Yazar "Ayhan, Halis" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arnavut ve Sırp savları bağlamında Kosova'nın sahipliği sorunu(2010) Ayhan, HalisBalkanların ve Kosova’nın temel sorunu sınırların milliyetler ilkesine göre çizilmemiş olmasıdır. Bu nedenden dolayı Kosova bir asırdır Avrupa’nın en sorunlu bölgelerinden birisi olmuştur. Arnavutlar etnik, dilsel ve dinsel farklılıkları nedeniyle, Sırplar ile doku uyuşmazlığı yaşamaktadır. Bu doku uyuşmazlığı pek çok sorunu çözümsüzleştirmektedir. Kosova’nın ele geçirilmesi mücadelesi Arnavut-Sırp mücadelesinin eksenini oluşturmakta, hakimiyet ve toprak konusu birçok sorunları bünyesinde barındırmaktadır. Arnavutların ve Sırpların Kosova üzerindeki savları esas olarak hem “ortak” hususlara hem de “kendilerini güçlü hissettikleri” alanlara ilişkindir. Ortak noktalara ilişkin dayanakları temelde; “tarihî hak”, “vatan” ve “işgal” üzerine kuruludur. Tarihî hak konusunda sorun, bölgeye ilk gelme üzerinde yoğunlaşmaktadır. Arnavutlar ataları İlirlerden dolayı bölgeye Sırplardan daha önce geldiklerini, Sırplar ise tersi bir savla bölgenin kendilerinin olduğunu belirtirler. Tarihî hak kavramı ülke kazanımı açısından uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukukta muteber değildir. Her iki taraf tezat bir şekilde Kosova’yı vatan olarak görmektedirler. Kosova’da kesintisiz yaşamış ve halen çoğunluk olarak yaşıyor olmaları; bölgeye ilk gelen olmaları; Prizren Birliği gibi Arnavut uluslaşmasında katkısı büyük olan önemli tarihî değerlerin burada oluşması; Kosova Cumhuriyeti’ni kurmuş olmaları gibi etkenler Arnavutlarda bu duyguyu güçlendirmiştir. Kosova Sırplar için de vatandır. Slobodan Miloseviç’in 1989’da öz bir şekilde ifade ettiği gibi, “Kosova, Sırp milletinin sonsuza dek kalbinde sıcaklığını hissedeceği aşkıdır.” Arnavutlara göre Sırplar 1912’de Kosova’yı askeri olarak işgal ederken; Sırplar ise yerleşme politikası, yüksek doğum oranı, Sırpların göç ettirilmesi gibi yollarla Kosova’nın “Arnavutlaştırılarak” işgal edildiğini belirtmektedirler. Tarafların günümüzde güç noktaları da mevcuttur. Nüfus, Arnavutların en bariz üstünlüğü olup demografik hakimiyet tüm savlarının temeli niteliğindedir. Sırpların güç noktaları, başta ülkesel bütünlük olmak üzere, devlet egemenliği, sınırların değişmezliği, içişlerine karışmama gibi birtakım uluslararası hukuk ilkeleri ile 1244 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı gibi uluslararası hukuk belgeleridir. Kosova 17 Şubat 2008’de bağımsız olmuştur. Ancak bağımsızlığın şiddetle karşısında olanların varlığı/engellemeleri nedeniyle Kosova sorunu hâlâ sürmektedir. Çalışmada Arnavutların ve Sırpların gözünde Kosova’nın ne derece önemli bir toprak parçası olduğu ortaya konmaya çalışılmış, tarafların savları belirlenerek sorunun teşhisine yönelik bir ışık tutulmuştur.Öğe Batı Trakya Türk azınlığının hukuki ve siyasi sorunlarının asimilasyon politikası çerçevesinde tahlili(2014) Ayhan, HalisAzınlık, yüzyılımızın temel uluslararası politika araçlarından birisidir. Uluslararası ilişkilerin yönlendirici ve belirleyici unsurlarındandır. Devletlerin birbirleri ile olumlu ve olumsuz etkileşiminde azınlıklar boyutu çoğu zaman dikkate alınmaktadır. Bu bapta azınlıkların artık uluslararasılaştığı ve daha da siyasallaşma yönünde olduğu bir durum söz konusudur. Azınlık hakları meselesi insan hakkı olması sebebiyle, uluslararası müdahalelere bile gerekçe olabilmektedir. Batı Trakya Türklerinin konumları, öncelikle ve daha çok Türkiye-Yunanistan arasındaki ikili ilişkiler çevresinde belirlenmiştir. İkili ilişkilerin iyi olduğu dönemlerde azınlık da rahat nefes almıştır, ilişkilerin kötü olduğu dönemlerde Türklerin durumu da kötü olmuştur. Günümüzde ise ikili ilişkilere ilaveten uluslararası boyuta da taşınmıştır. Bunun sebebi olarak yukarıda belirtilen neden temelinde, ABnin azınlıklara verdiği önemdir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupadaki B. Trakyalıların ve Türkiyenin uğraşları uluslararasılaşmanın diğer araçları olmuştur. Günümüzde ikili ilişkiler ve Türklerin durumu göreceli iyi olmakla birlikte, geleneksel sorunların çoğu hâlâ devam etmektedir. En önemlisi Yunanistanın Yunanlaştırma çabaları sürmektedir.Öğe Bir Uygarlık İmecesi Olarak Bosna Savaşı’nın Batı’sı(2020) Ayhan, HalisBosna savaşı, Batı imecesiyle uygulamaya konmuş bir Müslüman soykırımıdır. Balkanlarda/ Avrupa’da bir Müslüman devleti engelleme ulvi/kutsal görevinde herkese rolü dağıtılmıştır. Sırp dinî milliyetçileri tetikçi görevini üstlenmişlerdir. Bosna, halkların dinsel ve kültürel bakımlardan keskin farklılıkların olduğu bir coğrafyadır. Bu farklılık kriz zamanlarında daha da belirginleşmiş, ‘biz’ ve ‘onlar’ zihnî altyapısıyla Sırpları -önderleri ve kilisenin etkisiyle- çatışmaya yöneltmiştir. Savaşın asıl sorumlusu Sırplar ve önderleri olmakla birlikte, Almanya ve Avrupa da savaşın başlamasına tavırları ile katkı yapmış, ancak asıl katkıları savaş boyunca olmuştur. Kilit önemdeki Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu ve NATO karar mercilerinde Fransa ve Rusya gibi devletler Sırpların hamileri olmuştur. Müslümanların karadan Hristiyan güçlerce (Hırvat ve Sırplar) kuşatılmasına ilaveten, Adriyatik’ten erişim NATO tarafından kapatılmış ve Bosna Hersek’in hava sahasına uçuş yasağı getirilmiştir. Savaşta mutlak bir orantısızlık söz konusudur. Ambargo ile Müslümanlar silahsız bırakılırken, Sırp ve Hırvatların silah sorunu yoktur. Bosna Ordusu sadece yerel halktan oluşurken, diğerlerinin koruyucu devlet orduları yanındadır.Öğe FRANSA VE AACHEN ANTLAŞMASI ÇERÇEVESİNDE AVRUPA ORDUSU ÇABALARI(2020) Ayhan, HalisAvrupa Ordusu federalistlerin gözde tasarısıdır. Bu amaca gerek Birlik gerekse devletler düzeyinde ulaşılmagayreti sürmektedir. Birlik düzeyinde hem hukukî hem de askerî bazı altyapılar oluşturulmuştur. Avrupa BirliğiAntlaşması’nda Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası hükümleri hukuki; Avrupa Kolordusu ve AB Savaşöbekleriaskerî; PESCO da proje altyapılarını oluşturmaktadır. Ancak mevcut şartlarda her iki askerî oluşum da NATO ileboy ölçüşebilir değildir. Devletler düzeyinde ise ordu kurulması çabalarının başını Fransa çekmektedir. Almanyaile imzaladığı Aachen Antlaşması savunma ve güvenlik hükümleri içermektedir. Merkel amacın Avrupa Ordusu’naulaşmak olduğunu resmen belirtmiştir. ABD ve NATO’nun karşı çıkması, AB içinde kutuplaşmalar ordununönündeki en büyük engellerdir. Fransa’daki Sarı Yelekliler isyanı ordu fikriyle bağlantılıdır ve olaylarınFransa’da patlak vermesinin sebeplerinden biri de budur. Çalışmanın kapsamı Avrupa Ordusu girişimlerininFransa temelli incelenmesidirÖğe GÖRECELİ MAHRUMİYETTEN SOYKIRIM İDDİALARINA: AVRUPA PARLAMENTOSU'NIN 1915 OLAYLARINA YAKLAŞIMI VE TÜRKİYE(2021) Ayhan, Halis; Ayhan, Esma Fatma1915 Olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının soykırım olarak kabul edilmesi, genelde yabancılar, özelde ise Batılılar tarafından çokça belirtilmekte ve Türkiye’nin bunu kabul etmesi istenmektedir. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde de belirleyici olan bu konu hem ilişkileri olumsuz yönde etkilemekte hem de üyelik karşısında örtük bir koşul olarak sunulmaktadır. Nitekim Ermeni tezlerini savunanların, Sevr Antlaşması’nda kendilerine vaat edilen devlet ile kapasiteleri sabit olmasına karşın, beklentileri artmıştır. Ancak Sevr Antlaşması’nın geçersiz olması ile Ermeni tezlerini savunanlar, göreceli bir mahrumiyet yaşamıştır. Ermeni tezlerini savunanların yaşamış olduğu göreceli mahrumiyetin bir uzantısı olarak soykırım iddiaları, sorunun uluslararasılaşması ile Avrupa Parlamentosu (AP)’nda da kabul görmüştür. Milletvekillerinin Avrupa Komisyonu’na bu konuda sordukları sorular AP’nin, Avrupa Komisyon’un bu sorulara verdiği yanıtlar da AB’nin görüşünü yansıtmaktadır. Bu çerçevede çalışmada, Ermeni tezlerini savunanların göreceli mahrumiyet söyleminin, özellikle yazılı yanıt soruları yoluyla, AP’deki yansımaları ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere etkisi ele alınmıştır.Öğe Kendi kaderini tayin ve Kosova(Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Ayhan, Halis; Bozkurt, Enver?Kendi Kaderini Tayin ve Kosova? isimli çalışmamız dört bölümdenoluşmaktadır. Birinci ve ikinci bölüm çalışmanın temelini oluşturmakta, üçüncü vedördüncü bölüm bu temel üzerinde yükselmektedir.?Kendi Kaderini Tayin? başlığını taşıyan birinci bölümde kendi kaderinitayinin anlamı, kavramlar, kendi kaderini tayinin tarihçesi ve kavramın diğeruluslararası hukuk ve insan hakları ilkeleriyle ilişkisi ortaya konmaktadır.İkinci bölüm, ?Kendi Kaderini Tayinin Hukuki Boyutu ve Türleri? başlığınıtaşımaktadır. Bu bölümde kendi kaderini tayinin yer aldığı uluslararası hukukbelgeleri ve kavramın ele alınış tarzı incelenmektedir. Kavramın türleri olarak da?dışsal kendi kaderini tayin?, ?içsel kendi kaderini tayin? ve ?ekonomik kendikaderini tayin? ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmektedir. ?Ayrılma? mevzusununhassaslığı itibariyle dışsal kendi kaderini tayin üzerinde bilhassa durulmuştur.Üçüncü bölümde, ?Kosova ve Hukuki Temelleri? ele alınmıştır. Kosova'nıntarihi, siyasi ve hukuki yapısı ortaya konmuştur. Son başlıkta Kosova'nıngünümüzdeki durumu incelenerek, kesin statü görüşmelerine başlanabilmesi içinKosova'nın yerine getirmesi gereken ?8 BM Şartı? çerçevesinde değerlendirmelerdeve öngörülerde bulunulmuştur.Çalışmanın ?Kosova'nın Kendi Kaderini Tayini? başlığını taşıyan sonbölümündeyse Kosova'nın içsel, dışsal ve ekonomik kendi kaderini tayine hakkı olupolmadığı, sunulan bilgi ve verilerle okuyucunun takdirine sunulmuştur.Öğe KIBRIS’TAKİ 2019 AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİNDE TÜRKLER(2023) Ayhan, HalisAvrupa Parlamentosu’nun 2019 seçimleri, Güney Kıbrıs’ta yapılmıştır. Bununla birlikte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği hukuki açıdan tartışmalı olduğundan Kıbrıs’taki Avrupa Parlamentosu seçimleri de ihtilaflıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin iki milletvekilliği hâlâ Rumlarca kullanılmakta, Avrupa Birliği de bu hukuksuzluğu kabul etmektedir. Kuzey Kıbrıs’tan da Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım olmuştur ancak kimse seçilememiştir. Yanı sıra Kıbrıs Türkleri, Rumların idaresindeki bu seçimlere meyletmemiştir. Güney Kıbrıs’tan ise ilk kez bir Türk, bir Rum partisinden (ana muhalefet partisi komünist Emekçi Halkın İlerici Partisi’nden) seçilmiştir. Niyazi Kızılyürek, Kıbrıs’tan bugüne dek Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilen ilk ve tek Türk’tür. Fakat adaylığı, hukuken sorunludur. Dip dalga çözüm amaçlayan bu adaylık, Kıbrıs sorununun çözümüne katkı yapmadığı gibi durumu daha da karmaşıklaştırmıştır. Makalenin amacı, Kızılyürek’in adaylığının hukukiliğini irdelemenin yanında onun ve partisinin girişiminin etkisini incelemektir. Bu amaca varmak için ilk önce, GKRY’nin AB üyeliği ile 2019 seçimlerinin hukuki durumuna yer verilmiştir. Çalışmanın temel soruları şunlardır: Kızılyürek’in adaylığı yasal mıdır? Onun dip dalga girişimi başarılı olmuş mudur? Bu soruların yanıtları, sıklıkla Kızılyürek’in söylemleri ve yazıları, hem KKTC hem de GKRY resmî kurumları, ada basın yayın kuruluşları ile adada yaşayan paydaşlardan derlenen verilerin tahliline dayanmaktadır. Son olarak, toplanan verilerden hareketle çalışmanın temel savları tartışılmıştır. Çalışmada, Kıbrıs'ta bölgesel güçlerin iradesine aykırı bir dip dalga girişiminin başarılı olmayacağı sonucuna varılmıştır.Öğe MAKEDONYA İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ İSİM SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE ARABULUCULUĞUN ETKİSİ(Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Ayhan, HalisUluslararası toplum, uyuşmazlıkların yargı dışı yollarla çözümünü teşvik etmektedir. Bu yollardan biri olan arabuluculuk, esnekliği ve tarafların iradesine dayanması bakımından sık tercih edilmektedir. Makedonya, bağımsızlığını ilan ettiğinden beri Yunanistan ile devam eden isim sorununu, nihayet 17.6.2018 tarihinde imzalanan anlaşmayla çözmüştür. Anlaşma yürürlüğe girerse, ülkenin adı artık “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olacaktır. Ancak bu anlaşma ve isim taraflar açısından tamamen uzlaşılmış bir çözüm değildir. Zira, Yunanistan, “Makedon” sözcüğünün kalmasına razı olmak zorunda kalırken, Makedonya da “Makedon” sözcüğünün ve kültürünün tekelinden vazgeçmiştir. Makedonya ile Yunanistan arasındaki isim sorununun çözümü, arabuluculuk kurumunun incelenmesi bakımından iyi bir örnek teşkil etmektedir. Sorun BM arabuluculuğunda çözülmüştür. BM arabulucusu Nimetz’in göreve başlaması, mekik diplomasisi yürütmesi, taraflar arasında iletişim kurması, onları müzakere masasına oturtması, görüşmelere kendisinin de katılması ve sorunun özüne dair öneriler sunması gibi hususlar arabuluculuğun tatbikidir. Bununla birlikte arabulucunun tarafsızlığı konusu eleştiriye açıktır. Çünkü gerek geçmişinde gerekse arabuluculuk görevi devam ederken gerçekleştirdiği bağlantıları itibarıyla Nimetz’in, bir arabulucunun vasfı olan mutlak tarafsızlık açısından önemli zaafları söz konusudur.Öğe Terör kavramı, güvenlik konseyi ve genel kurul özelinde birleşmiş milletler’in 2001 sonrası terör yaklaşımı(2015) Ayhan, HalisTarihsel süreç içerisinde niteliği değişmekle birlikte terör, asırlardır varlığını sürdüren bir olgudur. Herkesin oydaştığı bir tanımı yoktur. Bugün, terörün tamamen ortadan kaldırılabilir olmaması, onunla mücadelenin zorluğunun bir kanıtıdır. Uluslararası terörle mücadele 2001 sonrasında hız kazanmıştır. Bu doğrultuda , uluslararası hukuk, terörü daha fazla gündemine alırken; Birleşmiş Milletlerde de terörizme karşı yoğun hukukî çabalar gözlenmiştir. Doğaldır ki, Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul bu dünya örgütü bünyesinde terörün en çok tartışıldığı zeminler olmuştur. Bu çalışmada, terör tanımı ve tarihçesi ile mezkûr iki organın terör yaklaşımına dikkat çekilmiştir.Öğe Türkiye-European Union Relations In The Framework Of Common Foreign and Security Policy: Identity and Security(Ebru Bagci, 2024) Karakus, Aykut; Ayhan, HalisAfter the Cold War, Turkiye was called a security-con Bsuming actor due to its closeness to conflict zones, terror trouble and its with neighbors territory issues. Both these reasons and the identity-based security approaches of European Union (EU) member states have: it also created reasons for Turkiye's exception from Common Foreign and Security Policy (CFSP)and EU. Subsequently, Russia's intervention to Ge Borgia, Arab Spring, migration and humanistic crises,the annexation of Crimea, Brexit, the COVID-19 pan Bdemic and the occupation of Ukraine have threate Bned the global and regional security. Against these threats, Turkiye has contributed to security by taking on a mediator role in the Russian and Ukrainian cri Bses, initiating initiatives to ensure food and energy security, taking the lead in the migration and refu Bgee crisis, and participating in UN, NATO and EU operations. However, these contributions were over Bshadowed by the opposition of Greece and the Rum Cypriot Administration of Southern Cyprus to Turki Bye within the Union. Although Turkiye was an actor producing security after 2010, it was criticized in the 2022 Strategic Compass Document. In this manner, both evolving security approaches and current de Bvelopments; Its requires examining and reanalyzing the relations Turkiye-EU, focusing on security. © 2024, Ebru Bagci. All rights reserved.Öğe Uluslararası Andlaşmalar Hukukunda Rebus Sic Stantibus İlkesi(Kırıkkale Üniversitesi, 2014) Ayhan, Halis; Bozkurt, EnverRebus sic stantibus bir uluslararası andlaşmalar hukuku ilkesidir. Şartlardaki esaslı değişiklikler, andlaşmanın akıbeti üzerinde etkilidir. Bu etki, andlaşmaların sona erdirilmesi, askıya alınması ve andlaşmadan çekilme temelindedir. Andlaşma şartlarında esaslı değişiklik konusu VAHS'nin 62. maddesinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla ilke yazılı uluslararası hukukun bir parçası niteliğindedir. İlkenin andlaşmalar üzerinde etkili olabilmesi için birtakım şartların vuku bulması elzemdir: Değiştiği ileri sürülen şartlar esaslı ve öngörülemez olmalı, bir tarafın andlaşmadan kaynaklanan vecibelerini aşırı değiştirmelidir. Değişiklik tarafların andlaşmayla bağlanma rızalarının temelini oluşturmalıdır. Şartların değişmesinden olumsuz etkilenen tarafın kusuru olmamalıdır. Son olarak bu ilke sınır andlaşmalarına uygulanamamaktadır. Rebus sic stantibus ilkesi uluslararası yargı organlarında kısmen uygulanmıştır. Bilhassa Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) ilkeye yönelik yaklaşımı ilkenin geleceğini belirlemektedir. Devletler de ilkeye çok kereler başvurmuşlardır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm rebus sic stantibus ilkesinin anlamı ve gelişimi üzerinedir. Ama öncelikle, ilkenin uluslararası andlaşmalar hukukundaki yerine değinilmektedir. İkinci bölümde, ilkenin uluslararası hukuktaki eleştirel yeri ile özel hukuk boyutu işlenmektedir. Özel hukuk boyutuyla da incelenmesinin nedeni ilkenin ilk olarak bu alanda ortaya çıkmış olmasıdır. Uluslararası hukuk kavramlarıyla ilişkisi ve hukukîlik tartışması da irdelenmektedir. Üçüncü bölüm, "Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Madde 62 ve Rebus Sic Stantibus İlkesinin Hukukî Sonuçları" ismini taşımaktadır. Burada 62. madde ayrıntılı olarak unsurları ve öngördüğü hukukî sonuçları çerçevesinde tahlil edilmektedir. Gerek bu maddenin gerekse uluslararası uygulamanın neticesi olan hukukî sonuçları ve işlevleri üzerinde durulmaktadır. Son olarak çeşitli uluslararası yargı organlarında ele alınışı incelenmektedir. Gerek Divan'daki gerekse diğer uluslararası yargı organlarındaki durumunu incelemek elzemdir. Çalışmada tümevarım yöntemiyle: Uluslarararası yargı organlarının rebus sic stantibus ilkesini kısmen uyguladığı; ilkenin uygulamada andlaşmayı değiştirme ve yeni andlaşma tesis etme işlevlerinin varlığı ve ilkenin ahde vefanın tamamlayıcısı olduğu tespit edilmiştir. "Uluslararası Andlaşmalar Hukukunda Rebus Sic Stantibus İlkesi" başlıklı çalışmamız, Türkiye'de, rebus sic stantibus ilkesinin uluslararası hukuktaki yeri konusunda yazılmış ilk tezdir.