Uzmanlık Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Farklı lazer sistemlerinin ve povidon iyodürün P.Gingivalis ve P.İntermedia biyofilmi bulunan implant yüzeyleri üzerine etkisi: İn vitro bir çalışma(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Aykaç, İrem; Olgun, Hatice EbruGiriş: İmplantasyon, diş replasmanı için en yaygın uygulanan tedavi seçeneklerinden biridir. İmplant komplikasyonları arasında bakteriyel kolonizasyon, biyofilm oluşumu ve buna bağlı peri-implantitis önemli rol oynamaktadır. Peri-implant hastalıkların hem cerrahi olmayan hem de cerrahi tedavisine temel yaklaşım, titanyum yüzeyinde oluşan bakteriyel biyofilmin azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Periodontitis ve peri-implantitis tedavisi için temel ve ortak unsur etkilenen yüzeyin (diş veya implant) debridmanı gibi görünmektedir. İmplantın pürüzlü yüzeyleri ilk mikrobiyal yapışmayı ve karmaşık biyofilmlerin oluşumunu kolaylaştırır ve implant yüzeylerinin yeterli debridmanını çok zorlaştırır. Bu nedenle, cerrahi olmayan tedavi sonuçlarını iyileştirmek için patojenik biyofilmlerin ortadan kaldırılması için antibiyotikler ve antiseptikler ve lazerler gibi ek terapötik yaklaşımlar önerilmiştir. Çalışmamızın amacı, yüzeyinde P. intermedia ve P. gingivalis biyofilmi bulunan implantların salin, Povidon iyodür (PVP-İ), diyot lazer ve Er:YAG lazer ile dekontaminasyonlarının spektrofotometrik analiz ve SEM ile görüntüleme yöntemleri kullanılarak karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Bu tez çalışmasında 4 mm çapında ve 13 mm uzunluğunda toplam 96 adet SLA (Sandblasted and acid-etched) yüzeyli, grade 4 özelliğine sahip steril titanyum implant kullanılmıştır. İmplantlar, yüzeylerinde P. intermedia ve P. gingivalis biyofilmleri oluşturulmak üzere her mikroorganizma için 48 implant bulunacak şekilde ayrılmışlardır. Çalışmamızda PVP-İ ve çeşitli lazerlerin ayrı ayrı ve birlikte peri-implant hastalıklarda en çok etkili olan mikroorganizmalardan olan P. intermedia ve P. gingivalis üzerine etkinliği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda altı adet grup belirlenmiştir: 1.Salin ile yıkama grubu (n=16), 2. PVP-İ ile dekontaminasyon grubu (n=16), 3. Diyot lazer ile dekontaminasyon grubu (n=16), 4. Er:YAG lazer ile dekontaminasyon grubu (n=16), 5. PVP-İ ve diyot lazer ile dekontaminasyon grubu (n=16), 6 PVP-İ ve Er:YAG lazer ile dekontaminasyon grubu (n=16). Her grupta P. gingivalis için sekiz ve P.intermedia için sekizer adet implant yüzeyi kullanılmıştır. Uygun PVP-İ dozunun tayini için Minumum İnhibisyon Konsantrasyon (MİK) testi yapılmıştır. Uygulama yapılan implant yüzeylerindeki biyofilm miktarlarının anlaşılabilmesi için ise spektofotometrik analiz ve implantların taramalı elektron mikroskobu görüntüleri incelenmiştir. Bulgular: MİK testi sonucu PVP-İ'nin uygulanan her dozda seçilen mikroorganizmalar üzerinde antibakteriyel etkisi olduğu ve üremeyi durdurduğu tespit edilmiştir. Uygulanan işlemler sonrasında geride bırakılan biyofilm tabakasının değerlendirilmesinde kullanılan spektrofotometrik analize göre PVP-İ ve lazerlerin hepsi, birlikte veya ayrı ayrı mikroorganizma biyofilmlerini elimine etmekte başarılı olmuştur, (+) kontrol grubuyla arada istatistiksel olarak anlamlı fark vardır. SEM görüntüleri değerlendirildiğinde hiçbir uygulama yapılmayan implant yüzeyinde göre tüm grupların etkili bulunduğu görülmüştür. Sonuçlar: PVP-İ ile birlikte uygulanan diyot lazer ve Er:YAG lazer gruplarında herhangi bir mikroorganizma SEM ile tespit edilememiştir, spektrofotometrik analize göre absorbans değerleri daha düşük bulunmuştur, bu da lazer uygulama sonrası PVP-İ kullanımı yapılmasının uygun olduğunu göstermektedir. Klinik olarak etkinliklerini değerlendiren daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe ER:Yag lazerin diş yüzeyi temizliğinde etkisi ve E-TZF'nin biyomodifikatör olarak kullanılması: In vıtro bir çalışma(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Gün, Necib Fazil; Olgun, Hatice EbruGiriş: Periodontitis, patolojik olarak açığa çıkan kök yüzeyinde önemli değişiklikler meydana getirir. Periodontitisin etiyolojisi, kök yüzeyine yapışan ve bir biyofilm ortamında gelişen bakterilerdir. Periodontal tedavinin amaçlarından biri, kaybedilen periodonsiyumun rejenerasyonu ve kök yüzeyinin epitel ve bağ doku hücre adezyonu için biyolojik olarak elverişli bir substrata dönüştürülmesidir. Kök yüzeyindeki birikintilerin mekanik debridmanı şu anda bu hastalıkların tedavisinde altın standart tedavi olarak kabul edilir. Lazerin hemostatik etkileri, seçici diş taşı ablasyonu veya bakterisidal etkinliği gibi spesifik özellikleri dikkate alındığında, uygun bir lazer uygulaması mekanik veya güçlendirilmiş kök debridmanına bir alternatif oluşturabilir. Kök biyomodifikasyonu, kök yüzeyini detoksifiye, dekontamine ve demineralize ederek smear tabakasını çıkarmak, dentin ve sementin kolajen matrisini açığa çıkarmak için yapılan prosedürleri ifade eder. Hastanın kendi kanından elde edilen otojen trombosit kaynaklı ürünler son yıllarda rejeneratif uygulamalarda sıklıkla kullanılmaya başlanmış ve hem klinik hem de histolojik yönden olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu amaçla kök yüzeylerinde biyomodifikatör olabilme kapasitesine sahip E-TZF'nin gingival fibroblastların ataşmanı ve yara iyileşmesi üzerine iyileşmeyi arttırıcı etkileri incelenmeye değer özellik taşımaktadır. Çalışmamızın amacı Er:YAG lazerin diş yüzeyi temizliğinde gracey küretlerle karşılaştırılmasını ve E-TZF'nin biyomodifikatör olarak kullanılmasının etkinliğini taramalı elektron mikroskobuyla (SEM) incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda toplamda 36 adet, daha önceden çekilmiş insan dişleri kullanılmıştır. Dişler 4 gruba ayrılmıştır (n=9). Sırasıyla mekanik tedavi ile kök yüzeyi düzleştirme, Er:YAG lazer ile kök yüzeyi düzleştirme, mekanik tedavi + E-TZF uygulaması ve Er:YAG lazer + E-TZF uygulaması yapılmıştır. İşlem öncesinde dişler, distile su ile temizlenip fosfat tamponlu salin (PBS) içinde 4°C'de tedaviler yapılana kadar saklanmıştır. Dişlere uygulanan işlemler sonrasında 4 mm çapında trefan frezler yardımıyla örnekler elde edilmiştir. Elde edilen örnekler dentin tübül çaplarının genişliği ve smear tabakası varlığı/yokluğu kriterlerinin karşılaştırılabilmesi için taramalı elektron mikroskobunda incelenmiştir. Bulgular: Uygulanan işlemler sonrasında geride bırakılan smear tabakasının değerlendirilmesinde kullanılan Sampaio indeksine göre Er:YAG grubunun, gracey grubuna göre anlamlı olarak daha az smear tabakası geride bıraktığı belirlenmiştir (P=0,001). Diğer gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (P>0,05). Gruplar arasında dentin tübül çap genişlikleri istatistiksel olarak anlamlı farklı bulunmuştur (P<0,001). Er:YAG ve Er:YAG + E-TZF gruplarının dentin tübül çap genişliklerinin, gracey grubunun dentin tübül çap genişliklerinden anlamlı daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Sırasıyla; P=0,015; P<0,001). Er:YAG + E-TZF grubunun dentin tübül çap genişliğinin Gracey + E-TZF grubunun dentin tübül çap genişliğinden anlamlı daha yüksek olduğu belirlenmiştir (P=0,026). Diğer grupların dentin tübül çap genişlikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (P>0,05). Sonuçlar: Çalışmamızın sonucunda Er:YAG lazer, diş yüzeyi temizliğinde altın standart olan gracey küretlere göre daha etkili bulunmuştur. E-TZF'nin özellikle Er:YAG lazer ile kombine kullanımında daha geniş çapta dentin tübülleri elde edilmiştir. Klinik olarak etkinliklerini değerlendiren daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Er:YAG lazer, diş yüzeyi temizliği, kök yüzeyi düzleştirilmesi, gracey küret, trombositten zengin fibrin, TZF, enjekte edilebilir trombositten zengin fibrin, E-TZF, periodontitis, in vitro, kök biyomodifikasyonu.Öğe Peri-implantitisin cerrahi tedavisinde lazer uygulaması ve T-TZF kullanımının anjiogenik biyobelirteçler üzerine etkilerinin karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Yaman, Elif Dilara; Olgun, Hatice EbruGiriş: Giderek yaygınlaşan dental implant uygulamaları peri-implant hastalıkların görülme sıklığında artışı da beraberinde getirmektedir. Artan peri-implant hastalıkların ise standart bir tedavi prosedürü yoktur. Bu konunun aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı; peri-implantitisli hastaların kemik içi defektlerin tedavisinde T-TZF kullanımı ve diyot lazer uygulamasının peri-implant sulkus sıvısında anjiogenik biyobelirteçler üzerine etkisini karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmaya peri-implantitise sahip toplam 23 hasta, 36 implant bölgesi dahil edilmiştir. Yapılan cerrahi tedaviye göre hastalar açık flep cerrahisi sırasında, diyot lazer ile dekontaminasyon uygulanan, T-TZF uygulanan ve diyot lazer ile dekontaminasyon uygulanıp, defektlere T-TZF uygulanan grup olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Sondlama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS), modifiye plak indeksi (mPİ), modifiye gingival indeks (mGİ), modifiye sulkus kanama indeksi (mSKİ) parametreleri başlangıç ve 3. ayda değerlendirilmiştir. Başlangıç, 7.gün ve 3.ayda peri-implant sulkus sıvısı (PİSS) örnekleri elde edilip, anjiogenik biyobelirteçlerden VEGF-A, PDGF-BB ve FGF-2 miktarları ELİSA yöntemi ile ölçülmüştür. Bulgular: Çalışmamızda peri-implantitis cerrahi tedavileri sonucunda SD, KAS, mPİ, mGİ, mSKİ değerlerinde her üç grupta da başlangıca göre 3. ayda önemli azalma saptanırken (p<0.05), T-TZF ve diyot lazer birlikte kullanıldığında klinik parametrelerdeki düşüşün daha fazla olduğu bulunmuştur. Ancak gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Buna ek olarak, T-TZF uygulanması PİSS'teki anjiogenik biyobelirteçlerin seviyesini artırmıştır, ancak bu artış anlamlı bulunamamıştır. Sonuç: Peri-implantitis tedavisinde cerrahi sırasında hem diyot lazer hem de T-TZF kullanımı oldukça başarılıdır. Ayrıca T-TZF uygulanması PİSS'teki anjiogenik biyobelirteçlerin seviyesini artırmıştır.Öğe Serbest dişeti grefti ile implant çevresi yumuşak doku ogmentasyonunda mikrocerrahi ile konvansiyonel periodontal cerrahinin klinik sonuçlarının karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Solakoğlu, Gamze; Hendek, Meltemİmplant çevresi keratinize mukoza genişliğinin arttırılması için serbest dişeti grefti (SDG) sıklıkla kullanılmaktadır. SDG' nin en önemli dezavantajlarından biri greft büzülmesidir. Mikrocerrahi daha hassas aletlerin ve büyütmenin kullanılması ile atravmatik bir tekniktir. Bu çalışmada implant çevresi serbest dişeti grefti ile keratinize mukoza ogmentasyonunda periodontal mikrocerrahinin konvansiyonel periodontal cerrahi ile kıyaslanması amaçlanmıştır. Ağız içinde farklı bölgelerde implant çevresi keratinize mukoza genişliğinin <2 mm olduğu en az 2 implanta sahip 10 hasta çalışmaya dahil edildi. Test grubundaki implantlara periodontal mikrocerrahi tekniği ile kontrol grubundaki implantlara ise konvansiyonel periodontal cerrahi tekniği ile SDG uygulandı. İmplant çevresi sondlama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS), modifiye plak indeksi (mPİ), modifiye gingival indeks (mGİ), modifiye sulkus kanama indeksi (mSKİ) ve keratinize mukoza genişliği (KMG) parametreleri başlangıç ve 3. ayda değerlendirildi. Greft büzülmesi (GB) 3. ayda standart fotoğraflar üzerinden bilgisayar programı ile değerlendirildi. Palatal mukoza kalınlığı (MK) başlangıç ve 3. ayda ölçüldü. Donör bölge yara iyileşmesi 10. gün ve 3. ayda değerlendirildi. Hastalara postoperatif ağrıyı kaydetmeleri için geri bildirim formları verildi ve 10. gün formlar toplandı. Operasyon sonucu SD, KAS, mPİ, mGİ, mSKİ değerlerinde her iki grupta da başlangıca göre 3. ayda önemli azalma saptanırken gruplar arasında anlamlı fark bulunamadı. KMG değerleri her iki grupta da başlangıca göre 3. ayda anlamlı artış gösterdi ancak gruplar arasında anlamlı fark izlenmedi. GB yüzdesi 3. ayda test grubunda daha düşüktü ancak bu fark anlamlı değildi. Test grubunda MK değerleri kontrol grubuna göre 3.ayda başlangıç değerlerine daha yakındı. Yara iyileşme skorları 10. gün ve 3. ayda her iki grupta da benzerdi. Postoperatif ağrı seviyeleri test grubunda daha hızlı bir düşüş gösterdi. Sonuç olarak implant çevresi serbest dişeti grefti ile keratinize mukoza ogmentasyonunda periodontal mikrocerrahi ve konvansiyonel periodontal cerrahi teknikler oldukça başarılıdır. Mikrocerrahi teknik, iyileşme döneminde palatal mukoza kalınlığında daha hızlı bir artış ve postoperatif ağrı seviyelerinde daha erken bir düşüş sağlar.Öğe Defne (Lauris nobilis) yaprağı uçucu yağının periodontal patojen prevotella intermedia'ya karşı antibakteriyel ve antibiyofilm etkisinin değerlendirilmesi: İn vitro bir çalışma(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Abbasov, Elmir; Hendek, MeltemGiriş: Mikrobiyal dental plak, periodontal hastalıkların gelişiminde birincil etiyolojik faktör olarak kabul edilmektedir. Periodontal tedavinin en önemli amacı ise periodontal hastalıkla ilişkili mikrobiyal dental plaktaki subgingival mikroorganizmaları azaltmak veya ortadan kaldırmak ve periodontal sağlığı korumaktır. Günümüzde periodontal hastalıkların tedavisi için bitkisel ürünlerin geliştirilmesi önem kazanmıştır. Maki florasından olan defne; Lauris nobilis L. cinsi, Lauraceae familyasının Lauroideae alt familyası, Litseae tribusu, Lauri-neae alt tribusuna aittir. Defne bitkisi tıbbi aromatik bitkiler grubunda yer alır ve defne yaprağının içerisinde uçucu yağlar bulunduğu için değerlidir. Defne yaprağı yağı ve/veya ekstraktlarının antimikrobiyal ve antioksidan özellikleri bulunmaktadır. Bu in vitro çalışmanın amacı, defne yaprağı yağının periodontal bir patojen olan Prevotella intermedia (P.intermedia) DSM 20706'ya karşı antimikrobiyal ve antibiyofilm etkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan defne yaprağı yağının içerisinde yer alan bileşenler Gaz Kromatografisi-Kütle Spektroskopisi (GK-KS) cihazı ile tespit edildi. Defne yaprağı yağının dişeti fibroblast hücreleri üzerinde sitotoksisitesini göstermek amacıyla Agar Difüzyon Sitotoksisite Yöntemi kullanıldı. Antibakteriyel aktivite tayini için Minimum İnhibitör Konsantrasyon (MİK) testi kullanıldı. Defne yaprağı yağının bakteri morfolojisine etkisi taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve floresan mikroskobu ile değerlendirildi. Ayrıca defne yaprağı yağının dişeti fibroblast hücre morfolojisi üzerine etkisi floresan mikroskobu ile incelendi. Defne yaprağı yağının biyofilm oluşumu üzerine etkisi mikroplaka okuyucu cihaz ile sayısal olarak değerlendirildi. Bulgular: GK-KS analizine göre, defne yaprağı yağının içeriğinde 25 bileşik tanımlandı. 1,8-sineol (%64,43), ?-terpinenil asetat (%11,56) ve ?-pinen (%5,62) ana bileşenler olarak belirlendi. Agar difüzyon testine göre, defne yaprağı yağının doğrudan ve %50 konsantrasyonunda uygulama yapılan hücre gruplarında herhangi bir sitotoksik etki gözlenmedi ve disk etrafında zon çapı tespit edilmedi. Çalışmada kullanılan defne yaprağı yağının P. intermedia için MİK değeri 6.25 µl olarak belirlendi. Ayrıca 3,125 µl konsantrasyonda defne yaprağı yağı uygulaması sonrasında her hangi bir biyofilm oluşumu gözlenmedi. SEM ile elde edilen görüntüler, mikroorganizmaya uygulanan defne yaprağı yağının bakteriyi parçaladığını gösterdi. Ayrıca floresan mikroskop incelemesinde de bakterilerin parçalanmış olduğu ve parçacıkların ışıma yaptığı gözlendi. Floresan mikroskobunda ikili boyama solüsyonu ile boyanmış diş eti fibroblast hücreleri incelendiğinde, hücrelerde herhangi bir ölüm olmadığı tespit edildi. Sonuç: Sonuç olarak, defne yaprağı yağının P.intermedia DSM 20706'ya karşı antibakteriyel ve antibiyofilm etkisi olduğu tespit edildi. Anahtar Sözcükler: Antimikrobiyal aktivite, Defne yaprağı yağı, P.intermedia, in vitroÖğe Müzik terapinin periodontal cerrahi işlemlerde dental anksiyeteye etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Özcan, Muhammed Furkan; Hendek, MeltemGiriş: Dental tedaviler birçok kişide anksiyete ve korku düzeyini artırmaktadır. Gelişen anksiyete ve korku bazı hastalarda randevuların aksatılmasına ve tedavilerin yaptırılamamasına neden olabilmektedir. Bu durumda hekimin hastadaki anksiyeteyi tespit edebilmesi ve yönetebilmesi önem kazanmaktadır. Anksiyeteyi kontrol edebilmek için farmakolojik ve/veya psikolojik girişimler uygulanmaktadır. Dental tedavi yapılacak anksiyete değerleri yüksek hastalarda psikolojik/ davranışsal yaklaşım hastalar tarafından daha çok tercih edilmektedir. Müzik terapi anksiyolitik etkili ve non-invaziv bir yöntem olduğundan anksiyete ve korku yönetiminde tercih edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, periodontal cerrahi işlem yapılacak hastalarda müzik terapinin dental anksiyete üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, periodontal cerrahi işlem yapılacak 23 hasta çalışma grubu, 23 hasta kontrol grubu olmak üzere toplam 46 hasta dahil edilmiştir. Çalışma grubunda olan hastalara işlem esnasında ortam seslerinden izole kulak içi kulaklıktan müzik dinletilmiştir. Kontrol grubundaki hastalar ise sadece kulak içi kulaklık takarak ortam seslerinden izole edilmiş, müzik dinletilmemiştir. Tüm hastalardan cerrahi işlem öncesinde ve sonrasında Modifiye Diş Hekimliği Anksiyete Ölçeği (MDAS), Durumluluk Anksiyete Ölçeği (STAI-S) ve Diş Hekimliği Korkusu Ölçeği (DKS)'ni doldurmaları istenmiştir. Cerrahi işlem öncesi ve sonrasında vital bulgu olarak sistolik kan basıncı (SKB) ve diastolik kan basıncı (DKB) ölçümü ile cerrahi işlem bitimi ve sonrasında Görsel Analog Skala (VAS) değerleri iki kez kaydedilmiştir. İstatistiksel analiz için Ki-kare testi, Fisher exact testi, Student's testi, Shapiro Wilk testi, Mann Whitney U testi, Paired t-test, Wilcoxon signed rank testi, Two way mixed ANOVA, Levene testi, Box's M testi, Pillai's Trace testi ve Bonferroni düzeltmeli grup içi ve gruplar arası karşılaştırmaları kullanılmıştır. (P<0,05). Bulgular: MDAS, STAI-S ve DKS son-test ölçüm değerleri, ön-test ölçüm değerlerine göre çalışma grubunda istatistiksel olarak anlamlı azalma gösterirken (Sırasıyla; P<0,001; P=0,009; P<0,001), kontrol grubunda istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (Sırasıyla; P=0,093; P=0,923; P=0,460). Hem çalışma hem de kontrol grubunda VAS son-test ölçüm değerleri, ön-test ölçüm değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı azalma göstermiştir (Sırasıyla; P=0,002; P=0,019). Çalışma grubunda SKB son-test ölçüm değerleri ön-test ölçüm değerlerine göre istatistiksel anlamlı azalırken (P=0,020), kontrol grubunda istatistiksel anlamlı fark bulunamamıştır (P=0,705). DKB ön-test son-test ölçüm değerleri arasında hem çalışma hem de kontrol grubunda istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (Sırasıyla; P=0,083; P=0,160). Sonuç: Müzik terapi periodontal cerrahi işlem sırasında dental anksiyete ve korku değerleri üzerinde azaltıcı yönde etkili bulunmuştur.Öğe Peri-implantitisin cerrahi tedavisinde lazer uygulaması ve t-tzf kullanımının anjiogenik biyobelirteçler üzerine etkilerinin karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi / Diş Hekimliği Fakültesi / Periodontoloji Ana Bilim Dalı, 2022) ELİF DİLARA YAMAN; HATİCE EBRU OLGUNGiriş: Giderek yaygınlaşan dental implant uygulamaları peri-implant hastalıkların görülme sıklığında artışı da beraberinde getirmektedir. Artan peri-implant hastalıkların ise standart bir tedavi prosedürü yoktur. Bu konunun aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı; peri-implantitisli hastaların kemik içi defektlerin tedavisinde T-TZF kullanımı ve diyot lazer uygulamasının peri-implant sulkus sıvısında anjiogenik biyobelirteçler üzerine etkisini karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmaya peri-implantitise sahip toplam 23 hasta, 36 implant bölgesi dahil edilmiştir. Yapılan cerrahi tedaviye göre hastalar açık flep cerrahisi sırasında, diyot lazer ile dekontaminasyon uygulanan, T-TZF uygulanan ve diyot lazer ile dekontaminasyon uygulanıp, defektlere T-TZF uygulanan grup olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Sondlama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS), modifiye plak indeksi (mPİ), modifiye gingival indeks (mGİ), modifiye sulkus kanama indeksi (mSKİ) parametreleri başlangıç ve 3. ayda değerlendirilmiştir. Başlangıç, 7.gün ve 3.ayda peri-implant sulkus sıvısı (PİSS) örnekleri elde edilip, anjiogenik biyobelirteçlerden VEGF-A, PDGF-BB ve FGF-2 miktarları ELİSA yöntemi ile ölçülmüştür. Bulgular: Çalışmamızda peri-implantitis cerrahi tedavileri sonucunda SD, KAS, mPİ, mGİ, mSKİ değerlerinde her üç grupta da başlangıca göre 3. ayda önemli azalma saptanırken (p<0.05), T-TZF ve diyot lazer birlikte kullanıldığında klinik parametrelerdeki düşüşün daha fazla olduğu bulunmuştur. Ancak gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Buna ek olarak, T-TZF uygulanması PİSS'teki anjiogenik biyobelirteçlerin seviyesini artırmıştır, ancak bu artış anlamlı bulunamamıştır. Sonuç: Peri-implantitis tedavisinde cerrahi sırasında hem diyot lazer hem de T-TZF kullanımı oldukça başarılıdır. Ayrıca T-TZF uygulanması PİSS'teki anjiogenik biyobelirteçlerin seviyesini artırmıştır.Öğe Farklı periodontal hastalıklarda cerrahi olmayan periodontal tedavinin klinik parametreler ve dişeti oluğu sıvısı periostin seviyesi üzerine etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Arslan, Rana; Erdemir, Hatice Ebru OlgunPeriostinin dokulardaki önemi gün geçtikçe daha da iyi anlaşılmaktadır ve pek çok hastalık tanısı için iyi bir belirteç olabileceği düşünülmektedir. Ancak periodontal dokularda yapılan çalışmalar yetersizdir. Bu çalışmadaki amacımız sigara içmeyen, periodontal olarak sağlıklı, gingivitisli ve kronik periodontitisli bireylerde cerrahi olmayan periodontal tedavi ile klinik parametreler ve dişeti oluğu sıvısı (DOS) Periostin seviyesindeki değişiklikleri değerlendirmektir. Bu çalışma kontrollü, prospektif dizayn edilmiş klinik bir çalışmadır. Çalışmamıza 20-60 yaş arası, sistemik olarak sağlıklı, sigara içmeyen 30 sağlıklı periodonsiyuma sahip, 30 gingivitisli, 30 kronik periodontitisli toplam 90 birey dahil edilmiştir. Sağlıklı bireylerden yalnızca tedavi öncesi dönemde DOS örnekleri toplanmış ve klinik ölçümler yapılmıştır. Gingivitis ve kronik periodontitisli bireylerden DOS örnekleri tedavi öncesi, tedavi sonrası 6. hafta ve 3. ayda toplandıktan sonra aynı seansta klinik ölçümler de alınmıştır. Toplanan DOS örneklerinde enzim bağlı immunosorbent analiz (ELISA) ile Periostin seviyeleri ölçülmüştür. Klinik ölçümler ve DOS Periostin seviyesi hem grup içinde hem de gruplar arasında değerlendirilmiştir. Klinik ölçümler değerlendirildiğinde zamanla tüm parametrelerde anlamlı gelişmeler gözlenmiştir. Tedavi öncesi alınan ölçümlerde kronik periodontitisli bireylerde DOS Periostin seviyesi yüksek, periodontal sağlıklı bireylerde düşük gözlenmiş ve tüm gruplar arası anlamlı farklılık görülmüştür. 6. hafta 3. ay sonunda yapılan ölçümlerde gruplar arası anlamlı farklılık görülmemiştir. Gruplar kendi içinde değerlendirildiğinde gingivitisli bireylerde tedavi öncesi ile 6. haftada alınan ölçümler arasında anlamlı farklılık gözlenirken, kronik periodontitisli bireylerde tedavi öncesi ile 3. ay değerleri arasında anlamlı fark görülmüştür. Sonuç olarak DOS Periostin seviyesi sağlıklı periodonsiyumda daha düşük seviyelerde gözlenirken, gingivitis ve kronik periodontitis varlığında daha yüksek seviyelerde gözlenmiştir. Cerrahi olmayan periodontal tedavi ile zamanla DOS Periostin seviyeleri sağlıklı periodonsiyum değerine yaklaşmıştır. Gingivitisli bireylerde bu durum 6. hafta kontrollerinde gözlenirken, kronik periodontitisli bireylerde bu süreç daha uzun sürmüş ve 3. ayın sonunda gözlenmiştir. Anahtar sözcükler: Gingivitis, kronik periodontitis, cerrahi olmayan periodontal tedavi, dişeti oluğu sıvısı, periostinÖğe Miller sınıf I dişeti çekilmelerinin tedavisinde köprü flep tekniğinin trombositten zengin fibrin (TZF) kullanarak ve kullanmadan kök yüzeyi kapatma yüzdelerinin ve hastaların yaşam kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Beycan, Ahmet Faik; Erdemir, Hatice Ebru OlgunBu klinik çalışmanın amacı Miller sınıf I dişeti çekilmesi olan ince dişeti biyotipi olan hastalarda trombositten zengin fibrin TZF) ve Köprü Flep (KF), kalın dişeti biyotipi gösteren hastalarda ise sadece KF kullanarak kök kapaması, ataşman ve keratinize dişeti kazancı ve hasta konforu açısından 6 aylık takip süresince değerlendirmektir. Çalışmaya 50 Miller I çekilmeye sahip 32 hasta dahil edilmiştir. 25 dişeti çekilmesine sahip kalın biyotipli 16 hasta KF grubuna, 25 dişeti çekilmesine sahip ince biyotipli 16 kişi ise KF+TZF grubuna dahil edilmiştir. Klinik ölçümler 10.gün, 1ay, 3.ay ve 6.ayda değerlendirilmiş, 6 ay sonunda KF grubunda %57.9, KF + TZF grubunda ise %31.9 kök kapama elde edilmiştir. Keratinize dişeti kazancı açısından ise KF grubunda 1.0±0.2 mm, KF + TZF grubunda ise 0.4±0.1mm'lik bir kazanç elde edilmiştir. Yara iyileşmesi açısından erken dönemde KF+TZF grubu KF grubuna göre daha iyi bir iyileşme göstermiştir. İyileşme sonrası yaşam kalitesini değerlendiren anket sonucu ise benzerdir. Çalışma sonucunda Miller sınıf I dişeti çekilmesinde KF tekniğinin başarıyla uygulanabileceği, TZF uygulamasının yara iyileşmesini olumlu etkilese de kök kapanmasına yönelik parametrelerde olumlu bir etkisinin görülmediği bulunmuşturÖğe Sağlıklı, peri-implant mukositisli ve peri-implantitisli dental implantların peri-implant sulkus sıvısında fibroblast growth faktör-23 (FGF-23) ve 25-hidroksi-vitamin D? (25(OH)D?) seviyesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Acıpınar, Şükran; Hendek, MeltemDental implantlar diş eksikliğine bağlı estetik ve fonksiyonel kayıpların rehabilitasyonunu, restorasyonunu sağlamak amacıyla 1960 yıllarından beri uygulanmaktadır. Peri-implant hastalıklar dental implantlarda primer etiyolojik faktör olan bakteriyel biyofilme karşı oluşan enflamatuvar hastalıklardır. Peri-implant mukositiste yalnızca dental implant etrafındaki yumuşak dokuda enflamasyon bulguları; peri-implantitiste de bu bulgulara ek olarak implantı destekleyen alveoler kemikte kayıp olması gerekmektedir. Fibroblast büyüme faktörü-23 (FGF-23), kemik hücreleri tarafından salınan temel fizyolojik rolleri bulunan peptit yapılı bir hormondur. FGF-23 mineral metabolizmasına katılan sistemik hormonları ve ekstrasellüler matriksin mineralizasyonunu düzenleyen lokal kemik türevli faktörleri içeren kompleks endokrin ağlarda merkezi bir rol oynamaktadır. FGF-23'ün temel rolü, fosfat dengesini sağlaması ve 25-hidroksi-vitamin D? (25(OH)D?) degradasyonundaki artış ve aktivasyonundaki azalma ile dolaşımdaki 1,25-dihidroksi-vitamin D? konsantrasyonunu azaltmasıdır. D vitamini kalsiyum fosfat homeostazını ve mineral kemik metabolizmasını düzenleyen yağda çözünen bir hormondur. Bu vitamin, osteoblastlardan kemik matriks üretimini stimüle edebilir ve kemik remodeling sürecini optimize eder. D vitamininin karaciğerde hidroksilasyona uğrayan formu 25(OH)D? dolaşımda en fazla bulunan D vitaminidir. Bu kontrollü kesitsel klinik çalışmanın amacı; sağlıklı (n=30), peri-implant mukositisli (n=30) ve peri-implantitisli (n=30) dental implantların peri-implant sulkus sıvısında (PİSS) FGF-23 ve 25(OH)D? seviyesini değerlendirmektir. Çalışmada, klinik parametreler olarak sondlama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS), supurasyon (S), modifiye plak indeksi (mPİ), gingival indeks (Gİ), modifiye sulkus kanama indeksi (mSKİ), keratinize mukoza genişliği (KM) kaydedildi ve peri-implant sulkus sıvısı (PİSS) alındı. FGF-23 ile 25(OH)D? seviyeleri enzim bağlı immünosorbent analiz (ELİSA) ile analiz edildi. SD, KAS, mPİ, Gİ, mSKİ ve PİSS hacmi değerleri peri-implantitis grubunda peri-implant sağlık ve peri-implant mukositis grubundan, peri-implant mukositis grubundaki değerler de peri-implant sağlık grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazlaydı. S varlığı ve KM gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gösterdi. S varlığı peri-implantitis grubunda diğer iki gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti. KM ise peri-implantitis grubunda diğer iki gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde az belirlendi. PİSS'de değerlendirilen 25(OH)D? vitamini değerleri sağlıktan hastalığa geçişte istatistiksel olarak anlamlı azalma gösterirken, FGF-23 değerleri için istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. 25(OH)D? vitamini seviyeleri KAS, SD, mPİ, S, Gİ, mSKİ ile istatistiksel olarak anlamlı negatif korele ve FGF-23 ile pozitif, istatistiksel olarak önemsenmeyecek düzeyde düşük korele bulundu. Sonuç olarak; peri-implant sağlıktan hastalığa geçişte 25(OH)D? yeni bir teröpatik hedef olabilir. Peri-implant hastalıklarda 25(OH)D? ve FGF-23'ün rolünü daha iyi anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: 25-hidroksi-vitamin D?, fibroblast growth faktör-23, peri-implant mukositis, peri-implant sulkus sıvısı, peri-implantitis.Öğe Sigara içen ve içmeyen kronik periodontitisli bireylerde nötrofil hücre dışı tuzak oluşumunun değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Yücesoy, Gizem; Olgun, H. Ebru; Yıldız, KaderSigara İçen ve İçmeyen Kronik Periodontitisli Bireylerde Nötrofil Hücre Dışı Tuzak Oluşumunun Değerlendirilmesi Periodontitis periodontal dokuların kaybıyla sonuçlanan, dental plak ile ilişkili en- flamatuvar bir hastalıktır. Enflamasyon sırasında polimorfonükleer lökositler (PMN) ilk yanıtı oluşturmaktadır; ancak nötrofil varlığı her zaman koruyucu değildir. Nötro- fil homeostazının bozulduğu birçok durumda periodontal sağlık olumsuz etkilen- mektedir. 2004 yılında, nötrofillerin hücre dışı ortama ağ benzeri yapılar salgıladığı keşfedilmiştir. Bu yapılar 'nötrofil hücre dışı tuzak' (NET) olarak adlandırılmıştır. NET'ler yapısal komponenti deoksiribonükleik asit (DNA) olan ve üzerinde nötrofil elastaz (NE), myeloperoksidaz (MPO), jelatinaz gibi antimikrobiyal proteinler taşıyan ağsı yapılardır. Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (NADPH) oksidaz tarafından reaktif oksijen türleri (ROT) üretilmesi NET oluşumunu başlatan anahtar basamaktır. Sigara, periodontitis için bir risk faktörü olarak tanımlanmıştır ve periodontal doku hasarını arttırmaktadır. Bununla birlikte, hem NET için temel kabul edilen, hem de doku hasarı patogenezinde rol oynayan ROT üretimi sigara içen periodontitisli bireylerde artmaktadır. Artmış ROT üretiminden dolayı, sigara içen periodontitisli bireylerde NET miktarının sigara içmeyen periodontitisli bireylere kıyasla daha yüksek olacağı düşünülmüştür. Çalışmamızda, sigara içen ve içmeyen periodontitisli bireylerde NET miktarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışmaya 21 birey dahil edilmiştir [sigara içmeyen ve periodontal olarak sağlıklı (S-P-) 7 birey, sigara içmeyen ve periodontitisli (S-P+) 7 birey, sigara içen ve periodontitisli (S+P+) 7 birey]. Periodontal muayeneleri yapılan bireylerin plak indeksi (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondlama derinliği (SD) ve klinik ataçman seviyesi (KAS) kaydedilmiştir. Katılımcılardan izole edilen periferal nötrofiller, NET oluşumunu sağlamak amacıyla forbol 12-miristat 13-asetat (PMA) ile aktive edilmiştir. Aktivasyon sonucunda oluşan NET miktarı fluorometre cihazı ile nice- liksel olarak ölçülmüştür. Pİ, Gİ, SD ve KAS, S-P- grupta istatistiksel olarak anlamlı seviyede düşüktür (p=0,001; p=<0,001; p=0,003; p=<0,001). PMN sayısı S+P+ grup ile karşılaştırıldığında S-P- grupta düşüktür; ancak bu fark istatistiksel olarak sınırda bulunmuştur (p=0,05). NET miktarı, S+P+ grupta en yüksek bulunmuştur. NET miktarı açısından, S+P+ grup ve S-P- grup karşılaştırıldığında, fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0,008); ancak S-P+ ve S+P+ gruplar arasındaki farkistatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). NET miktarı ile Pİ, Gİ ve SD arasında orta düzey- de; KAS ile arasında yüksek düzeyde pozitif ilişki bulunmuştur (r=0,67; r=0,696; r=0,533; r=0,792). Sonuç olarak, S+P+ grupta NET miktarı daha yüksek bulunmasına rağmen, S-P+ ve S+P+ gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildir. Periodonti- tisli bireylerde sigara içmenin NET oluşumu üzerine etkisini araştıran daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Sözcükler: NETozis, nötrofil hücre dışı tuzak, nötrofil, periodontitis, sigaraÖğe Stabil koroner kalp hastalığı olan kronik periodontitisli bireylerde cerrahi olmayan periodontal tedavinin serum ve dişeti oluğu sıvısı interlökin 17 düzeylerine etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Keşir, Sıddıka Selva Süme; Olgun, Hatice EbruPeriodontitis dişi destekleyen dokuların kaybı ile karakterize kronik enflamatuvar bir has-talıktır. Bu lokalize enflamasyon vücudun genel enflamatuvar yüküne katkıda bulunarak, sistemik hastalıkların kötüleşmesine neden olabilir. Koroner kalp hastalıkları patogene-zinde periodontal hastalıklara benzer şekilde enflamasyonun rol oynadığı, aterosklerotik plak gelişimi ile karakterize, toplumda yaygın olarak görülen kardiyovasküler has-talıklardır. Ülsere cep epiteli kaynaklı bakteriyemi ve enflamatuvar mediyatörlerin sistem-ik olarak artışı periodontal hastalık ve kardiyovasküler hastalık (KVH)'lar arasındaki ilişkinin nedeni olarak düşünülmektedir. T yardımcı hücreleri tarafından sentezlenen in-terlökin 17 (IL-17), periodontitisli dokularda yüksek seviyelerde izlenirken alveolar kemik kaybının olduğu alanlar ile korelasyon göstermektedir. Ateroskleroz gelişiminde de etkili olabileceği düşünülen IL-17 iki hastalık arasındaki olası mekanizmada önemli role sahip olabilir. Çalışmanın amacı, kronik periodontitis teşhisi konulan stabil koroner arter hastalarında, cerrahi olmayan periodontal tedavinin periodontal hastalık ve aterogenez patogenezinde etkili olduğu düşünülen IL-17'nin serum ve DOS seviyelerine olan etkisini belirlemektir. Kronik periodontitisli 32 hasta [16 periodontitis (P) ve 16 koroner arter hastalığı olan periodontitisli (KAH+P)] ve 29 periodontal olarak sağlıklı birey [15 kontrol ve 14 koro-ner arter hastalığı olan (KAH)] olmak üzere toplamda 61 birey çalışmaya dahil edildi. Başlangıçta tüm bireylerden dişeti oluğu sıvısı (DOS) ve serum örnekleri alınarak son-dalama derinliği, klinik ataçman seviyesi, plak ve gingival indeksleri içeren klinik perio-dontal ölçümler kaydedildi. Ardından başlangıç periodontal tedavisi yapılan kronik peri-odontitisli hastalardan 3. ayda tüm örnekler tekrar alınıp, klinik periodontal ölçümler kaydedildi. DOS ve serum IL-17 düzeyleri enzim bağlı immunosorbent analiz (ELISA) yöntemi ile incelendi. Her iki kronik periodontitis grubunda başlangıç periodontal tedavi sonrası tüm ağız (p<0.001), örneklem diş (p<0.001) klinik periodontal parametrelerde ve DOS hacmi (p<0.05) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı gelişmeler görüldü. Her iki grupta DOS IL-17 total miktar ve konsantrasyon değerlerinde tedavi sonrası anlamlı değişim izlen-medi. Serum IL-17 düzeylerinde tedavi sonrası anlamlı farklılık sadece KAH+P grubunda görüldü (p<0.05). Sonuç olarak, cerrahi olmayan periodontal tedavi sonrası serum IL-17 düzeylerinin KAH+P grubunda azalması, periodontal hastalık ve koroner arter hastalığı arasındaki olası ilişkide IL-17'nin yararlı bir biyobelirteç olabileceğini göstermektedir.Öğe Sigara içen ve içmeyen peri-implantitisli hastalarda çeşitli lazer sistemlerinin klinik parametreler ve peri-implant sulkuler sıvı osteokalsin seviyesi üzerine etkisi(Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Barış, Kubilay; Olgun, H. EbruDental implantlar diş eksikliğine bağlı estetik ve fonksiyonel kayıpların rehabilitasyonunu, restorasyonunu sağlamak amacıyla 1960 yıllardan beri uygulanmaktadır. Peri-implant hastalıklar dental implantlarda primer etiyolojik faktör olan bakteriyel biyofilme karşı oluşan enflamatuar hastalıklarıdır. Peri-implant enfeksiyonlarının tedavisinde dental biyofilmin giderilmesi esastır ve mekanik debridman, kemoterapötik ajanlarla dezenfeksiyon ve lazer tedavisi de dahil olmak üzere literatürde çeşitli terapötik yaklaşımlar tarif edilmiştir. Son zamanlarda, titanyum yüzey dekontaminasyonunu sağlamak için lazer ışınının kullanımı yeni bir çalışma alanı oluşturmuştur; bu nedenle, araştırmalar, lazerlerin peri-implantitis tedavisinde potansiyel kullanımına odaklanmaktadır. Osteokalsin, kemik kaybını klinik açıdan kemik kaybı açısından değerlendirmek için kullanılan belirteçlerden biridir. Bu kontrollü prospektif, tek kör klinik çalışma; peri-implantitisli dental implantların Er:YAG, Er,Cr:YSGG, diyot lazer ile tedavisini, tedaviye sigara kullanımının etkileri ve tedavi ile birlikte PİSS (peri-implant sulkuler sıvı)'ta osteokalsin seviyesini değerlendirme amaçlanmıştır. Çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji AD'na başvurmuş random olarak sigara içen Er:YAG uygulanan grup; 20 implant, sigara içen Er,Cr:YSGG uygulanan grup; 19 implant, sigara içen diyot lazer uygulanan grup; 18 implant, sigara içmeyen Er:YAG uygulanan grup; 15 implant, sigara içmeyen Er,Cr:YSGG uygulanan grup; 15 implant, sigara içmeyen diyot lazer uygulanan grup; 16 implant toplamda 103 implant dahil edilmiştir. Çalışma kapsamında ilgili implant bölgesinden klinik periodontal parametreler olarak peri-implant sulkus derinliği, klinik ataşman seviyesi, supurasyon, modifiye plak indeksi, gingival indeks, modifiye sulkus kanama indeksi, keratinize mukoza miktarı kaydedilmiştir ve peri-implant sulkus sıvısı (PİSS) alınmıştır. Alınan PİSS örneklerinden sıvı hacim hesaplanmış ve osteokalsin seviyeleri ELISA ile analiz edilmiştir. SD, KAS, mPİ, Gİ, mSKİ ve osteokalsin değerleri tüm grupların başlangıç ve altı aylık değerlendirmesinde istatistiksel olarak anlamlı farklıdır. Bu klinik parametreler başlangıçta istatistiksel olarak anlamlı yüksektir. Üç farklı lazer grubu değerlendirildiğinde diyot lazerin diğer iki lazere göre biyokimyasal ve klinik parametrelerde daha fazla azalma sağladığı görülmüştür. Sigara kullanımı ile osteokalsin seviyesindeki düşüş negatif etkilenmektedir. PİSS'de değerlendirilen osteokalsin hastalık durumunda anlamlı olarak yüksektir. Sonuç olarak sigara kullanımı peri-implant dokulardaki iyileşmeyi azaltmaktadır ve Er:YAG, Er,Cr:YSGG, diyot lazer peri-implantitis tedavisinde başarılı bir şekilde kullanılabilir.