Yazar "Saygun, Meral" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 32
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 1994-1996 yıllarında SSK Yüksek Sağlık Kurulu'nda değerlendirilen pnömokonyoz olguları(2002) Saygun, Meral; Tunçbilek, Arslan; Karabıyıkoğlu, GülserenÇalışma, 1994-1996 yılları arasında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Yüksek Sağlık Kurulu (YSK)'nda incelenen 5000 dosya içinde meslek hastalıklarının dağılımını; bunlar içinde pnömokonyoz oranını, maluliyet oranlarını, ölüm oranlarını, tanı koymada karşılaşılan güçlükleri ve pnömokonyoz tanısı konan kişilerdeki radyolojik bulguları, solunum fonksiyon testi, elektrokardiyografi (EKG), arteryel kan gazı, akciğer bilgisayarlı tomografi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlayan kayıtlara dayalı, retrospektif bir araştırmadır. Çalışmanın bulgularına göre; 3 yıllık süre içinde YSK'da görüşülen 5000 dosyanın %59.8'i pnömokonyoz yönünden incelenmiş, bunların %48.3'üne kesin pnömokonyoz tanısı konmuş ve %45.0'ine verilen maluliyet oranlarının, daha önceki maluliyet oranları ile uyumsuz olduğu gözlenmiştir. Ölüm nedeni tespit isteği ile yapılan başvuruların %25.5'inin de ölüm nedeninin mesleki olduğuna karar verilmiştir. YSK'ya pnömokonyoz tespit isteği ile başvuran 665 olgudan %9.8'ine, maluliyet oranına itiraz için başvuran 393 olgudan %16.3'üne, ölüm nedeninin mesleki olup olmadığının tespiti isteği ile başvuran 479 olgudan %46.9'una dosyalarındaki radyolojik bulgu, rapor, mesai listesi, muayene olduğu veya tedavi gördüğü hastanelerdeki belgelerin eksikliği nedeni ile kesin karar verilememiş, eksik olan belgelerin tamamlanmasından sonra tekrar görüşülmek üzere ara karar verilmiştir. Dosyalarda mevcut olan tetkiklerin daha önceki değerlendirmelerini, YSK'daki değerlendirme sonuçları ile karşılaştırdığımızda, aralarında bazı tutarsızlıklar olduğu saptanmış ve radyolojik bulguların değerlendirilmesindeki tutarsızlık oranı %47.8 olarak tespit edilmiştir.Öğe Carbon monoxide poisoning cases presenting with non-specific symptoms(Sage Publications Inc, 2017) Deniz, Turgut; Kandis, Hayati; Eroglu, Oguz; Gunes, Harun; Saygun, Meral; Kara, Ismail HamdiCarbon monoxide (CO) is a colourless and odourless gas appearing as a result of incomplete combustion of carbon-containing fuels. Many domestic or occupational poisonings are caused by CO exposure. Malfunctioning heating systems, improperly ventilated motor vehicles, generators, grills, stoves and residential fires may be listed in the common sources of CO exposure. The aim of this study was to emphasize the significance of early diagnosis of CO poisoning with non-invasive measurement of CO levels of the patients with nonspecific symptoms using a pulse oximeter device in the triage. Our study was a cross-sectional study. Patients who presented to the emergency department (ED)due to non-specific symptoms and had a Canadian Triage and Acuity scale level of 4 or 5 were included in the study; 106 (5.9%) of 1788 patients admitted during the study period were diagnosed with CO poisoning. Patients with CO poisoning and the other patients had statistically significant differences in terms of presenting symptoms, namely, headache, dizziness, nausea, and vomiting. More CO poisoning cases were admitted in the fall and winter compared to the spring and summer. The number of CO poisoning victims can be decreased if preventive measures like CO monitoring systems and well-designed ventilation systems are generalized at homes and workplaces. Measurement of carboxyhaemoglobin levels of patients presenting to ED due to non-specific symptoms like headache and dizziness during cold seasons and winter months using a pulse CO-oximeter should be a part of the routine of emergency medicine triage.Öğe Çocuklarda Helicobacter pylori seroprevalansı ve etki eden faktörler(2006) Aksoy, Altan; Saygun, Meral; Göçmen, J. SedefHelicobacter pylori ve cagA prevalansını belirlemek ve buna etki eden faktörleri saptamak amacıyla toplam 235 çocukta yapılan bu çalışmada özgül IgG'ler ve cagA seroprevalansının saptanmasında ELISA kullanılmıştır. Çocuklarda H. pylori seropozitifliği %34.9 (82/235) ve H. pylori IgG'si pozitif olanlarda saptanan cagA seropozitifliği %20.7 (17/82)'dir. Helicobacter pylori ve cagA seroprevalansının yaş grupları ve cinsiyete göre istatistiksel olarak farklılık göstermediği görülmüştür. Kabakulak ve solunum sinsityal virus seropozitiflik oranları %43.4 ve %86'dır. Solunum sinsityal virus ve H. pylori serolojisi arasında anlamlı derecede farklılık (p0.001) olmasına rağmen kabakulakla H. pylori serolojisi arasında fark görülmemiştir (p0.059). Solunum yoluyla bulaşmasına rağmen daha yakın temas gerektiren kabakulak virusunda olduğu gibi H. pyloriY\in de bulaşabilmesi için yakın temasın gerekli olduğu düşünülebilir. Sonuç olarak, çocuklarda H. pylori infeksiyonu prevalansı yüksek olmasına rağmen cagA fenotipine sahip olan suşların oranının düşük olması bir avantaj olarak görülebilir.Öğe Covıd-19 Pandemisinde Hizmete Devam Eden Kargo Sektörü Çalışanlarında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Algısı ve Tutumları(2023) Mert, Alper; Tüzün, Hakan; İlhan, Mustafa Necmi; Saygun, Meralİnternet alışverişine olan eğilim COVID-19 salgını ile ivme kazanmış ve bu durum kargo sektörü çalışanlarının çalışma koşullarını etkilemiştir. Çalışma şartlarındaki değişikliklerin ve çalışanların pandemi sürecine ilişkin algı ve tutumlarının belirlenebilmesine yönelik yapılan bu çalışma kapsamında sendika üyesi 469 kargo çalışanı ile çevrimiçi anket gerçekleştirilmiştir. Araştırma soruları kapsamında kurulan hipotezler, istatistiki yöntemlerle test edilmiştir. Anket sonuçları, pandemi döneminde kargo sektöründe çalışanların çalışma sürelerinde (%64) ve hizmet verdiği insan sayısında (%83) artış olduğunu göstermiştir. İş yerlerinde temizlik, maske ve mesafe önlemlerinin büyük oranda uygulandığı ancak mesai saatlerinin düzenlenmesi, çalışan sayısının asgari seviyede tutulması vb. tedbirlere başvurulmadığı belirlenmiştir. Ankete katılanların %70’i pandemi döneminde İSİG eğitimi almıştır. KKD kullanımı cinsiyet, yaş grupları, eğitim durumu, iş yerindeki görev ve İSİG eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir. İSİG eğitiminin en önemli katkıları; çalışma arkadaşları ile sosyal mesafe uygulamaya özen gösterme, maskenin hijyen kurallarına uygun kullanımı ve maske türleri arasındaki farkları öğrenme konularındadır. İSİG eğitimi alanlar, pandemi döneminin İSİG açısından daha başarılı yürütüldüğünü düşünmektedir. Sonuç olarak kargo çalışanları iş yükü, çalışma stresi, sağlık riskleri vb. birçok açıdan pandemiden olumsuz anlamda etkilendiklerini ancak alınan İSİG önlemleri ve genel tedbirler ile bu risklerin bertaraf edildiğini düşündükleri tespit edilmiştir.Öğe Determination of occupation and other factors that may have an impact on diagnosis and treatment in medical records(Ortadogu Ad Pres & Publ Co, 2008) Pinar, Tevfik; Cakmak, Z. Aytuel; Saygun, Meral; Ulu, NuriyeObjective: Industrialisation increased the impact of occupation on health. Accurate diagnosis and treatment requires detailed medical and occupational history. Material and Methods: The study has been performed in 19 different departments of Kirikkale University Hospital. A total of 950 patients' charts were retrospectively reviewed for accuracy of medical records whether they contain knowledge about occupation, environment and nutritional status as well as other important factors. Results: Only 34.7% of the necessary parameters were recorded in the medical charts, remaining 65.3% of the parameters were not recorded. Regarding the occupational history, 10.3% of the patients' jobs were properly recorded, 2.4% of the charts contained length of work and 2.5% had the information of previous jobs. Environmental hazards exposures were reported in 3.9% and nutritional status in 7.5%. These parameters are the least recorded in the charts. Conclusion: Our study showed that medical charts have insufficent medical knowledge. Occupational, environmental and nutritional status were seldom questioned and recorded that may lead improper diagnosis and treatments.Öğe Effect of body mass index on quality of life in allergic/asthmatic patients(Ocean Side Publications Inc, 2006) Kalpaklıoğlu, A. Füsun; Kara, Türkan; Kurtipek, Ercan; Saygun, MeralEvaluation of quality of life (QoL) is of particular interest in patients suffering from chronic diseases. Although studies have shown an association between QoL and obesity and allergy/asthma, the effect of obesity on QoL is not well known. The aim of this study was to assess the impact of body mass index (BMI) as a contributory factor on QoL in patients with a diagnostic label of allergy/asthma. We surveyed 100 patients (69 F/31 M) (age 34.15 +/- 13.32 years), and 65 healthy controls (42 F/23 M) (age 35.45 +/- 8.96 years). QoL was determined by SF-36. BMI >= 25 kg/m(2) was accepted as overweight/obesity. Forty-five percent of the patients had BMI >= 25 kg/m(2) with no difference between the genders. They were significantly older and more likely to have less education level than those with BMI < 25 kg/m(2). Quality-of-life scores among patients with allergy/asthma were lower than those in the control group, irrespective of BMI. However, increased BMI was found to be related with improved quality of life among controls. Pearson's analysis showed that BMI was inversely correlated with physical functioning among patients (r = -0.229, p = 0.034), but in the control group it was positively correlated with QoL. All the domains of SF-36, except role-physical ones, among female subjects were significantly impaired more than those of male patients. It has been shown that the major determinants of impaired QoL are female sex, older age, and less educational status in patients with allergic/asthmatic symptoms. The impact of BMI on QoL could be undermined, because it seems to play a minor role.Öğe Effect of exposure to violence on the development of burnout syndrome in ambulance staff(Tubitak Scientific & Technical Research Council Turkey, 2016) Deniz, Turgut; Saygun, Meral; Eroglu, Oguz; Ulger, Huseyin; Azapoglu, BurcuBackground/aim: The aim of this study is to determine the condition of ambulance staff (AS) who have been exposed to any kind of violence and to predict risk of development of burnout syndrome. Materials and methods: Our study was performed with 120 AS working for the Kirikkale Ambulance Services. During the research, questionnaires collecting descriptive information and the extent of violence to which the AS were exposed were administered; participants were asked to fill out the questionnaire themselves. Results: It was found that 81 (67.5%) participants had been subjected to at least one type of violence (verbal or physical). Sixty-two percent were exposed to verbal abuse and 55.8% to verbal threats. Rates of physical threats and attacks were higher among male staff (P = 0.036, P = 0.022), while the rate of personal accomplishment was determined to be significantly lower in males (P = 0.006). Emotional exhaustion and depersonalization scores were determined to be significantly higher in those who perceived less support from administrators (P = 0.014, P = 0.032). Conclusion: All kinds of negative situations exhaust an individual physically and mentally and lead to the development of burnout syndrome. AS are more prone to these kinds of situations.Öğe Effect of exposure to violence on the development of burnoutsyndrome in ambulance staff(2016) Deniz, Turgut; Saygun, Meral; Eroğlu, Oğuz; Ülger, Hüseyin; Azapoğlu, BurcuBackground/aim: The aim of this study is to determine the condition of ambulance staff (AS) who have been exposed to any kind of violence and to predict risk of development of burnout syndrome. Materials and methods: Our study was performed with 120 AS working for the Kırıkkale Ambulance Services. During the research, questionnaires collecting descriptive information and the extent of violence to which the AS were exposed were administered; participants were asked to fill out the questionnaire themselves. Results: It was found that 81 (67.5%) participants had been subjected to at least one type of violence (verbal or physical). Sixty-two percent were exposed to verbal abuse and 55.8% to verbal threats. Rates of physical threats and attacks were higher among male staff (P 0.036, P 0.022), while the rate of personal accomplishment was determined to be significantly lower in males (P 0.006). Emotional exhaustion and depersonalization scores were determined to be significantly higher in those who perceived less support from administrators (P 0.014, P 0.032). Conclusion: All kinds of negative situations exhaust an individual physically and mentally and lead to the development of burnout syndrome. AS are more prone to these kinds of situations.Öğe Effects of long-term low-level solvent exposure on cognitive function(Canadian Soc Clinical Investigation, 2012) Saygun, Meral; Ekici, Aydanur; Muluk, Nuray Bayar; Cakmak, Aytul; Pinar, Tevfik; Dag, Ersel; Ekici, MehmetPurpose: The effects of long-term low-level exposures to solvents on cognitive function were investigated. Methods: A total of 389 workers at a gun factory, those exposed to solvents (n = 193) and those that were not exposed to solvents during work (n = 196), were included. All the workers were given a questionnaire. Cognitive function was evaluated by Mini-mental Status Examination (MMSE) and psychological status was assessed by Hospital Anxiety and Depression (HAD) Scale. Results: No differences were found in the MMSE and HAD scores between solvent-exposed workers and control workers (p>0.05). In the workers who had used a mask for a longer time, orientation scores were lower. Daytime sleepiness was related to lower recall scores.. Left-handed workers had higher total HAD scores than right-handed workers. Conclusions: Long-term low-level exposure to solvents did not affect cognitive function in the workers, according to their MMSE scores. Duration of solvent exposure was also not related to MMSE Scores. Short sleep duration and daytime sleepiness may negatively affect cognitive function.Öğe The evaluation of abstracts presented at the 5th Congress of National Trauma and Emergency Surgery(Turkish Assoc Trauma Emergency Surgery, 2008) Deniz, Turgut; Saygun, Meral; Sahiner, Tayfun; Agalar, Fatih; Taviloglu, Korhan; Yorganci, Kaya; Ertekin, CemalettinBACKGROUND The aim of this study was to evaluate demographics, methodological data and writing style of abstracts presented at the 5th Congress of National Trauma and Emergency Surgery. METHODS Study design, institutions and number of authors, appropriateness of the title, use of a structured abstract, word count, fluency, accuracy of the statistical evaluation, and conclusion-abstract accordance were assessed in 451 abstracts. RESULTS Nearly 49% of abstracts were retrospective and 29% were case reports in design. 33%, 26%, and 24% of abstracts were related to isolated organ, single system and multi-system injuries, respectively. Approximately two-fifths of presentations were university-based. Approximately one-third of presentations were multidisciplinary in origin. The mean number of authors was 5.6 +/- 1.8, and a statistical significance was found between abstract contributions from university versus other hospitals (p=0.001). Three-fourths of the abstracts had an appropriate title and 91% were structured. Word count was 100-250 in 57% and 250-500 in 42% of abstracts. Statistical analysis was used in only 19% of abstracts. Most of the abstracts were fluent. Conclusion-abstract accordance was present in 71% of the abstracts. CONCLUSION Our results indicate there are some deficiencies in the abstract writing process. The use of a structured abstract may intensify fluency and compliance to abstract writing guidelines. Clinical studies regarding multi-traumatized patient groups and experimental studies should be encouraged.Öğe The evaluation of academic emergency department design(Turkish Assoc Trauma Emergency Surgery, 2007) Deniz, Turgut; Aydinuraz, Kuzey; Oktay, Cem; Saygun, Meral; Agalar, FatihBACKGROUND In our study which was based upon a questionnaire, the inner and outer architectural designs of emergency services of Emergency Medicine Departments were investigated. METHODS In this descriptive study, a standard questionnaire was sent to 26 Emergency Medicine Departments which were operating at that time. In the questionnnaire, the internal, external architectural and functional features were questioned. Answers of 22 Emergency Medicine Departments were analysed. Two Emergency Medicine Departments that were not operating at that time were not included in the study. RESULTS The analysis of the replies revealed that only 59% (n=13) of the Emergency Medicine Departments were designed as an emergency service prior to the construction. The ambulance parking areas were not suitable in 77% of the emergency units while only 54.5% (n=12) had protection against adverse weather conditions. In only 59% (n=13) of the emergency units, a triage unit was present and in only one of the in only one (4.5%), a decontamination room was available. It was understood that only 32% (n=8) of the emergency units were appropriate in enlarging their capacity taking the local risk factors into consideration. There was a toilette for disabled patients in only 18% (n=4) of the units as well. Considering a 12-year of history of the Emergency Medicine in Turkey, the presence of a lecture room is still 68% (n=15) in emergency departments which reflects that academical efforts in this field is emerging in challenging physical conditions. CONCLUSION The results of our study revelaed that emergency service architecture was neglected in Turkey and medical care given was precluded by the insufficient architecture. The design of emergency services has to be accomplished under guidance of scientific data and rules taking advices of architects who have knowledge and experience on this field.Öğe Five annual observations of respiratory findings in gun factory workers exposed to solvents(2007) Saygun, Meral; Çakmak, Aytul; Ekici, Aydanur; Pinar, Tevfik; Bulcun, Emel; Ulu, Nuriye; Ekici, MehmetOBJECTIVE: We investigated whether long-term, low-level exposures to solvents had adverse longitudinal effects on pulmonary functions. METHODS: The study was performed on 1091 workers 5 years ago and then on 697 workers 5 years later. Chronic respiratory symptoms were recorded using a questionnaire on respiratory symptoms. RESULTS: The annual decrease in forced expiratory volume in 1 second in the workers exposed to solvents was not significantly different from that of the unexposed workers (69.7 ± 89.9 vs 75.8 ± 87.6 mL/yr, P = 0.5, respectively). In 453 workers who were exposed to solvents 5 years ago, the prevalence rate of asthma was 1.1%. Five years later, it was 3.6% in 193 workers from the same group. The difference was statistically significant (P = 0.03). CONCLUSIONS: Longitudinally, the chronic exposure to low doses of solvents does not adversely affect the pulmonary functions, whereas it increases the asthma prevalence. ©2007The American College of Occupational and Environmental Medicine.Öğe Gebelikte anormal vajinal akıntı üzerine etkili risk faktörleri(2009) Pınar, Tevfik; Çakmak, Z. Aytül; Saygun, Meral; Pınar, Gül; Ulu, NuriyeAmaç: Bu çalışma, kadınların gebelikleri döneminde geçirdikleri vajinal akıntı şikayetlerini, perine ve menstruel hijyen davranışlarını ve ilişkili risk faktörlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Mayıs - Aralık 2008 tarihleri arasında Kırıkkale Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinde yapılmış, doğum yapan 714 kadına gebelikleri döneminde geçirdikleri anormal vajinal akıntı ve genital ve menstruel hijyen davranışlarını sorgulayan anket uygulanmıştır. Bulgular: Doğum yapan kadınların %31.4’ünün son gebeliklerinde anormal vajinal akıntı şikayeti olduğu saptandı. Anormal vajinal akıntı şikayeti ile öğrenim düzeyi düşüklüğü (p0.007), bir işte çalışmama (p0.041), gelir düzeyi düşüklüğü (p0.035), anemi (p0.0001), daha önce geçirilmiş genital enfeksiyon (p0.024) ve gebelik süresince izlem sayısının azlığı (p0.0001) arasında ilşki saptandı. Pamuklu iç çamaşırı kullananlarda (p 0.013), menstruel dönemde banyo yapanlarda (p 0.0001), vajinal tampon kullanmayanlarda (p 0.042), hijyenik hazır ped kullananlarda (p 0.013) anormal vajinal akıntı şikayeti daha az görülmüştür. Öğrenim düzeyi arttıkça ped değiştirme sıklığı (p0.039), hijyenik ped kullanma oranı (p0.0001), pamuklu iç çamaşırı giyme oranı (p0.012), çamaşır değiştirme sıklığı (p 0.0001) artmakta; menstruel dönemde bez kullanma oranı (p0.0001) ve vajinal tampon kullanma oranı (p 0.032) azalmaktaydı. Sonuç: Gebelikte kadın sağlığının korunması açısından öğrenim düzeyinin yükseltilmesi, hijyen konusunda eğitim verilmesi, gebe izlem sayılarının artırılması ve vajinal enfeksiyonların erkenden etkin tedavisi anormal vajinal akıntı ve genital enfeksiyon sıklığını azaltacaktır.Öğe Gold and gold-palladium coated polypropylene grafts in a S-epidermidis wound infection model(Academic Press Inc Elsevier Science, 2006) Saygun, Oral; Ağalar, Canan; Aydınuraz, Kuzey; Ağalar, Fatih; Daphan, Çağatay; Saygun, Meral; Denkbaş, Emir BakiBackground. The use of non-absorbable mesh grafts in both abdominal wall defects and inguinal hernias are impossible in the presence of contamination. This study was conducted for evaluation of the efficiencies of polypropylene mesh grafts coated with gold and palladium-gold. Materials and methods. Ten piece of 1 x 2 cm. of polypropylene mesh grafts were used in each group of naive, gold-coated, and palladium-gold-coated. The grafts were incubated in physiological saline buffered and 0.5 McFarland slime positive Staphylococcus epidermidis for 24 h. At intervals of 6,12,24,48, 72 h grafts were washed with saline and vortexed for 2 min in 2 ml of physiological saline. There were 100 mu l of samples of vortexed material incubated in blood agar and 24 h later, colony numbers were assessed. In the second part of study, the grafts were implanted below the musculoaponeurotic layer at inguinal. region of rats following the same procedure of incubation and washing. On the 8th day, the rats were examined for infection rate and their wound cultures were obtained. Results. The least amount of bacterial growth was detected in the samples obtained from gold-palladium coated grafts; whereas the highest rate of growth was found in samples of naive grafts. The superficial surgical site infection rate was 0% in gold-palladium coated, 30% in gold-coated and 100% in naive polypropylene group. The bacterial growth rate from wound cultures confirmed the superficial surgical site infection rates in all groups. Conclusion. Prosthetic graft infection with S. epidermidis can be prevented by coating the graft with gold-palladium or gold. (c) 2006 Elsevier Inc. All rights reserved.Öğe Hekimlerin Yaşlı İhmal ve İstismarı Konusundaki Farkındalığına Yönelik Kısa Bir Değerlendirme(2022) Kutsal, Yeşim Gökçe; Aslan, Dilek; Aydos, Tolga Reşat; Kut, Altuğ; Özen, Nurper Erberk; Saygun, Meral; Şengelen, MeltemAmaç: Birinci basamakta ayaktan koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerini sunan aile hekimleri yaşlı ihmal ve/veya istismarı açısından özel bir yere sahiptir. Bu araştırmada, birinci basamakta hizmet sunan aile hekimlerinin yaşlı ihmali ve/veya istismarı konusundaki farkındalıklarının saptanması amaçlanmış olup veriler araştırmacılar tarafından çevrimiçi olarak hazırlanmış çevrimiçi veri toplama formu aracılığıyla toplanmıştır. Bulgular: Araştırmanın bulguları hekimlerin ihmal ve istismarı düşündürten genel görüşler, fiziksel durumlar, sosyal durumlar, hekimlerin ihmal ve/veya istismarı düşündüklerinde izledikleri yaklaşımlar ve yaptıkları uygulamalar olmak üzere üç kategoride sunulmuştur. Hekimlere ihmal ve/veya istismarı düşündüren bazı durumlar sunulmuş, sıralanan kategorilerden hiçbiri için, ihmal ve istismar durumu hekimlerin tamamı tarafından düşünülmemiştir. Bununla birlikte fiziksel belirtiler olduğunda, sosyal belirtilere göre daha fazla ihmal ve istismarı düşünmektedirler. Bu durum, hekimlik uygulamaları sırasında daha somut olan belirtileri fark etmenin görece kolaylığı nedeniyle olabilir. Sonuç: Araştırmanın sonuçlarına göre; hekimlerin bilgi ve farkındalık düzeyleri her zaman istenilen davranışlara dönüşmemektedir. Kendilerine sunulan uygulama alanlarında bu eksiklikler görülmektedir. Hekimlerin yaşlı ihmal ve istismarı konusunda doğru uygulamaları yapabilmesi için, farkındalık durumlarının geliştirilmesinin yanı sıra davranış temelli eğitim olanaklarının da sunulması uygun olur.Öğe Is there a relationship between occupational noise and hearing levels, sleep quality, and QoL of the factory workers?(Springer-Verlag Italia Srl, 2022) Demirtas, Hasan; Saygun, Meral; Muluk, Nuray BayarObjectives We assessed the hearing level, sleep quality, depression status, and life quality of the employees. Methods The research group contains 380 (56.7%) of 669 employees working in the factory. We used a questionnaire, noise measurement (2016), pure tone audiometry test results of (2015, 2016). SF-12 (short form), mini sleep questionnaire (MSQ), and Beck depression scale. Results The employees' mean working period is 13.5 +/- 11.9 years. The mean ambient noise level of the factory is 75.5 +/- 7.3 dB. We detected hearing loss at 18.6% and 23.2% in 2015 and 2016, respectively. The frequency of hearing loss is 4.7% at the employees working below 85 dB and 27.8% percent at the employees working above 85 dB. Mean working period of the employees with hearing loss (19.7 +/- 11.7 years) is higher than mean working period of the employees without hearing loss(13.2 +/- 11.8 years) (p < .0.05). The 27.8% of the employees working above 85 dB are used to earmuffs, 44.4% of them sometimes use earmuffs; 38.9% of them are used to earplug; and 44.4% of them sometimes use earplug. Back depression scales showed 31.1% minimal, moderate, or severe depression. The sleep quality of employees working above 85 dB is worse than the others (p < 0.05). SF-12 QoL scores were 39.41 +/- 5.59 (physical health) and 36.10 +/- 7.76 (mental health). There was not a statistically significant association between scale scores and ambient noise level and hearing level of the workers (p > 0.05). Conclusion We suggest the use of personal protective equipment. Working in the noise above 85 dB affected workers' sleep quality to be poorer.Öğe Kronik Hepatit B’li Hastalarda Serum İleri Oksidasyon Protein Ürünleri (AOPP) Düzeyi İle Laboratuvar Bulguları Arasındaki İlişkinin Araştırılması(2015) Çifci, Aydın; Barut, H. Şener; Cesur, Salih; Günal, Özgür; Fidan, Yasemin; Yalçın, Selim; Saygun, MeralAmaç: Bu çalışmanın amacı, kronik hepatit B (KHB) infeksiyonu olan hastalarda serum ileri oksidasyon protein ürünleri (AOPP) düzeyleri ile karaciğer transaminazları olarak bilinen alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST)) düzeyleri, viral yük (HBV-DNA düzeyi), karaciğer histolojik aktivite indeksi (Knodell aktivite indeksi), fibrozis skoru ve trombosit sayıları arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya tedavi öncesi olan 25 KHB hastası ve 20 sağlıklı kontrol grubu dahil edildi. Hasta ve kontrol grubunun serum AOPP düzeyleri spektrofotometrik yöntemle ticari ELISA kiti kullanılarak belirlendi. Hastaların AST, ALT, HBV-DNA düzeyleri, trombosit sayıları ile karaciğer biyopsisini kabul eden ve biyopsi yapılan hastalarda Knodell histolojik aktivite indeksi, fibrozis skoru belirlendi. Bulgular: Kronik hepatit B hastaları ile sağlıklı kontrol grubu arasında cinsiyet ve yaş ortalaması açısından anlamlı farklılık saptanmadı. KHB hastalarında serum AOPP düzeyleri ile karaciğer transaminazları (ALT, AST), düzeyleri, viral yük (HBV-DNA düzeyi), karaciğer histolojik aktivite indeksi (Knodell aktivite indeksi), fibrozis skoru ve trombosit sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Kronik hepatit B hastaları ile kontrol grubunun serum AOPP düzeyleri (sırasıyla; 81.4 32 mikro M/mL ve 73.2 21 mikro M/mL) arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Çalışmamızda serum AOPP düzeyleri ile karaciğer transaminazları, viral yük, karaciğer histolojik aktivite indeksi, fibrozis skoru ve trombosit sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Yeni oksidatif stres göstergesi olan serum AOPP düzeylerinin KHBli hastalarda öneminin belirlenmesi için daha fazla örneklem sayılı kontrollü çalışmalara gereksinim olduğu görüşündeyiz.Öğe Kırıkkale il merkezinde yaşayan kadınların menopoz konusundaki bilgileri ve yaklaşımları nedir? Bu konuda eğitimin yararı nasıldır?(2002) Bayram, Merih; Saygun, Meral; Çakmak, Z. Aytül; Sevinç, F. CeyhunAmaç: Bu çalışmada amaç, premenopoz, menopoz ve postmenopozlu kadınların menopoz hakkında bilgi edinme yollarını analiz etmekti. Çalışmanın yapıldığı yer: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı MateryalMetod: Yaşlan 40-79 arasında olan 120 kadın çalışmada yer aldı. Bu kişilere özel hazırlanmış anket uygulandı. Bulgular: Çalışmaya katılan kadınların menopoz hakkındaki bilgileri; %39,6'sı doktorundan, %35,8'i medyadan, %17,0'ı üniversite eğitim seminerlerinden, %5,7'si aile büyüklerinden edindikleri öğrenildi. Sonuçlar: Kadınların menopoz hakkında edinmesi ile menopoza bakış açıları olumlu yönde etkilenmektedir.Öğe Kırıkkale ili merkez sağlık ocağında hastaların başvuru amaçları ve ilaç tüketim alışkanlıklarının değerlendirilmesi(2006) Saygun, Meral; Çakmak, Aytül; Ulu, NuriyeBirinci basamak sağlık hizmeti, toplumun belli başlı sağlık sorunlarının çözümüne yönelik olmalı ve buna uygun olarak sağlığın iyileştirilmesini, korunmasını, hastalıkların tedavisini ve hastaların rehabilitasyonunu sağlamalıdır. Bu çalışma Kırıkkale ilinde sağlık ocaklarım tercih ve başvuru nedenlerini, ilaç tüketim alışkanlıklarını belirlemek amacıyla planlanmış toplumsal tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırma Kırıkkale Merkez bir nolu sağlık ocağına bir ay içinde başvuran 1000 kişi üzerinde yürütülmüştür; araştırma sırasında hastaların yaş, cins, eğitim durumu, sağlık ocağını tercih ve başvuru nedenlerini sorgulayan bir anket formu kullanılmıştır. Verilerin bilgisayara girişi ve istatistiksel analizler SPSS versiyon 10.0 paket programında x2 testi kullanılarakyapılmıştır. Araştırmanın sonucunda; hastaların %44.1'inin sevk zincirine uymak zorunda olduğu için sağlık ocağını tercih ettiği, %33.3'ünün sağlık ocağına başvuru nedeninin muayene olmadan bir üst kuruma sevk yaptırmak, %30.8'inin muayene olmak, %20.3'ünün muayene olmadan ilaç yazdırmak olduğu saptanmıştır. İlaç yazdırmak için başvuranların %27.1'i kronik hastalıklarına ait ilaçları, %36.4'ü ağrı kesici ve antibiyotik istediklerini belirtmişlerdir. İlaç yazdırma nedenleri sorulduğunda; %55.1'i devamlı bu ilaçları kullandığım söylemiştir. Bir yakınına ilaç yazdırmak için başvuranlara, hastanın neden gelmediği sorulduğunda %55.7'si hasta olduğu için evde yatıyor gelemez yanıtını vermiştir. Araştırmanın sonunda halkın birinci basamak sağlık hizmetinin önemini, sağlık ocaklarının işlevlerini bilmediği, bu kurumları sevk yaptırmak ve ilaç yazdırmak amacıyla kullandıkları saptanmıştır. Sağlık ocaklarından yararlanımı arttırmak ve bilinçsiz ilaç tüketimini azaltmak için sağlık ocaklarında verilen temel sağlık hizmetlerinin öneminin halka anlatılmasının gerektiği sonucuna varılmıştır.Öğe Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine başvuran zehirlenme olgularının analizi(2009) Deniz, Turgut; Kandiş, Hayati; Saygun, Meral; Büyükkoçak, Ünase; Ülger, Hüseyin; Karakuş, AliAmaç: Çalışmamızda Kırıkkale Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine hizmete başladığı tarihten itibaren 3 yıllık zaman içerisinde başvuran zehirlenme olgularının retrospektif değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Acil servise 15.11.2005–01.01.2009 tarihleri arasında başvuran olgular geriye dönük olarak tarandı. Olguların yaş, cinsiyet, başvuru saatleri, başvuru süresi, zehirlenmeye neden olan maddeler, zehirlenme şekli, etkenin alınış amacı, semptomlar ve hastaneye yatış durumları değerlendirildi. Bulgular: Dört yüz doksan yedi zehirlenme olgusu çalışmaya alındı. Tüm olguların %53’ü bayandı. Yaş ortalaması 19,2017,3’dü. Zehirlenme nedeniyle hastaneye başvuru saati %55,6 olguda 16.00–24.00 arasındaydı. Zehirlenmenin en sık sebebi ilaçlardı (%37). Tüm zehirlenmelerin %76,7’i kazayla alım sonrası başvuruyken, 11 yaş üzeri ilaç alımlarının %87’si ise özkıyım amaçlı girişimlerdi. Hastaların %83,9’nun gastrointestinal sistem yoluyla zehirlendiği saptandı. Zehirlenme nedeniyle başvuran olguların %36,6’sı acil servisten taburcu edildi, %57,4’si yatarak tedavi edildi ve %2,8’si ise başka bir hastaneye sevk edildi. Yatış yapılan hastaların ortalama taburcu süreleri 2,4 gündü. Sonuç: Hastanemiz acil servisine başvuran zehirlenme olgularından elde ettiğimiz veriler Türkiye’de daha önce yapılan çalışmalarla benzer özellikler göstermektedir. Zehirlenmelerin çoğunluğu genç bayanlarda ve ilaçlarla olmaktadır. Onbir yaş üzerinde ilaç alımına bağlı zehirlenme olgularının büyük oranının özkıyım amaçlı girişim olduğu tespit edildi.