntem olarak diyalektiği önerir. Ancak Hegel için diyalektik sadece bir yöntem değil ayrıca Tin’in doğadaki ve tarihteki gelişiminin bir yasasıdır.Öğe Akültürasyon, Entegrasyon Ve Anavatan Üçgeninde İsveç’teki Türkler(2016) Anık, Mehmet; Şahin, KamilBu alan çalışmasında, İsveç'teki Türklerin sosyal, kültürel, siyasal kimlik ve aidiyet algıları ile içinde yaşadıkları ülkeye kurumsal bağlamda hangi düzeylerde entegre oldukları, anavatanlarıyla ilgili algılarının ne yönde olduğu, bu konuda nesiller arasında farklılıklar olup-olmadığı, elde edilen bulgular doğrultusunda değerlendirilmiştir. Bu bulgular, İsveç'teki Türklerin en yoğun yaşadığı iller olan Stockholm, Göteborg ve Malmö şehirlerinde yürütülen alan çalışmasında elde edilmiş ve verilerin analizi SPSS 18 programı aracılığıyla yapılmıştır. Elde edilen veriler analiz anavatanlarını temsil eden kimlik oluşumunu ve devamını önemsedikleri ve bu açıdan bakıldığında genelde muhafazakâr bir eğilim taşıdıkları ortaya çıkmaktadır. Buna karşın İsveç'teki Türklerin Türk kültürüyle ve Türkiye'yle olan irtibatlarının geçmişe nazaran giderek azaldığı yönünde bir sonuç da ortaya çıkmaktadır. Bu durum nesiller arası farklılıkları da ortaya koymaktadır. İsveç doğumlu 3. kuşaktaki genç Türklerin, Türkiye'ye geldiklerinde kendilerini genelde anavatanlarında değil de yabancı ya da misafir olarak bulundukları bir yerde hissetmeleri de bu yöndeki değişimle ilgilidir. İsveç'teki Türklerin bu ülkedeki siyasal sisteme aktif katılımları noktasında olumsuzluklar ortaya çıkmakla birlikte, kurumsal entegrasyon noktasında genelde olumlu bir noktada oldukları da alan çalışmasında elde edilen verilerden ortaya çıkan bir diğer sonuçturÖğe The Status Of “Existence” The Ontological, Linguistic And Logical Meanings Of “Existence” According To Al-Farabi(2013) Öçal, ŞamilAl-Fârâbî is known for his systematization of Logic in the History of the İslamic Thought. This paper deals With the use of existence as predicate in ontology logic and language, and the debates on it. The main aim here, is to indicate the difficulties that had been when the Aristotetle’s logical terminology was translated in the books of Early İslamic Philosophers. sees that al-Fârâbî’s books include good example for it. To an extent, modern discussions about the exisetential terminology have been dealt with.Öğe İlkçağ Felsefi Düşüncesinde, ahlaki bir problem olarak “Dünya Algısı”(2011) Öçal, ŞamilWorld, as a place men live, act and communucate with his/her fellows –whether humans or other beings- has always an important influence on the et- hical thoughts and behavior of human beings. Philsophers, since Thales, have needed to develop a sort of theory about the world or the source of the things that exist in the world. Observing their world-perspectives we can infer what values, does the the world have in their eyes. A materialistic view regarding the world, I argue, have led to an ethical thought , even though if it is not clear for all the readings, as is the case with Presocratics. This paper aims at exami ning the views of the ancient philosophers, concerning the world as an ethical problem.Öğe Ontological Wellbeing of University Students: A Cluster-Analysis Approach(Hacettepe Univ, 2018) Kocayoruk, Ercan; Altintas, Emin; Simsek, Omer Faruk; Bozanoglu, Ihsan; Celik, BekirThis study is focused on the relationship between purpose in life, emotional wellbeing, ontological (life project) wellbeing, and compassionate love. The Purpose in Life subscale of Psychological Well-Being Scale, Emotional Wellbeing Scale, Ontological Wellbeing Scale, and Compassionate Love for Humanity Scale were administered to 287 students who were undergraduate students and graduate students (masters and doctoral). Cluster analysis results indicated profiles of three factors. First profile showed high level of hope and come into action toward low regret and nothingness. High regret and nothingness were experienced toward low level of hope and come into action on the second profile. Moderate ontological wellbeing was exposed on the last profile. MANOVA analyses were used to compare those three profiles and statistically significant difference were found between Emotional Wellbeing, Purpose in Life, and Compassionate Love Scores. Moreover, the results of the study indicated that exposing high level of ontological wellbeing on hope and come into action is related to life goals, emotional wellbeing, and compassionate love.Öğe Foundations of Social Sciences in Giambattista Vico(Beytulhikme Felsefe Cevresi, 2016) Onal, SemaVico is considered to be the father of social sciences in the West. According to him, human nature is a social being. God has made the nature. God knows it best. Human is the creator of culture. As a social and cultural entity, he knows the world of culture with a certain knowledge. Cultures emerge and shape in nations. The first human creations that the cult has emerged are mythologies. Mythology gives examples of the concrete idea of the first people. It is necessary to look at the language in order to be able to examine it in the field of social sciences. Traditions, customs and social institutions are briefly reflected by the language. Language is a culture carrier. In Vico culture, state and civilization is a whole. Vico does not discriminate between material culture and spiritual culture. They produce each other alternately. The understanding of righteousness may change over time, according to the culture of every age and nation. So there are interchangeable relations between cultural objects. However, scientific knowledge of the cultural field can be obtained. Because, it is possible to achieve general principles derived from the unity of human nature in this area.Öğe Öğe Düşünce Tarihinde Mantık: Aristoteles Mantığından Bulanık Mantığa(2002) Vural, MehmetMantık biliminin kurucusu olarak Aristoteles (M.Ö.384-322) kabul edilmekle birlikte, Aristoteles'ten önce Elea Okulu ve Sofistler mantık biliminin kurulması için çalışmalar yapmışlardır. Ne var ki, mantığın ilkelerini belirleyen ve onu sistemli bir hale getiren Aristoteles'tir. Aslında Aristoteles mantığı, kendisinden önceki felsefî fikirlere ve metot anlayışlarına bir tepki olarak Yunan düşüncesinin bir tenkidi ve sentezinden doğmuştur. Aristoteles'ten sonra asırlar boyunca gerek Batıda gerekse İslâm dünyasında benimsenen hep Aristoteles mantığı olmuştur. Aristoteles, mantığı, kavram, önerme, kıyas şekilleri ve ilim-ispat teorisi şeklinde işlemiştir. Aynı zamanda bu mantık, metafizikle de yakından alakalıdır. Çünkü Aristoteles'e göre, zihnin ilkeleri aynı zamanda varlığın da ilkeleridir. Aristoteles'ten sonra Stoacılar mantığı metafizikten ayırmaya, onu şekil ve dille ilgili bir bilim haline getirmeye çalışmışlardır (Öner, 1986:6).Öğe Öğe Ölümsüzlük ve Yapay Zekâ Bağlamında Trans-hümanizm(2018) Demir, AyselBu çalışmada, trans-hümanizm hareketi temelinde ortaya çıkan ölümsüzlük, yapay zekâ bağlamında yeni bir varoluş aşamasına giren insanın durumu incelenip, gelecekte yeni insan varoluşunu nelerin beklediği, devlet yapısı ve siyasetin bu insan varoluşunu nasıl kullanacağı hümanizm, trans-hümanizm ve post human (insan sonrası) varlık temelinde incelenmiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl insana, insanlığa çok büyük gelecekler vaat etmektedir. Bu vaatler, ileri teknolojinin etkisiyle insan aklının sınırlarını aşan, hatta insan aklını teknoloji aracılığıyla kontrol altına alan gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hümanizm, insanın değerini kabul eden ve insanı insan olma bakımından konu eden bir felsefe olup, onun bir sonraki basamağı ileri teknolojiyi temel alan trans-hümanizmdir. Yaşamın uzatılması veya ölüme çare bulunması, yapay zekâ ile zekanın daha da geliştirilip, bir üst insana ulaşma çabasını, trans-hümanizm felsefesi ileri teknolojinin ve çağın bir gereği olarak görür. Bununla birlikte her ne kadar ileri teknolojinin getirdikleri insanlığın geleceği için olsa da devlet ve siyaset yapılanması içinde bu ilerlemelerin kötüye kullanılması kaçınılmazdırÖğe Farabi'de Rasyonel Siyaset ve Akıl İnancı(2007) Çilingir, LokmanFârâbî'nin felsefesinde din, toplum ve siyaset felsefesinin bir türevi olarak ele alınır. Felsefî olarak aydınlanmış yönetici veya yöneticiler, bir yandan siyasal düzen anlamında dini toplumsal yaşam ve istikrar için vazgeçilmez kılarken, öte yandan dini rasyonel temelde siyaset ve pratik felsefeye bağlayarak teokratik yapılanmanın yolunu keserler. Fârâbî, güncel deyişle, ne "siyasal bir din/dini bir devlet" ne de "seküler bir toplum/dinden soyutlanmış bir devlet" öngörmektedir. O, içerisinde dini de sekülerliği de içeren bir toplumsal yapı sunar bize.Öğe İletişim, sistem ve felsefe: İletişimsel sistem felsefesine giriş(2010) Türker, SadıkÖzü itibariyle dil, bir iletişim sistemidir. Bununla birlikte dil denilince çoğunlukla anlaşılan lisan, yani konuşma dilleridir. De Saussure'ün belirttiği gibi lisan, çok önemli olmakla birlikte dilin yalnızca bir parçasını oluşturur. Lisan, çok yönlü ve gayrımütecanistir. Halbuki dil, mütecanis bir bütünlüktür ve bir sınıflama ilkesidir. İletişim sistemi olarak ele alındığında dil kavramının sınırları bir hayli geniştir. Bizler sadece haber iletişiminde bulunmayız, ayrıca bilgi, görüş, fikir, tecrübe, istek, emir ve duyguları da iletişiriz. Ayrıca iletişim insanlarla sınırlı bir olay değildir; kuvvet, zaaf ve hastalığın yanı sıra ısı ve hareket de iletişime konu olan olaylardır. Sıvıların yahut gazların karışımı bir iletişimdir; ses, ışık yahut ısının yayınımı iletişimdir; mütecanis yahut gayrı mütecanis cisimlerin meydana getirdiği sistemli olaylar birer iletişimdir; kısacası her türlü hareket aslında iletişimdir. İletişim kavramının dilbilgisi, e-ğitinı, sanat, fizik, kimya ve hatta ontoloji gibi çeşitli alanların kesiştiği bir noktada bulunması, onu gerçek bir felsefi sorun haline getirmektedir. Çalışmamda, dilin özü olarak iletişim kavramına yönelik çağdaş anlayışlar değerlendirilerek, iletişimsel sistem felsefesinin imkanı üzerinde durulacaktır.Öğe Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grup Rehberliğinin Güdüleme, Benlik Saygısı, Başarı ve Sınav Kaygısı Düzeylerine Etkisi(2005) Bozanoğlu, İhsanBu araştırmada yıl tekrar eden öğrencilerde Bilişsel-Davranışçı yaklaşıma dayalı grup rehberliğinin Akademik Güdülenme, Akademik Benlik Saygısı, Akademik Başarı ve Sınav Kaygısı düzeylerine etkisi incelenmiştir. Araştırma, deney ve kontrol gruplu ön-test, son-test ve izleme testi modeline dayalı deneysel bir çalışmadır. Deney grubunda Bilişsel Davranışçı yaklaşıma dayalı program uygulanırken, kontrol grubunda plasebo olarak okulun genel rehberlik planından seçilmiş konular üzerinde tartışmalar yürütülmüştür. Uygulanan deneysel işlem sonunda elde edilen bulgular Çifte Çok Değişkenli Varyans Analizi yöntemiyle incelenmiş ve dört bağımlı değişkenin bileşkesi bakımından deney ve kontrol grupları arasında ölçümler boyunca istatistiksel olarak deney grubu lehine bir gelişme gözlenmiştir. Bağımlı değişkenlerin ayrı ayrı incelenmesi sonunda gruplar arasında Akademik Güdülenme, Akademik Benlik Saygısı ve Sınav Kaygısı bakımında anlamlı farklar olduğu görülmüştür. Sonuçlar, Bilişsel Davranışçı yaklaşımın akademik alanda uygulanabilirliği ve Akademik Güdülenme, Akademik Benlik Saygısı, Akademik Başarı ve Sınav Kaygısı arasındaki ilişkiler bakımından yorumlanıp değerlendirilmiştir.