Diğer Yayınlar Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe "1982 Anayasasına göre anayasa değişikliklerinin şekil bakımından denetimi"(2010) Aydın, Mesut1982 Anayasasında (m. 175, 148), Türkiye Büyük Millet Meclisine anayasa deği- şikliği yapma, Anayasa Mahkemesine de söz konusu anayasa değişikliklerini şekil bakımından denetleme yetkisi tanınmıştır. Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini denetleme yetkisi, Anayasada öngörülen bazı şekil şartlarıyla sınırlı tutulmuştur: “Teklif ve oylama çoğunluğu” ve “ivedilikle görüşülememe”. 9.2.2008 tarih ve 5735 sayılı Kanunla, Anayasanın 10. ve 42. maddesinde yapılan Anayasa Değişiklikleri, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Söz konusu Anayasa Değişikliklerinin denetiminde, “teklif ve oylama çoğunluğu” ve “ivedilikle görüşülememe” şartlarıyla sınırlı bir denetimin yapılmadığı görülmektedir. Başka bir deyişle, 5735 sayılı Kanunla gerçekleştirilen Anayasa Değişiklikleri, Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyen ilk üç maddesine aykırılık nedeniyle iptal edilmiştir. Böylece, şekil görüntüsü altında, esas bakımından bir denetim yapılmıştır. Bu çalışmada, Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini şekil bakımından denetleme yetkisi ve bu yetkinin sınırı üzerinde durulmaktadır.Öğe Marsilius’un siyaset kuramı: defensor pacis(2011) Güngör, CelalettinDefensor pacis [Barış Savunucusu, 1324], siyasette modernliği başlatan temel yapıtlardan biridir. Bu modernlik bağlamı, dindışı temellendirilen devlet olgusudur. Yapıt, siyasetin özerkliğini, sivil toplumun özerkliğinden çıkartır. Devlet, sadece yaşama uğruna değil, iyi yaşama uğruna ortaya çıkmış, kendine tam yeterlilik sınırında olan yetkin bir topluluktu. Ona göre Aristoteles, bu tanımdaki “sadece yaşama uğruna değil, iyi yaşama uğruna ortaya çıkmış olma” ile devletin yetkin son nedenini göstermişti. Politika’da “Devlet, özgür adamların topluluğudur” denmişti. Öyleyse her yurttaş, özgür olmak ve bir başkasının despotizmine, yani kölece efendiliğine uğramamak zorundaydı. Fakat bu, bir veya birkaç yurttaşın kendi keyfi ne göre yurttaşların bütününe yasa verdiği durumda gerçekleşmezdi. Yasaların yapımına bütün yurttaşlar katılmalıydı. Yasalar doğru olarak yapıldığında, ortak yararın büyük bir kısmı korunurdu. Kötü yasalar, yurttaşlara ancak dayanılmaz bir kölelik, eziyet ve düşkünlük getirirdi. Bunun sonucu ise devletin yıkılmasıydı. Aristoteles için, demokrasinin veya yığınların yönetimi kötü bir yönetimdi. Çiftçilerin, sanatkarların ve para kazananların oluşturduğu ayaktakımı, katı anlamda devletin parçası değildi. Ama Marsilius’ta, yasama erki tamamen bütün yurttaşlar kuruluna bırakıldığı gibi, hükümet de bu kurul tarafından seçilecek ve ona karşı sorumlu olacaktı. Yine, hükümet yasalara sıkı bir bağlılıkla yönetecek ve yasaları çiğneyenler, bütün yurttaşlar kurulu tarafından cezalandırılacaktı. Bu öğreti, Aristoteles’in özgün öğretisinden çok daha demokratik görünür.Öğe Amerikan Bakış Açısından Türkiye'de 1957-60 Dönemi Siyasal Gelişmeleri ve Türk-Amerikan İlişkileri(2004) Çakır, Muhammet Faruk1950'lerin son yıllarında iktidardaki DP ile muhalefetteki CHP arasındaki çekişme, Türkiye'de siyasal kargaşaya yol açtı. Türkiye'deki siyasal sistemin Batı yanlısı bir dış politikanın güvencesi olduğunu, CHP'nin de DP gibi özünde ABD ile işbirliğini desteklediğini anlayan ABD, kendini taraflardan biri ile özdeşleştirmekten sakındı. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi sonrasında ise temel amaç Türkiye'nin tarafsızlık politikasını benimsemesinin önlenmesiydi. Bu dönemde ABD sivil yönetime dönüşü hararetle destekledi. Bu ise pratikte, CHP'nin iktidar olmasına dolaylı bir destek demekti.Öğe Milletvekillerinin yasama sorumsuzluğunun siyasal parti kapatma davalarına etkisi(2009) Aydın, MesutSiyasal parti kapatma davalarında, partilerin Anayasa’ya aykırı fiillerin odağı olup olmadığı değerlendirilirken, milletvekillerinin söz ve eylemleri de dikkate alınmaktadır. Bu bağlamda, parti kapatmaya esas alınan söz ve eylemlerin, TBMM çalışmaları sırasında olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü, Anayasa Mahkemesi, siyasal partinin Anayasa’ya aykırı fiillerin odağı olmasını değerlendirirken, milletvekillerinin TBMM içindeki ve dışındaki söz ve eylemlerinin tümünün değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir. Bu durum, milletvekili yasama sorumsuzluğunun, siyasal partilerin kapatılması söz konusu olduğunda, siyasal parti bakımından bir koruma getiremeyeceği sonucuna yol açmaktadır. Bu çalışmada, TBMM’de milletvekili bulunan ve hakkında kapatma davası açılan siyasal partilerden yola çıkılarak, milletvekili yasama sorumsuzluğu kapsamındaki söz ve fiillerden dolayı bir tüzel kişilik olan siyasal partinin kapatılıp kapatılamayacağı üzerinde durulmaktadır.Öğe Osmanlı modernleşmesinin temel olgularından biri: bürokrasi(2011) Fidan, Serdal; Şahin, Kamil; Çelik, FikretOsmanlı modernleşmesinin nasıl gerçekleştiğinden ziyade kimler tarafından nasıl gerçekleştirildiği daha önemli bir konudur. Çünkü Osmanlı’da toplum ve buna bağlı olarak Batı normlarında şekillenmesi gereken devlet aygıtının modernleşmesi, kimlerin eliyle, hangi kriterler göze alınarak ve ne amaçla yapıldığı sorularının yanıt bulunabilmesi için incelenmesi gereken bir süreçtir. Bu bağlamda Osmanlı modernleşmesinin köklerine inmek ve daha sonra Osmanlı modernleşmesinin tüm yönleriyle ele alınabilmesi için devlet bürokrasisinin yapısı anlaşılmalıdır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde günümüzde zaman zaman sosyal, ekonomik ve siyasal yönden başarılı olup, olmadığı tartışılan Osmanlı modernleşmesinin topyekûn bir “devleti kurtarma” projesi olduğu iddia edilmektedir. Bu şekilde ele alındığı zaman Osmanlı modernleşmesinin, toplumdan ziyade bürokrasinin bir meselesi olduğu gibi bir sonuçla karşılaşılmaktadır. Ancak bu zümre büyük oranda devleti kurtarma gibi bir misyonla hareket etseler de kendi zihin yapılarına göre yeni bir “Osmanlı toplumu oluşturabilme” adına da belli bir mücadeleyi çok yönlü bir şekilde vermişlerdir. Bu süreç halktan kopuk, halkın sorunlarını anlamayan, fakat devlet ile toplumu ısrarlı bir şekilde uygulanmaya çalışılan total modernleşme çabalarıyla şekillendirmeye çalışan ve günümüzde de tartışılan sorunlu bir reform anlayışını doğurmuştur. Bu anlayış, bir dönemden sonra “Batılılaşma” gibi bir sürece devlet ile toplumu taşımış, ancak bu noktadan sonra modernleşmenin ülke adına sürekli “sancılı” bir şekilde gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bu anlamda toplum ile bürokrasinin istek ve talepleri büyük oranda örtüşmemiştir. Bu durum bazı dönemlerde Türkiye özelinde modernleşmenin bürokratik amaçlarla yüklü, ancak geniş halk kitlelerine kabul ettirilememiş bir proje olarak görülmesine neden olabilmiştir.