Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    0-1 yaş grubu çocuklarda kan karnitin düzeyinin belirlenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Kılıç, Fatma Kaya; Bülbül, Selda Hızel
    ÖZET Kaya Kılıç F., 0-1 yaş grubu çocuklarda kan karnitin düzeylerinin belirlenmesi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale 2004. Karnitin düzeyleri yaş, cinsiyet ve toplumlar arasında farklılıklar gösterir. Amacımız, bu konuda hiç araştırılma yapılmamış olan Kırıkkale ilinde 0-1 yaş grubundaki çocuklarda kan karnitin düzeyini belirlemektir. Çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine Ocak ve Haziran 2004 tarihleri arasında herhangi bir nedenle başvuran 136 [72 kız (% 52.9), 64 erkek (% 47.1)] çocuk alınmıştır. Hastalar sekonder karnitin eksikliği yönünden sorgulanmış ve ailelerin demografik özellikleri, çocukların gebelik yaşı, doğum ağırlığı, doğum şekli, beslenme öyküsü, boy ve kilo persentilleri kaydedilmiştir. Olguların yaş ortanca değeri 90 gündür (min 1 gün - max 1 yaş). Olgular l.gün, 2-7 gün, 8-28 gün, 2-3 ay, 4-6 ay, 7-9 ay, 10-12 ay olarak gruplandırılmıştır. Kan örnekleri Guthrie kağıdına alınarak spektrofotometrik yöntemle çalışılmıştır. Tam kanda serbest karnitin düzeylerine bakılan 136 olgunun ortalama serbest karnitin düzeyi 25.12 ± 10.1 jımol/L (10.1- 49.5 umol/L) olarak saptanmıştır. Serbest karnitin düzeyi 2-7 gün arasındaki bebeklerde 1. gündeki bebeklere göre daha düşük bulunmuş, 7. günden sonra ise 6. aya kadar giderek artış gösterdiği gözlenmiştir. Altı ay ile 1 yaş arasındaki çocuklarda ise serbest karnitin düzeyleri arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Olgular beslenme durumuna göre; sadece anne sütü alanlar (n=67, % 49.3), hiç anne sütü almayanlar (n=24, % 17.7) ve hem anne sütü hem de ek gıda birlikte alanlar (n=45, %33) olmak üzere de ayrıca incelenmişlerdir. Sadece anne sütü ile beslenen grupta serbest karnitin düzeyi diğer gruplara göre düşük bulunmuştur (p < 0.05). Ancak yaşa göre beslenme durumu ile kan karnitin düzeyleri arasındaki ilişkiye bakıldığında bu farkın kaybolduğu görülmüştür. Sonuç olarak, olgu sayımız kan karnitin düzeyi standardı belirlemek için yeterli değildir. Ancak pilot çalışma niteliğinde yapılmış olan bu çalışmanın bilgileri ışığında daha geniş örneklem grubu ile ileri araştırma yapılması planlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Karnitin, 0-1 yaş grubu çocuklar
  • Öğe
    Testis torsiyonunda N-asetil sisteinin kullanımı ile serbest oksijen radikallerinin zararlı etkilerinin önlenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Ulusoy, Sevgi; Çakmak, Murat
    ÖZET Ulusoy S, Testis Torsiyonunda N-Asetil Sistein Kullanımı İle Serbest Oksijen Radikallerinin Zararlı Etkilerinin Önlenmesi. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Kırıkkale 2005. Testis torsiyong, çocukluk çağında ve erişkinlerde karşılaşılan acil ürolojik bir problemdir. Deneysel testis torsiyonu ilgili yapılan birçok çalışmada iskemi reperfüzyon hasarı biyokimyasal ve patolojik olarak gösterilmiş ve değişik ilaçların bu hasarı önlemede ki etkinliği araştırılmıştır. N- acetylcysteine (NAC), içerdiği protein bağlayan labil disülfid bağlarının sayesinde, fonksiyonel olan disülfid gruplarının korunmasını sağlar ve transportunu kolaylaştırır. Glutatyon redüktaz aktivitesini, sülfidril gruplarının transferi ile artırarak, glutatyon sentezini destekler, glutatyon prekürsörü olarak hareket eder. Bu çalışmada, testis torsiyonu ve detorsiyonu sonrası oluşan iskemi-reperfüzyon hasarının önlenmesinde NAC'in etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla 36 adet albino Wistar erkek rat, sham ve kontrol grubunda 8'er, iskemi-NAC (I NAC) ve iskemi-reperfüzyon-NAC (IRNAC) grubunda 10'ar adet olmak üzere dört gruba ayrıldı. Kontrol grubunda sol testis midskrotal insizyondan çıkarılıp saat yönünde 720° rotasyon oluşturulup 2 saatlik torsiyon, 4 saatlik detorsiyon sağlandı. INAC grubunda kontrol grubundaki işlemin yanı sıra torsiyonun 1. saatinde 150mg/kg'dan NAC intraperitoneal olarak uygulandı. IRNAC grubunda ise INAC grubundaki işlemlere ek olarak detorsiyonu takiben 150 mg/kg'dan intraperitoneal NAC verildi. 4 saatlik detorsiyon sonrasında orşiektomi yapıldı.. Her bir testis dokusunda biyokimyasal olarak gram protein başına malondialdehit (MDA), nitrik oksit (NO) ve total sülfidril (T-SH) değerlerine bakıldı ve dokular seminifer tubul yapıları ve spermatid sayıları açısından histopatolojik olarak değerlendirildi. Doku T-SH değerlerinde INAC ve IRNAC gruplarında artma bulundu. NO düzeylerinde INAC ve IRNAC gruplarında kontrol grubundan belirgin düzeyde bir artma mevcutken, MDA düzeylerindeVI istatistiksel açıdan bir fark yoktu. Histopatolojik olarak ise, INAC ve IRNAC gruplarında kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, seminifer tubul yapılarının korunduğu ancak spermatid sayılarında bir azalma olduğu görüldü. Sonuç olarak, NAC'in testiküler torsiyon detorsiyon sonrası oluşan iskemi reperfüzyon hasarının önlenmesinde etkili olduğu biyokimyasal ve histopatolojik olarak gösterilmiştir. NAC, kolay bulunabilirliği ve uygulama kolaylığı açısından testiküler torsiyon sonrasında ve detorsiyon sırasında kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Testis torsiyonu, iskemi reperfüzyon, N-asetilsistein.
  • Öğe
    İnvajınasyona bağlı intestınal hasarda selenyum'un koruyucu etkılerı
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Akman, Hülya; Çakmak, Ahmet Murat
    Akman H, İnvajinasyona bağlı intestinal hasarda selenyum'un koruyucuetkileri. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Kırıkkale 2008.İnvajinasyon çocuklarda sık görülen akut batın nedenlerindendir. İnvajinasyon tedavi edilmediği durumlarda intestinal hasara neden olmakta ve barsak kaybıyla sonuçlanabilmektedir. Deneysel çalışmalarda invajinasyona bağlı intestinal hasarın önlenmesi amacıyla çeşitli antioksidanlar kullanılmış fakat bunlar klinik kullanımda yer bulamamıştır. Selenyum (Se), glutatyon peroksidaz aktivitesini arttırarak antioksidan etki gösteren bir eser elementtir. Selenyumun antioksidan etkinliği diğer iskemi reperfüzyon zedelenme modellerinde çalışılmış fakat invajinasyondaki doku hasarına etkisi irdelenmemiştir. İnvajinasyona bağlı intestinal hasarda selenyum'un koruyucu etkilerini değerlendirmek amacıyla deneysel bir çalışma yapılmıştır. Çalışmaya 40 adet Wistar albino rat dahil edilmiştir. Laparotomi sonrası periton içine NaCl infüzyonu yapılıp ileoçekal valvden 20 cm proksimaldeki 2 cm'lik barsak segmenti çıkartılarak kontrol grubu (n:10) oluşturulmuştur. İleoçekal valvden 20 cm proksimalde proksimal barsak segmenti daha distaldeki barsak lümeni içine stile yardımıyla itilerek 2 cm uzunluğunda invajinasyon segmenti oluşturulmuş ve 4 saat sonra barsak örneği çıkarılarak invajinasyon grubu (IG) (n:10) elde edilmiştir. Benzer invajinasyon oluşumundan 4 saat sonra dezinvajinasyon yapılıp diğer 4 saat sonunda 2 cm'lik barsak segmentinin çıkarılması ile dezinvajinasyon grubu (DIG) (n:10) oluşturulmuştur. Se grubu (SeG) (n:10) ise dezinvajinasyon modelinin oluşturulmasından 20 dakika önce 0.2 mg/kg selenyum (sodium selenate, Aldrich, USA) intraperitoneal uygulanması ile elde edilmiştir. Alınan barsak segmentleri histopatolojik inceleme ve oksidatif hasar belirteçlerinden katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GpX), superoksit dismutaz (SOD) ve malondialdehit (MDA) düzeyleri açısından değerlendirilmiştir. Katalaz seviyeleri deney gruplarında azalmış, SeG'da ise DIG'na göre artmıştır (p<0.05). Gpx ve SOD düzeyleri, IG ve DIG'larında azalmıştır (p<0.05). Kontrol ve SeG'ları arasında ise fark yoktur (p>0.05). MDA düzeyleri SeG'de kontrol grubuna göre anlamlı olarak artmış, IG ve DIG gruplarına göre ise anlamlı olarak azalmıştır (p<0.05).Sonuç olarak; Se, invajinasyona bağlı intestinal iskemik hasarda katalaz, SOD ve GpX düzeylerinin artmasına neden olarak oksidatif hasarı önlemesine rağmen histopatolojik değişikliklere benzer etki etmemektedir.
  • Öğe
    Penil turnike uygulamasının yara iyileşmesine etkisinin penil cilt ve dokudaki VEGF/TGF-beta düzeyleriyle değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Kaya, Murat; Soyer, Tutku
    Hipospadias onarımı çocuk yaş grubunda sık uygulanan bir ürolojik operasyondur. Bu operasyonlar sırasında kanamayı azaltmak ve ereksiyon testi yapmak için penis köküne turnike uygulanmaktadır. Penil turnike süresince dokuda oluşan iskemi ve turnike sonrası sağlanan reperfüzyonun oluşturabileceği doku hasarı birçok biyokimyasal, farmakolojik ve histopatolojik çalışmayla irdelenmiştir. Ancak, penil turnikenin yara iyileşmesine olan etkisi araştırılmamıştır. Penil turnikenin neden olduğu iskemik değişikliklerin penil cilt ve kavernöz dokulardaki yara iyileşme faktörlerine etkisi değerlendirmek amacıyla deneysel bir çalışma yapılmıştır. Çalışmaya 10'ar denekten oluşan dört grup dahil edilmiştir. İlk gruba Mathiu tipi insizyon ve 10 dakikalık turnike uygulamasından 24 saat sonra penektomi işlemi yapılmıştır (PT 10G). Aynı tipte insizyon sonrası 30 dakikalık turnike uygulanmış ve aynı sürede penektomi yapılarak PT 30G grubu elde edilmiştir. Turnike uygulaması yapılmadan Mathiu tipi insizyon yapıldıktan 24 saat sonra penektomi işlemi yapılarak sham grubu oluşturulmuştur (SG). Ayrıca kontrol grubunda turnike uygulaması ve insizyon işlemleri yapılmadan penektomi işlemi yapılmıştır (KG). Penil dokularda H&E ile akut inflamasyon değerlendirilmiştir. Immünhistokimyasal incelemede; subepitelyal vasküler ağ (SVA), korpus kavernozum (KK) ve KK içinde düz kas yapısına benzer mezenkimal hücrelerde (MH) Vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), Vasküler endotelyal büyüme faktörü reseptörü (VEGFR) ve transforming büyüme faktörü beta reseptör (CD 105) düzeyleri incelenmiştir. Gruplarda elde edilen sonuçlar SPSS 15.0 ile karşılaştırılmıştır. Gruplar arası akut inflamasyon evreleri değerlendirildiğinde PT 10G ve PT 30G arasındaki fark istatistiksel0 olarak anlamlı değildir (p >0.05). Ancak, diğer gruplar arasında belirgin fark bulunmaktadır. KG ile PT 10G arasında yalnız VEGFR'leri bakımından fark yoktur. PT 10G'de VEGF düzeyleri kontrol gruba göre azalmış ancak CD 105 düzeyleri ise artmıştır. Aynı faktör düzeyleri ile gruplardaki akut inflamasyon evreleri karşılaştırıldığında akut inflamasyonda artma ile VEGF arasında ters korelasyon (rs: - 0.345 ve rs: - 0.409) ve CD 105 ile doğru korelasyon (rs: 0.324 ve rs: 0.504) saptanmıştır (Spearman korelasyonu, p <0.005). Sonuç olarak, Penil turnike uygulaması penis dokusunda süre ile artan oranda akut inflamatuvar yanıta neden olmaktadır. Penil turnikenin penis dokularında CD 105 düzeyini arttırdığı, buna karşın VEGF düzeylerini azalttığı izlenmiştir. Turnike sonrası ortaya çıkan CD 105 artışı penil turnikenin yara iyileşmesine katkısından çok, akut inflamasyona oluşan bir yanıt olarak değerlendirebilir. VEGF düzeylerinin turnike sonrası azalması penil turnikenin yara iyileşmesindeki anjiogenezis safhasını olumsuz etkileyebileceğini düşündürmektedir.
  • Öğe
    Alkali ortamın özofagus düz kas aktivitesine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Hançerlioğulları, Kadir Öymen; Çakmak, Ahmet Murat
    Alkali ortamın özofagus düz kas aktivitesine olan etkisini değerlendirmek amacıylain vitro bir çalısma yapılmıstır.Çalısmaya ağırlıkları 200-250 g olan 24 Wistar albino sıçan dahil edildi.Intraperitoneal tiopental sodyum (50 mg/kg) ile anestezi sonrası sakrifiye edilensıçanların distal özofagusları ve gastroözofageal bileskeleri çıkarıldı. Çıkarılandokular 37°C'de, 0.6 g dinlenme gerimi ile 10 ml Tyrode solüsyonu içeren organbanyosuna asıldı. Elde edilen özofagus segmentleri invitro ortam pH'larının sırasıyla7.4, 7.6, 7.8 ve 8.0 olarak düzenlendiği 4 gruba ayrıldı. Farklı alkali ortamlarınözofagus düz kas aktivitesini değerlendirmek üzere organ banyosuna kontraksiyonyanıtları elde etmek için kolinerjik agonist olan karbakol ve Ca bağımlı kanalüzerinden etki eden KCl eklendi. Sonrasında adrenerjik agonist olan izoproterenol ilegevseme yanıtları elde edildi. Aynı konsantrasyonda farklı alkali pH'lardaki kasılmayanıtları Kruskal Wallis'in nonparametrik varyans analizi ve post hoc Dunn's testiyledeğerlendirilirken, gevseme yanıtlarının karsılastırılmasında Student's t testkullanıldı.Karbakol ile elde edilen kontraksiyon yanıtlarında gruplar arasında anlamlı bir farkbulunmamıstır (p>0.05). KCl ile elde edilen kontraksiyon yanıtları incelendiğindeortam pH'sının 7.4 olduğu grupta diğer gruplara oranla distal özofagus kasılmayanıtlarında belirgin artma olduğu gözlenmistir (p<0.05). Buna karsın ortampH'sının 8.0 olduğu grupta gastroözofageal bileskede KCl yanıtlarında azalmaizlenmektedir (p<0.05). Aynı grupta ?zoproterenol ile elde edilen gevsemeyanıtlarında belirgin sekilde artma olmaktadır (p<0.05).Farklı alkali ortamlarda özofagus düz kas kolinerjik aktivasyonunda değisikliğerastlanmamaktadır. Ortam pH'sının alkali olduğu durumlarda özofagus düzkaslarında kalsiyum bağımlı kontraksiyonlarda azalma, artmıs adrenerjik aktiviteyebağlı olarak da gevseme yanıtlarında da artma olmaktadır.
  • Öğe
    Tam barsak irrigasyon solüsyonlarının kobay safra kesesi kontraktil yanıtlarına etkisi ve koleretik etkinin kolesistokinin düzeyleri ile değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Türkmen, Feyza; Soyer, Tutku
    Tam barsak irrigasyonu (TBİ) için kullanılan solüsyonların kobay safra kesesi kontraktil yanıtlarına etkisi ve koleretik etkinin kolesistokinin (CCK) düzeyleri ile değerlendirilmesi amacıyla deneysel bir çalışma yapılmıştır. Çalışmaya alınan 30 adet kobay, kontrol ve TBİ grupları (Serum fizyolojik-SF, Ringer Laktat-RL, Polietilen glikol-PEG, dibazik sodyum fosfat-DNF) olmak üzere 5 gruba ayrılmıştır. TBİ gruplarında orta hat laparotomi ile özofagus alt ucu bağlanıp mideye yerleştirilen katater yardımıyla 2ml/kg/dak. hızda SF, RL, PEG ve DNF infüzyonları rektumdan temiz sıvı gelene kadar yapılmıştır. Kontrol grubunda TBİ yapılmadan, TBİ gruplarında ise barsak temizliği sonrasında ileum ve safra kesesi örnekleri biyokimyasal ve in vitro incelemeler için çıkarılmıştır. Alınan dokular Tyrode solüsyonu içeren organ banyosunda Karbakol ve CCK'e ait kontraksiyon yanıtları elde edilmek üzere in vitro incelenmiştir. İleum ve safra kesesi örneklerinde biyokimyasal yöntemlerle doku CCK düzeyleri elde edilmiştir.PEG yapılan grupta hem safra kesesi hem de ileum segmentlerinde doku CCK düzeyleri diğer gruplara oranla belirgin artmıştır (p<0.05). DNF sonrası yalnız safra kesesinde kontrol grubuna oranla doku CCK düzeylerinde artış saptanmıştır (p<0.05). Safra kesesi yanıtları incelendiğinde PEG yapılan grupta düşük konsantrasyonlarda karbakol kontraksiyon yanıtlarında kontrole göre artış saptanmıştır (p<0.05). İleumun karbakol yanıtlarında gruplar arası fark bulunmazken, PEG yapılan grupta ileumun CCK yanıtlarında kontrole göre azalma gözlenmiştir (p<0.05).PEG ile irrigasyon sonrası safra kesesi ve ileumda CCK düzeylerinde ve safra kesesi kontraksiyonlarında belirgin artış olmaktadır. Bu sonuçlar PEG'e bağlı ortaya çıkan koleretik etkinin CCK aracılı olabileceğini düşündürmektedir.
  • Öğe
    Ratlarda deneysel orşit modelinde kontralateral antisperm antikor hasarı ve p/e-selektin blokajı ile testiküler hasarın önlenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2011) Cesur, Özkan; Aslan, Mustafa Kemal
    Amaç: Orşitte antimikrobiyal tedavinin ve nötrofil infiltrasyonuna neden olarak kan testis bariyerinin bozulmasına neden olan P/E selektin'in blokajının kontralateral testis hasarını önlemede etkinliğini değerlendirmek üzere deneysel bir çalışma yapılmıştır.Gereç ve Yöntem: Her grupta 6 adet sıçanın kullanıldığı 6 grup oluşturuldu. Kontrol grubu (KG) testisler çıkarılırken, sham grubunda (SG) 1 ml SF enjeksiyonu yapıldı. Orşit modeli (OG) sağ testise 0.1 ml 106 cfu/ml E.coli (0:6 strain) ve 1 ml SF enjekte edilerek elde edildi. Antimikrobiyal tedavi grubuna (AG) orşit oluşturulduktan 24 saat sonra siprofloksasin (50 mg/kg,Im) yapıldı. P/E selektin blokaj grubuna (PESG) P/E-selektin antikoru (100 microrg-mixture, IM). Son tedavi grubunda (TG) orşit sonrası hem siprofloksasin hem de P/E-selektin antikoru verildi. Antibiyotik verilen gruplarda tedaviye 14 gün devam edilip 0 ve 14. Günlerde antisperm antikor (ASA), p-selektin ve e-selektin için serum örneği alındı. Johansen skoru ile testiküler hasarı değerlendirilmek üzere 14. günün sonunda sağ ve sol testisler çıkarıldı.Sonuçlar: Orşit oluşturulan tüm gruplarda (OG, AG, PESG ve TG) SG'ye oranla 14. Günlerde ASA düzeylerinde anlamlı artış saptandı (p<0.05). P/E-selektin antikoru verilmeyen gruplarda (OG ve AG). TG'de ASA düzeylerinin AG'ye göre azaldığı (p<0.05), ancak PESG grubunda benzer azalmanın gözlenmediği izlendi (p>0.05). Histopatolojik incelemede sağ testiste AG ile OG arasında anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0.05). TG ve PESG'de ise OG'ye oranla lenfosit sayılarında azalma olurken Johansen skorları ise artmış bulunmuştur (p<0.05). Gruplarda sağ ve sol testisler karşılaştırıldığında yalnız AG ve OG'de kontrlateral testiste Johansen skorları artmış bulunmuştur (p<0.05).Tartışma: P/E-selektin blokajı antimikrobiyal tedavi ile birlikte verilmesi durumunda ASA oluşumunu azaltmaktadır. P/E-selektin blokajı yapılmayan gruplarda kontralateral testiste orşit olan tarafa göre histopatolojik hasarda artış gözlenmektedir.
  • Öğe
    Deneysel postoperatif peritoneal adezyon modelinde extractum cepae, heparin sodyum ve allantoin etkilerinin araştırılması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Özmen, İsmail; Günal, Yasemin Dere; Boybeyi, Özlem
    Giriş/Amaç: Postoperatif peritoneal adezyon (PPA) oluşumu abdomino-pelvik cerrahilerden sonra en sık görülen komplikasyonlardandır. Literatürde PPA oluşumunu önleme yolları üzerine çok sayıda çalışma olmasına rağmen, adezyon oluşumunu önleyici kesin çözüm bulunamamıştır. Extractum cepae (EC); anti-inflamatuar, kollajen organizasyonu düzenleyici ve anti-proliferatif etkinlik gösterir. Heparin sodyum (HS) tromboz tedavisinde kullanılmakta olup anti-inflamatuar özelliği de vardır. Allantoin (AA) yara iyileşmesi, nekrotik doku temizleyici, hücre çoğalması tetikleyici, keratolitik olarak kullanılan farmakolojik ajanlardır. Çalışmada sıçanlarda deneysel intestinal adezyon modeli oluşturup EC, HS ve AA'nin PPA önleyici özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmada toplam 54 adet sıçan kullanılmış ve sıçanlar randomize olarak 6 gruba ayrılmıştır (n=8). Tüm sıçanlarda Harris yöntemiyle PPA oluşturulmuştur. Grup 1'de ek işlem uygulanmamıştır. PPA sonrası karın içi yıkamada Grup 2'de serum fizyolojik, Grup 3'te 1 ml EC (50 mg/kg), Grup 4'te 200 IU/kg HS, Grup 5'de 1 ml AA, Grup 6'da EC-HS-AA karışımı (Contractubex®) kullanılmıştır. Postoperatif 21. günde sıçanların karınları eksplore edilip adezyon oluşumu makroskopik olarak Nair evrelemesi ile evrelenmiştir. Alınan adeziv bantlar histopatolojik olarak inflamasyon, kollajen sentezi, neovaskülarizasyon ve fibrozis açılarından incelenmiştir. Biyokimyasal olarak doku hidroksi-prolin (OHP) düzeyleri ölçülmüştür. Bulgular: PPA makroskopik olarak adeziv bantların yaygınlığı, kuvveti ve damarlanması göz önüne alınarak evrelendiğinde (Nair); PPA Grup 2, 4 ve 6'da Grup 1, 3 ve 5'e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede azalmıştır (p<0.05); Grup 2'de diğer gruplara göre belirgin azalmıştır (p<0.05). Histopatolojik incelemede Grup 2, 4 ve 6'da diğer gruplara göre; Grup 2'de diğer tüm gruplara göre fibrozis skoru belirgin derecede düşüktür (p<0.05). Doku OHP düzeyleri Grup 2, 3, 4, 5'de Grup 1 ve 6'ya göre belirgin derecede azalmıştır (p<0.05); Grup 6'da Grup 1'e göre azalmasına rağmen bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Sonuç: Makroskopik ve histopatolojik olarak PPA oluşumu, serum fizyolojik, HS ve Contractubex® kullanıldığında azalmakta, EC ve AA kullanıldığında artmaktadır. Serum fizyolojiğin PPA azaltıcı etkisi diğer ajanlara göre daha belirgindir. Anahtar Kelimeler: Postoperatif Peritoneal Adezyon, Extractum Cepae, Heparin, Allantoin, Deneysel.