Yazar "Sağsöz, Nevin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Association Between Plasma Adrenomedullin Levels and Bone Mineral Density in Patients with Polycystic Ovary Syndrome(Galenos Yayincilik, 2005) Uçar, Banu; Noyan, Volkan; Yücel, Aykan; Sağsöz, Nevin; Çağlayan, OsmanObjective: The aim of the study was to compare bone mineral density measurements between patients with polycystic ovary syndrome (PCOS) and age and body mass index matched healthy controls, and to examine whether plasma adrenomedullin concentration was associated with bone mineral density. Design: Prospective study. Setting: Department of Obstetrics and Gynecology, Kirikkale University School of Medicine. Patients: Twenty women with PCOS and 13 healthy control subjects were enrolled in the study. Interventions: Plasma adrenomedullin, serum androstenedione, free testosterone, testosterone, DHEAS, SHBG, FSH, LH, estradiol, fasting insulin and fasting glucose were measured in each subject. Bone mineral density (lumbar spine 2-4 (L2-4), femoral neck, ward's triangle, great trochanter) measurements were measured using dual energy X-ray absorptiometry. Insulin resistance was estimated by fasting insulin level, fasting glucose: insulin ratio and 75 g of glucose tolerance test for 2 hours. Main Outcome Measures: Bone mineral density and correlation between bone mineral density and plasma adrenomedullin. Result: Bone mineral density measurements did not differ between the groups. There were no correlations between plasma adrenomedullin and bone mineral density measurements. Conclusions: Further studies are needed to evaluate the relation between bone mineral density and plasma adrenomedullin.Öğe Body hair scores and total hair diameters in healthy women in the Kirikkale Region, of Turkey(Yonsei Univ College Medicine, 2004) Sağsöz, Nevin; Kamacı, Mansur; Orbak, ZerrinIt was aimed to determine the normal hair scores of women of Kirikkale region according to the Ferriman-Gallwey scale and to investigate the relationship between the hair shaft diameter and hair scores. Hair scores were calculated in 204 healthy women, and hair shaft diameters were measured from the hair samples collected from 60 patients. Body mass index, waist to hip ratio, insulin resistance and blood androgen levels were determined. Neutral, hormonal and total hair scores were 2.1 +/- 1.4, 3.1 +/- 2.7 and 5.2 +/- 3.6, respectively. The average total hair diameter and hormonal hair diameter were 191.93 +/- 90.49 mum and 121.8 +/- 75.9 mum respectively. The correlation between total hair diameter and total hair score was statistically significant (r = 0.704 p < 0.001). Also, the correlation between hormonal hair diameter and hormonal hair score was statistically significant (r = 0.724 p < 0.001). While hair scores and diameters show meaningful positive correlation with androgen levels, they show negative correlation with age. In our population, 95% value of total hair score was 11, and for the hormonal score, it was 9. Hair diameters increase with hair score, regardless of total or hormonal of hair scores. Hair scores and hair diameters may be affected by blood androgens in healthy women.Öğe Bölgesel nöral tüp defektli gebelerin sağlıklı gebelerle karşılaştırılması(2018) Sayan, Cemile Dayangan; Sağsöz, Nevin; Özkan, Zehra Sema; Yeral, Mahmut İlkin; Tursun, SerkanAmaç: Nöral tüp defektleri (NTD) nöral tüpün bir bölümünün kapanmasında meydana gelen kusur sonucu ortaya çıkan vesık görülen konjenital anomalilerdir. Dünya çapında her yıl yaklaşık 300.000 bebek NTD ile doğmaktadır ve NTD konjenitalanomalilerle ilişkili neonatal ölümlerin yaklaşık olarak %29’undan sorumlu tutulmaktadır. Bu çalışmada Kırıkkale ilinde2014-2017 yılları arasında saptanan NTD’li gebeler ile sağlıklı gebelerin demografik özellikleri ve laboratuar bulgularınıkarşılaştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya NTD’i tanısı almış 27 olgu ve 30 sağlıklı gebe dahil edildi. Olgularındemografik verileri ve laboratuvar değerleri kayıtlardan tarandı ve kaydedildi. Bulgular NTD’li ve sağlıklı gebelik gruplarıarasında karşılaştırıldı.Bulgular: NTD’li hastaların 15 tanesi meningomyelosel, 4 tanesi anensefali, 2 tanesi ensefalosel, 2 tanesi eksensefali, 2tanesi anensefali+ensefalosel, 1 tanesi meningomyelosel+ensefalosel ve 1 tanesi de myeloşizis tanılı idi. NTD grubununortalama vücut kitle indeksi kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Gruplar arasında laboratuvar parametreleriaçısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.Sonuç: Kırıkkale ilinde NTD’li ve sağlıklı gebeleri karşılaştırdığımız çalışmamızda NTD grubunda VKİ’nin kontrol grubunagöre anlamlı daha yüksek olduğunu tespit ettik. Çok merkezli ve artmış popülasyonla yapılacak yeni çalışmalar, Türktoplumunda NTD risklerini ayrıntılı olarak belirlemek açısından faydalı olacaktır.Öğe Doğal menopozda hormon replasman tedavisinin renal arter doppler indekslerine etkisi: Ön çalışması(2006) Yücel, Aykan; Kara, Simay Altan; Noyan, Volkan; Sağsöz, Nevin; Çil, Aylin PelinObjektif: Bu çalışmanın amacı doğal menopozdaki hastalarda üç farklı hormon replasman tedavisinin (HRT) renal damarlar üzerine etkisini renal arter Doppler indeksleri ölçümü ile araştırmaktı. Planlama: Otuz üç postmenapozal hastaya randomize olarak sırasıyla 0.625 mg konjuge equine östrojen (CEE) 5 mg medroksiprogesteron asetat (MPA) (Grup I), 2 mg estradiol valerat (Grup II) ya da 2.5 mg Tibolon (Grup III) başlandı. Tedavi başlamadan önce ve başlangıçtan 70 gün sonra her hastaya sol interlobar renal arter Doppleri yapıldı. Ortam: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ve Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Değerlendirme parametreleri: HRT başlangıç ve tedavi sonrasında interlobar renal arter Doppler indeksleri ölçümü SONUÇ: Toplam 33 hastadan grup I’ den 11, grup II’ den 7 ve grup III’ den 9 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu 27 hastanın yaş ortalaması 49.44 4.07 idi. Tüm hastaların bazal pulsatilite (PI) ve resistivite indeks (RI) değerleri benzerdi. Yetmiş günlük tedavi sonrasında grup III’ teki hastaların RI (p0.001), grup II’ deki hastaların RI (p0.047) ve PI (p0.028) değerlerinde anlamlı düşüş izlendi. Grup I’ deki hastaların bazal ve tedavi sonrası RI ve PI değerlerinde ise anlamlı değişiklik olmadı. YORUM: Az sayıda hastayla yapılmış olan bu çalışmanın sonuçları Tibolon ve estradiol valerat’in renal kan akımı üzerine olumlu etkileri olabileceği ve östrojenle kombine kullanıldığında MPA’ ın östrojenin vasküler etkilerini azaltıcı etki yaratabileceğini düşündürmekte ise de, bu yargıyı destekleyecek iyi planlanmış daha fazla hastayla yapılmış, uzun süreli çalışmalara gereksinim vardır.Öğe Doğum Eyleminde Perineal-İnguinal Herpes Zoster Enfeksiyonu: Nadir bir olgu sunumu(2017) Bulanık, Murat; Sağsöz, Nevin; Kurtay, Sabri; Işık, YükselAmaç: Herpes Zoster (zona) enfeksiyonu yaşam boyu görülme sıklığı % 0,3-0,8 olan, varisella zoster virusunun (VZV) primer olarak nöral dokuyu tuttuğu fakat komplikasyonları dermatolojik, nörolojik, oftalmolojik ya da visseral olabilen viral enfeksiyondur Gebelikte varisella zoster enfeksiyonu 1-5/10.000 gibi düşük insidansa sahipken olgulardaki VZV seropozitifliği oldukça yüksektir (> % 95). Gebelikte bulaş in-utero, perinatal, postnatal olabilir. Mortalitesi yüksek olan neonatal suçiçeği enfeksiyonu ise doğum sırasındaki bulaş sonucu ortaya çıkar. Bu yazıda gebeliğinde travay takibinde zona enfeksiyonu geçiren ve bunun üzerine sezeryan ile doğumu gerçekleştirilen bir olgu sunularak konu literatur bilgileri eşliğinde tartışıldı.Öğe The effects of hormone therapy, estrogen therapy and tibolone on apoptosis and cyclin D-1 expression in postmenopausal vaginal epithelium(Elsevier Science Bv, 2005) Sağsöz, Nevin; Yücel, Aykan; Noyan, Volkan; Bozdoğan, ÖnderObjective: To investigate the effects of hormone therapy, estrogen therapy and tibolone on markers of apoptosis including bcl-2, and bax and cyclin D, expression in postmenopausal vaginal epithelium. Study design: Thirty postmenopausal women were randomized to the treatment protocols (0.625 mg conjugated equine estrogen (CEE) + 2.5 mg medroxyprogesterone acetate (MPA); 2 mg estradiol valerate; 2.5 mg tibolone). After baseline vaginal biopsy, control biopsies were performed after 70 days following the initiation of the therapy. Bcl-2, bax, Bcl-2/bax ratio, cyclin D, measurements were performed immunohistochemically. Data were analyzed by Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and Wilcoxon tests. Results: After the treatment period the above-mentioned parameters were not different among the groups except for cyclin D-1 levels. Cyclin D-1 expression was found to be strong in patients with treated estradiol valerate. Conclusions: The effects of estrogen on cyclin D-1 expression were not detected with tibolone or with the addition of progesterone to estrogen in the vaginal epithelium. Cyclin D, appeared to have stronger effects on the estrogen related proliferation compared to apoptotic markers in vaginal epithelial cells. (c) 2004 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Öğe The effects of oral contraceptives including low-dose estrogen and drospirenone on the concentration of leptin end ghrelin on polycystic ovary syndrome(Elsevier Science Inc, 2009) Sağsöz, Nevin; Orbak, Zerrin; Noyan, Volkan; Yücel, Aykan; Uçar, Banu; Yıldız, LeylaObjective: To evaluate short-term leptin and ghrelin concentrations in women with polycystic ovary syndrome (PCOS) who use low-dose oral contraceptives containing drospirenone. Design: Prospective study. Setting: Department of obstetrics and gynaecology in a university hospital. Patient(s): Twenty women with PCOS were enrolled in the study. Intervention(s): A low-dose oral contraceptive containing ethinyl estradiol and drospirenone was given for three cycles. Main Outcome Measure(s): Serum androstenedione, free T, T, dehydroepiandrosterone sulphate, sex hormone-binding globulin, FSH, LH, E-2, lipid profiles, leptin, and ghrelin levels were measured in each subject. Insulin resistance was estimated by the homeostasis model assessment-insulin resistance (HOMA-IR). Result(s): While leptin concentrations did not change with therapy, ghrelin levels increased statistically. Baseline leptin concentrations were correlated positively with body mass index, waist-to-hip ratio, insulin, and HOMA-IR and negatively with ghrelin. After controlling for body mass index and waist-to-hip ratio in a partial correlation analysis, leptin levels were not correlated with these parameters. Ghrelin was inversely correlated with body mass index, waist-to-hip ratio, insulin, HOMA-IR, and free T. Conclusion(s): In patients with PCOS, an oral contraceptive containing ethinyl estradiol and drospirenone increases ghrelin levels but not leptin levels in a 3-month period. Ghrelin might be related to the metabolic and androgenic changes in patients with PCOS. (Fertil Steril (R) 2009;92:660-6. (C)2009 by American Society for Reproductive Medicine.)Öğe Endosalpingiosis in association with uterine anomaly: A case report(2003) Sağsöz, Nevin; Atasoy, Pınar; Bayram, MerihEndosalpinjiosis fallop tüpüne ait glandüler epitelin ektopik lokalizasyonda bulunmasıdır. Endosalpingiosisin semptom, bulgu ve tedavisi net olarak belirlenmemiştir. Bikornuat uterusla birlikte tespit edilen endosalpinjiosis olgusu sunuldu ve literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Evaluation of endometrial thickness and body mass index in postmenopausal women(2000) Sağsöz, Nevin; Bayram, Merih; Kamacı, MansurBu çalışmanın amacı endometrium kalınlığının ölçümü ile menopozda vücût kitle indeksi arasında ilişki olup olmadığını incelemektir. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın-Doğum polikliniğimize başvuran en az bir yıllık amenore döneminden sonra gelen klinik ve hormonal olarak menopoz tanısı konan ve hormon replasmanı almayan 50 hasta çalışma kapsamına alındı. Endometrium kalınlığı çift tabaka kalınlık olarak ölçüldü. Hastalar endometrium kalınlığı, 5 mm. ve 5 mm olanlar olarak iki gruba ayrıldı, istatistiki testlerden, ortalama ve lineer regrasyon analizleri kullanıldı, p 0,05 istatistiki olarak anlamlı kabul edildi. Hastalarımızın yaş ortalaması 50,0 4,4 yıl olup ortalama menopoz süresi 3,1 2,3 yıl idi. Asemptomatik hastalarda endometrium kalınlığı ile vücut kitle indeksi arasında istatistiki olarak anlamlı ilişki tesbit ettik (r 0,124, p 0,01). Bu da vücut kitle indeksinin önemini vurgulamaktadır.Öğe Gecikmiş tanı nedeniyle püerperiumda apandisit: olgu sunumu(2017) Sağsöz, Nevin; Taşdelen, Ceyhan; Bulanık, Murat; Karaca, GökhanLohusalık döneminde ortaya çıkan enfeksiyon ve ağrı gibi nedenlerin sıklıkla gebelik ve doğuma bağlı olduğu kabul edilir. Ancak, diğer önemli nedenlerde akılda tutulmalıdır. Akut apandisit gebelikte obstetrik nedenler dışında, en sık karşılaşılan akut cerrahi gerektiren durumdur. Bu yazıda; püerperal dönemde karın ağrısı, yüksek vücut ısısı ve yüksek C-reaktif protein ile kliniğimize başvuran akut apandisit tanısı alan bir hasta sunuldu ve konu literatür bilgisi eşliğinde tartışıldıÖğe Histerektomi sonrası adenomyozis ve leiomyoma tanıları alan hastaların pre-operatifinflamasyon parametrelerinin karşılaştırılması(2019) Erdoğan, Funda; Sayan, Cemile Dayangan; Yeral, Mahmut İlkin; Özkan, Zehra; Sağsöz, NevinAmaç: Bu çalışmada histerektomi sonrası, adenomiyosis ya da leiomyoma histopatolojik tanısı alan hastaların pre-operatifbeyaz küre ve platelet sayısı, nötrofili, nötrofil/lenfosit oranı, platelet/lenfosit oranı, platelet dağılım genişliği, ortalamaplatelet hacmi ve plateletcrit değerlerinin değerlendirilmesi ve iki hastalık arasında bu değerler açısından fark olupolmadığının araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Post-operatif histopatolojik tanıları leiomyoma ya da adenomyosis olan 640 hasta çalışmaya dahil edildi.Hastaların demografik özellikleri ve hemogram testi sonuçları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Toplam 640 hastanın, %61,40’ı (n=393) leiomyoma ve %38,60’ı (n=247) adenomyosis histopatolojik tanısı almıştı.Gruplar arasında beyaz küre ve platelet sayısı, platelet dağılım genişliği, platelet crit, platelet/lenfosit oranları venötrofil/lenfosit oranları açısından fark yoktu. Leiomyoma grubunda ortalama platelet hacmi değerleri ve nötrofil yüzdelerianlamalı olarak adenomiyozis grubuna göre yüksekti.Sonuçlar: Ortalama platelet hacmi ve nötrofili yüzdesi değerleri leiomyoma ve adenomyozis hastalıkları ayırıcı tanısındayardımcı bir yöntem olarak kullanılabileceği konusunda umut vericidir ancak bu bulguların prospektif kontrollü çalışmalarladesteklenmesi gerekmektedir.Öğe HPV Vaccine as Adjuvant Therapy in HPV Lesions(Aras Part Medical International Press, 2024) Sağsöz, Nevin; Khaki, Arash; Davarnia, Ghazaleh[No abstract available]Öğe Plasenta Previa ve Uzamış Membran Rüptürü Olan Olguda İhmal Edilmiş Mentum Posterior Yüz Geliş(Kırıkkale Üniversitesi, 2013) Bender, Rukiye Ada; Yücel, Aykan; Noyan, Volkan; Serbest, Gülsüm Yıldız; Sağsöz, Nevin; Bölgen, ÇağatayFace presentation is a rare kind of malpresentation that has an incidence between 1/600-1/800. The diagnose is made by vaginal examination and ultrasonography (US). Etiologically anencephaly, multiparity, contacted pelvis, small or large fetus, plasenta previa, polyhdramnios, uterin anomalies and nuchal cord are responsible factors. Mentum anterior face presentations can be delivered vaginally, however cesarean sectio is the preferred route for fetus presenting with mentum posterior. We aimed to present a case and review the litreture of a mentum posterior face presentation complicated with premature rupture of membranes (PROM) for 72 hours which has arrested in labour in a multiparous placenta previa pregnant.Öğe Polikistik over sendromunda gözyaşı testleri ve meybomiyan bez fonksiyonları(2012) Oğurel, Reyhan; Yıldız, Gülsüm Serbest; Gökçınar, Nesrin Büyüktortop; Örnek, Kemal; Yücel, Aykan; Noyan, Volkan; Sağsöz, NevinAmaç: Polikistik over sendrom’lu (PKOS) hastalarda gözyaşı testleri ve meibomian bez fonksiyonlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’nde PKOS tanısı almış 53 hasta ve 25 sağlıklı birey sırasıyla PKOS ve kontrol gruplarını oluşturmak üzere çalışmaya alındı. İki grupta gözyaşı film stabilitesini değerlendirmek amacıyla gözyaşı kırılma zamanı (BUT) ölçümü ve lakrimal bez fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla Schirmer I testi kullanıldı. Ayrıca meibomianit bulguları not edilerek tüm veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: İki grup arasında meibomianit görülme sıklığı, ortalama BUT skoru, düşük BUT (10 saniye) skorlu olgu oranı ve ortalama Schirmer test sonuçları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptandı. Meibomianit görülme oranı PKOS grubunda %22,6, kontrol grubunda %10 oranında tespit edildi. BUT skoru ortalaması PKOS grubunda 12,123,47 saniye, kontrol grubunda 14,143,85 saniye idi (p0,002). Düşük BUT skoruna sahip olgu oranı PKOS grubunda %28,3 iken, kontrol grubunda %10 idi (p0,007). Schirmer I testinde filtre kağıdı ıslanma düzeyi PKOS grubunda ortalama 20,127,41 mm iken, kontrol grubunda ortalama 15,884,65 mm idi (p0,001). Polikistik over sendrom grubunda Schirmer sonuçları %3,8 olguda anormal, %3,8 olguda şüpheli, %92,5 olguda normal iken kontrol grubunda bu oranlar sırasıyla %2, %4, %94 idi (p0,05). Sonuç: Polikistik over sendromda hormonal dengesizliğin tetiklediği kuru göz bulgularına azımsanmayacak oranda rastlanılmaktadır. Bu nedenle PKOS tanısı alan hastaların göz polikliniğine yönlendirilip kuru göz açısından değerlendirilmesi önerilmelidir.Öğe Postmenopozal osteopenik kadınlarda intranazal kalsitonin ile kombine hormon replasman tedavi rejimlerinin kemik mineral dansitesi üzerine etkileri(2005) Uçar, Banu; Sağsöz, Nevin; Noyan, Volkan; Yücel, AykanAmaç: Bu çalışmada postmenopozal sağlıklı kadınlarda intranazal kalsitonin ile kombine verilen tibolon, konjuge estrojen, konjuge estrojen ve medroksiprogesteron asetat kullanımının kemik mineral yoğunluğuna etkisinin prospektif araştırılmasını amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ekim 2002-Mart 2003 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine başvuran 37 postmenopozal sağlıklı kadın çalışmaya alındı. L2-L4 vertebra t skoru -1.5'den küçük olan kadınlar çalışmaya dahil edildi. Hastalar 3 gruba ayrıldı. Grup I'deki 14 kadına 2.5 mg/gün tibolon, grup II'deki 15 kadına 0.625 mg/gün konjuge estrojen (CEE)2.5 mg/gün medroksiprogesteron asetat (MPA), grup III'deki histerektomize 8 kadına 0.625 mg/gün konjuge estrojen verildi. Tedavilerine günlük intranazal 200 İÜ/gün salmon kalsitonin ile 1500 mg/gün elementer kalsiyum ve 400 İÜ/gün vitamin D eklendi. Hastaların tedavi öncesi ve tedaviden 1 yıl sonraki dual-energy X-ray absorptiometry ile kemik mineral yoğunluğu (gr/cm²) ölçüldü. İstatistiksel analizler için paired t-test, one-way analysis of variance test, Kruskal-Wallis test kullanıldı. Bulgular: Lumbar vertebra kemik mineral yoğunluğunda tedavi başlangıcına göre grup I'de L2-L4: %0.22, L3 %0.46; grup II'de L2-L4: %0.38, L3: %0.46; grup III'de L2-L4: %0.30, L3: %0.63 anlamlı artış bulundu. Femur boynu kemik mineral yoğunluğunda tedavi başlangıcına göre grup I'de %0.12, grup II'de %0.12, grup III'de %0.10 anlamlı olmayan artış tesbit edildi. Başlangıca göre lumbar vertebra ve femur boynu kemik mineral yoğunluğundaki artışta gruplar arasında anlamlı fark tesbit edilmedi. Sonuç: Bu çalışmada, erken postmenopozal dönemde tibolon, CEEMPA veya sadece CEE'nin, kalsitonin ile kombine kullanımda kemik mineral yoğunluğuna etkilerinin birbirlerine üstünlüğü gösterilememiştir.Öğe Preterm eylemle sonuçlanan odontojen kaynaklı enfeksiyon(2011) Koçyiğit, İsmail Doruk; Taşkaldıran, Alper; Alp, Yunus Emre; Tekin, Umut; Atıl, Fethi; Tüz, Hakan Hıfzı; Sağsöz, NevinPreterm eylem ve doğum, tıp ve teknolojideki gelişmelere rağmen çağdaş obstetrikte halen güncelliğini korumakta ve perinatal morbidite ve mortaliteye neden olan sorunların başında gelmektedir.WHO (World Health Organization) tanımlamasına göre preterm doğum 37. gebelik haftası öncesinde doğum olarak tanımlanmıştır. Preterm eylem ise 20-37 gebelik haftaları arasında 10 dakikada 2 ya da 30 dakikada 3-4 kontraksiyon ve en az 30 saniye süren uterin kontraksiyonları ile birlikte servikal efasman ve dilatasyon olmasıdır. Çağdaş obstetrik anlayışının gelişmesi ile diğer obstetrik komplikasyonların oranında azalma meydana geldiği halde preterm eylem tedavisi için bugüne kadar geliştirilen tedavi yöntemleri ile preterm doğum ile preterm erken membran rüptürü insidansı azaltılamamıştır. Birçok farklı etyolojinin rol aldığı preterm eylem ve buna bağlı erken doğum riskinde anteneatal enfeksiyonun rolü çok büyüktür. Preterm eylem etiyolojisinde birden çok faktör rol oynar. Klinik faktörler, düşük sosyoekonomik statü, annenin yaşı, doğum öncesi düşük kilo, sigara kullanımı, ikinci trimestrda düşük hikayesi, rahim hacminde artış, rahim anomalileri, travma ve rahim içi ve dışı enfeksiyon olarak sıralanabilir. Bu vaka raporunda hamileliğinin 33. haftasında mukoza retansiyonlu alt çene sağ üçüncü azı dişe bağlı submandibuler ve yanak apsesi ve buna bağlı gelişen preterm eylem ve erken doğum sunulmuştur.Öğe Rahim içi araç ve servikste epitelizasyon: Bir olgu sunumu(2000) Sağsöz, Nevin; Kamacı, Mansur; Yılmaz, Sevda; Güney, ŞefikKontraseptif amaçla doğumdan 1,5 ay sonra uygulanan RİA ' nın, şikayetlere sebep olmasıyla polikliniğimize başvuran hastanın yapılan muayenesinde RİA ipinin tam external ostan çıkmadığı gözlendi ve olgu çeşitli yönleriyle değerlendirildi.Öğe Sezaryen ile doğum sonrası ağrıda deksketoprofen trometamolün analjezik etkisinin lornoksikam ve plasebo ile karşılaştırılması(2012) Aykaç, Esra; Büyükkoçak, Ünase; Köse, E.Arzu; Sağsöz, NevinAmaç: Sezaryenle doğum sonrası ağrıda deksketoprofen trometamolün analjezik etkisinin lornoksikam ve plasebo ile karşılaştırılması amaçlandı. Yöntem: Elektif sezaryen operasyonu planlanan 90 hasta randomize olarak üç eşit gruba ayrıldı. Hastalara cerrahi kesinin kapatılmasından önce intravenöz olarak 50 mg deksketoprofen trometamol (Grup D), 8 mg lornoksikam (Grup L) veya %0,9 NaCl (Grup P) verildi. Cerrahi sonrası tüm hastalara hasta kontrollü analjezi cihazı ile intravenöz tramadol verildi (bolus doz: 20 mg, kilit süresi: 10 dakika). Postoperatif ağrı vizüel analog skala (VAS) ile değerlendirildi. VAS 3 olduğunda ek doz (20 mg, i.v.) tramadol verildi. İlk analjezik ihtiyacı zamanı, postoperatif 1, 3, 6, 12, 24. saatlerde VAS değerleri, ek analjezik tramadol dozları, toplam tramadol tüketimi miktarı, hasta memnuniyeti, istenmeyen etkiler kaydedildi. Bulgular: Grup D ve Grup L karşılaştırıldığında, ilk analjezik ihtiyacının ortaya çıkış süresi Grup D için belirgin olarak uzun (p 0,01) ve postoperatif ilk bir saatte VAS değerleri Grup D için belirgin olarak daha düşüktü (p 0,007). Toplam tramadol tüketimi miktarı ve hasta memnuniyeti her iki grupta benzerdi. Ek analjezik gereksinimi postoperatif 1. saatte Grup D'de Grup P ve Grup L’ye göre daha azdı (sırasıyla; p 0,001 ve p 0,01). Postoperatif ilk 24 saat sonunda toplam ek analjezik gereksinimi Grup D’de Grup P ve Grup L’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (sırasıyla; p 0,001, p 0,006). Sonuç: Postoperatif erken dönemde deksketoprofen trometamol daha uzun ilk analjezik ihtiyacı ortaya çıkış süresi, daha düşük ek analjezik ihtiyacı miktarı ve postoperatif ilk bir saatte daha düşük VAS değerleri ile postoperatif ağrının giderilmesinde lornoksikama göre daha etkin bulundu.Öğe Sezaryen sonrası ağrı tedavisinde epidural %0.2 ropivakain ile %0.2 ropivakain ve 0.75 µg mL-1 sufentanil kombinasyonunun karşılaştırılması(2008) Kaya, Tahsin; Büyükkoçak, Ünase; Başar, Hülya; Sağsöz, NevinSezaryen operasyonları sonrası uygulanacak analjezi teknikleri, annelerin bebeklerinin bakımına izin verecek erken mobilizasyon ile birlikte etkin analjezi sağlamalıdır. Bu çalışmada, hasta kontrollü epidural analjezide (HKEA) kullanılan yalnız %0.2 ropivakain ve %0.2 ropivakain0.75 µg mL-1sufentanilin karşılaştırılması amaçlandı. 50 kadın olgu (ASA I) çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara kombine spinal-epidural anestezi uygulandı. Duyu bloğu 2 dermatom gerileyince analjezik solüsyonların infüzyonuna başlandı. Hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldı (n25). Grup-I’de %0.2 ropivakain ve 0.75 µg mL-1sufentanil, Grup II’ de yalnız %0.2 ropivakain kullanıldı (yükleme 1.25 mL, kilit süresi 30 dakika, 2.5 mL saat-1 infüzyon ile). Ameliyat sonrası 24 saat süresince ağrı (vizuel analog skala), motor blok (bromaj skalası) ve sedasyon (four-point skala) değerlendirildi. Hemodinamik ve solunumsal parametreler, yan etkiler, total ilaç tüketimi ve ek analjezik gereksinimi kaydedildi. İstatiksel analizde student-t, chi-square ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Demografik veriler, sedasyon skalaları, hemodinamik ve solunumsal parametrelerde gruplar arasında fark saptanmamıştır. Motor blok ve ağrı skorları 2 ve 4. saatte Grup-II’de anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Total ilaç tüketiminin Grup-I’de 65.244.20 mL, Grup II’de 81.16.44 mL olduğu gözlenmiştir (P0.05). Grup-I’de 4 hasta, Grup-II’de 21 hasta ek analjezik kullanmıştır. Kaşıntı Grup-I’de daha fazla gözlenmiştir. Sezaryen sonrası HKEA’de %0.2 ropivakaine 0.75 µg mL-1 sufentanil eklenmesi ropivakaine göre, özellikle erken postoperatif dönemde daha etkin analjezi ve daha az motor blok sağlamıştır.Öğe Thyroid physiology and pregnancy(2001) Sağsöz, NevinThyroid disease is very frequent in women, during pregnancy and the postpartum period. The healthy pregnant women is considered to be euthyroid. However, the production, circulation, and disposal of thyroid hormone are altered in pregnancy. The pattern of thyroid hormones in pregnancy is important in diagnosis thyroid disease. The main events occurring during pregnancy are: a marked increase in serum thyroxinebinding globulin levels, a marginal decrease in free hormone concentrations, a direct stimulation of the maternal thyroid gland by elevated levels of human chorionic gonadotropin (hCG), and modifications of the peripheral metabolism of maternal thyroid hormones. The placenta transports and metabolizes maternal thyroid hormones.