Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Derin öğrenme yöntemine dayalı yapay zekâ algoritmalarıyla panoramik radyografilerde incelenen sabit protetik restorasyonlar altında oluşan çürüklerin tespiti(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Ayhan, Betül; Atsü, Saadet SağlamDiş çürüklerinin, erken dönemde tespit edilerek tedavi edilmesi dişler üzerine yapılan restorasyonların başarısını arttırmaktadır. Diş çürüğünün varlığının hekim tarafından tespiti, yalnızca klinik muayene ile çoğu zaman mümkün olmamakta ve sıklıkla radyolojik tespit yöntemlerinden yararlanılması gerekmektedir. Diş üzerinde radyoopak görüntü veren dental restorasyon varlığı, restorasyon altında oluşmuş çürüklerin tespitini zorlaştırmaktadır. Hastaların diş eksikliklerini yerine koyan, estetik ve fonksiyonel işlevlerini yeniden oluşturan ve bu işlemleri çeşitli dental materyal ve teknikle yapabilen sabit protetik restorasyonlarda (SPR) en sık görülen geç komplikasyon restorasyon altında çürük oluşumudur. Bu restorasyonlar altında oluşan çürüklerin klinik olarak tespit edilmesi SPR'lerin prognozu açısından önem taşımaktadır. 2 boyutlu ve 3 boyutlu radyografiler, klinik pratiğinde sabit protetik restorasyon altındaki çürük lezyonlarının tespitinde kullanılabilseler de 2 boyutlu radyografilerde görüntüleme hatalarının sık olması; 3 boyutlu radyografilerde de hastaya verilen radyasyon dozunun fazla olması bu yöntemlerin dezavantajlarıdır. Protetik restorasyon altında çürüğün geleneksel yöntemlerle teşhis edilmesindeki zorluklar nedeniyle, farklı çürük tespit yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışma, derin öğrenme yöntemlerine dayalı yapay zekâ algoritmalarından YOLOV7 kullanılarak panoramik radyografilerde sabit protetik diş restorasyonları altında çürük tespitinin etkinliğinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Veri seti olarak 1004 hastanın panoramik radyografileri kullanılmıştır. Önerdiğimiz çürük tespit sistemi iki aşamadan oluşmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında, panoramik radyografiler üzerindeki SPR'lerin otomatik olarak tespit edilmesi ve kırpılması yani asıl görüntüden seçilerek çıkarılması işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada her bir radyografik görüntü üzerinde SPR'ler etiketlenmiş ve bu görüntülerle bir derin öğrenme modeli olan YOLOV7 eğitilmiştir. Eğitilen derin öğrenme modeli SPR'leri 0.966 kesinlik, 0.947 hassasiyet, 0.968 mAP (Mean Avarage Precision) ve 0.956 F1 skoru elde ederek tespit etmiştir. Bu çalışmanın ikinci aşaması kırpılan görüntüler üzerindeki SPR'lerin altındaki çürüklerin tespit edilmesini içermektedir. Bu aşamada görüntüler üzerinde çürük (decay), çürüksüz dayanak diş (healthy), kayıp diş (missing) etiketlemeleri yapılarak farklı bir YOLOV7 modeli elde edilmiştir. Bu model eğitim sonrası çürük etiketi için 0.791 duyarlılık, 0.837 kesinlik, 0.80 mAP, 0.813 F1 değeri elde ederken kayıp diş için 0.939 duyarlılık, 0.804 kesinlik, 0.931 mAP, 0.866 F1 değeri çürüksüz dayanak diş için 0.976 duyarlılık, 0.945 kesinlik, 0.978 mAP, 0.96 F1 skoru elde etmiştir. Orijinal YOLOV7 modeli ile eğitim yapıldıktan sonra, SPR altındaki çürükleri daha iyi tespit edebilmek için bu modelin içine dikkat mekanizmaları (CBAM) eklenmiş, modelin çürük tespit performansının arttığı gözlemlenmiştir. YOLOV7+CBAM modeli ile çürük etiketi için 0.827 duyarlılık, 0.834 kesinlik, 0.846 mAP, 0.83 F1 skoru; kayıp diş etiketi için 0.922 duyarlılık, 0.821 kesinlik, 0.933 mAP, 0.868 F1; çürüksüz dayanak diş etiketi için 0.964 duyarlılık, 0.945 kesinlik, 0.973 mAP ve 0.954 F1 skoru elde edilmiştir. Çalışmamızda panoramik radyografilerde izlenen SPR altındaki çürükleri tespit etmek amacıyla derin öğrenme modellerinin kullanımı umut verici sonuçlar göstermiştir. Klinik uygulamalarda yaygın olarak tercih edilen panoramik radyografide yapay zekâ ile protetik restorasyonların altındaki çürüklerin tespiti hekimlere zaman yönetimi ve teşhis açısından kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir. Literatür araştırmamıza göre SPR altındaki çürüklerin panoramik radyografik veriler kullanılarak derin öğrenme algoritmaları ile tespit edildiği başka bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızın sonuçlarını değerlendirme kapsamını genişletmek ve yapay zekânın SPR altındaki çürüklerin tespiti alanında geliştirilmesini sağlamak amacıyla bu alanda yeni çalışmaların yapılması gerekmektedir.Öğe Nano hidroksiapatit içeren beyazlatma ajanının sağlam ve demineralize diş minesi üzerinde etkisinin in vitro olarak incelenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Haberal, Merve; Çelik, ÇiğdemAmaç: Bu in vitro çalışmanın amacı, %40 hidrojen peroksit, %40 hidrojen peroksit + nano hidroksiapatit içeren ofis tipi, %16 karbamid peroksit ve %6 hidrojen peroksit + nano hidroksiapatit içeren ev tipi beyazlatma ajanlarının, sağlam ve demineralize diş minesinin mikrosertlik ve yüzey pürüzlülüğüne etkilerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada sağlam insan üçüncü molar dişlerinden elde edilen toplam 120 adet mine örneği kullanıldı. Örneklerin yarısına demineralizasyon döngüsü uygulandı. Sağlam ve demineralize örnekler uygulanan beyazlatma ajanına göre 5 alt gruba ayrıldı (n=12). I: Kontrol (beyazlatma ajanı uygulaması yok), II: %40 hidrojen peroksit (Opalescence Boost, Ultradent, South Jordan, UT, ABD), III: %16 karbamid peroksit (Opalescence PF %16, Ultradent, South Jordan, UT, ABD), IV: %40 hidrojen peroksit + n-HAP (BioWhiten ProOfiice PowerHP %40, Biodent Medikal Ürünler ve Hizmetler Tic.Ltd.Şti., İstanbul, Türkiye), V: %6 hidrojen peroksit + n-HAP (Biodent Medikal Ürünler ve Hizmetler Tic.Ltd.Şti., İstanbul, Türkiye). Daha sonra örneklerin optik profilometre ile yüzey pürüzlülüğü değerleri ölçüldü. Vickers yüzey mikrosertlik değerleri kaydedildi. Her gruptan rastgele seçilen 3 örnek Taramalı Elektron Mikroskobu ile X1000 ve X4000 büyütmelerde incelendi. Çalışmada elde edilen veriler, Shapiro-Wilk, Mann-Whitney U, Kruskall-Wallis H, Bonferroni post hoc testleri ile istatistiksel olarak analiz edildi (p<0,05). Bulgular: Çalışmanın bulgularına göre sağlam ve demineralizasyon döngüsüne tabi tutulan grupların yüzey pürüzlülük ve mikrosertlik değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,05). Demineralizasyon varlığında %16 CP içeren ev tipi diş beyazlatma ajanı uygulanan grupta elde edilen pürüzlülük değeri, negatif kontrol grubuna ve %40 HP içeren ofis tipi diş beyazlatma ajanı uygulanan gruba göre anlamlı derecede yüksekti (p<0,05). %40 HP içeren diş beyazlatma ajanı uygulanan grubun mikrosertlik değerinin diğerlerine göre anlamlı derecede düşük olduğu tespit edildi (p<0,05). Negatif kontrol grubunun mikrosertlik değeri, %6 HP + n-HAP içeren ev tipi diş beyazlatma ajanı uygulanan grubun mikrosertlik değeriyle kıyaslandığında anlamlı derecede düşük bulundu (p<0,05). SEM analizinde demineralizasyon döngüsü uygulanan gruplarda daha pürüzlü bir yapı tespit edildi. Nano hidroksiapatit içeren beyazlatma ajanının uygulandığı örneklerde, n-HAP'in yüzeyde biriktiği alanlar dikkati çekti. Sonuç: Bu in vitro çalışmanın kısıtlılıkları dahilinde, demineralizasyona maruz kalan mine yüzeyinde n-HAP içeren ev tipi beyazlatma ajanlarının kullanılması önerilebilir. Anahtar Sözcükler: Diş beyazlatma, nano hidroksiapatit, demineralizasyon, remineralizasyon, yüzey mikrosertliği, yüzey pürüzlülüğü, SEMÖğe Dijital bitewing radyografilerde derin öğrenme yöntemi ile dişlerin numaralandırılması ve çürük tespitinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Ayhan, Baturalp; Bayraktar, YusufBu tez çalışmasının amacı, derin öğrenme yöntemleri kullanılarak geliştirilen yapay zekâ uygulamaları ile dijital bitewing radyografilerdeki dişlerin numaralandırılması ve çürük tespit etkinliğinin gerçek zamanlı olarak değerlendirilmesidir. Bu tez çalışmasında kullanılan veri seti, Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi veri tabanından dahil edilme ve dışlama kriterlerine göre anonim olarak elde edilen 1170 adet dijital bitewing radyografiden oluşmaktadır. Bu veri setinin, 500 sağ ve 500 sol olmak üzere toplam 1000 adedi eğitim ve validasyon seti, geriye kalan 85 sağ ve 85 sol olmak üzere 170 adedi test veri seti olarak rastgele ayrılmıştır. Bu test veri seti, 1679 adet diş, 2842 adet aproksimal yüzey, 1679 adet numaralandırma etiketi ve 602 adet çürük etiketinden oluşmaktadır. Lezyon prevalansı %21,18'dir. Üç aşamadan oluşan yöntem bölümünün ilk aşamasında, bütün dijital bitewing radyografiler üzerinde etiketleme aracı kullanılarak iki diş hekiminin %100 mutabakatıyla numaralandırma ve çürük etiketlemeleri yapılmıştır. Daha sonra bir DenseNet-121 derin öğrenme modeli 1000 adet görüntü içeren eğitim veri seti ile eğitilmiştir. Bunun sonucunda model, 170 görüntüden oluşan test veri setini otomatik bir şekilde %100 doğrulukla sağ ve sol taraf olarak ayırmıştır. İkinci aşamada, geliştirilmiş bir YOLOv7 modeli 500 sağ ve 500 sol olmak üzere toplam 1000 görüntüden oluşan eğitim veri seti üzerinde ayrı ayrı eğitilmiştir. Eğitimi yapılan model, 85 sağ ve 85 sol olmak üzere toplam 170 görüntüden oluşan test veri seti üzerinde numaralandırma ve çürük tespit işlemlerini otomatik olarak yapmıştır. Üçüncü aşamada, numaralandırılmış dişler ile tespit edilmiş çürükler bir algoritma yardımıyla eşleştirilerek hangi numaralı dişte çürük tespit edildiği belirlenmiştir. Modellerin performansı karmaşıklık matrisi kullanılarak değerlendirilmiştir. Geliştirilmiş YOLOv7 modeli, diş tespiti için 0,994 duyarlılık (sensitivite), 0,987 kesinlik (precision) ve 0,990 F1-skoru; numaralandırma için 0,974 duyarlılık (sensitivite), 0,985 kesinlik (precision) ve 0,979 F1-skoru; çürük tespiti için 0,833 duyarlılık (sensitivite), 0,866 kesinlik (precision) ve 0,849 F1-skoru değerlerini elde etmiştir. Numaralandırılan diş ve tespit edilen çürüğün eşleştirilmesi için, 0,934 doğruluk (accuracy), 0,834 duyarlılık (sensitivite), 0,961 özgüllük (spesifite), 0,851 kesinlik (precision) ve 0,842 F1-skoru değerleri elde edilmiştir. Bu tez çalışmasına göre, derin öğrenme yönteminin bitewing radyografiler üzerinde numaralandırma ve çürük tespit etkinliğinin sonuçları umut vericidir.Öğe Farklı açılarda yerleştirilmiş implantların farklı ölçü teknikleri ve analog sistemleri kullanılarak elde edilen modellerinin ölçü hassasiyetinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Şahin, Şerife Özge; Şahin, VolkanBu çalışmanın amacı, kısmi dişsiz üst çene ana modellerine farklı açı ve mesafelerde yerleştirilen implantların dijital ve konvansiyonel ölçü teknikleri kullanılarak elde edilen ölçülerinin doğruluğunu değerlendirmektir. Bu çalışmada, akrilik reçineden maksillayı taklit eden iki ana model üretilmiş ve her birine dört implant yerleştirilmiştir. İlk ana modelde 14,15,16,24,25,26 numaralı dişler, ikinci ana modelde 14,15,16,17,24,25,26,27 numaralı dişler eksiktir. İkinci ana modelde her bir dişsiz boşluğa yerleştirilecek olan implantların merkezinden geçen mesafe, birinci ana modelde her bir dişsiz boşluğa yerleştirilecek olan implantların merkezinden geçen mesafeden 10 mm daha fazladır. Birinci ana modelde implantlar 14 ve 16 numaralı diş konumlarına eğimsiz olarak yerleştirilirken, 24 numaralı diş konumuna 17° distale ve 26 numaralı diş konumuna 30° distale eğimli yerleştirilmiştir. İkinci ana modelde implantlar 14 ve 17 numaralı diş konumlarına eğimsiz olarak yerleştirilirken, 24 numaralı diş konumuna 17° distale ve 27 numaralı diş konumuna 30° distale eğimli yerleştirilmiştir. Toplamda, her ana modelde dört implant vardır. Ana modellerden dayanak seviyesinde; geleneksel açık kaşık, kapalı kaşık ve dijital ölçü tekniği kullanılarak ölçüler alınmıştır. Ana modellerin ölçümleri PiC Dental Sistem kullanılarak yapılmıştır. Konvansiyonel ölçüler, tip 4 dental sert alçı kullanılarak dökülmüştür. Dijital ölçüler, reçine modellerin üretilmesi amacıyla bir diş laboratuvarına aktarılmıştır. Her ana model için toplam 3 alt grup oluşturulmuş, her grupta 10 model olacak şekilde toplam 30 model elde edilmiştir (n=10). Ana modellere göre x, y ve z eksenindeki sapmalar ??(x-xb)?^2 + ?(y-yb)?^2 + ?(z-zb) ?^2 formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Veriler, ölçü tekniği, implantlar arası mesafe ve implant açılanma parametreleri için çok değişkenli bir varyans analizi (MANOVA) testi ile analiz edilmiştir. Verilerin normalliği Shapiro-Wilk testi ile analiz edilmiştir. Çoklu karşılaştırmalar için Mann-Whitney U testi kullanılmıştır (?=.05). Kısmi dişsiz maksillada birden fazla implant bulunan durumlarda, ölçünün doğruluğu implant açılanmasından ve kullanılan ölçü tekniğinden etkilenmiştir. Çalışma sonuçlarındaki açısal sapma değerlerine göre açık ve kapalı kaşık ölçü teknikleri kullanılarak yapılan ölçüler, dijital ölçü tekniğine göre daha az sapma göstermiştir. Açık ve kapalı kaşık ölçü teknikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur. Çalışmanın genel sonuçları açısından, implantlar arasındaki mesafe arttıkça ölçü doğruluğunda istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir.Öğe Farklı yüzey işlemleri sonrası polietereterketon (biohpp) materyali ile nano grafen takviyeli biopolimer (G-CAM) materyalinde bakteri adhezyonlarının karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Darıcı, İlker; Bulut, Ali CanAğız sağlığı, kişinin genel sağlığı ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde önemli role sahiptir. Son yıllarda bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler ağızdaki bakterilerin patogenezi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır. Toplumların artan sosyo-ekonomik durumlarıyla birlikte estetik ihtiyaçların artması, diş hekimlerini hem estetik hem de bakteriyel kontaminasyonları az restorasyonlar yapmaya yönlendirmiştir. Çalışmamızda güncel materyallerden olan %20 seramik doldurucu içeren polietereter keton (PEEK) ve nano-grafen takviyeli polimetil metakrilat kullanılmıştır. PEEK ve nano-grafen takviyeli polimetil metakrilat CAD-CAM bloklar kullanılarak 15×15×3 mm boyutlarında olmak üzere 72 adet PEEK blok ve 72 adet nano-grafen takviyeli polimetil metakrilat blok hazırlandı. PEEK ve nano-grafen takviyeli polimetilmetakrilat bloklar 6'şar gruba ayrıldı (n:12). Profilometre cihazıyla grupların yüzey pürüzlülüğü üç farklı noktadan ölçüm yapılarak değerlendirildi. Kontrol grubu dışındaki gruplara uygulanan farklı parlatma protokollerinden sonra profilometre ile yüzey pürüzlülüğü değerlendirildi. Daha sonra hazırlanan BioHPP ve nano-grafen takviyeli PMMA örneklere 5º-55º derecelik sıcaklık aralığında 5000 siklusluk termal yaşlandırma işlemi uygulandı ve yüzey pürüzlülüğü tekrar değerlendirildi. PEEK ve nano-grafen takviyeli polimetil metakrilat numuneleri üzerinde mikrobiyal tutunmayı gözlemlemek üzere yapılan ekim için; Streptococcus mutans mikroorganizmasının taze kültürü Brain Heart Infusion Broth besiyerinde hazırlandı. Hazırlanan taze kültürden numune başına 2mL inokülüm eklenmiştir. Hazırlanan plate'ler kilitli poşet içerisinde 37°C'de 24 saat inkübe edildi. 24 saat sonunda bakteri adezyonu tamamlanan örnekler kurutma kâğıtlarının üzerine alındılar. Örnekler bitim ve polisaj uygulanmış yüzeyleri yukarı gelecek şekilde SEM incelemesi için hazırlandı. Örnekler önce altın kaplama cihazında vakum altında altın püskürtme ile ince bir altın tabakası ile kaplandı. Ardından örneklerin makro ve mikro yapıları Tarama Elektron Mikroskobu' nda incelendi. Gruplardaki bakteri adhezyonu değerlendirildi. Bu çalışmada elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesi SPSS 22 paket programı (SPSS v20.0; IBM SPSS Inc. Chicago, ABD) kullanılarak yapılmıştır. Yüzey pürüzlülüğü değerlerinin istatistiksel değerlendirmesinde bağımsız değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi kullanılarak incelenmiştir. Gruplar arası karşılaştırmada Tamhane testi kullanılmıştır. Varyansların homojenliği ise Levene testi kullanılarak incelenmiştir. Daha sonra grupların kendi içlerinde değerlendirmesi için tek yönlü ANOVA' yı takiben Tukey HSD testleri uygulandı. Yüzey pürüzlülügünün bakteri adezyonuna etkisini degerlendirmek ve aralarındaki iliskinin tespiti için regresyon analizi yapılmıstır. Çalışmamızın sonuçları göz önüne alındığında, yaşlandırma işleminin yüzey pürüzlülüğünü arttırdığı gözlemlenmiştir.Yüzey pürüzlülüğü artan örneklerde daha fazla bakteriyel kontaminasyonu görülmüştür. Nano-grafen takviyeli PMMA, PEEK'e göre yaşlandırma işleminden daha fazla etkilenmiştir. Bununla birlikte rutin olarak kullanılmadan önce daha fazla in vitro ve klinik çalışmanın yapılması gereklidir.Öğe Konvansiyonel, dijital ölçü yöntemleri ve CBCT verileri kullanılarak üretilen CAD-CAM onley restorasyonların marjinal adaptasyonlarının karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Kandehir, Barış; Çulhaoğlu, Ahmet KürşadCAD-CAM teknolojisi diş hekimliğine hız ve üretim konusunda büyük avantaj sağlamaktadır. Dental restorasyonların üretim yöntemlerine dair literatürde birçok çalışma bulunmasına rağmen, CBCT (Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi) ile elde edilen verilerin kullanıldığı dijital üretimlerin başarısına yönelik çalışmalar sınırlıdır. Bu in vitro çalışmada CBCT kullanılarak elde edilen dijital verilerle üretilen CAD-CAM (Computer Aided Design, Computer Aided Manufacturing: Bilgisayar Destekli Tasarım, Bilgisayar Destekli Üretim) onley restorasyonların; konvansiyonel ve dijital ölçü yöntemleri ile elde edilen veriler yardımı ile üretilen CAD-CAM restorasyonlarla karşılaştırmalı olarak marjinal uyumu değerlendirilmiştir. Ortodontik ve periodontal nedenlerle çekilmiş, 12 adet intakt molar diş üzerinde standartlara uygun onley preparasyonu yapıldı. Prepare edilmiş örnekler 3 gruba ayrıldı. İlk gruptan A-tipi silikon Elite HD+ Putty Soft Fast Set (Zhermack, Badia Polesine, İtalya) ve Elite HD+ Light Body Fast Set (Zhermack, Badia Polesine, İtalya) ile 2. gruptan ağız içi tarayıcı ile ölçü alındı. 3Shape (TRIOS 3, Copenhagen, Denmark). Son grupta 0.125 mm voksel çözünürlük ayarlarında CBCT ile elde edilen DICOM (Digital Imaging and Communication in Medicine: Tıpta Dijital Görüntüleme ve İletişim) verileri yazılım vasıtasıyla STL (Standard Tessellation Language: Standart Mozaikleme Dili) formatına çevrildi. Tarayıcı ve CBCT taramalarından elde edilen 3D görüntüler CAD yazılımına ExoCAD (Exocad Dental CAD2.2, Exocad GmbH, Darmstadt, Germany) gönderildi ve onley restorasyon tasarımı tamamlandı. Lityum disilikat IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, Almanya) bloklarından onley restorasyonları frezelemek için CAM yazılımına bilgi gönderildi. Her 3 ölçü yöntemi ile hazırlanan restorasyonlar modellere yerleştirildi ve Mikro-BT ölçüm yöntemi ile analiz edilerek değerlendirildi. Bu çalışmanın sınırları dahilinde, konvansiyonel, ağız içi tarayıcı ve CBCT verileri kullanılarak üretilen onley restorasyonlarının marjinal uyumları değerlendirilmiş olup; her 3 ölçü yöntemi ile üretilen onley restorasyonların klinik olarak kabul edilebilir değerlerde olduğu, en uyumlu restorasyonların intraoral tarayıcı ölçü yöntemi ile üretilen grupta olduğu en düşük uyum değerlerinin CBCT ölçü yöntemi ile üretilen restorasyonlarda olduğu sonucuna varıldı. Bu çalışmadan elde edilen bulguların desteklenmesi için gelecekte daha fazla in vitro ve in vivo çalışma yapılması gerekmektedir.Öğe Diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletmesi hastalarının muskuloskeletal yapılarının kıbt ve elastografik değerlerinin karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Malıkov, Ismayıl; Erhamza, Türkan SezenBu tez çalışması, diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletme tedavilerinin muskuloskeletal yapılarda meydana getirdiği etkilerin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ve ultrasonografik elastografi kullanılarak karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Hedefimiz, güncel ortodontik tedavilerde rutin olarak kullanılan diş destekli hızlı üst çene genişletmesi ile son dönemlerde kullanımı oldukça artan mini-vida destekli hızlı üst çene genişletmesinin maksiller kompleks ve masseter, temporal, digastrik venter anterior ve geniohyoid kasları üzerindeki tedavi etkilerini incelemek ve bu değişimleri değerlendirmektir. Çalışmamıza, Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na tedavi amacıyla başvuran 24 hasta dahil edilmiştir. Bu kapsamda, diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletme tedavisi uygulanan iki grup oluşturulmuştur. Genişletme tedavisinin başlangıcında (T0) ve bitiminde (T1) elde edilen konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri kullanılarak, ANS ve PNS hizasında midpalatal sütur açılma miktarı, PNS/ANS yüzdesi, pterigopalatin sütur açılma miktarı, nazal ve maksiller genişlik artışı değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra, T0 ve T1 zaman dilimlerinde yapılan ultrasonografik elastografi muayenesi ile temporal, masseter, digastrik venter anterior ve geniohyoid kaslarındaki sertlik değişimleri de analiz edilmiştir. Sürekli verilerin normal dağılıma uygunluğunun incelenmesinde Shapiro-Wilk testinden yararlanıldı. Sürekli verilerin T0 ve T1 ölçümlerinin karşılaştırılmasında normal dağılıma uyan verilerde bağımlı gruplarda t test, normal dağılıma uymayan verilerde Wilcoxon test kullanıldı. Sürekli değişkenlerin diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletme grubundaki hastalar arasındaki karşılaştırmalarında normal dağılıma uyan verilerde bağımsız gruplarda t test, normal dağılıma uymayan verilerin karşılaştırmalarında Mann Whitney U testi kullanıldı. Diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletme gruplarının konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ölçümleri sırasında, her iki grupta da T0-T1 zaman dilimleri arasında maksiller ve nazal genişlikte artış gözlenmiştir. Midpalatal sütur açılma oranının değerlendirilmesinde, her iki grupta da ANS hizasında açılma, PNS hizasındakine kıyasla daha fazla olmuş, ancak gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ayrıca, her iki grupta sağ ve sol pterigopalatin süturda açılma meydana gelmiş, fakat bu artışlar gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı olmamıştır. Kas kalınlığı incelemesinde, grup içi ve gruplar arası karşılaştırmalarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Her iki gruptaki hastaların T0 ve T1 zaman dilimleri arasında strain elastografi değerlerinde anlamlı artış gözlenmiş, ancak bu artışlar gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yaratmamıştır. Shear-wave elastografi verilerinin analizinde, T0-T1 zaman dilimleri arasında gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Ancak, diş destekli hızlı üst çene genişletme grubunda geniohyoid kasının kasılmış durumda ve sol digastrik venter anterior kasının gevşek durumda anlamlı bir düşüş gözlenmiştir. Diş ve diş-kemik destekli hızlı üst çene genişletme tedavilerinin iskeletsel yapılar üzerindeki etkileri benzer bulunmuştur. Her iki grupta strain elastografi muayene sonuçlarına göre kas sertliğinde artış gözlenirken, shear-wave elastografi değerlerine göre ise sertlik artışı saptanmamıştır. Ayrıca, her iki grupta da kas kalınlığında herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir.Öğe Mine matriks protein sentezinden sorumlu genlerdeki polimorfizmler ile süt ve daimi diş çürüğü arasındaki ilişkinin incelenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Bahadır, Serap; Oba, Aylin AkbayBu çalışmanın amacı mine matriks protein sentezinden sorumlu genlerdeki polimorfizmler ile süt ve daimi diş çürüğü arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Çalışmamızda, 3-5 yaş arasındaki 50 çürüklü (dmft ? 1) ve 50 çürüksüz çocuk ile 13-15 yaş arasındaki 50 çürüklü (DMFT ? 1) ve 50 çürüksüz çocuk olmak üzere toplam 200 çocuktan yanak içi sürüntü örneği alınmış ve örneklere genomik DNA izolasyon işlemi uygulanmıştır. AMELX (rs5933871), AMBN (rs4694075), ENAM (rs7671281) ve TUFT1 (rs2337360) genlerindeki dört SNP incelenmiş, seçilen polimorfizmlerin genotiplendirilmesi erime eğrisi analizi ile gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler, istatistiksel olarak, kikare testi ve ünivariat lojistik regresyon analizi ile incelenmiştir. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Yapılan analizlere göre, 3-5 yaş grubunda dört SNP'den AMBN geni rs4694075 polimorfizmi ile süt dişi çürüğü arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş, CT genotipinin, bireylerin diş çürüğüne yatkınlığını azalttığı belirlenmiştir (p=0.021). 13-15 yaş grubunda ise AMBN geni rs4694075 polimorfizmi ile daimi diş çürüğü arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş, CT genotipinin, bireylerin diş çürüğüne yatkınlığını artırdığı, ancak bulunan değerin anlamlılık sınırına yakın olduğu tespit edilmiştir (p=0.047). Diğer üç gendeki SNP'lerle süt ve daimi diş çürüğü arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı gözlenmiştir (p> 0.05). Sonuç olarak, bu tez çalışmasında AMBN geni rs4694075 polimorfizminin süt ve daimi dişlerde çürüğe yatkınlıkla ilişkili olduğu; süt dişlerinde çürüğe yatkınlığı azaltırken, daimi dişlerde çürüğe yatkınlığı artırdığı tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Diş çürüğü, polimorfizm, mine matriks proteinleri, süt dentisyon, daimi dentisyon.Öğe Minivida destekli ve şeffaf plak yöntemi ile elde edilen üst büyük azı distalizasyonun tedavi sonuçlarının karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Koçak, Ebru İlhan; Akdeniz, Berat SerdarTez çalışmamızın amacı; mini vida destekli sabit bir distalizasyon aygıtı ile şeffaf plak distalizasyon mekaniklerinin dişlerde meydana getirdiği etkilerin 3 boyutlu olarak karşılaştırılmasıdır. Hedefimiz, altın standart kabul edilen palatinal bölgeye yerleştirilen mini vida destekli ankraj ünitesi ve son dönemlerde kullanımı oldukça artan, geleceğin tedavisi olarak görülen şeffaf plaklar kullanılarak gerçekleştirilen distalizasyonun diş kavsi üzerindekini tedavi sonuçlarını incelemek, üst büyük azı ve kesici dişler üzerindeki açı ve düzlem değişimlerini değerlendirmektir. Mini vida destekli sabit distalizasyon aygıtı (MD) ve Şeffaf plaklar (ŞP) ile birinci büyük azı dişi distalizasyonu yapılan toplam 30 hasta çalışmamıza dahil edilmiştir. Distalizasyon başlangıcı (T0) ve distalizasyon bitiminde (T1) elde edilen üç boyutlu modellerin çakıştırılması ve incelenmesi ile üst arktaki transvers yöndeki değişimler, büyük azı dişlerin distalizasyon miktarlarıyla kesici ve küçük azı dişlerdeki ankraj kaybı, rotasyon değişimleri ile distal yönde devrilme miktarları ölçülmüştür. Veriler Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi olarak 0,05 kullanılmıştır. MD grubunda birinci büyük azı dişin distale hareketi, sağ ve sol büyük azı dişleri arasındaki mesafe artışı, 1. büyük azı dişinin distale devrilmesi, distalizasyon miktarının birinci büyük azı dişte rotasyon değişimine oranı ve birinci büyük azı dişin rotasyonel değişimi ŞP grubuna göre anlamlı derecede büyük bulunmuştur. Birinci büyük azı dişi MD grubunda meziyo-palatinal yönde rotasyona uğrarken, ŞP grubunda meziyo-bukkal yönde rotasyon meydana gelmiştir. Kesici diş hareketlerinde gruplar arasında anlamlı fark bulunmuştur. MD grubunda kesici dişler palatinal yönde (Ortalama 0,35 mm) devrilirken, ŞP grubunda labial yönde (Ortalama 0,95 mm) hareket gözlenmiştir. Gruplar arasında; köpek dişleri arası yatay mesafe, küçük azı dişleri arası yatay mesafe, küçük azı dişlerin sagital yönde hareketi, ikinci büyük azı dişte devrilme açısı, köpek dişleri aks değişimleri, ikinci büyük azı dişin rotasyon değişimini, distale hareket miktarının birinci büyük azı dişin devrilme miktarına oranı, distalizasyon miktarının köpek dişleri aks değişimleri miktarına oranı ve distalizasyon miktarının ikinci büyük azı dişin rotasyon değişimine oranı açısından istatistiksel fark bulunamamıştır. Tüm ölçümlerde grup içi karşılaştırmalarda T1 zamanında anlamlı değişikler gözlenmiştir. Şeffaf plak distalizasyonu sırasında ön dişlerde ankraj kaybı mini vida destekli sabit aygıtlara göre daha fazladır. Fakat distalizasyon sonunda büyük azı dişlerinin sabit aygıtlara göre daha az distale devrildiği görülmüştür. Birim distalizasyon miktarına göre devrilme açısında fark bulunamamıştır. Bu sebeple şeffaf plaklar ile distalizasyon tedavisi sırasında, ön dişlerin ankrajı önemli ise destek mekaniklerinin kullanılması önerilebilir.Öğe Yapay zekâ algoritması ile gerçekleştirilen anteroposterior sefalometrik analizin bilgisayar destekli dijital analiz ile kıyaslanması(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) İleri, Merve Turgut; Erhamza, Türkan SezenTez çalışmamızın amacı; yapay zekâ destekli bir sefalometri çizim programı olan WebCeph programının, anteroposterior sefalometrik ölçümlerindeki güvenilirliğinin ve doğruluğunun manuel olarak dijital ortamda Dolphin programı (v.12.0) yardımıyla gerçekleştirilen ölçümlerle karşılaştırılarak değerlendirilmesidir. Bu amaçla arşivde bulunan tedavi öncesinde teşhis ve tedavi planlaması amacıyla alınmış toplamda 50 hastaya ait anteroposterior sefalometrik radyografiler dahil edilme kriterlerine uygun bir şekilde seçilmiştir. Çalışmamız, toplamda 23 adet anatomik landmark ve 21 adet ölçümün yer aldığı Grummons analizine göre gerçekleştirilecek şekilde planlanmıştır. Öncelikle Dolphin programıyla ölçümleri yapılan radyografiler daha sonra web tabanlı WebCeph programına yüklenip kalibrasyonu el ile gerçekleştirilmiş ve yapay zekâ dijitalleştirmesi aracılığıyla analizleri tamamlanmıştır. Daha sonra elde edilen analizler dijital ortamda çakıştırılarak Dolphin ve WebCeph programları aracılığıyla belirlenen aynı anatomik landmark arasındaki mesafe x ve y koordinatlarına göre ImageJ programı yardımıyla ölçülerek kaydedilmiştir. Ardından gözlemci içi güvenilirliğin araştırılabilmesi amacıyla 20 ölçüm tekrarlanmıştır. Radyografilerin kalibrasyonunun işaretlenmesinden analiz ekranı ortaya çıkana kadarki süre kaydedilmiştir. İstatistiksel incelemede eşleştirilmiş t-testi, Wilcoxon işaretli sıralar testi ve gözlemci içi tutarlılığın belirlenmesi amacıyla ICC testi kullanılmıştır. Eşleştirilmiş örneklem t-testi sonuçlarına göre Sağ Z uzunluğu, Sol Z uzunluğu, Sağ J'den A6 vertikal mesafesi ve Sol Me-Ag mesafesi parametreleri için Dolphin ve WebCeph gözlemleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Wilcoxon işaretli sıralar testine göre ise x düzleminde Z (sağ ve sol), CG, Co (sağ ve sol) ve B6 (sol) noktalarında, y düzleminde ise ZA (sol), NC (sağ ve sol), Me, B1 (sol), A6 (sağ ve sol) ve A1 (sağ ve sol) noktalarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,05). Dolphin programına göre yapay zekâ tabanlı WebCeph programında çalışma süresinin 10 kat daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamız sonucunda hipotezimiz doğrulanmış, WebCeph programı otomatik anteroposterior radyografi analizinde %71,6 oranında başarılı bulunmuştur.Öğe İntraoral yara iyileşmesinde berrak sıvı diyetin etkisinin klinik ve histopatolojik değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Çeltikci, Uğur; Olgun, Hatice EbruGiriş: İntraoral yara iyileşmesi diş hekimliğinde, özellikle de periodontoloji ve çene cerrahisi branşları için yüksek önem taşıyan bir olaydır. Mukogingival deformitelerin tedavilerinde yumuşak doku ogmentasyonları için serbest dişeti grefti ve bağ dokusu grefti sıklıkla tercih edilmektedir. Otojen yumuşak doku grefti alınması sonucu verici sahada geniş bir sekonder yara bölgesi oluşmaktadır. Bu geniş yara bölgesi hem hastalarda konforsuzluğa hem de cerrahi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Yara iyileşmesini geliştirmek, hasta konforunu artırmak ve morbiditeyi en aza indirmek için farklı teknikler uygulanmaktadır. Beslenme, yara iyileşmesi ile birebir ilişkisi olan bireyin metabolik aktiviteleri için esastır. Oral cerrahiler sonrası dönemde yarayı korumak için beslenme kısıtlamaları sıklıkla uygulanmaktadır. Berrak sıvı diyet (BSD); çeşitli sebeplerden dolayı oral katı gıda tüketiminin uygun olmadığı durumlarda oral yolla beslenmenin başlaması veya devam edebilmesi için başvurulan bir beslenme protokolüdür. Literatürde BSD protokolünün intraoral yara iyileşmesi üzerine etkilerinin incelendiği herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızın amacı, intraoral yara iyileşmesi üzerinde berrak sıvı diyet protokolünün etkilerinin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: 48 adet Albino Wistar sıçan; Berrak Sıvı Test (BST), Normal Test (NT), Berrak Sıvı Kontrol (BSK) ve Normal Kontrol (NK) olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Test gruplarında 3. 7. ve 14. gün takip periyotlarının her birinde altışar sıçan olmak üzere toplam n=18, kontrol gruplarında ise sadece 14. gün takip periyodu için n=6 olarak belirlenmiştir. Test gruplarındaki sıçanların palatinal mukozasında 4 mm çaplı eksizyonel yara oluşturulmuştur. İyileşme döneminde BST ve BSK grupları tüm takip periyodu boyunca BSD ile beslenmiştir. NT ve NK grupları ise standart rodent pellet yemle beslenmiştir. Sıçanların iyileşme dönemi boyunca günlük vücut ağırlıkları kaydedilmiştir. 3. 7. ve 14. günlerde test gruplarının her birinden altı, 14. günde kontrol gruplarının her birinden altı sıçan sakrifiye edilmiştir. Sakrifiye edilen hayvanlarda maksilla diseksiyonu yapılarak yara bölgesini içeren dokular ayrılmıştır. Bu dokularda standart büyütme ile yara fotoğrafları çekilmiş bu fotoğraflar üzerinden yara boyutları ve yara yüzey alanı ölçümleri yapılmıştır. Daha sonra yara dokularında histopatolojik yara iyileşme parametreleri değerlendirilmiştir. İmmunohistokimyasal analizlerde CK14 ve CD34 ekspresyonları yönünden gruplar karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bulgular: Takip periyodunda berrak sıvı ile beslenen gruplarda, cerrahi işlem geçirilmesinden bağımsız olarak, belirgin bir ağırlık kaybı olduğu görülmüş ve iki grup arasındaki bu farkların 3. günden sonra gittikçe belirginleştiği gözlemlenmiştir. Yara fotoğrafları üzerinde yapılan milimetrik yara boyutları ölçümlerinde BST grubunda daha hızlı küçülme trendi olduğu fakat iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir. Histopatolojik incelemelerde reepitelizasyon açısından BST grubu, neokapillarizasyon yönünden NT grubu daha başarılı bulunmuştur. İmmunohistokimyasal analizlerde CK14 ekspresyonu BST grubunda daha yüksek ölçülmüştür ve bu fark 14. günde istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaşmıştır. CD34 ekspresyonu, BST grubu değerleri diğer gruplara göre 3. günde anlamlı derecede daha yüksekken 14. güne gelindiğinde NT grubunda diğer gruplara göre anlamlı düzeyde daha yüksek CD34 ekspresyonu belirlenmiştir. Sonuç: BSD protokolü; intraoral yara iyileşme sürecinde erken dönemde normal katı beslenmeye göre daha başarılıdır. Uzun süre uygulandığında bireyde malnütrisyona ve kilo kaybına yol açabilmektedir. Bu çalışma, BSD'nin intraoral yara iyileşmesi üzerine etkilerinin değerlendirildiği ilk çalışma olarak benzer laboratuvar ve klinik çalışmalara öncülük teşkil edebilir. Sonuçların klinik pratiğe taşınabilmesi için klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Berrak sıvı diyet, intraoral yara iyileşmesi, serbest dişeti grefti, SDG, bağ dokusu grefti, BDG, mukogingival cerrahi, palatal verici saha, otojen yumuşak doku grefti.Öğe Sonik, ultrasonik, fotonla uyarılmış fotoakustik dalgalanma ve xp-endo fınısher r ile yapılan aktivasyon işlemlerinin kanal dolgu materyallerinin uzaklaştırılmasındaki etkisinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Yurtseven, Fatma Durna; Türkyılmaz, AliBu çalışmanın amacı, rezin ve kalsiyum silikat içerikli iki farklı kanal dolgu patıyla doldurulmuş oval kanallardan kanal dolgu materyallerinin uzaklaştırılmasından sonra kullanılan EDDY, pasif ultrasonik irrigasyon (PUİ), PIPS ve XP-endo Finisher R (XPFR) ile yapılan aktivasyon işlemlerinin temizleme etkinliğini karşılaştırmaktır. Bu çalışmada 88 adet tek köklü, tek kanallı, oval şekilli mandibular premolar dişler kullanıldı. Kök uzunluğunun 16 mm'de standardizasyonu için dişler dekorone edildi. Kök kanalları, ProTaper Universal eğeleri (Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre) kullanılarak crown-down tekniği ile F4'e kadar genişletildi. Dişler kullanılan kanal dolgu patına göre randomize 2 gruba ayrıldı. Kanal dolgu patı olarak AH Plus (Dentsply DeTrey, Konstanz, Almanya) ve Sure Seal Root (SureDent Corporation, Seongnam, Korea) kullanılarak kök kanalları soğuk lateral kondenzasyon tekniğiyle dolduruldu. Dişler kanal dolgu patının sertleşmesini sağlamak için 2 hafta boyunca 37 °C ve %100 nemde tutuldu. Sonra ProTaper Universal Retreatment eğeleri (Dentsply Maillefer) ve F4 eğesi kullanılarak kanal dolgu materyalleri uzaklaştırıldı. Daha sonra tüm dişler uzunlamasına ikiye ayrıldı. Dijital görüntüler dental operasyon mikroskobu (OPMI Pico; Carl Zeiss Meditec, Jena, Almanya) kullanılarak her iki yarıdan elde edildi ve bilgisayara aktarıldı. Uzaklaştırılamayan kanal dolgu materyalinin yüzdesi görüntü analiz yazılım programı olan ImageJ (V. 1.8.0_172) kullanılarak ölçüldü. Kanal dolgu materyali kalıntıları içeren örneklere irrigasyon aktivasyonu uygulamak için her iki diş yarısı mum kullanılarak birleştirildi. Örnekler irrigasyon aktivasyonu tekniğine göre EDDY (VDW, Münih, Almanya), PUİ, PIPS ve XPFR (FKG Dentaire, La Chaux-de-Fonds, İsviçre) olmak üzere randomize 4 alt gruba ayrıldı ve aktivasyon işlemleri uygulandı. Aktivasyon işlemlerinden sonra uzaklaştırılamayan kanal dolgu materyali yüzdesi yine aynı yöntemlerle değerlendirildi. Gruplar arasındaki farklılıklar incelenirken değişkenler normal dağılmadığı için Mann Whitney U ve Kruskal Wallis-H Testinden yararlanıldı. Kruskal Wallis-H Testinde anlamlı farklılıkların görülmesi durumunda Post-Hoc Çoklu Karşılaştırma Testi olarak Bonferroni Düzeltmeli Man Whitney U testi ile aralarında farklılık olan gruplar belirlendi. Aktivasyondan önce ve aktivasyondan sonra uzaklaştırılamayan kanal dolgu materyalinin ikili karşılaştırılmasında Wilcoxon Testi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi 0,05 olarak kabul edildi. AH Plus ve Sure Seal Root kanal dolgu patları kök kanal duvarından benzer miktarlarda uzaklaştırıldı (p>0,05). EDDY, PUİ, PIPS ve XPFR hem AH Plus grubunda hem de Sure Seal Root grubunda uzaklaştırılamayan kanal dolgu materyali miktarını önemli ölçüde azalttı (p<0,05). Kanal dolgu patından bağımsız olarak EDDY, PUİ ve XPFR aktivasyon tekniklerinin kanal dolgu materyali kalıntılarını uzaklaştırmadaki etkileri benzerdi (p>0,05) ve bu aktivasyon teknikleri anlamlı derecede PIPS'den daha etkiliydi (p<0,05). EDDY, PUİ ve XPFR'nin aktivasyonu, oval kök kanallarının mekanik yeniden tedavisinden sonra dolgu kalıntılarının çıkarılmasında PIPS tekniğinden önemli ölçüde daha iyi performans gösterdi. Genel olarak, irrigasyon aktivasyonu birkaç numune dışında dolgu kalıntılarını tamamen ortadan kaldıramadı.Öğe Mekanik tedavi ve diyot lazer uygulanmış peri-implantitisli hastalarda peri-implant sulkus sıvısı periostin ve K vitamini seviyesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2021) Ünalan, Nezaket Gardenya Çevik; Olgun, Hatice EbruDental implantlar diş eksikliğine bağlı estetik ve fonksiyonel kayıpların rehabilitasyonunu ve restorasyonunu sağlamak amacıyla 1960'lı yıllardan beri uygulanmaktadır. Peri-implant hastalıklar, dental implantlarda primer etiyolojik faktör olan bakteriyel biyofilme karşı oluşan enflamatuvar hastalıklardır. Peri-implant mukozitiste, yalnızca dental implant etrafındaki yumuşak dokuda enflamasyon bulguları vardır. Peri-implantitiste ise dental implant etrafındaki yumuşak dokuda enflamasyon bulgularına ek olarak, implantı destekleyen alveolar kemikte de kayıp olması gerekmektedir. Peri-implant enfeksiyonlarının tedavisinde bakteriyel diş taşının giderilmesi esastır. Bu amaçla mekanik debridman, kemoterapötik ajanlarla dezenfeksiyon ve lazer tedavisi de dahil olmak üzere literatürde çeşitli terapötik yaklaşımlar tarif edilmiştir. Amerikalı bir diş hekimi olan Dr. Terry Myers'in 1989' da American Dental Lazer'i üretmesiyle, lazer, diş hekimliğinde de kendine yer edinmeye başlamıştır. Son zamanlarda, titanyum yüzey dekontaminasyonunu sağlamak için lazer kullanımı ile ilgili bilimsel veriler oldukça önemlidir; bu nedenle, araştırmalar, lazerlerin peri-implantitis tedavisinde potansiyel kullanımına odaklanmaktadır. In vitro bir çalışmanın sonuçları, erbiyum: yitrium-alüminyum-garnet (Er: YAG) ve diyot lazerlerin, kontamine titanyum yüzeyler üzerindeki bakterilerin yüksek yüzdesinin veya tamamının ortadan kaldırılmasını sağlayabileceğini göstermiştir. Farklı koşullar altında ve farklı modellerde yapılan çok sayıda çalışma subgingival eklentilerin uzaklaştırılmasında el aletleri ya da mekanik enstürmanların etkili olduğunu ortaya koymuştur. İmplant üzerindeki eklentilerin subgingival uzaklaştırılması nikel-titanyum küretler ile sağlanmaktadır. Başlangıçta osteoblast spesifik faktörü 2 (OSF 2) olarak adlandırılan periostin, esas olarak yetişkinlerde periosteum, periodontal ligament (PDL) ve alveoler kemik yüzeyinde eksprese edilen matriselüler bir proteindir. Yara onarımında, kardiyovasküler hastalıklarda, kemik ve diş yapısının onarımı ve diş morfogenezisinde fonksiyonel bir rol oynadığı gösterilmiştir. ÖZET Periostinin, mekanik yükleme sırasında PDL bütünlüğünün korunmasında önemli rol oynadığı ve ortodontik diş hareketleri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Periostin K vitamini bağımlı bir proteindir. K Vitamini, kanın pıhtılaşmasında, kemik metabolizmasında ve kan kalsiyum seviyelerinin düzenlenmesinde rol oynayan yağda çözünen bir vitamin grubunu ifade etmektedir. Periostin vücudun, kan pıhtılaşması ve kemik metabolizmasında önemli olan bir proteinidir ve pıhtılaşma faktörü olan protrombini üretmek için K vitaminine ihtiyacı vardır. Bu kontrollü insan prospektif klinik çalışmada; peri-implantitisli dental implantların diyot lazer ile tedavi, el aletleri ile tedavi ve her ikisinin birlikte uygulandığı tedaviler sonrasında PİSS (peri-implant sulkus sıvısı)'te periostin ve vitamin K seviyesini değerlendirmek ve tedaviler arasındaki seviyelerini kıyaslamak amaçlanmıştır. Çalışmada Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji AD'na başvurmuş olan 42 hasta değerlendirilmiştir. Bu hastalardan 14 hastanın bulunduğu ilk grup sadece mekanik tedavi ,14 hastanın bulunduğu ikinci grup sadece diyot lazer kullanılarak tedavi edilmiştir. Üçüncü grup ise hem mekanik tedavi hem diyot lazer tedavisi kullanılarak tedavi edilmiştir. Çalışma kapsamında ilgili implant bölgesinden klinik periodontal parametreler olarak peri-implant sulkus derinliği, klinik ataşman seviyesi, süpürasyon, modifiye plak indeksi, gingival indeks, modifiye sulkus kanama indeksi, keratinize dişeti genişliği kaydedilmiştir ve PİSS alınmıştır. Alınan PİSS örneklerinden sıvı hacmi hesaplanarak periostin ile birlikte K vitamini seviyeleri ELISA ile analiz edilmiştir. Çalışmamızda her üç grup için 12 haftalık sonuçları karşılaştırıldığımızda SD, mSKİ, mPİ, Gİ ve KAS anlamlı olarak azalmıştır. Keratinize doku genişliği ve süpürasyon açısından, bu zaman aralıklarında, anlamlı bir fark görülmemiştir. Bu parametrelerin 12. haftanın sonunda, gruplar arası kıyaslamasında SD, KAS, mSKİ ve Gİ değerleri açısından anlamlı fark vardır. Total miktardaki azalma hem mekanik hem lazer tedavisinin birlikte uygulandığı grupta diğer gruplara göre daha fazla olmuştur. Biyokimyasal olarak her üç grupta 12 haftalık sonuçları karşılaştırıldığımızda, periostin ve K vitamini konsantrasyonunda artış görülürken, periostin ve K vitamini total miktarında azalma izlenmiştir. PİSS miktarında da, bu zaman aralığında, her üç grup için belirgin azalma gözlenmiştir. Bu parametrelerin gruplar arası kıyaslamasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Sonuç olarak; Peri-implantitis tedavisinde, lazer uygulaması ve titanyum küretlerle yapılan mekanik tedavi, dekontaminasyon sağlamak için güvenli ve etkili bir şekilde kullanılabilir. Peri-implantitiste hastalıktan sağlığa geçişte periostin ve K vitamininin total miktarı azalmaktadır. Anahtar Sözcükler: Dental implant, diyot lazer, mekanik tedavi, peri-implantitis, peri-implant hastalık, periostin, vitamin K.Öğe Apikal periodontitisli dişlerde Nd:YAG lazer kullanımının periapikal eksudadaki TNF-?, IL-1ß, ve IFN-? seviyeleri üzerindeki etkisinin in vivo olarak değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Barış, Sevda Dürüst; Türkyılmaz, AliGiriş: Apikal periodontitis, çevredeki periradiküler dokuları etkileyen ve pulpa enfeksiyonu ve nekrozuna karşı gelişen enflamatuar bir hastalıktır. Periapikal dokularda virülans faktörlerinin varlığı, konakçı immün yanıtını aktive ederek lokal enflamasyon, periapikal dokuların rezorpsiyonu, yıkımı ve periapikal lezyonların oluşumuna yol açar. Periradiküler bölgedeki enflamasyon ve kemik rezorpsiyonu süreçleri çeşitli pro-enflamatuar ve anti-enflamatuar sitokinler tarafından düzenlenir. Bu sitokinlerin çoğu, bakteriyel enfeksiyona yanıt olarak artar. Apikal periodontitisli dişlerin tedavi edilebilmesi için; enfekte kök kanal sisteminin mekanik ve kimyasal olarak temizlenmesi ve kök kanal sisteminin yeniden enfekte olmasının engellenmesi için başarılı bir kök kanal tedavisi yapılması gerekmektedir. Kök kanal tedavisinde en önemli aşamalardan biri kök kanallarının irrigasyonudur. İrrigasyon etkinliğini artırmak için yeni tekniklerin arayışı sürmektedir. Lazer sistemleri son zamanlarda endodontide farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Nd:YAG lazerin kök kanal sistemindeki başarısı çeşitli çalışmalarda değerlendirilmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmanın amacı geleneksel kök kanal irrigasyonuna ilave olarak Nd:YAG lazer uygulamanın, asemptomatik apikal periodontitisli dişlerde TNF-?, IL-1? ve IFN-? seviyeleri üzerine olan etkisinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya dahil edilen 60 hasta randomize olarak iki gruba ayrıldı: Geleneksel irrigasyon grubu ve Nd:YAG lazer grubu. İlk seansta dişlerin kemomekanik preparasyonu tamamlandıktan sonra periapikal bölgeden kağıt konlar yardımıyla ilk örnekler alındı. Sonrasında Nd:YAG lazer grubunda kök kanal irrigasyonunun ardından lazer uygulandı. Her iki grupta da kök kanalına herhangi bir medikament uygulanmadan geçici dolgu giriş kaviteleri kapatıldı. İkinci örnekler 1 hafta sonra alındı ve aynı seansta kanal tedavisi tamamlanarak daimi restorasyon yapıldı. Toplanan örneklerde TNF-?, IL-1? ve IFN- ? sitokin seviyeleri ilgili ELISA kiti kullanılarak ELISA testi ile değerlendirildi. İstatistiksel analizlerde cinsiyet ve cep derinliği kategorik değişkenlerinin analizinde sırasıyla Fisher's exact testi ve Pearson ki-kare testi, diş gruplarının karşılaştırılmasında Continuity Correction ki-kare testi kullanıldı. Grup içi ve gruplar arası karşılaştırmalar Mann Whitney U testi ve Wilcoxon testi ile analiz edildi. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Grup içi karşılaştırmada geleneksel irrigasyon grubunda tüm sitokin seviyelerinde seanslar arasında anlamlı fark gözlenmedi (p<0.05). Nd:YAG lazer grubunda seanslar arasında yalnızca IL-1?'da istatistiksel anlamlı fark gözlendi. Her bir sitokin için birinci ve ikinci seanslar arasında sitokin salınım seviyelerinde gözlenen farklar gruplar arası karşılaştırıldığında TNF-? ve IL-1?'da anlamlı fark bulundu (p>0.05). Sonuçlar: Geleneksel irrigasyon grubunda tüm sitokin seviyelerinde seanslar arasında bir miktar artış tespit edildi ancak sitokin salınımları ilk seansla benzer seviyedeydi. Nd:YAG lazer grubunda tüm sitokin seviyelerinde azalış belirlendi. Ancak bu azalış yalnızca IL-1? için anlamlı bulundu. Nd:YAG lazer kullanımı sonrası pro-enflamatuar sitokin düzeylerinde azalma eğilimi görülmesi kök kanallarında lazer irradiasyonunun kullanımının asemptomatik apikal periodontitisli dişlerde enfeksiyon kontrolüne katkıda bulunabileceği yönünde yorumlanabilir. Anahtar Kelimeler: Apikal periodontitis, IFN-?, IL-1?, Nd:YAG lazer, TNF-?.Öğe Poliasit modifiye kompozit rezin ve activa kıds'in süt molar sınıf ıı restorasyonlardaki klinik başarıları açısından karşılaştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2020) Budak, Kübra Buket; Arıkan, VolkanÇalışmamızın amacı; süt dişlerinin restoratif tedavisinde sıklıkla kullanılan poliasit modifiye kompozit rezin (kompomer) (Dyract XP, Denntsply-De Trey) ve biyoaktif rezin modifiye cam iyonomerin (ACTIVA KIDS, Pulpdent, USA) klinik ve radyografik başarılarının karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesidir. Çalışmamıza yaşları 4-10 arasında değişen, toplam 50 hastaya ait (21 kız, 29 erkek) 100 adet, dentin dış yarısında sınırlı aproksimal çürüğü olan süt molar diş dahil edilmiştir. Dişler kullanılacak materyale göre rastgele olarak 2 gruba ayrılmış ve restoratif materyaller dişlere uygulanmıştır. Tedavileri tamamlanan dişler; modifiye USPHS kriterlerine göre 3., 6., 9. ve 12. aylarda klinik olarak, 6. ve 12. aylarda radyografik olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada elde edilen verilerin istatistiksel analizleri için, Ki-kare testi, Fisher's Exact testi, McNemar testi, Cochran's Q testi, Friedman testi, Kaplan Meier Sağkalım Analizi ve Log Rank testi kullanılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak alınmıştır. Takip periyodu sonunda genel başarı oranı; Dyract XP grubunda %91.1 ve ACTIVA KIDS grubunda %88.8 olarak bulunmuş ve her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p=1.000). Tüm klinik ve radyografik değerlendirme kriterlerinde tüm takip periyotları boyunca her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.050). Ortalama sağ kalım süresi; Dyract XP grubunda 11.845 ay ve ACTIVA KIDS grubunda 11.648 ay olarak tespit edilmiş ve gruplar arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir (p=0.045). Çalışmamızda elde edilen klinik ve radyografik veriler ışığında, ACTIVA KIDS'in süt molar dişlerin restorasyonunda Dyract XP kadar başarılı olabileceği sonucuna varılmıştır.Öğe Video oyunlarının çocuklarda şeker tüketimi miktarı, stres düzeyi ve bruksizme etkilerinin değerlendirilmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Zakıyeva, Nargız; Arıkan, VolkanÇalışmamızda, video oyunu oynayan ve oynamayan çocuklarda şeker tüketimi miktarı, stres düzeyi ve bruksizmin karşılaştırmalı olarak incelenmesi ve farklı türdeki video oyunlarının bu değişkenlere olası etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmaya, oyun oynayan ve oynamayan şeklinde alt gruplar oluşturularak yaşları 8-15 arasında değişen toplam 383 hasta (195 kız, 188 erkek) dahil edilmiştir. Araştırma verilerinin toplanması amacıyla, bireylerden velileri ile birlikte kişisel bilgileri içeren sosyodemografik veri anketi, video oyunu oynama düzeyini ölçmek için Video Oyunu Oynama Alışkanlıkları Anketi, şeker tüketimini tespit etmek için Şeker Tüketim Alışkanlığı Anketi ve stres seviyesini ölçmek için Stres Düzeyi Anketi sorularını cevaplamaları istenmiştir. Hastaların klinik muayenesinde bruksizm tanısı için AASM'nin (2014) belirlemiş olduğu tanı kriterleri kullanılmıştır. Erkeklerin oyun oynama oranı, kızlara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Ayrıca, şiddet ve rekabet içeren oyunları erkeklerin, kızlara göre daha fazla tercih ettiği belirlenmiştir. Oyun oynayan ve oynamayanların haftalık ekmek, tahıl, cips, süt ürünü ve tatlı tüketimi farklılık gösterirken (p<0,05), meyve ve sebze tüketimi benzerlik göstermiştir. Oyun oynamayanlar, oynayanlara göre daha yüksek negatif skorlama puanı göstermiştir (p<0,05). Bruksizmi olan çocuklarda oyun oynama oranı yüksek bulunmuş, ayrıca şiddet ve rekabet içeren oyun oynama oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05) (Tablo 4.10). Rekabet içermeyen ve içeren oyun oynayanlarda haftalık ekmek, cips, tatlı, meyve ve sebze tüketimi istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterirken (p<0,05), tahıl ve süt tüketimi benzerlik göstermiştir (p>0,05). Şiddet içermeyen ve içeren oyun oynayanlarda haftalık ekmek, tahıl, tatlı tüketimi istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterirken (p<0,05), süt, meyve ve sebze tüketimi benzerlik göstermiştir (p>0,05). Şiddet ve rekabet içermeyen oyun oynayanlar, daha yüksek negatif skorlama puanı göstermiştir (p<0,05). Oyun oynama süreleri arttıkça, çocukların daha sık süt ürünü tükettiği gözlenmiştir (p<0,05). Bir saatten az oynayanlar, 1-3 saat oynayanlara göre; 1-3 saat oynayanlar da 3 saatten fazla oynayanlara göre negatif yönde daha yüksek stres puanı göstermiştir (p<0,05). Bruksizmi olanlarda oyun süresi yüksek düzeydedir (p<0,05). i Bu çalışmanın sonuçları, video oyunu oynama davranışının çocuklarda stres, bruksizm ve şeker tüketimini artırdığını göstermektedir. Ayrıca, oyun türlerinin bu değişkenler üzerinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Video oyunu, stres düzeyi, şeker tüketimi, çocuklar, bruksizm.Öğe Rubber dam kullanımının braket pozisyonlandırma üzerindeki etkisi: 3 boyutlu değerlendirme(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Küçük, Kadir Can; Erhamza, Türkan SezenGiriş ve Amaç; Ağız ve diş sağlığı çalışanları hastalar ile yakın temasta oldukları için biyolojik sıvılara ve aerosol/damlacıklara maruz kalmaktadır. Bu sebeple bulaşıcı hastalıklar açısından yüksek risk taşırlar. Diş hekimliğinde sıkça uygulanan rubber dam, farklı kullanım alanlarının yanında aerosol/damlacıkları en aza indirebilme özelliğine sahiptir. Braketleme esnasında da rubber dam bulaşıcı hastalıklardan korunmak/kaçınmak için kullanılabilir. Çalışmamız rubber dam uygulanmış bireylerin 3 boyutlu ağız içi taramaları üzerinden, kullanılan rubber dam'in braket pozisyonlandırmaya etkisini incelenmeyi amaçlamıştır. Birey ve Yöntem: Çalışmamıza Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda tedavi görmüş olan 40 hasta dahil edilmiştir. Dahil edilme kriterlerine uygun bireyler çalışma grubu ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılmıştır. Çalışma grubuna rubber dam uygulaması ile izolasyon sağlanarak braketleme yapılan hastalar, kontrol grubuna ise ekartör ve pamuk rulo izolasyonu kullanılarak braketleme yapılan hastalar dahil edilmiştir. Bireylerden kliniğimizde rutin olarak alınan başlangıç (braketsiz) ağız içi taramaları ve braketleme sonrası alınan ağız içi tarama kayıtları değerlendirilmiştir. Bu kayıtlar braket konumlarının doğruluğunu saptayabilmek amacıyla Geomagic X programına aktarılmıştır. Hasta başında geçen süreyi belirlemek amacıyla her iki grup için hekim yardımcısı tarafından kronometre tutulmuştur. Çalışmamızın sonucunda; doğrusal ölçümlerde rubber dam kullanılan ve kullanılmayan grupta en düşük sapma Z ekseninde bulunmuştur. Her iki grupta da vertikal sapma miktarının diğer doğrusal ölçümlere göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Her iki grupta da açısal sapmalar doğrusal sapmalara göre daha yüksek bulunmuştur. Sonuçlar iki grup için benzerlik göstermektedir ve rubber dam kullanımı braket pozisyonlandırmada fark oluşturmamıştır. Hasta başında geçen sürede istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmasına rağmen yapılan çalışmalar incelendiğinde sonuçlar paralellik göstermiştir.Öğe Yuvarlak ve düz tasarımlı zigomatik implantların biyomekanik tepkilerinin sonlu eleman analizi ile incelenmesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2023) Ibrahımov, Ismayıl; Tekin, UmutZigomatik implant (Zİ) uygulamaları konvansiyonel dental implant yerleştirecek yeterli kemik mevcut olmadığında greftleme ihtiyacını ortadan kaldırması ve tedavi süresini kısaltması sebebiyle son yıllarda ileri derecede atrofi izlenen maksillada sıklıkla tercih edilmektedir. Literatürde Zİ ile ilgili yapılan çok sayıda biyomekanik çalışma mevcuttur. Ancak yeni yüzey tasarımına sahip Zİ kullanılarak yapılan sonlu eleman analizi (SEA) çalışmasına literatürde rastlanmamıştır. Bu anlamda çalışmamız ilk olma özelliğindedir. Çalışmamızın amacı; daha önce SEA çalışması yapılmamış ve yeni bir yüzey dizaynı olan düz yüzey tasarımlı zigomatik implantın (Straumann? Waldenburg, İsviçre) rutinde kullanılan yuvarlak yüzey tasarımlı zigomatik implantlarla (Straumann? Waldenburg, İsviçre) biyomekanik tepkisinin 5 farklı senaryo kullanılarak karşılaştırılmasıdır. Çalışmada bilgisayar ortamında tomografik kayıtlardan yararlanılarak ileri derecede atrofi gösteren total dişsiz maksilla modeli oluşturulmuş, Zİ ve dental implantlar bilgisayar ortamında modellere 5 ayrı tedavi planlaması şeklinde uygulanmıştır. Model üzerine vertikal 150 N ve oblik olarak 30 derece açıyla 50 N kuvvet uygulanmıştır. Maksiller alveoler kemiğe ve zigomatik kemiğe ait gerilim ve sıkışma stresleri, Zİ ve metal alt yapıya ait Von Misses stres verileri SEA yöntemi ile değerlendirilmiştir. Çalışmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda uygulanan bütün vertikal ve lateral yüklerde alveolar kemikteki stresin Zİ'nin boyun bölgesinde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda 2 farklı yüzey tasarımına sahip Zİ arasında biyomekanik olarak anlamlı derecede fark bulunamamıştır.Öğe Dental işlemler sırasında gelişebilecek akut sistemik komplikasyonlar konusunda diş hekimliği öğrencilerinin bilgi düzeyinin araştırılması(Kırıkkale Üniversitesi, 2024) Samadov, Ibrahım; Önder, Mustafa Ercüment; Erkan, Gözde NurDiş hekimliğinde gelişebilecek akut sistemik komplikasyonlar, hızlı tedavi edilmediği takdirde hastanın yaşamı ve sağlığı için ciddi risk oluşturmaktadır. Diş hekimlerinin ve diş hekimliği öğrencilerinin acil durumlara hazırlık, acil tıbbi ekipman ve pratik becerileri konusundaki bilgi eksikliği, dünyanın birçok ülkesinde bir sorundur. Birçok çalışma, tıbbi acil durumlarda diş hekimlerinin eğitiminde iyileştirme ihtiyacının altını çizmiştir. Literatür taramaları diş hekimliğinde gelişebilecek akut sistemik komplikasyonlar konusunda genellikle diş hekimlerinin bilgi düzeyinin ölçüldüğünü göstermiştir. Bizim çalışmamızdaki amaç diş hekimliği öğrencilerinin tıbbi acil durumlara ilişkin bilgi düzeylerini ve hazırlıklarını değerlendirmektir. Diş hekimi muayenehanelerinde tıbbi acil durumların yaygınlığı ve diş hekimlerinin hazırlık durumu farklı ülkelerde analiz edilse de biz bu çalışmamızda ağırlıklı olarak lokal anestezi sistemik toksisitesi, hipoglisemi, hipotansiyon ve anafilaksi konularını araştırdık. Çalışmamız ilişkisel tarama araştırması olarak planlanmış ve çalışma 27 sorudan oluşan anket şeklinde oluşturulmuştur. Çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği fakultesi dönem 4 ve 5 öğrencisi olan gönüllü katılımcıların dahil edilmesi hedeflendi. Gönüllü katılımcılara cevaplamaları için hedefe yönelik çoktan seçmeli 25 soru ve açık uçlu 2 soru hazırlandı. İstatiksel olarak power analiz sonucu her grup için denemenin gücü >%80 olacak şekilde hesaplamalarda her grupta minimum 82±8 katılımcının çalışmaya dahil edilmesi planlanmıştır. Cinsiyete göre sistemik bir komplikasyona bağlı bilinç kaybı gelişmesi halinde yapılan durumların dağılımları arasında bir fark vardır (p=0,015). Bu farklılık "Mavi kod veririm /112yi ararım ve gelene kadar diğer hastaların işlemlerine devam ederim" cevabı verenlerin cinsiyete göre oranlarının farklılık göstermesinden kaynaklanmaktadır (p=0,015). Cinsiyete göre "Hipotansiyona bağlı gelişen senkop durumunda mavi kod süreci başlatıldıktan sonra ilk olarak yapılması gereken nedir?" sorusuna veilen doğru cevapların dağılımları arasında bir farklılık bulunmuştur (p=0,022). Sınıflara göre "Hipotansiyona bağlı gelişen senkop durumunda mavi kod süreci başlatıldıktan sonra ilk olarak yapılması gereken nedir?" sorusuna verilen doğru cevapların dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,001). 5. Sınıfların %54,7'si ve 4. Sınıfların %29,9'u doğru cevabını vermiştir. Sınıflara göre "Hipoglisemiye bağlı gelişen senkop durumunda mavi kod süreci başlatıldıktan sonra ilk olarak yapılması gereken nedir?" sorusuna verilen doğru cevapların dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,029). 5. Sınıfların %58,1'i ve 4. Sınıfların %41,2'si soruları doğru cevaplandırmıştır. 19 soruluk anket sonucunda katılımcıların %70,9'unun yeterli düzeyde bilgisinin olduğu %29,1'unun yetersiz bilgisi olduğu bulunmuştur.