Yazar "Koç, Can" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 30
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Allerjik rinit tedavisinde kullanılan topikal nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncına etkisi(2001) Taner, Pelin; Muluk, Nuray Bayar; Akarsu, Cengiz; Koç, CanAllerjik rinit sık tekrarlayan ve tedavisi uzun sürebilen bir hastalıktır. Allerjik rinit tedavisinde topikal nazal kortikosteroidler önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda inhaler/nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncında artmaya yol açabildiğine yönelik çalışmalar yayınlanmaktadır. Bu çalışmada aller/ik rinit tedavisinde yeni bir seçenek olarak sunulan mometazon furoat ile daha önce piyasaya sürülmüş olan budesonidin göz içi basıncı üzerindeki kısa ve uzun dönem etkileri araştırılmıştır. Allerjik rinit nedeniyle, 6 hafta süre ile mometazon furoat tedavisi verilen 29 olgu ile budesonid tedavisi verilen 20 olgu göz içi basıncı değişiklikleri yönünden ortalama 50 gün ( 40-58 gün) izlendi. Her iki gruptaki olguların göz içi basınçları ilaç tedavisi başlanmadan önce, 6 haftalık tedavi bitiminde ve tedavi bitiminden sonraki 1. ayda ölçüldü. Her iki grupta (Mometazon furoat ve budesonid) tedavi öncesi ve sonrası; ve tedavi öncesi ve tedavi sonrası 1. aydaki kontrolde; ve gruplar arasında tedavi öncesi, sonrası ve tedavi sonrası 1. ayda ölçülen göz içi basınçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı.Bu bulgular ışığında, allerjik rinit tedavisinde 6 hafta süre ile uygulanan topikal nazal kortikosteroidlerin, göz içi basıncında artışa yol açmadıkları düşünüldü.Öğe The analysis of anterior skull base from two different perspectives: coronal and reconstructed sagittal computed tomography(Int Rhinologic Soc, 2005) Arıkan, Osman Kürşat; Ünal, Birsen; Kazkayaşı, Mustafa; Koç, CanThe aim of the study was to determine the heights of the anterior skull base and the distances between the anterior nasal spine and the skull base at three levels by means of coronal and reformatted sagittal images of computed tomography. The present study was performed on coronal and reformatted sagittal CT scans of 30 patients with sinonasal complaints. On the coronal view, the heights of the cribriform plate, the roof of ethmoid, and lateral lamella and the medial take-off angle between the ethmoid roof and cribriform plate were measured at different levels. On the reformatted sagittal images the distances from the nasal spine to the anterior cranial base at three different levels were measured. Then, the side-to-side variability of these measurements was statistically compared. The variations with normal distribution and abnormal distribution were analysed by paired t test and Wilcoxon paired-signed rank test, respectively. A statistically significant difference was detected only between the right and left sides in the height of the lateral lamella at the crista galli level (p < 0.05). The lateral lamella at the crista galli level on the left side was higher than on the right side. No statistically significant differences between the left and the right sides were noted in the heights and the distances of other data (p > 0.05). The normal anatomy of the anterior skull base has been described in detail on coronal and reconstructed sagittal computed tomography. These measurements may be helpful in the presurgical evaluation of patients undergoing endoscopic sinus surgery to optimize surgical safety.Öğe Bronş astımlı hastalarda sinonazal patolojik bulgular(2002) Kazkayası, Mustafa; Ekici, Aydanur; Yılmaz, Sevda; Muluk, Nuray Bayar; Koç, CanBronş astımlı hastalarda sinüslerde patolojik bulgulara daha sık rastlandığı ve kronik sinüzit (KS) tedavisinin astım semptomlarına ve akciğer fonksiyonlarına faydalı olduğu yüzyıllardır iddia edilmektedir. Bu çalışma, bronş astımı (BA) ve sinüslerdeki patolojik bulguların birlikte seyrini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Fakültemiz KBB-BBC ve Göğüs Hastalıkları Polikliniklerinde Eylül 1999-Mart 2001 tarihleri arasında ayaktan takip edilen 75 BA’lı olgu çalışma grubunu oluşturmuştur. Göğüs Hastalıkları Polikliniğinde hastaların ayrıntılı fizik muayeneleri yapılmış ve klinik takibinde gündüz skoru, gece skoru, öksürük skoru ve inhale b2 agonist tüketimi ‘astım semptom skoru’ olarak "0 ile 16" arasında derecelendirilmiş ve solunum fonksiyon ölçümleri yapılmıştır. KBB-BBC polikliniğinde öyküleri alınan, fizik muayeneleri yapılan olguların paranazal sinus bilgisayarlı tomografi (PNS-BT)’leri çekilmiştir. Olguların BT toplam skorlama sonuçları ile solunum fonksiyon testi sonuçları karşılaştırılmıştır. BT çekilen olgularımızın %93.8’de sinonazal patolojik bulgu tespit edilmiştir. BT skorlama değerleri olguların yaş, astım semptom süresi, astım semptom skoru ve solunum fonksiyon testleri ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir bulgu elde edilmemiştir (pé0.05). Çalışmamızda olgularımızın büyük çoğunluğunda sinonazal patolojik bulgu tespit edilmekle birlikte, sinüs hastalığının şiddeti ile BA şiddeti arasında pozitif bir ilişkinin olmadığı gözlenmiştir.Öğe Çocukların paranazal sinüs bilgisayarlı tomografilerinde patolojik bulgular(2001) Kazkayası, Mustafa; Karadeniz, Yasemin; Koç, CanÇocukların sinüs hastalıklarında optimum tedavi için, sinüsler uygun radyolojik yöntemlerle incelenmeli ve etyolojik neden ortaya konmaya çalışılmalıdır. Eylül 1999-Temmuz 2001 tarihleri arasında Fakültemiz Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi polikliniğinde anamnez ve muayene sonucunda kronik sinüzit tanısı alan 36 çocuk bu çalışmaya alınmıştır. Olguların koronal planda paranazal sinüs bilgisayarlı tomografi (PNS-BT) 'leri çekilmiştir. Tomografik kesitlerin yorumlanmasında tüm sinüsler iki ayrı taraf olarak kabul edilmiş (72 taraf), hem kemik doku anomalileri, hem de yumuşak doku patolojileri değerlendirilmiştir. Olguların 7'sinde sadece mukozal patoloji ve 3'ünde ise sadece kemik yapı anomalisi görülürken, diğer tüm BT kesitlerinde kemik yapı anomali ve yumuşak doku patolojilerinin birlikte seyrettiği tespit edilmiştir. Maksiller sinüs hastalığına eşlik eden 3 etmoid, bir frontal ve 4 sfenoid sinüsde mukozal patoloji izlenirken, 10 olguda pansinüzit saptanmıştır. Sonuç olarak, kronik sinüzit ön tanısı konan çocuklarda erken tanı konulması ve etyolojinin belirlenmesi amacıyla PNS-BT çekilmesinin faydalı olacağı gözlenmiştir.Öğe CT assessment of the effect of fluticasone propionate aqueous nasal spray treatment on lower turbinate hypertrophy due to vasomotor rhinitis(Taylor & Francis Ltd, 2006) Arıkan, Osman Kürşat; Koç, Can; Kendi, Tuğba; Muluk, Nuray Bayar; Ekici, AydanurConclusion. Fluticasone propionate ( FP) aqueous nasal spray was objectively found to be effective and safe for the treatment of lower turbinate enlargement in patients with vasomotor rhinitis. Objective. To assess the efficacy of FP aqueous nasal spray treatment in lower turbinate hypertrophy due to vasomotor rhinitis using CT. Material and methods. Of 35 patients with hypertrophic lower turbinates due to vasomotor rhinitis, 20 were treated twice daily with FP aqueous nasal spray ( 200 mu g/day) for 3 months continuously and 15 were treated with placebo vehicle as a control group. The local effect of the nasal spray was studied using CT and visual analog scales. Results. Treatment with FP provided significantly greater relief from the symptom of nasal obstruction compared with placebo over the entire 3-month treatment period ( p< 0.001). When the change from baseline was compared between the two groups, FP produced statistically significant reductions in the mucosal area of the lower turbinates and in the thickness of the nasal mucosa after 3 months (p< 0.05).Öğe Cytokeratin expression pattern in congenital and acquired pediatric cholesteatoma(Springer, 2005) Olszewska, E.; Lautermann, J.; Koç, Can; Schwaab, M.; Dazert, S.; Hildmann, H.; Sudhoff, H.Pediatric cholesteatoma can be classified as congenital or acquired based on clinical criteria. We studied the expression patterns of five distinctive cytokeratins in both types of cholesteatoma in order to improve understanding of their pathogenesis and origin. A comparable expression pattern for CK10, CK14, CK18, CK19 and 34 beta E12 antigens was found in the matrix of congenital and acquired pediatric cholesteatoma. Our results demonstrate that congenital and acquired pediatric cholesteatoma exhibit an identical cytokeratin distribution pattern, suggesting that they share a common origin. Therefore, it seems possible that a portion of the so-called "acquired" cholesteatoma may actually originate from advanced congenital cholesteatoma with secondary destruction of the tympanic membrane in the pediatric patient population.Öğe Effect of oxymetazoline nasal spray on intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics(B C Decker Inc, 2006) Arıkan, Osman Kürşat; Akarsu, Cengiz; Ünal, Birsen; Ergin, Ahmet; Koç, CanObjectives: To determine the effect of oxymetazoline nasal spray on intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics in patients with open-angle glaucoma and to compare the results with those measured in healthy control participants. Study Design: Controlled, prospective clinical trial. Setting: University hospital. Methods: Thirty patients with open-angle glaucoma and 30 healthy volunteers as controls were topically self-administered oxymetazoline nasal spray three times a day (one spray in each nostril of 0.05% concentration) for 5 days continuously. Main Outcome Measures: Intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics were measured in glaucomatous and normal eyes at baseline and at the end of oxymetazoline application. Results: Oxymetazoline nasal spray lowered intraocular pressure significantly in both the glaucoma group (p = .02) and the control group (p = .001) after 5 days of treatment. The systemic parameters in the glaucoma and control groups (systolic blood pressure, p = .14 and p = .17; diastolic blood pressure, p = .18 and p = .49; and pulse rate, p = .06 and p = .50, respectively) did not show statistically significant differences during the study period. Additionally, except with a significant decrease in the resistivity index of the central retinal artery in the glaucoma patients (p = .001), oxymetazoline nasal spray did not result in any significant changes in the retrobulbar hemodynamics in both the glaucoma and control groups. Conclusions: This study showed that a 5-day treatment with oxymetazoline nasal spray reduced intraocular pressure in both healthy controls and patients with glaucoma under treatment. In addition, it had no significant adverse effects on the retrobulbar hemodynamics.Öğe Effects of ropivacaine on transient-evoked otoacoustic emissions: a rabbit model(Springer, 2006) Arıkan, Osman Kürşat; Muluk, Nuray Bayar; Budak, Bilgehan; Apan, Alparslan; Budak, Gürer; Koç, CanThe aim of this study was to investigate the effect of ropivacaine, a newer amide local anesthetic, on the ears of rabbits by using transient-evoked otoacoustic emissions (TEOAEs). Thirty rabbits were studied in a random block design of six groups of five animals each. There received intra-tympanically instilled single doses of 0.5 mg/kg, 1.0 mg/kg of ropivacaine, 0.5 ml of isotonic saline (control for intratympanic application), or intravenously administered single doses of 1.0 mg/kg, 2.0 mg/kg of ropivacaine and 1.0 ml of isotonic saline (control for intravenous application). Cochlear function was serially monitored using TEOAEs before administration and on the 1st and 15th days after administrations of ropivacaine or isotonic saline. The responses of TEOAEs were analyzed in terms of mean stimulus, stability, wave reproducibility and emission amplitudes at 1.0-4.0 kHz. We found no significant changes in the TEOAE responses of the baseline measurements in each group before administration and the responses at each interval in the same group after administration throughout the experiment (P > 0.05). Also, no significant difference was found between the group receiving ropivacaine administered intravenously or intratympanicly and the control group at each interval (P > 0.05). The data from the present study showed that ropivacaine, whether administered intravenously or intratympanically and even at a low or high dose, has no effects on the responses of TEOAEs in the early period. These findings encourage the use of ropivacaine as a safe agent without ototoxic effects in peripheral nerve blocks, epidural and intravenous regional anesthesia or even tinnitus therapy in the future.Öğe Efficacy of topotecan treatment on antioxidant enzymes and TBA-RS levels in submandibular glands of rabbits: An experimental study(Sage Publications Ltd, 2005) Muluk, Nuray Bayar; Kısa, Üçler; Kaçmaz, Murat; Apan, Alparslan; Koç, CanOBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the effects of topotecan (Hycamtin), a topoisomerase I inhibiting anticancer agent, on antioxidant enzymes (SOD, CAT, and GSH-Px) and TBA-RS values of the submandibular glands of the rabbits. STUDY DESIGN AND SETTING: The study was conveyed in two groups (Group I, II) and control with a total of 24 rabbits. Eight rabbits in group I received intravenous (i.v.) topotecan (0.25 mg/kg once daily) for 3 days. Eight rabbits in group II received i.v. topotecan (0.5 mg/kg once daily) for 3 days. On the 15th day after administration of topotecan, submandibular glands were removed and levels of the SOD, CAT, and GSH-Px and the TBA-RS in the submandibular glands of the rabbits were examined. RESULTS: SOD, CAT, and GSH-Px values were significantly higher in high-dose topotecan group compared to control group (P < 0.05). SOD and TBA-RS values were significantly higher in high-dose topotecan group compared to low-dose topotecan group (P < 0.05). CONCLUSION: It was concluded that, to prevent the hazardous effects of oxygen free radicals due to topotecan, antioxidant enzymes SOD, CAT, and GSH-Px were increased. The higher levels of the TBA-RS values in group II showed that permanent damage was present because of high-dose topotecan administration in the submandibular glands of the rabbits.Öğe Emotional effects of nasal packing measured by the hospital anxiety and depression scale in patients following nasal surgery(B C Decker Inc, 2005) Muluk, Nuray Bayar; Oğuztürk, Ömer; Ekici, Aydanur; Koç, CanThe aim of this study was to test the validity of the Hospital Anxiety and Depression (HAD) Scale in patients who underwent nasal surgery as a method of screening for emotional disorders during their hospital stay. The study group consisted of 50 adult patients (29 male, 21 female) who underwent nasal surgery for different reasons, such as chronic sinusitis, nasal polyposis, and nasal septal deviation. Functional endoscopic sinus surgery and/or septoplasty were managed in these patients, and all of the patients had nasal packing applied bilaterally for 2 days. The HAD Scale was given to all of the patients 1 day before surgery and 1 day after surgery, with anterior nasal packing bilaterally during the hospital stay. The anxiety and depression levels of the male group were under the cutoff points. For the female group, the depression levels were under the cutoff points, and the anxiety levels were high in the preoperative period and decreased after the operation. Anxiety and depression levels in the pre- and postoperative periods for the male and female groups were analyzed by Paired t-test. No statistically significant result was found (p >.05). It was concluded that, for patients well informed about nasal packing and hospital conditions, nasal packing may be used safely, without any psychological disturbance. The HAD Scale should be a more useful screening method to diagnose emotional disorders, especially in patients who are hospitalized for a long time.Öğe Endoskopik sinüs cerrahisi sonuçlarinin bilgisayarlı tomografi ile takibi(2002) Koç, Can; Kaymakçı, Mustafa; Arıkan, Osman Kürşat; Kara, SimayBu çalışmada; endoskopik sinüs cerrahisi (ESC) öncesi ve sonrası bilgisayarlı tomografi (BT) çekilerek cerrahi başarının objektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kronik rinosinüzit nedeniyle 1998-2000 yılları arasında ESC yapılan 98 hastadan preoperatif ve postoperatif BT’si çekilebilen 52 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Maksiller ve etmoid hücre patolojilerinde %92 düzelme saptanırken, frontal sinüs patolojilerinde bu oran %27 olarak bulunmuştur. ESC yapılan hastaların postoperatif dönemdeki takiplerinde gerek ameliyatın başarısının değerlendirilmesi gerekse rekürrenslerin erken tanısı için klinik ve endoskopik muayenenin yanında BT kontrolünün de takipte yararlı olacağı kanısındayız.Öğe Endoskopik sinüs cerrahisinde revizyon(2001) Koç, Can; Kaymakçı, Mustafa; Arıkan, Osman Kürşat; Özdem, CaferEndoskopik sinüs cerrahisi (ESC), kronik sinüs hastalıklarının tedavisinde son 20 yıldır giderek artan bir popülariteyle kullanılmaktadır. Normal fizyolojik yapıyı korumaya en yakın teknik olarak kabul edildiği için fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi de yaygın kullanılan bir tanımdır. Ancak ESC tüm kronik sinüzitli hastalarda ve özellikle nazal polipozis vakalarında her zaman istenilen fonksiyonelliğe ulaşamamaktadır. Ameliyat sonrası uygun medikal tedaviye rağmen şikayetleri süren hastalar revizyon ameliyatına aday olarak değerlendirilmelidir. Önceden geleneksel sinüs cerrahisi geçirmiş hastalar bir yana bırakılacak olursa nazal polipozisli hastalar, revizyon cerrahisine aday grubun başında gelmektedir. Orta konka laterallzasyonu ve adezyonlar ile polip gibi etmoidektomi kavitesini tıkayan patolojiler ventilasyon ve drenajın bozulmasına neden olan önemli revizyon nedenleridir. Bu çalışmada çeşitli nedenlerle ESC ameliyatı geçiren ve 12-20 ay takip edilen 50 hasta değerlendirilmiş, sonuçta 14 (% 28) hastaya revizyon cerrahisi endikasyonu konularak ameliyat edilmiştir. Takip süresi uzadıkça revizyon gerektiren hasta sayının arttığı dikkat çekmiştir. Makalede revizyon gerektiren vakaların genel analizi, revizyon kriterleri ve zamanlaması tartışılmıştır.Öğe An in vitro comparison of the efficacy of ceruminolytics for the disintegration of cerumen plugs from elderly patients(2005) Arıkan, Osman Kürşat; Koç, Can; Çırpar, Özden; Kısa, ÜçlerAmaç: İlerleyen yaşla birlikte serümen (buşon) birikimlerine sık rastlanmaktadır. Yaşlı hastalardan elde edilen serümen tıkaçlarının çözünmesinde Earex, Waxsol, Xerumenex, hidrojen peroksit’in gliserin içinde % 6’lık solüsyonu, % 10’luk sodyum bikarbonat solüsyonu ve distile suyun etkilerinin karşılaştırılması. Materyal ve Metod: Otuz iki yaşlı hastanın dış kulak yolundan taze buşon örnekleri alındı. Aynı buşon örneğinden 100 mg’lık eşit miktarlar ölçülerek çalışma ortamına yerleştirilerek üzerine serümenolitik solüsyonlar eklendi. Çözünme derecesi beş gün boyunca belli zaman aralıklarında değerlendirildi. Sonuçlar: Tam çözünme bir saat içinde sadece hidrojen Peroksit’in gliserin içinde % 6’lık solüsyonu ile meydana geldi. Waxsol ve % 10’luk sodyum bikarbonat solüsyonunun her ikisinde de kısmi çözünme izlendi. Earex ve Xerumenex solüsyonlarının ise buşon çözünmesinde hemen hemen hiç etkisinin olmadığı görüldü. Yorum: Beş serümenolitik solüsyonun kullanıldığı bu invitro çalışmada yaşlı hastalardan elde edilen serümen tıkaçların çözünmesinde hidrojen peroksit’in gliserin içinde % 6 'lık solüsyonunun en etkili serümenolitik olduğu belirlenmiştir.Öğe The indicence of atopy in adults with recurrent secretory otitis media: Screening with phadiatop(2006) Fırat, Yezdan; Koç, Can; Olcay, Işıl; Selçuk, Adın; Fırat, Ahmet Kemal; Özdem, CaferAmaç: Rekürren sekretuar otitis mediası (SOM) olan erişkin hastalarda, göreceli yeni bir yöntem olan Phadiatop ile atopi varlığı araştırıldı; yöntemin duyarlılığı, özgüllüğü ve tarama testi olarak kullanılabilirliği incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya rekürren SOM tanısı alan 84 hasta (54 kadın, 30 erkek; ort. yaş 36.7; dağılım 19-62) alındı. Hastalarda öykü, laboratuvar bulguları, deri testi ve total IgE düzeyi incelendi. En az bir deri testi pozitif ve/veya total IgE sonucu yüksek, öyküsü pozitif olan hastalar atopik olarak kabul edildi. Bulgular: Belirlenen kriterlere göre rekürren SOM'u olan 84 hastanın 31'inde atopi saptandı. Atopik olmayan 53 hastanın hepsinde ve bir atopik hastada Phadiatop değerleri negatif bulundu. Otuz bir atopik hastanın 30'unda Phadiatop değerleri pozitif bulundu (Özgünlük:1 .00, duyarlılık: 0.97, pozitif tahmin değeri: 1.00, negatif tahmin değeri: 0.98). Sonuç: Bu bulgular, rekürren SOM'u olan hastalarda atopinin saptanması için Phadiatop'un etkin bir tarama testi olduğunu göstermektedir.Öğe Jüvenil nazofarengeal anjiofibrom tedavisinde pre-operatif polivinil alkol embolizasyonunun klinik değeri(2001) Koç, Can; Özdem, Cafer; Arıkan, Osman Kürşat; Beriat, KaanJüvenil nazofarengeal anjiofibromun tedavisinde pre-operatif embolizasyonun yeri tartışmalıdır. Embolizasyonun klinik etkinliğini değerlendirmek amacıyla, kliniğimizde 1994-2000 yılları arasında histopatolojik tanısı Jüvenil nazofarengeal anjiofibrom gelen, embolizasyon uygulanan ve uygulanmayan on hasta retrospektif olarak analiz edilmiştir. Bu vakaların beşine polivinil alkol ile selektif embolizasyon uygulanmıştır. Sadece cerrahi tedavi uygulanan olgulardaki intra-operatif kanama miktarı ortalama 2530 cc, verilen transfüzyon ünitesi ortalama 4.4 unit olarak bulunmuştur. Cerrahi öncesi pre-operatif embolizasyon uygulanan olgularda ise intra-operatif kanama miktarı ortalama 1590 cc, verilen transfüzyon ünitesi ise ortalama 2 unittir. Sonuçlar, pre-operatif polivinil alkol ile embolizasyonun intra-operatif kanama miktarını, transfüzyon ihtiyacını ve operasyon süresini azaltmada güvenilir ve etkili bir yöntem olduğunu göstermiştir.Öğe Mukozal temas kökenli baş ve yüz ağrılarının endoskopik cerrahi ile tedavisi(2005) Koç, CanAmaç: Burun kökenli baş ve yüz ağrıları son yıllarda daha sık gündeme gelen bir konudur. Orta konka sendromu terimi bu durumu tanımlamak için kullanılır. Orta konka ile nazal septum ya da burun yan duvarı arasındaki mukozal temas sonucunda hissedilen ağrı tipi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmamızda ana şikayeti kronik başağrısı olup, endoskopi ve bilgisayarlı tomografi (BT) ile yapılan değerlendirmeler sonucu sinüs hastalığı olmayan ve mukozal temas noktaları tespit edilen 23 hasta değerlendirilmiştir. Yirmiüç hastadan 14’ü cerrahi girişimi kabul ederken, 9 hasta medikal tedaviyi tercih etmiştir. Cerrahi tedaviyi kabul edenler çalışma grubunu (Grup 1), medikal tedavi uygulananlar ise kontrol grubunu (Grup 2) oluşturmuştur. Medikal veya cerrahi tedavi öncesi ve sonrası baş ve yüz ağrıları 10 birimlik görsel analog skala (GAS) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: GAS değerlerinin zaman içindeki değişimi Grup 1’de istatistiki olarak anlamlı iken, Grup 2’de anlamsızdır (Friedman testi; sırasıyla çalışma p0.001, kontrol p0.06). Ayrıca, her iki grupta uygulanan tedavinin etkinliğinin karşılaştırılmasında, cerrahi gruptaki hastaların tedaviden istatistiki olarak anlamlı oranda daha çok fayda gördüğü anlaşılmıştır (Mann Whitney U test, p0.05). Sonuç: Cerrahi yaklaşımın mukozal temas sonucu ortaya çıkan baş ve yüz ağrılarının tedavisinde etkili ve güvenilir bir yöntem olduğu; ayrıca endoskopik yaklaşımın bu müdahaleyi kolaylaştırması açısından tercih edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.Öğe Nazal polipler(2005) Kitapçı, Fatma; Muluk, Nuray Bayar; Atasoy, Pınar; Koç, CanNazal polipozis, burun tıkanıklığı durumunda ayırıcı tanısı yapılması gereken önemli bir antitedir. Hastalarda burun tıkanıklığı yanında, postnazal akıntı, burun akıntısı, koku/tad hissinde kayıp ve yüz ağrısı gibi şikayetler de bulunabilir. Nazal polipler özellikle endoskopik muayene ile kolaylıkla tanınabilir. Poliplerin oluşumu ile ilgili çok sayıda teori ileri sürülmüştür. Polip patogenezinde tüm teoriler mukoza ödemi üzerine kurulmuştur. Alerji, burun inflamasyonu, mukozal yüzeylerin teması, kronik enfeksiyonlar, burun mukozasının vazomotor bozukluğu gibi patolojilere sekonder olarak ödem gelişir ve bu ödemli mukoza yerçekiminin etkisiyle nazal kaviteye doğru bombeleşir. Özellikle paradoksal orta konka, aşırı pnömatize etmoid bulla gibi ostiomeatal bölgeyi daraltan anatomik varyasyonlar da nazal polip gelişimine neden olmaktadır. Nazal polip patogenezini anlamaya yönelik çok sayıda çalışma yapılmıştır. Eozinofilik infiltrasyon ve mast hücrelerin degranülasyonu polip histopatolojisinin en yaygın bulgularıdır. Bunun dışında lenfositler, bazofiller ve makrofajlar gibi inflamatuar hücrelerden oluşan infiltrasyon mevcuttur. Bu hücrelerden salgılanan kimyasal mediatörlerin de etkisiyle polip dokularında, skuamöz metaplazi, sekretuar hiperplazi ve epitelyal hücre proliferasyonunu içeren mukozal değişiklikler görülmektedir. Nazal polipozis tedavisi nıedikal ve/veya cerrahi olarak yapılır. Medikal tedavide antiinflamatuar etkilerinden dolayı yaygın olarak kullanılan ilaçlar kortikosteroidlerdir. Steroidler topikal ve/veya sistemik olarak kullanılarak poliplerin küçülmesi, ödemin azalması, semptomların hafiflemesi ve postoperatif rekürrenslerin azalması gibi olumlu etkiler gösterirler. Konvansiyonel medikal tedavi başarısız olduğunda, cerrahi tedavi planlanır. Endoskopik sinüs cerrahisi günümüzde en etkili ve sık uygulanan tekniktir. Bu yöntemle hastalıklı sinüsler açılarak polip dokularıyla birlikte tüm patolojik mukozalar çıkarılmaktadır. Nazal polipoziste rekürrens sıktır. Bu nedenle postoperatif medikal tedaviye yeterli süre devam edilmelidir.Öğe Okul öncesi çocuklarda bifid uvula ile rekürrent otitis media arasındaki ilişki(2003) Arıkan, Osman Kürşat; Koç, CanAmaç: Okul öncesi çocuklarda bifid uvula varlığı ile rekürrent otitis media görülme sıklığı arasındaki ilişki değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, akut otitis medianın en sık görüldüğü yaşlar olan 0-4 yaş grubunda yer alan, belirgin ya da submukozal yarık damak patolojisi olmaksızın izole bifid uvula belirlenen 36 çocuk alındı. Olgular akut otitis media ataklarının sıklığı açısından 12 ay süreyle izlendi. Kontrol grubu olarak da, çalışma grubu olgularıyla aynı yaş ve cinsiyette eşleştirilmiş 36 çocuk seçildi. Bulgular: Bir yıl içinde dört ile sekiz kez arasında akut otitis media atağı geçirme oranı bifid uvulalı grupta %30.6 (11 hasta), kontrol grubunda %13.9 bulundu (p0.05). Bir yıl içinde sekizin üzerinde atak geçirme oranı ise bifid uvulalı grupta %11.1, kontrol grubunda %2.8 idi. Sonuç: Bifid uvulalı çocukların, kontrol grubuna göre rekürrent otitis mediaya daha yatkın oldukları belirlendi. Muayene sırasında bifid uvulası fark edilen çocuklar, otolojik sorunların gelişmesini önlemek açısından yakından izlenmelidir.Öğe Osteomeatal kompleks boşluklarının/mesafelerinin kemik ve mukozal genişliklerinin kronik sinüzit şiddeti ile ilişkisi - BT çalışması(2005) Ünal, Birsen; Arıkan, Osman Kürşat; Bilgili, Yasemin; Koç, CanAmaç: Etmoid infindibulum ve unsinat proses-orta konka boşluklarının kemik ve mukozal genişlikleri ve lamina paprisea-orta konka mesafesinin kemik genişliği ile maksiller, ön etmoid ve frontal sinüs patolojilerinin şiddeti arasındaki ilişki araştırıldı. Yöntem ve Gereçler: Kronik sinüziti olan 49 hastanın paranazal sinüs bilgisayarlı tomografilerinden etmoid infindibulum ve unsinat proses-orta konka boşluklarının kemik ve mukoza konturları arasındaki mesafe ile lamina paprisea-orta konka mesafesi toplam 98 nazal yarıda ölçüldü. İnflamatuar patolojiler sinüs hacmindeki azalmaya göre yok, hafif (sinüs hacminin 1/3’ünden azı kapalı), orta (sinüs hacminin 1/3’ü ile 2/3’ü kapalı) ve şiddetli (2/3’ünden fazlası kapalı) olarak gruplandı. Osteomeatal kompleks düzeyinde bulunan septum deviasyonu, etmoid bulla overpnömatizasyonu, Haller hücresi, unsinat proses deviasyonu ve pnömatizasyonu, bulbar konka bulloza varlığı gibi anatomik varyasyonlar kaydedildi. Bulgular: Şiddetli maksiller ve ön etmoid sinüs patolojisi olanlarda kemik infindibulum ve mukozal infindibulum genişlikleri, şiddetli-orta derecede frontal sinüs patolojisi saptanan olgularda ise mukozal infindibulum genişliği, patoloji saptanmayanlara oranla dardı (p0.05). Kemik infindibulum genişliği ile maksiller sinüzit şiddeti, mukozal infindibulum genişliği ile frontal, maksiller ve ön etmoid sinüzitlerin şiddeti ve mukozal unsinat proses-orta konka genişliği ile frontal sinüzit şiddeti arasında negatif ilişki saptandı. Otuzbeş (%71.4) olguda bir veya daha fazla anatomik varyasyon gözlendi. Lamina paprisea-orta konka ve mukozal infindibulum genişlikleri anatomik varyasyon olan yarı sinüslerde olmayan tarafa göre dardı. Sonuç: Osteomeatal kompleks mukozal patolojilerinin yanında kemik yapılar arası mesafelerdeki azalmalar da sinüs inflamatuar patolojilerinde rol oynamaktadır. Kemik infindibulum aralığının daralması maksiller sinüzit gelişimi ve ilerlemesi için önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır.Öğe Preincisional infiltration of tonsils with ropivacaine in post-tonsillectomy pain relief: double-blind, randomized, placebo-controlled intraindividual study(B C Decker Inc, 2006) Arıkan, Osman Kürşat; Özcan, Şaziye; Kazkayasi, Mustafa; Akpinar, Serpil; Koç, CanObjective: To determine whether pre-emptive ropivacaine has an influence on postoperative pain in adult patients undergoing tonsillectomy. Design: A prospective, randomized, double-blind, placebo-controlled clinical trial. Setting: University hospital. Patients: The study included 20 adult patients undergoing elective tonsillectomy. Anesthetic induction and maintenance, dissection tonsillectomy, hemostasis techniques, and postoperative analgesic treatment were standardized for all patients. Before the onset of incision, one tonsillar fossa was administered 5 mL of 2% ropivacaine hydrochloride with epinephrine, whereas the other side received 5 mL of 0.9% saline with epinephrine and was designated as the control side. Main Outcomes Measures: For each side, postoperative pain, otalgia, operating time, amount of intraoperative blood loss, and postoperative hemorrhage were assessed. The intensity of postoperative pain was measured at rest and when the patient was drinking and was scored on a visual analogue scale. The patients were followed up for 10 days after surgery. Results: There was no statistically significant difference in the amount of intraoperative hemorrhage and operation time between sides (p >.05). The constant postoperative pain in the ropivacaine side at rest was significantly less than in the placebo side on days 1, 2, 5, and 6 (p <.05). The post-tonsillectomy pain experienced in the ropivacaine side when swallowing was significantly less than that in the placebo side throughout the study period except on day 10 (p <.05). Conclusion: Based on the present findings, preincisional infiltration of ropivacaine 2% appears to be effective against both early and late postoperative pain, especially on swallowing, following tonsillectomy in adults.