Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Multipl skleroz hastalarında nötrofil(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Turğut, Esra; Alpua, MuratAmaç: Multipl Skleroz tanılı hastalarda Nötrofil/Lenfosit, Platelet/Lenfosit, Eozinofil/Lenfosit ve Monosit/Lenfosit oranlarının hastalığın aktivitesi ile ilişkisi ve bu değerlerin MS aktivitesi ile korelasyonunun olup olmadığı araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Geriye dönük taranan MS hastalarının tam kan sayımları, B12 ve D vitaminleri, CRP, sedimantasyon hızı, ferritin değerleri, MR görüntüleri ve bu görüntülerdeki lezyon sayıları, spinal lezyonları, EDSS'leri, kullandıkları ilaçlar, hastalık süreleri verileri toplandı ve bu veriler ışığında tam kan sayımı verileri ve MS aktivitesi arasındaki ilişki incelendi. Çalışma verileri değerlendirilirken sayısal değişkenler için tanımlayıcı istatistikler (ortalama, standart sapma) verildi. İkiden fazla grup arasında fark olup olmadığına tek yönlü varyans analizi ile bakıldı. Tek yönlü varyans analizi sonucunda öncelikle varyans homojenliği için Levene testine, ardından farklılığın hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığı "çoklu karşılaştırma testi" (Bonferroni ya da Tamhane's T2) ile kontrol edildi. Varyans homojenliğini sağlayan değişkenlerde gruplar arasındaki fark incelemesi için Bonferroni, varyans homojenliğini sağlamayan değişkenlerde gruplar arasında fark incelemesi için Tamhane's T2 testine bakıldı. Kategorik değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesinde ki kare testinden yararlanıldı. Ayrıca gruplar üzerinde kan parametrelerin etkisinin incelenmesinde ise multinominal lojistik regresyon analizinden yararlanıldı. Bulgular: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, EDSS, süre, trombosit, monosit, eozinofil, ELO, CRP, sedimantasyon hızı, B12 ve ferritin bakımından istatistiksel olarak anlamlı derecede bir farklılık bulunmamakta iken gruplar arasında MR görüntülemede lezyon sayısı, kontrast tutulumu, spinal tutulum ve kan nötrofil düzeyi, lenfosit düzeyi, NLO, MLO, TLO, D vitamini düzeyi bakımından istatistiksel olarak anlamlı derecede bir farklılık bulunmaktadır. Aktif hastalardaki MR görüntülemede lezyon sayısı, kontrast tutulumu ve spinal tutulum oranı inaktif hastalara göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aktif hasta olanların nötrofil düzeyi ortalaması inaktif hasta ya da kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksektir. Kontrol grubunda olanların lenfosit düzeyi ortalaması aktif ya da inaktif hasta olanlara göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aktif hasta olanların NLO değerlerinin ortalaması inaktif hasta ya da kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aktif hasta olanların MLO değerlerinin ortalaması kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aktif ya da inaktif hasta olanların TLO değerlerinin ortalaması kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aktif ya da inaktif hasta olanların D vitamini düzeylerinin ortalaması kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksektir. Uygulanan birinci multinominal lojistik regresyon analizi sonucuna göre aktif hastaların trombosit değeri inaktif gruba göre (1/0,983) 1,017 kat daha düşük iken aktif hastaların TLO değeri inaktif gruba göre 1,038 kat daha yüksektir. Nötrofil, lenfosit, monosit, trombosit, eozinofil değerleri çıkarılarak uygulanan multinominal lojistik regresyon analizi sonucuna göre aktif hastaların NLO değeri inaktif gruba göre 1,624 kat daha yüksektir. Sonuçlar: Çalışmamızda NLO'nun ve TLO'nun MS hastalık aktivasyonu ile ilişkili olduğu sonucuna vardık. Ayrıca MLO değerleri de kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptandı. ELO değerinde gruplar arasında farklılık görülmedi. Anahtar Kelimeler: Multipl Skleroz, Nötrofil Lenfosit Oranı, Monosit Lenfosit Oranı, Trombosit Lenfosit Oranı, Eozinofil Lenfosit OranıÖğe Parkinson hastalığında nokturnal non-motor (motor olmayan) semptomların yaşam kalitesi ve bakıcı yüküne etkisi(2021) AYŞE YILDIZAmaç: Parkinson hastalığı (PH) kronik, progressif bir hareket bozukluğu hastalığıdır. Hastalık progressif özelliği kardinal motor semptomları ve buna ek non-motor (motor olmayan) semptomlar ile hastalar için bir yük oluşturabilmektedir. Ayrıca bireylerin yaşam kalitesini etkileyebilen önemli nörolojik hastalıklardan biri olup hastalık progresyonu ile de bu bireylere bakmakla yükümlü bakıcılar içinde önemli hale gelmektedir. Bu çalışma Parkinson hastalarında nokturnal non-motor semptomların belirlenmesi, yaşam kalitesi ve bakıcı yükü ile ilişkisinin araştırılması amacıyla planlanmıştır. Method: Çalışmaya Ağustos 2020 Mart 2021 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji polikliniğinde takip edilen 60 idiopatik PH tanısı olan hastalar ve bakıcıları alındı. Hastaların non-motor semptomlarını değerlendirmek için Non-motor Semptom Değerlendirme Ölçeği- NMSQuest Türkçe versiyonu kullanıldı. Ölçek ile nokturnal özellik gösteren uyku ilişkili non-motor semptomların (insomnia, gündüz uykululuğu, kötü rüyalar, REM uyku davranış bozukluğu (RUDB), huzursuz bacak sendromu) belirlendi. Yaşam kalitesini değerlendirmek için SF-36 yaşam kalitesi ölçeği uygulanırken, bakıcıların yükünü belirlemek için Zarit bakıcı yükü ölçeği uygulanarak skorlar kaydedilmiştir. Hastalarımıza ayrıca Hareket Bozuklukları Derneği-Birleşik Parkinson Hastalığı Değerlendirme Ölçeği (HBD-BPHDÖ), Mini Mental Durum Testi, Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği testleri de uygulanmıştır. Nokturnal non-motor semptomların yaşam kalitesi ve bakıcı yükü arasındaki ilişki lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Hastalarımızın yaş ortalaması 69,2±8,93 yıl olup 44 erkek, 16 kadın mevcuttu. Çoğunluğu (n=26, %43,3) evre 2 hasta olup ortalama NMSÖ-TR ortalama puanı 14,18±5,75 iken en sık nokturnal non-motor semptomlar (2,35±1,54) görülürdü ve bunu gastrointestinal olanlar (2,08±1,77) izledi. Nokturnal non-motor semptomlar arasında ise en sık kötü rüyalar görme (n=34, %56,7) ve RUDB (n=30, %50) mevcuttu. SF-36 alt alanlarında normal populasyona göre skorlar düşüktü. Ayrıca en fazla emosyonel rol güçlüğü (16,1±36,04) ile fiziksel rol güçlüğü (21,25±39,27) alanlarında etkilenme bulundu. Nokturnal non-motor semptom skoru ile SF-36 alt alanlarında FF (p=0,012), ECV (p=0,001), RS (p=0,018), Sİ (p=0,007), ağrı (p=0,012), GSA (p=0,021) ile anlamlı korelasyon saptandı. Parkinson hastalarında Zarit Bakıcı yükü ortalama 36,16±10,75'di. Bakıcı yükü ile nokturnal non-motor semptomlar arasında anlamlı korelasyon görülmedi (p>0,05). Lojistik regresyon analizi temelinde nokturnal non-motor semptomlar yaşam kalitesinin alt birimlerinden fiziksel fonksiyon, yorgunluk, ruhsal sağlık, ağrı, genel sağlık algısı puanları ile ilişkiydi (p<0,05). Bunlara ek olarak toplam NMSQuest-TR puanı, levodopa dozu, BPHDÖ total puanı ve depresyon da yaşam kalitesi ile ilişkili faktörlerdi (p<0,05). Nokturnal non-motor semptomlar ve bakıcı yükü arasında da anlamlı bir ilişki mevcuttu (p=0,035). Sonuç: Parkinson hastalarında nokturnal non-motor semptomlar hastaların yaşam kalitesi ve bakıcı yükü ile ilişkili olabilecek faktörlerdir. Parkinson hastalarında her evrede ve sıkça görülebilmektedir. Bu nedenle hastaların izlem ve tedavisi sırasında sorgulanması gereken faktörlerden biri olarak görünmektedir. Anahtar kelimeler: non-motor semptomlar, yaşam kalitesi, bakıcı yükü, uykuÖğe Huzursuz bacak sendromlu hastalarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu semptomları: klinik önemi ve günlük yaşam üzerine etkisi(2021) İLKNUR YARDIMCIAmaç: Huzursuz Bacak Sendromu (HBS) tanılı hastalarda, eşlik eden Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bulgularını ve bunların kognisyon, yaşam kalitesi, uyku üzerine etkisini tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 55 HBS ve cinsiyet, yaş, eğitim durumu açısından uyumlu 56 kontrol olmak üzere toplam 111 katılımcı dahil edildi. Her 2 gruba da; erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu kendi bildirim ölçeği(ASRS), hastane anksiyete ve depresyon ölçeği, genel sağlık anketi, Pittsburgh uyku kalite indeksi(PUKİ) ve Montreal bilişsel değerlendirme anketleri uygulandı ve puanlama yapıldı. Bulgular: HBS'li hasta grubunun ASRS-A, ASRS-B ve toplam ASRS puanlarının sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Benzer şekilde, HBS'li hasta grubunun Anksiyete ve Depresyon puanlarının sağlıklı kontrol grubuna göre daha yüksek, genel sağlık anketi puanlarının ise daha düşük olduğu tespit edilmiştir. HBS'li hasta grubunun Pittsburgh puanları sağlıklı kontrol grubuna göre daha yüksek yani uyku kalitesi daha düşük saptanmıştır. Sonuçlar: Çocukluk çağında sık görülen ve son zamanlarda erişkin popülasyonda sık görüldüğü bildirilen DEHB belirtilerinin, yetişkinlikte sık görülen ve yaşam kalitesinde ciddi bozulmalara sebep olabilen HBS hastalığında yaygın olduğu unutulmamalıdır. Eşlik eden DEHB belirtilerinin yaşam kalitesinde bozulmayı attıtarabileceği akılda tutulmalıdır.Öğe Menstrual migrenli hastalarda trigeminoservikal refleks ile beyinsapı eksitabilitesinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Varlıbaş, Ayhan; Erdemoğlu, Y.Ali KemalÖZET Varlıbaş A. Menstruel Migrenli Hastalarda Trigeminoservikal Refleks ile Beyinsapı Eksitabilitesinin Değerlendirilmesi. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2004........ t ?. Menstruel migrenli (MM) hastalarda perimenstruel dönemde (migren atağı sırasmda) ve menstruel siklus sonrası (ağrısız dönemde) elektrofîzyolojik yöntemle trigeminoservikal reflekse(TSR) ait latans ölçümleri yapılarak beyinsapı eksitabilitesi değerlendirildi ve kontrol grubu bireylerine ait sonuçlar ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi planlandı. Çalışmaya IHS-2003 tanı kriterlerine göre 3 1 menstruel migrenli hasta ile tamamen sağlıklı ve benzer özelliklerden oluşan kontrol grubunu oluşturan 22 gönüllü dahil edildi. MM hastaların yaşlan 20-45 yıl (ortalama 34,93 ± 6,5) arasında, kontrol grubununda 19-45 (ortalama 32,5 ±7,2)'yıl arasında değişmekte idi. TSR, hasta ve kontrol grubunda perimenstruel ve postmenstruel periyotta iki kez uygulandı. Elektrofîzyolojik incelemede Dantec Key-Point 4C cihazı kullanılarak TSR'ye ait parametreler değerlendirildi. İstatistiksel analizler One-Way Anova, Student's-t testi ve tanımlayıcı istatistiksel testler ile yapıldı.MM hastaların 23 'ü aurasız migrenli, 4'ünde sol yarım 3 'ünde sağ yarım ve 24'ünde bilateral ağrı lokalizasyonu mevcut idi. Atak sıklığı hastaların 5 'inde l/ay, 11 'inde 2 kez/ay kez ve 15 'inde ayda 3 ve daha fazla idi. Atakların şiddeti ortalama 5 üzerinden 4 idi. MM hastalarda premenstruel dönemde ağrılı atak sırasında Rı, R2 ve KR2 latans ortalamaları postmenstruel ağrısız dönemdeki latans ortalamalarından daha kısa süreli olarak bulundu (p<0.01). Premenstruel döneme ait ortalama TSR latans değerleri MM hastalarda kontrol grubuna göre daha kısa iken, postmenstruel dönemin karşılaştırılmasında MM hastalara ait değerler daha uzun bulundu (P<0.01). MM hastalarda perimenstruel ağrılı dönemde TSR çalışması ile artmış beyinsapı eksitabilitesi gözlenmiştir. Anahtar Kelime: Menstruel migren, eksitabilite, trigeminovasküler sistem, trigeminoservikal refleksÖğe Migren başağrısında neopterin düzeyleri(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Tellioğlu, Serdar; Tan, Y.Funda UysalIV ÖZET TELLİOĞLU, AS, Migren başağrısında neopterin düzeyleri, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2005. Amaç: Bu çalışmada, migren başağrısında ağrısız ve ağrılı dönemde inflamasyonun bir belirteci olan neopterinin idrarda düzeylerine bakarak migren başağrısında nörojenik inflamasyonu değerlendirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya neopterin düzeyini etkileyecek başka bir rahatsızlığı olmayan 25'i kadın, 5'i erkek 30 migren hastası ile yaş ve cinsiyet uyumlu 30 kontrol grubu alınmıştır. Kontrol grubu ile migren grubunda ağrısız dönem idrar örnekleri sabah ilk idrar olarak toplanmıştır. Ağrılı dönemde ise, örnekler ağrının en şiddetli olduğu dönemde toplanmıştır. Alınan idrar örnekleri uygun ortamda saklanarak HPLC yöntemiyle incelenmiştir. Ağrısız ve ağrılı dönem neopterin düzeylerinin hasta ve kontrol grubu ile karşılaştırılması yanında;migren grubunda hastalık süresi, ağrı süresi ve ağrı şiddeti ile neopterin düzeyi ilişkisi değerlendirilmiştir. Sonuç: Neopterin düzeyleri ağrılı dönemde daha belirgin olmak üzere ağrılı ve ağrısız dönemde artmış olarak bulunmuştur. Bu veriler, migren başağrısında süre giden bir nörojenik inflamasyonu destekler niteliktedir. Anahtar Kelimeler: migren, neopterin, nörojenik inflamasyonÖğe Farelerde pentilentetrazol ile geliştirilen epilepsiye endokannabinoidlerin etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Yücel, Engin; Keskil, SemihABSTRACT Yücel Engin, Effects of Endocannabinoids on Pentilenetetrazole induced seizures in mice, University of Kırıkkale, Faculty of Medicine, Department of Neurosurgery, Thesis, Kırıkkale 2005. Pentylenetetrazole (PTZ) is an agent widely used in the assessment of putative anticonvulsant drugs and is suggested to induce repetitive firing of nerve fibers and shorten the refractory period. This agent has been shown to impair GABAA-receptor-mediated inhibitory post-synaptic potentials and conductance. Anandamid is synthesized in neurons, excreted by depolarization and inactivated very quickly. Neonatal rat brain produces significantly more anandamid and its precursors after injury than controls. It has been shown that anandamid protected cerebral neurons of rats in in vitro ischemia. In neuronal disorders such as epilepsy, high levels of endocannabinoid anandamid were observed. Hydrolysis of endocannabinoid anandamid is mediated by CB1 receptors, located in the CNS. Ethanol is a psychoactive and addictive substance with diverse effects in the central nervous system (CNS). After acute application ethanol has an anticonvulsive effect as repeated administrations of high doses with longer withdrawal periods leads to proconvulsant actions, possibly mediated by neuroadaptive changes in NMDA and/or GABAa receptor related mechanisms. In this study we planned to study the anticonvulsant effects of endocannabinoids on PTZ induced seizures. In order to show that Swiss Albino mice were used. The mice were divided into four groups as control, anandamide, WIN- 55.212-2 and ethanol groups. Our findings show that, after i.p. administration of anandamide and ethanol followed by PTZ, latency period was significantly higher than the control, but there was no significant difference between seizure durations. Although latency period of the anandamide group was higher than ethanol group there was no statistical significance. Mortality rates of the ethanol (0%), anandamide (0%) and WIN 55.212- 2 (20%)groups were significantly lower than the control (46%) (p<0,05).ÖZET Yücel E, Farelerde Pentilentetrazol ile oluşturulan epilepsiye Endokannabinoidlerin etkisi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2005. Epilepsi, ani bilinç kaybı atakları ile seyreden, konvülziyonlann ve diğer motor aktivitelerin tekrarlayıcı bir paternde görüldüğü kronik nöbetlerle karakterize bir nörolojik bozukluktur. Epilepsinin fizyopatoloj isine dair veya yeni tedavi yaklaşımlarına yönelik çalışmalarda farklı deneysel yöntemler kullanılmıştır. PTZ, antikonvülzan olduğu varsayılan ilaçların değerlendirilmesinde kullanılan, sinir fibrillerinin tekrarlayan şekilde uyarılmasını sağlayan ve refraktör periyodu kısalttığı kabul edilen bir ajandır. Anandamid nöronlarda sentezlenip depolarizasyon ile salınırlar ve hızla inaktive edilirler. Neonatal rat beyninin travma sonrası kontrollere göre belirgin bir şekilde daha fazla anandamid ve onun fosfolipid prekürsörlerini ürettiği gösterilmiştir. İn vitro iskemide anandamidin serebral rat kortical nöronlarını koruduğu gösterilmiştir. Epilepsi gibi nöronal bozukluklarda endokannabinoid anandamidin artmış seviyelerine rastlanmıştır. Endokannabinoid anandamid hidrolizi, endokannabinoid anandamidin ürünü olan [(3)]-etanolaminin formasyonu ile ölçülmüştür. Anandamidin etkileri SSS'de bulunan CB1 reseptör aracılığı ile olur. Etanol SSS'ne yan etkileri olan psikoaktif ve bağımlılık yapan bir ilaçtır. Akut uygulama sonrası etanol antikonvülzif etkilidir ancak yüksek dozlar uzun süreli kesilme periyodlan ile birlikte prokonvülzif etkilidir ve NMDA ve/veya GABAa reseptörleri aracılığı ile etki eder. Bu çalışmada amacımız endokannabinoidlerin PTZ ile oluşturulan epileptik nöbetlerin gelişimini, atakların sayısı ve şiddeti üzerine etkilerini incelemekti. Çalışmada Swiss albino erkek fareler kullanıldı ve kontrol, anandamid WIN 55.212-2, etanol grupları oluşturuldu.Öğe Spinal nükleoplasti uygulamalarının klinik değerlendirmesi ve sonuçları(Kırıkkale Üniversitesi, 2006) Anbarcı, Hüseyin; Bademci, GülşahNükleoplasti, uygun vakalarda etkin bir minimal invaziv tedavi seçeneğidir. Bu klinik çalışmada, lomber diskopati olgularında perkütan nükleoplasti uygulamalarının; etkinliği yan etkileri ve komplikasyonl arının klinik ve radyolojik olarak değerlendirilmes i amaçlanmıştır. Lomber nükleoplasti uygulaması planlanan 30 hasta çalışmaya alındı. Preoperatifpostoperatif değerlendirme, spinal nükleoplasti uygulamaları olgu rapor fonnu ile takip edildi. İşlem sonrası, disk yapısındaki değişiklikler radyolojik olarak, lomber Manyetik Rezonans Görüııtül eme (MRG) ve DifLizyon Manyetik Rezonans Görüntülerne ile değerlendirildi. İstatiksel analiz için; paired ve independent samples Student's t testi, Pearson korelasyon anal izi ve Maıın-Whitney U testi kullanıldı. Veriler ortalama ± ve p değeri 0,05 olarak alındı. Hastaların lomber MRG'lerinde nükleoplasti uygulanan hemiye A-P çap preoperatif 1,80-4,90 rom (3,37±0,83); postoperatif i , i 0-4,70 rom (3 ,09±0,9) arasında o lup dekompresyon ile anlam lı (p=0,00 i) azalma elde edilmiştir. İki korpus arasındaki mesafe, preoperatif 7,50-1 5,60 mm (I 1,08±1,66), postoperatif 7,80-15,80 ının (11,58±1,63) olarak ö lçül m üş, disk yüksekliklerinde istatistiksel olarak anlan1lı (p=<0,00 i) artış saptanmıştır. Lomber Difuzyon MRG'inde ADe değerleri, preoperatiferatif 1040- 1843 mnl'sn (1 523,43±222,69), postoperatif 958-2 117 mm2lsn (1641,8±291) olarak ö lçülmüştür. Bu artışın istatistiksel açı dan an l amlı (p=<0,00 i) o l duğu tesbit edilmiştir. Hastaların, erken dönemde VAS değeri, 0-9 (Ortalama 3,50); 3. ay; 0-9 (Ortalama 3,55); 6. ay; 0-8 (ortalama 2,87); 12. ay; 0-7 (3,75) o lduğu gözl enmiştir. Hastalar, 1-12 ay (ortalama 6,5 ay) takip edilmi şt ir. 12 aylı k takiplerinde VAS değerlerinin genel olarak %59 aza l dığı saptanmıştır. Sonuç olarak, kliniğimizde gerçekleştirilen bu ça lı şma ile nükleoplasıi yapılan hastalarda, diskin radyolojik olarak küçüldüğü, difüzyonunun arttığının gözlenmesi önemli bir bulgudur. Bu nedenle uygun vakalarda diskojenik ağrının azaltılmasında güvenli bir minimal invaziv yöntem olduğu kanısına varılmıştır. Anahtar kelimeler: Lomber diskopati , nükleoplasti, dekompresyon, minimal invaziv cerrahiÖğe Multipl sklerozlu hastalarda sempatik cilt yanıtı ve yorgunluk (fatique) skorları(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Yetik, Şeyda; Erdemoğlu, Ali KemalMultipl Skleroz' da otonomik fonksiyon bozukluğu hastaların günlük yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmamızda MS'li hastalarda Sempatik Deri Yanıtları (SDY) ile otonomik fonksiyon bozukluğunu ve bu sonuçların hastanın yaşam kalitesi ve yorgunluk ile ilişkisini ve sıklığını tespit etmeyi amaçladık.Çalışmamıza Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji kliniğinde Mc Donald's Tanı Kriterlerine göre kesin MS tanısı alarak takip edilmekte olan ve atak döneminde olmayan toplam 30 hasta (8 erkek, 22 kadın) ve kontrol grubu olarak 35 (8 erkek, 27 kadın) sağlıklı birey alındı. Otonomik fonksiyonları değerlendirmek için Sempatik Deri Yanıtı (SDY), yorgunluk semptomlarının değerlendirilmesi için Yorgunluk Değerlendirme Skalası (YDS) kullanıldı. Otonomik disfonksiyon ve yorgunluk semptomlarının yaşam kalitesi üzerine olan etkisini değerlendirmek için KF-36 yaşam kalitesi değerlendirme testi uygulandı.MS'li hasta grubunda ve kontrol grubunda sol el SDY latans (p=0.22), amplitüdü (p=0.6) ve alan (p=0.14) ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktu. MS' li hasta gurubunda YDS ortalama değeri istatiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.01). Literatürde hastanın otonomik disfonksiyonu ile profilaktik tedavi arasındaki ilişkiyi karşılaştıran bir çalışmaya rastlanmadı. MS hasta grubunda profilaktik tedavi alan ve almayan hastaların SDY, YDS değerleri karşılaştırıldı. SDY amplitüdü (p=0.45), SDY alan büyüklüğü (p=0.17), SDY latans (p=0.31), YDS değeri (p=0.91) olup istatistiksel olarak anlamlı değildi. MS hasta grubunda Pearson korelasyon analizi ile yapılan karşılaştırmalarda MS hastalarında Genişletilmiş Özür Durum Ölçeği (EDSS) skoru ile; YDS puanı (p=0.02) arasında pozitif bir korelasyon vardı. MS hastalarında SDY latans ile EDSS fonksiyonel alt skalaları karşılaştırıldığında piramidal (p=0.01), serebellar (p=0.02) ve spastisite (p<0.01) ile aralarında istatistiksel olarak anlamlı negatif korelasyon saptandı. MS SDY amplitüd ve alan büyüklüğü ile EDSS alt ölçeğinden beyin sapı fonksiyonları karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı pozitif bir korelasyon saptandı. YDS ile SDY alan (p:0.30), latans (p=0.24) ve amplitüdü (p=0.24) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı. MS hastalarından elde edilen YDS puanı ile SF-36 sağlıklı yaşam ölçeği vitalite (p=0.01) alt grubu arasında pozitif, fiziksel rol kısıtlanması (p<0.01), fiziksel fonksiyon (p<0.01) ve emosyonel rol kısıtlanması (p=0.01) alt grupları arasında negatif bir korelasyon vardı.SDY otonomik fonksiyonu göstermede kullanılan kolay bir testtir. MS hastalarında otonomik fonksiyon bozukluğununun yorgunluk semptomları ile ilişkili olmadığını ve yorgunluk semptomlarının hastanın günlük yaşam aktivitesini olumsuz yönde etkilediğini saptadık. Sonuç olarak biz, yorgunluk ve otonomik fonksiyon bozukluğu arasındaki ilişki bulmadık.Yorgunluğun otonomik fonksiyon bozukluğu ile ilişkisi olup olmadığını göstermek için SDY testini dışında diğer otonomik fonksiyon değerlendirme testlerinin de kullanılarak daha geniş olarak inceleme yapılmasını öneririz.Anahtar kelimeler: Multiple Skleroz, otonomik disfonksiyon, SSR, fatigue, yorgunluk, günlük yaşam aktivitesiÖğe S- LANSS (Self-Leeds Assessment Of Neuropathic Symptoms And Sign) ağrı skalasının Türkçe versiyonunun geçerlilik ve güvenilirlik çalışması(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Koç, Rabia; Erdemoğlu, Ali KemalS-LANSS Ölçeği, (S-LANSS) Bennett ve ark. tarafından ağrının tespiti ve tanımlanması için geliştirilmiş, 7 sorudan oluşan bir kendini değerlendirme ölçeğidir. S-LANSS skalası nöropatik ağrıyla nosiseptif ağrıyı birbirinden ayırmada yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada kronik ağrılı hastalarda S-LANSS' ın Türkçe' ye uyarlamasının, geçerlilik ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji polikliniğine kronik ağrı yakınması ile başvuran toplam 244 hasta değerlendirilmeye alındı. Hastaların ağrıları öncelikle ağrı konusunda uzman bir hekim tarafından medikal öykü, klinik muayene, elektromyografi ve sinir ileti hızları çalışmaları, laboratuar incelemeleri ve görüntüleme yöntemlerine göre nöropatik ve nosiseptif ağrı gruplarına ayrıldı. İzin ve çeviri sürecinin ardından, güvenilirlik ölçümlerin değişmezliği test-tekrar test tekniği ile değerlendirilmiştir. Ayrıca güvenilirlik iç tutarlılığı Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı kullanılarak değerlendirilmiştir. Geçerlilik student t ve gruplar arasında karşılaştırma Mann Whitney testi kullanılarak değerlendirilmiştir. Nöropatik ağrı tanısında duyarlılık ve özgüllük değerlendirildi.S-LANSS ağrı skorundan aldıkları puanlar açısından nöropatik ve nosiseptif ağrı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Test-tekrar test uygulamasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. S-LANSS ağrı skorunun 1. ve 2. uygulamasında maddeler arası güvenilirlik katsayıları (Cronbach alfa değeri) 0,74 olarak hesaplandı. S-LANSS her bir sorusu korelasyon katsayıları sırayla 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7. Sorular için sırayla r=0,98, 0,96, 0,94, 0,95, 0,97, 0,95 ve 0,89 olarak saptandı. Nöropatik ağrı tanısında 1. Uygulamada özgüllük % 80,4, duyarlılık % 74,5, genel ortalama % 77 ve ikinci uygulamada özgüllük % 80,4, duyarlılık % 70,8, genel ortalama % 75 olarak saptandı. Bu çalışma S-LANSS ağrı skalasının Türkçe versiyonunun nöropatik ağrı ayırıcı tanısında geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir.Öğe Erken dönem diabetik nöropati hastalarında dorsal sural sinir iletim çalışması ile plazma adiponektin ve high sensitive c-reactive protein düzeylerinin karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Kökoğlu, Fatma; Erdemoğlu, Doç. Ali KemalPeriferik nöropatide alt ekstremitelerdeki distal duyusal lifler erken dönemde etkilenmektedir. Dorsal sural sinir en distalde ve duyusal bir sinir olduğundan polinöropatinin erken dönemlerinde etkilenebilir. Erken dönem diabetik nöropatili hastalarda dorsal sural sinir iletim değerleri ile plazma adiponektin ve high sensitive C-Reactive protein (hs-CRP) düzeyleri arasındaki bağlantı araştırıldı. Yaş ve cinsiyet uyumlu 44 normal kontrol ve 46 erken dönem diabetik polinöropatili olgu çalışmaya alındı. Bütün olgularda dorsal sural sinir dahil olmak üzere üst ve alt ekstremitelerde periferik motor ve duyu sinir iletimleri çalışıldı. Adiponectin seviyesi ELISA (Enzyme linked immunoassay) yöntemi ile, hs-CRP düzeyleri high sensitiy Enzym Immunoassay yöntemi ile ölçüldü. Diabetik grupta dorsal sural sinir latansı kontrol grubuna göre anlamlı uzamış, hızı anlamlı yavaşlamış ve amplitüdü anlamlı küçülmüş bulundu. Plazma adiponektin düzeyi kontrol grupla karşılaştırıldığında diabetik grupta anlamlı düşük bulundu. Plazma hs-CRP düzeylerinde hasta grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmadı. Oysa plazma adiponektin seviyesi ile hs-CRP seviyesi arasında negatif yönde anlamlı korelasyon bulundu. Dorsal sural sinir iletiminde adiponektin düşüklüğü ile orantılı olarak amplitüd düşüklüğü tespit edildi. Adiponektin düşüklüğü, erken dönemde periferik sinirlerde aksonal harabiyete yol açabilir. Adiponektin seviyesindeki düşüklüğün hs-CRP yüksekliği üzerine katkısı olabilir. Hs-CRP yüksekliğinin diabetik polinöropati gelişimi üzerine olan etkisinin ileri çalışmalarla araştırılması gereklidir.Öğe Migren hastalarında uykunun değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2009) Döner, Hatice; Erdemoğlu, Ali KemalMigren, orta veya şiddetli derecede, sıklıkla tek taraflı, zonklayıcı başağrısı atakları ile gelen fizik aktiviteyle artan, bulantı, kusma, fotofobi ve fonofobi gibi otonomik semptomların eşlik ettiği idiyopatik bir baş ağrısı hastalığıdır. Uyku mental aktivitenin özel bir formudur, aktif ve ritmik bir nöronal süreç olarak kabul edilir. Biz bu çalışmada migren hastalarında uyku kalitesini değerlendirmeyi amaçladık.Çalışmaya auralı ve aurasız migren tanısı alan 100 hasta (87 aurasız, 13 auralı ) ile 101 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hastalar ve kontrol grubu Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile değerlendirildi.Hastalık yaşı 9.66±8.16 (1-36) yıldı. Atak sıklığı 4.93±4.29 (1-25) atak/ aydır. Atak sıklığı % 47 hastada 3 veya daha az % 53 hastada 4 veya daha fazla sayıda idi. PUKİ'ne göre migrenli hastaların %71'i ise kötü uyku kalitesine sahiptir. Kontrol grubunda ise % 54.5'i kötü uyku kalitesine sahiptir. Bu iki grup arasında anlamlı fark mevcut idi. Total PUKİ skoru migrenli grupta 7±4.29, kontrol grubunda 5.09 ±3.20 olarak saptandı.Çalışmamız migrenli hastalarda uyku kalitesinin sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında daha kötü olduğunu göstermiştir. Ayrıca uyku kalitesi özellikle migren atak sıklığı ayda 4 ve üzerinde olanlarla 3 veya daha az atak geçirenler karşılaştırıldığında uyku kalitesinde kötüleşme daha belirgindir. Kadınlarda, ağrısı şiddetli olanlarda ve 5 yıldan uzun süredir migren öyküsü olanlarda uyku kalitesi daha kötüydü. Sonuç olarak uyku bozuklukları sebebiyle migren hastalarının uyku kalitesindeki bozulma hastanın performans yeteneğinin azalmasına, günlük aktivitesinin etkilenmesine, enerji seviyesinin azalmasına ve gündüz uykulu bir halde olmasına yol açmaktadır.Anahtar Kelimeler: Migren, Uyku kalitesi, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksiÖğe Migren ve menstruel migren ataklarının 24 saatlik doğal seyri(Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Özüak, Özlem Bekdemir; Erdemoğlu, Ali KemalBu çalışmanın amacı, migren ve MM'de tedavisiz atağı, naproksen sodyum ve frovatriptan tedavisine yanıtlarını değerlendirmektir.Çalışma gruplarımız, migren (n=32) ve MM (n=31) ?International Headache Society? (IHS) 2004 kriterlerini karşılayan tanısı alan kadınlardan oluşuyordu. Migren veya MM akut atak ölçütlerine uyan 3 migren atağı 24 saat boyunca izlendi. Baş ağrısı, fotofobi, fonofobi, allodini, bulantı, kusma ve vertigo belirtilerinin şiddeti zamanın bir fonksiyonu olarak hastaların kendisi tarfından kaydedildi. Her bir belirti için 24 saatlik eğri altı alanlar (EAA) elde edildi.Migren grubu ile MM grubunda tedaivisiz atak sırasında, değerlendirilen hiçbir belirtinin EAA'ları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Naproksen sodyum tedavisi verilen migren grubunun baş ağrısı ve bulantı EAA'larının, aynı tedaviyi alan MM grubunun EAA'larından daha yüksek olduğu bulundu (sırasıyla p=0.002, p=0.047). Frovatriptan kullanımı sırasında, migren grubunun baş ağrısı, fonofobi, bulantı EAA'larının, MM grubunun EAA'larından daha yüksek olduğu saptandı (sırasıyla p=0.020, p=0.021, p=0.019).Migren grubunun tedavisiz atak sırasındaki baş ağrısı (p=0.008), fotofobi (p=0.004), allodini (p=0.001) ve bulantı (p=0.009) EAA'nın naproksen sodyum tedavisi sırasındaki bu belirtilere ait EAA'larından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulundu. MM grubunun tedavisiz atak sırasındaki baş ağrısı (p<0.001), fotofobi (p=0.011), allodini (p<0.001), bulantı (p<0.001) EAA'larının naproksen sodyum tedavisi sırasındaki EAA'larından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulundu.Migren grubunun naproksen sodyum tedavisi sırasındaki baş ağrısı (p<0.001), fotofobi (p<0.001), fonofobi (p<0.001), allodini (p=0.004) ve bulantı (p<0.001) EAA'larının frovatriptan tedavisi sırasındaki EAA'larından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulundu. MM grubunun naproksen sodyum tedavisi sırasındaki baş ağrısı (p<0.001), fotofobi (p<0.001), fonofobi (p<0.001), allodini (p<0.001), bulantı (p<0.001) ve vertigo (p=0.030) EAA'ları, frovatriptan tedavisi sırasındaki EAA'larına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti.Migren grubunun tedavisiz atak sırasındaki baş ağrısı (p<0.001), fotofobi (p<0.001), fonofobi (p<0.001), allodini (p<0.001) ve bulantı (p<0.001) EAA'ları, frovatriptan tedavisi sırasındaki EAA'larına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti. MM grubunun tedavisiz atak sırasındaki baş ağrısı (p<0.001), fotofobi (p<0.001), fonofobi (p<0.001), allodini (p<0.001) ve bulantı (p<0.001) EAA'ları, frovatriptan tedavisi sırasındaki baş ağrısı, fotofobi, fonofobi, allodini ve bulantı EAA'larından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti.Her iki grup, atağın tedavisiz atak açısından benzer özelliklere sahipti oldukları söylenebilir. Çalışmamızda, hem naproksen sodyum, hem de frovatriptanın MM grubunda migren grubuna göre bazı belirtileri (başağrısı, fonofobi ve bulantı) daha başarılı bir şekilde yatıştırmış olması, önceki çalışmalarda bildirilen MM'nin tedaviye daha güç yanıt verdiği bilgisiyle çelişmektedir.Naproksen sodyumun, her iki grupta da belirtileri tedavisiz atak seyrine göre belirgin düzeyde azalttığı, ancak frovatriptanın akut atak tedavisinde naproksen sodyumdan daha etkili olduğu görüldü.Öğe Migren hastalarında global/lokal hiyerarşik görsel işlemlemenin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2011) Bak, Afitap Gülçin; Erdemoğlu, Ali KemalMigren, yeti yitimi ile giden ve altında yatan mekanizmaları aydınlatılamamış bir durumdur.Bu çalışmada, migren olgularında global ve/veya lokal hiyerarşik uyaranların işlemlenmesinin bozulup bozulmadığını araştırmak amaçlanmıştır.Çalışmaya, 49 migren (17 auralı ve 32 aurasız) hastası ve 49 baş ağrısı yakınması olmayan birey kontrol olarak katıldı. Görsel-uzaysal hiyerarşik işlemlemeyi değerlendirmek amacıyla global ve lokal bileşenleri olan Navon harflerinin 10 santisaniye'lik süre boyunca, arka arkaya ve periferik görme alanından-sağdan veya soldan randomize olarak sunulduğu bir kompüterize ödev verildi. Her katılımcı ve uyaran özelliği için (global/lokal, girişimli/girişimsiz, uyaranın geldiği taraf sağ/sol), hem doğru yanıt oranı, hem de doğru yanıt süresi hesaplandı.Kontrol grubu, doğru yanıt sayısı (p<0.001) açısından migren grubuna göre daha iyi bir performans gösterdi. Kontrol grubu, doğru yanıt süresi (p<0.001) açısından migren grubuna göre daha kötü bir performans sergiledi. Migren ve kontrol grubunun global ve lokal düzeydeki uyaranlara ait doğru yanıt sayıları ve doğru yanıt süreleri benzerdi (sırasıyla p=0.818 ve p=0.062). Ek olarak, hastaların girişime direnç performansları kontrollerden daha kötüydü (p<0.001).Bulgularımız, migren hastalarının, dikkatlerini hem global hem de lokal düzeyli uyaranlara yöneltmekte güçlük yaşadıklarını, migrende dikkati yönlendirmede sağ hemisfer lehine artmış bir asimetri olabileceğini, daha hızlı yanıtlarının buna bağlı olabileceğini ve hastaların dikkatin hiyerarşik işlemlenmesi ile ilgili performanslarının girişim etkisi ile kötüleştiğini düşündürmektedir.Öğe Migren hastalarında ağrı eşiğinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2012) Durusoy, Leyla; Erdemoğlu, A.KemalMigren, orta veya şiddetli derecede, sıklıkla tek taraflı, zonklayıcı başağrısı atakları ile gelen fizik aktiviteyle artan, bulantı, kusma, fotofobi ve fonofobi gibi otonomik semptomların eşlik ettiği primer bir baş ağrısıdır. Ağrı eşiği, kişinin farklı uyaranlarla (sıcak, soğuk, basınç, delici) ağrı duyusunu hissedebilmesi için geçilmesi gereken minimum uyaran sınırıdır. Allodini normal bir uyarının ağrılıymış gibi anormal bir duyu şeklinde hissedilmesidir. Allodini migren hastalarında periferal sensitizasyonun göstergesi olarak kabul edilmiştir. Migren hastalarında atak sırasında ağrı duyarlılığının arttığı bilinmektedir. Ağrı duyarlılığını göstermek amaçlı sıcak, soğuk, basınç, elektriksel stimulasyon gibi birçok yöntem kullanılmıştır. Biz bu çalışmada migren hastalarında olduğu düşünülen duyarlanmayı göstermek için interiktal dönemde ağrı eşiklerini değerlendirmeyi amaçladık.Çalışmaya auralı ve aurasız migren tanısı alan 30 hasta ile 30 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hastalar ve kontrol grubunun periferal ve trigeminal bölgede interiktal ağrı eşikleri Von frey filamentleri, algometre ve elektriksel stimulasyonla , iktal allodini ise allodini sorgulama formu ile değerlendirildi.Von Frey filamentleri ile ölçülen kutanöz ağrı eşiği migren ve kontrol grupları arasında farklı değildi (tibial : p=0.45, frontal: p=0.27, temporal: p=0.21). Basınç ağrı eşiği migrenlilerde tibial bölgede kontrollerden düşüktü ancak trigeminal alanda iki grup arasında farklılık yoktu. Trigeminal ve periferal alanda VAS değerleri migren ve kontrol gruplarında farklı değildi (tibial:p=0.02, frontal:p= 0.64, temporal: p=0.58). Elektriksel stimulasyonla ile ölçülen duyusal ve ağrı eşikleri migren ve kontrol gruplarında farklı değildi (trigeminal bölge duyusal eşikler: Kontrol 4.42± 1.11, Migren 3.99 ±1.60, p=0.24; periferal bölge duysal eşikler: Kontrol 6.20 ±1.94, Migren 6.75± 2.41, p=0.33, trigeminal bölge ağrı eşikleri: Kontrol 8.03±2.36, Migren 7.51±3.02, p=0.47; periferal bölge ağrı eşikleri:Kontrol 14.34±4.32, Migren 13.21±4.21 p=0.27). Ardı sıra uyarım testi ile ağrı habituasyonu değerlendirildi. Ağrı habituasyonu migren ve kontrol grupları arasında farklı değildi.Çalışmamız migrenli hastalarda interiktal dönemde sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında ağrı eşiklerinin farklı olmadığını göstermiştir. Ayrıca iktal dönemde allodinisi olanlar ve olmayanlar arasında farklılık gösterilmemiştir. Migren ve kontrol grubu arasında elektriksel stimulasyonla ağrı habituasyonu açısından farklılık yoktu. Sonuç olarak interiktal dönemde ağrı eşikleri ve ağrı habituasyonu migren ve kontrol gruplarında farklı bulunmadı. Bu bize migren hastalarının ağrı duyarlılığının interiktal dönemde sağlıklı kontrollerden farklı olmadığını göstermekteydi.Anahtar Kelimeler: Migren, Ağrı Eşiği, Ağrı HabituasyonuÖğe PDG ağrı sorgulama formunun Türkçe versiyonunun geçerlilik ve güvenilirlik çalışması(Kırıkkale Üniversitesi, 2012) Çokal, Burcu Gökçe; Erdemoğlu, Ali KemalPain Detect Sorgulama Formu (PDQ) nöropatik ağrının tespiti için Almanca olarak geliştirilmiş ve validasyon çalışması yapılmış olan (Freynhagen 2005-2006) hastaya dayalı kolay kullanımı olan bir sorgulama formudur. Bu çalışmada kronik ağrılı hastalarda PDQ'nun Türkçeye uyarlamasının, geçerlilik ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji polikliniğine kronik ağrı yakınması ile başvuran toplam 112 hasta değerlendirilmeye alındı. Hastaların ağrıları öncelikle ağrı konusunda uzman bir hekim tarafından medikal öykü, klinik muayene, elektromiyografi ve sinir ileti hızları çalışmaları, laboratvuar incelemeleri ve görüntüleme yöntemlerine göre nöropatik ve nosiseptif ağrı gruplarına ayrıldı. İzin ve çeviri sürecinin ardından, güvenilirlik ölçümlerinin değişmezligi test-tekrar test tekniği ile değerlendirilmiştir. Ayrıca güvenilirlik iç tutarlılığı Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı kullanılarak değerlendirilmiştir. Nöropatik ağrı tanısında duyarlılık ve özgüllük değerlendirildi. PDQ ağrı formundan aldıkları puanlar açısından nöropatik ve nosiseptif ağrı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Test-tekrar test uygulamasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. PDQ ağrı sorgulama formunun 1. ve 2. uygulamasında maddeler arası güvenilirlik katsayıları (Cronbach alfa değeri) 0,76 olarak hesaplandı. En iyi kesme noktası değeri duyarlılığın %88,89 ve özgüllüğün %72,41 olarak değerlendirildiği 13 değeri alındı. Bu çalışma PDQ ağrı formunun Türkçe versiyonunun nöropatik ağrı ayırıcı tanısında geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir.Anahtar Kelimeler: Nöropatik ağrı, nosiseptif ağrı, PDQÖğe Multipl sklerozlu hastaların bellek, dikkat, yürütücü işlevler ve ince motor hareket yönünden değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2013) Şahin, Oruç; Dağ, ErselŞahin O., Multipl Sklerozlu Hastaların Bellek, Dikkat, Yürütücü İşlevler ve İnce Motor Hareket Yönünden Değerlendirilmesi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Kırıkkale, 2013 Multiple skleroz (MS) genç erişkinlerde başlıca santral miyelini hedefleyen inflamatuar-immün süreci kapsayan santral sinir sisteminin (SSS) demiyelinizan ve dejeneratif kronik bir hastalığıdır. Bilişsel bozulma MS hastalarının yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir durumdur. MS'de bilişsel bozulmanın her tipi görülebilse de daha çok bilgi işleme hızı, bellek, dikkat, yürütücü işlevler ve görsel-uzaysal işlevlerde bozulma görülmektedir İnce motor hareketler ise küçük kas gruplarının koordine çalışmasıyla yürütülen hareketler olarak tanımlanabilir. MS'de ince motor hareket yavaşlamasını inceleyen çok fazla çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı MS hastalarında ince motor hareket becerilerini ve bilişsel işlevleri değerlendirmektir. Çalışmaya Mc Donald?s kriterlerine göre MS tanısı konulmuş 22 hasta ve 22 sağlıklı kontrol grubu olmak üzere toplam 44 katılımcı alındı. Hasta grubuna hastalık şiddetini değerlendirmek amacıyla EDSS uygulandı. Bilişsel işlevleri alt kategorilerde değerlendirmek amacıyla mekansal dikkati değerlendiren "çizgi bölme testi(ÇBT)", odaklanmış dikkati ve yürütücü işlevleri değerlendiren "Stroop Testi", sözel belleği değerlendiren "Rey işitsel öğrenme testi (The Rey Audıtory-Verbal Learnıng Test-RAVLT)", bilgi işleme hızını değerlendiren "seri seçim reaksiyon testi(SSRT)" reaksiyon hızı, odaklanmış dikkati değerlendiren SSRT hata sayısı verilerinin elde edilmesi, ince motor hareketlerin bilişsel bileşeni olarak SSRT reaksiyon zamanının, pür motor bileşen olarak katılımcılara "parmak vuru testi(PVT)" verildi. Bununla birlikte MS hastalarının beyin manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sonuçlarındaki MS plak sayısı ve lokalizasyonu ile korelasyonuna bakılarak bilişsel işlevlerin ve ince motor becerilerin hastalığın relaps dönemlerinden nasıl etkilendiğinin ortaya koyulması amacıyla değerlendiridi. Sonuçlara göre ÇBT, RAVLT, SSRT reaksiyon zamanı, PVT test performanslarında gruplar arasında anlamlı fark görüldü. Benzer bir durum stroop test performası ve SSRT hata sayısında gözlenmedi. Test performanslarıyla EDSS arasında ilişki saptandı. Bununla birlikte PVT vuru sayısı, SSRT hata sayısı ve RAVLT alt test skorlarıyla MRG incelemesinde anlamlı ilişki bulundu. Bu çalışma MS hastalarında gözlenen bilişsel işlevlerdeki ve ince motor hareket becerilerindeki bozulmayı spesifik testlerle ortaya koymaktır. Çalışma sonuçlarına göre MS hastalarında dikkatin mekansal yönelimi, bilgi işleme süresi, sözel bellek gibi bilişsel alanlarda bozulma mevcuttur. Ayrıca ince motor hareket becerilerinin hem bilişsel hem motor alanında bozulma olduğu saptanmıştır. MRG bulguları ile bozulan işlevler arasında saptanan anlamlı ilişkiler, bilişsel işlevlerin nöroanatomik lokalizasyonları hakkında fikir vermektedir. Hastalığın şiddeti ve MS plağının lokalizasyonu bu bozulmanın belirgin bir şekilde ortaya çıkması üzerinde etkili olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında test esnasında uygulanacak fonksiyonel MRG ya da olaya ilişkin potansiyel monitörizasyonu hem bilişsel işlevlerin hem de ince motor hareket becerilerin nöroanotomik lokalizasyonunu hakkında bilgi vermesi yanında görüntüleme sonuçları ile hastalık esnasında oluşabilecek bilişsel yetmezlik hakkında da bilgi verebilir. Anahtar kelimeler: Multiple Skleroz, bellek, dikkat, yürütücü foksiyonlar, ince motor hareketÖğe NePIQoL (Neuropathic Pain Impact on Quality of Life questionnaire) nöropatik ağrının yaşam kalitesi üzerindeki etkisi anketinin Türkçe versiyonunun geçerlilik ve güvenilirlik çalışması(Kırıkkale Üniversitesi, 2014) Acar, Betül; Türkel, YakupNePIQoL Nöropatik Ağrının Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkisi Anketi İngilizce olarak geliştirilmiş ve validasyon çalışması yapılmış olan hastaya dayalı kolay kullanımı olan bir sorgulama formudur. Bu çalışmada nöropatik ağrılı hastalarda NePIQoL yaşam kalitesi anketinin Türkçeye uyarlamasının, geçerlilik ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji polikliniğine kronik ağrı yakınması ile başvuran toplam 200 hasta değerlendirilmeye alındı. Hastaların ağrıları öncelikle ağrı konusunda uzman bir hekim tarafından medikal öykü, klinik muayene, elektromiyografi ve sinir ileti hızları çalışmaları, laboratuvar incelemeleri ve görüntüleme yöntemlerine göre nöropatik ve nosiseptif ağrı gruplarına ayrıldı. İzin ve çeviri sürecinin ardından, güvenilirlik ölçümlerinin değişmezliği test-tekrar test tekniği ile değerlendirilmiştir. Ayrıca güvenilirlik iç tutarlılığı Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı kullanılarak değerlendirilmiştir. NePIQoL yaşam kalitesi anketinden aldıkları puanlar açısından nöropatik ve nosiseptif ağrı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Test-tekrar test uygulamasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. NePIQoL 1. ve 2. uygulamasında maddeler arası güvenilirlik katsayıları (Cronbach alfa değeri) 0.95 olarak hesaplandı. Bu çalışma NePIQoL yaşam kalitesi anketinin Türkçe versiyonunun nöropatik ağrının yaşam kalitesi üzerine etkisini değerlendirmede geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Nöropatik ağrı, nosiseptif ağrı, yaşam kalitesi NePIQoL.Öğe Esansiyel tremorlu hastalarda otonom bulgular(Kırıkkale Üniversitesi, 2015) Habipoğlu, Yasin; Türkel, YakupAmaç: Bu çalışmada Esansiyel tremor (ET) hastalarında otonomik fonksiyonları değerlendirmek amaçlanmıştır. Materyal ve metod: Çalışmaya 30 ET hastası ve 26 sağlıklı gönüllü alındı. Otonom sinir sisteminin elektrofizyolojik değerlendirmesi için sempatik deri yanıtı (SDY) ve R-R interval varyasyon analizi testleri yapıldı. Aynı zamanda, hastane anksiyete depresyon ölçeği (HADÖ) ve kısa form (36) ölçeği tüm gönüllülere uygulandı. Bulgular: SDY ortalama latansları ET hastalarında kontrollere göre belirgin uzamıştı (p=0.01). SDY ortalama amplitüdleri ET hastalarında kontrollere göre belirgin küçülmüştü (p=0.001). ET hastalarında kontrollere göre, kısa form (36) fiziksel ve mental sağlık skorları düşük ve HADÖ anksiyete ve depresyon skorları yüksekti. (tümü p<0.05). SDY RRIV ve kısa form (36), HADÖ skorları arasında Pearson korelasyon analizinde bir ilişki gösterilmedi. Sonuç: ET hastalarında sempatik disfonksiyon olabilir. Bu SDY testi ile kolayca gösterilebilir. Anahtar Kelimeler: Esansiyel tremor, otonomik disfonksiyon, R-R interval varyasyon, sempatik deri yanıtıÖğe Ratlarda omurilik yaralanmalarında cox-2 selektif inhibitörü parecoxib etkilerinin araştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Yüksel, Ulaş; Bakar, BülentOmurilik yaralanmaları halen tedavi edilemeyen ancak rehabilite edilebilen bir süreçtir. Omurilik yaralanmalarındaki ikincil hasarın erken inflamatuvar yanıttan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu çalışmada metilprednisolon ve parecoxib isimli ilaçların olası iyileştirici etkileri araştırılmıştır. Çalışma 300-350 gram erkek 54 Wistar Albino rat üzerinden yürütüldü. Ratlar KONTROL grubu, akut dönem ve subakut dönem olmak üzere üç ana gruba ayrıldı. KONTROL grubu hariç deneklerin omuriliğine T7-8 laminektomi sonrası 1 dakika süreyle "geçici vasküler anevrizma klibi" konulup omurilik hasarı oluşturuldu. Dört saat sonra KONTROL ve SHAM grubu hariç deneklere ilaçlar intraperitoneal verildi. Akut döneme ait denekler 72 saat ve subakut döneme ait denekler 7 gün sonunda sakrifiye edildi. Parecoxibe ve metilprednizolonun tek başına ve diğeri ile birlikte verildiği koşulda ratlarda oluşturulan omurilik yaralanmasının akut ve subakut dönemine ait histopatolojik bulguları düzeltemediği saptandı. Biyokimyasal analizlerde iki ilacın tek başına veya birlikte kullanımının ratlarda oluşturulan omurilik yaralanmasının akut ve subakut dönemine ait malondialdehit, caspase-3 ve myeloperoksidaz düzeylerini azaltıcı etkiye sahip olmadığı tespit edildi. Parecoxibe ve metilprednizolonun tek başına ve diğeri ile birlikte verildiği koşulda ratlarda oluşturulan omurilik yaralanmasının subakut döneminde TNF-? gen ekspresyon düzeylerinin azalttığı ancak akut dönemde bu ilaçların bu sitokin üzerinde etkisinin olmadığı saptandı. Her ne kadar metilprednizolon yaralanmanın akut döneminde TGF-1ß gen ekspresyonunu artırıyor olsa da bu ilaçların subakut dönemde bu sitokin üzerinde etkisinin olmadığı gözlendi. Sonuç olarak ratlarda oluşturulan omurilik yaralanması modelinde her iki ilacın tek başına veya diğeri ile kombine kullanımında tedavi edici etkilerinin olmadığı düşünüldü.Öğe B12 vitamin düzeylerinin klinik / elektrofizyolojik bulgularının, serum metilmalonik asit düzeyleri ile korelasyonu ve subklinik periferik sinir tutulumunun ortaya çıkarılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Tunç, Mehmet; Ergün, UfukSerum B12 düzeyinin normal sınırlarda olduğu durumlarda; MMA ve homosistein kombinasyonu ile fonksiyonel B12 eksikliğini kanıtlamk mümkündür. B12 vitamin eksikliğinde, periferik sinirlerin etkilenimi klinik veya subklinik olabilir. Çalışmamızda; soğuğun periferik sinir iletimi üzerindeki etkilerinden faydalanarak, B12 vitamin düzeylerindeki sinir etkilenimlerini ortaya çıkarmayı ve serum MMA düzeyleri ile desteklemeyi amaçladık. Serum B12 vitamin düzeylerine göre üç grup oluşturuldu. Serum B12 vitamin düzeyi < 126 pg/mL olan G1'de 13 olgu, 126-250 pg/mL olan G2'de 44 olgu ve 250-500 pg/mL olan G3'de 44 olgu olmak üzere toplam 101 olgu çalışmaya alındı. Her üç grupta önce rutin sinir iletimleri (üst ekstremitede; sağ median - sol ulnar sinir motor ve duyu iletim çalışmaları, alt ekstremitede; sağ tibial - sol peroneal sinir motor iletim çalışmaları ve sol sural sinir duyu iletim çalışması) yapıldı. Soğuk uygulama sonrası; sol ulnar sinir motor ve sol sural sinir duyu iletim çalışmaları tekrarlandı. Soğuk öncesi ve sonrası elde edilen elektrofizyolojik bulguların, serum B12 düzeyleri ile korelasyonu araştırıldı. Ayrıca, serum MMA'nın B12 vitamini ve sinir iletimleri ile korelasyonu değerlendirildi. Çalışma gruplarının tümünde; soğuk sonrası ulnar sinir motor distal latansında ve F dalga yanıtında uzama, distal segment motor iletim hızında yavaşlama izlendi. Bu bulgular soğuğun fizyolojik etkileri olarak değerlendirildi. Yine tüm gruplarda soğuk sonrası sural sinir DSAP amplitüdlerinde artma ve duyu iletim hızlarında azalma izlendi. Ancak sural sinir duyu iletim hızındaki düşüş fizyolojik etkilerden fazlaydı, soğuk ile her üç grupta sural sinir iletim hızları patolojik değere ulaştı. Normalde tüm gruplarda yapılan elektrofizyolojik bulgular yaşa, boya ve cinsiyete göre normal sınırlarda olup polinöropati ile uyumlu değildi. Tüm olgularda soğuk sonrası elektrofizyolojik bulgular duyusal lif nöropatisi ile uyumluydu. Sadece soğuğun fizyolojik etkisinin yanı sıra B12 vitamin eksikliğinin de bu patolojik süreçte, aksonal ağırlıklı bir etkilenme ile rol aldığını düşünmekteyiz. B12 vitamini normal referans aralığında olan ancak klinik bulgusu olmayan kişilerde de subklinik periferik sinir duyu lif tutulumunun olduğu kanaatindeyiz. Serum MMA ve B12 vitamin düzeyi arasında ise korelasyon bulamadık. Anahtar kelimeler: B12 vitamini (kobalamin),sinir ileti çalışmaları, elektromiyografi (EMG), subklinik periferik polinöropati ve soğuk uygulama