Diğer Bölümler Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe İran Türklerinde Kimlik Meselesi(2004) Gökdağ, Bilgehan A.; Heyet, RızaBu makalede İran ve Güney Azerbaycan Türklerinin özellikle 20. yy'da, yani Türkçenin iran'da yasak olduğu bir dönemde kimliklerini tanıma ve koruma yolundaki faaliyetleri; İran'da Türkçe basm-yayın hayatı ve Türk aydınlarının karşılaştıkları sorunlar ele alınmaktadır. Bu çalışmada ayrıca İranlı Türklerin son yıllarda Azerbaycan Türkçesiyle neşrettikleri 30'dan fazla dergi hakkında bilgi verilirken Türk dili, edebiyatı ve tarihi konusunda onlarca eserin yayımlanması ile ilgili geniş değerlendirmeler yapılmıştır.Öğe Sovyet Devri Türkmen Yazarı Berdi Kerbabayev ve Ayğıtlı Adim Romanı(2006) Sarıkaya, YakupBerdi Kerbabayev, Sovyet devri Türkmen edebiyatının kurucularından birisidir. Şiir başta olmak üzere edebiyatın hemen hemen bütün türlerinde eser vermiştir. Ancak daha çok nesir türünde verdiği eserleriyle (romanlarıyla) tanınmaktadır. Onun Ayğıtlı Ädim (Kararlı Adım) adlı romanı, Türkmen edebiyatının ilk romanlarındandır. Hatta basım tarihi itibarıyla ilk Türkmen romanıdır. Yazar, 1916-1920 yılları arası Türkmenistan’ını anlattığı bu tarihî romanını yirmi yıla yakın bir sürede tamamlamıştır. Eserin bazı kısımları, rejim yanlılarının tenkitleri doğrultusunda yazarınca iki kez değiştirilmiştir. Bu yüzden eserin 1940, 1949 ve 1955 yıllarına ait olmak üzere üç farklı baskısı bulunmaktadır. Aygıtlı Ädim, Türkmen edebiyat tarihçilerinin tamamı tarafından tartışmasız bir şaheser olarak kabul edilmektedir. Berdi Kerbabayev bu eseriyle en değerlisi 1947 yılında aldığı 2. Dereceli Stalin Ödülü olmak üzere birçok ödül kazanmıştır. Eser, eski Sovyetler Birliği bünyesinde yer alan birçok milletin dili yanında İngilizce, Hintçe ve Macarca gibi dillere çevrilmiş ve basılmıştır. Ayrıca romanın aynı adı taşıyan sinema filmi ve piyesi de bulunmaktadır.Öğe Oğuz Atay’dan “Babama Mektup” ya da bir yazarın ölen Babasıyla/kendisiyle hesaplaşması(2010) Tüzer, İbrahimBir otoritenin, kurumun, yaptırımın ya da hoşgörünün, güvenin, tecrübe ve bilgeliğin temsilcisi olarak “baba”, edebiyatın vazgeçilmez bir malzemesidir. Sadece son dönem romanımızda değil Klasik Edebiyatımızdan Tanzimat’a, Servet-i Fünun’dan Cumhuriyet’in ilk dönem kalem tecrübelerine kadar “baba” birçok edebî metne konu olmuş; farklı yazar ve şairlerimizin eserlerinde değişik kavramlar etrafında işaret edilen birer izlek olarak yer almıştır. Oğuz Atay’ın “Babama Mektup” adlı metninde okurla buluşturulan “baba” figürünün yukarıda ifade edilen dönemler içerisinde dikkat çekilenlerden farklı duran yanları vardır. Bunlardan en belirgin olanı belki de, baba hayattayken başarılamayan iletişimin o öldükten sonra kurulmak istenmesidir. Yazar, babasının yüzüne karşı söylemek isteyip de söyleyemediklerini, ölmüş bedeni karşısında “dil”e getirir. Burada dikkat çeken bir başka nokta ise Atay’ın tüm yapmacıklardan sıyrılarak evreninde sahiciliğin yer aldığı bir dil’i merkez alıyor olmasıdır. Her ne kadar bu dil, edebî metnin kurmaca düzleminden muhatabına ulaşıyor olsa da okuru içerden sarıp sarmalamaktadır. Metnin zengin anlam alanlarına açımlanarak derinleşmesi; yazarın babasıyla olan yaşanmışlıklarının yanına okurun yaşanmışlıklarının da eklemlenerek derin anlam alanlarında çoğalması böyle gerçekleşmektedir. Makalede “Babama Mektup”un bu derin anlam yapısını kurgulayan anlatı formunun ve yazarın kendiyle hesaplaşırken ortaya çıkan söylemlerin özellikleri üzerinde durulacaktır.Öğe Yaratıcı insan-sıradan insan ve "Bağışla Onları" romanı(2011) Öcal, Oğuzİnsan, doğal-tinsel/tarihsel bir bütündür. Diğer bir ifadeyle hem düğal/biyo-psişik, hem tinsel/tarihsel bir varlık olan insanı insan kılan, sadece doğal özellik/olanaklarını (yemek içmek, boşaltmak, türünü devam ettirmek) değil, aynı zamanda tinsel özellik/olanaklarını da gerçekleştirmesidir. Felsefî antropoloji, bir bütün olan insanın olanaklarını/özelliklerini/varlık şartlarını; bilmek, yapıp etmek, değerlerin sesini duymak, inanmak, kendini vermek, ideleştirmek, sanatın yaratıcısı olmak, önceden görmek vs. olarak sıralar. İnsanı, olanaklarıyla ilişkisi ve onlar karşısında takındığı tavrı göz önünde bulundurarak yaratıcı/bilge/trajik insan ve sıradan insan olarak ikiye ayırır. Yaratıcı insan, türünün olanaklarını gerçekleştiren kişidir. Onu o yapan bilim, sanat, felsefe, sorumluluk gibi yüksek değerlerin belirlemesinde olmasıdır. Sıradan insan ise gerçekleştirildiği takdirde kendisini insanlaştıracak olan olanaklara kapalı kalan; çoğu zaman küçük, gündelik çıkarlarının peşinde, mal-mülk edinme, zengin ve ünlü olma gibi araç değerlerin belirlemesinde olan bireydir. Diğer bir ifadeyle yaratıcı insan, varlığının olanaklarını doğal/tinsel bütünlüğünü parçalamadan gerçekleştiren, sıradan insansa gerçekleştiremeyen insandır. Bu yazıda öncelikle insan, insanın özellikleri/olanakları, yaratıcı ve sıradan insan kavramları tanımlanmaya çalışılmış; daha sonra yaratıcı bir insan olan Muhsin Ertuğrul'un yaşamını konu alan Bağışla Onları romanı ele alınmış ve roman teknik bakımdan değerlendirilmiştir.Öğe Yalnızlar romanında irade felci ve kaçış(2010) Öcal, OğuzYalnızlar, aydın bireyin yaşamakta olduğu irade felci ve kaçış durumunu anlatan bir romandır. İlk yayınlandığı zaman yazarı tarafından Gordıyom olarak adlandırılan ve daha sonra ismi Yalnızlar olarak değiştirilen roman, iki farklı başlığı dikkate alınarak iki şekilde okunabilir. Roman, Yalnızlar isminden yola çıkılarak yalnızlık durumunu anlatan bir metin olarak okunabileceği gibi Gordıyom ismi göz önünde tutularak bireyin kilitlenme-düğümlenme veya çıkışsızlık durumunu ele alan bir roman olarak da değerlendirilebilir. Bu yazıda Yalnızlar, irade felci veya kilitlenme durumunu somutlayan bir roman olarak ele alınmıştır.Öğe Huzur romanında nihilist bir karakter: Suad(2010) Turalsecaattin,Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanının kahramanlarından biri olan Suad, derinlemesine tahlil edilmemiş bir karakterdir. Suad, romanda topluma karşı hiçbir sorumluluk duygusu duymadığı gibi bütün ahlâki değerlere karşı olmasıyla; savaşın insanoğlunu terbiye edeceğini iddia etmesiyle ve hatta sonunda intiharıyla “nihilist” diyebileceğimiz bir karakterdir. Huzur’un ana temalarından biri olan mesuliyet duygusunu reddederken Allah’ın varlığına da inanmaması, onun nihilist yönünü gösteren diğer özelliklerden biridir. Suad, romanda alafranga züppeden alafranga haine, oradan Batıyı tam olarak tanımadan Batı için sahici olan bunalımları “taklit” etmeye kadar giden yarı aydınların da sembolüdür. Huzursuzluğun nihilizmle bağlantılı bir kavram olduğunu düşünürsek Huzur’da Suad’ın şahsında nihilizmin mahkûm edildiğini görülür.Öğe Ruhçu ve maddeci görüş ekseninde "Matmazel Noraliya’nın Koltuğu"(2010) Şenderin, ZübeydeMatmazel Noraliya’nın Koltuğu, Peyami Safa’nın en dikkate değer romanlarından biridir. Hemen hemen bütün romanlarında Doğu/Batı çatışması ekseninde bir temayı ele alan Safa, bu romanında da benzer biçimde, mistisizmle özdeşleştirdiği Doğu’yu, akılcılıkla özdeşleştirdiği Batı zihniyetiyle bir mukayeseye sokmaktadır. Ruh ve madde ikilemi olarak da niteleyebilece- ğimiz bir merkezde her iki zihniyet, başkarakter Ferit aracılığıyla sorgulanmaktadır. Bu makalede, başkarakter Ferit’in bakış açısı merkeze alınarak, ruh ve madde ikileminin romana karakterler ve olaylar/olgular bağlamında nasıl yansıdığı incelenmekte; aynı zamanda romanın, anlatım tekniği açısından taşıdığı üstün ya da kusurlu yönler de tespit edilmeye çalışılmaktadır.Öğe Klasik Türk Şiirinde Mürekkep İstiare, Temsili İstiare ve Alegori(2006) Coşkun, MenderesBu çalışmada Türk belâgatının Batı retoriği ile münasebetinden sonra kazandığı terimlerden olan alegorinin eski Türk şiirinde var olup olmadığı veya nasıl tezahür etmiş olduğu konusunun yanı sıra mürekkep istiare, temsilî istiare ve temsilî teşbih sanatları üzerinde durulacaktır.