Yazar "Can, Ozan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 4054 sayılı Rekabet Kanunu'na göre rekabeti sınırlandıran anlaşmalar ve uygulamada sıkça rastlanan anlaşma örnekleri(Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Can, Ozan; Sayhan, İsmetRekabetin Korunması Hakkındaki Kanun rekabet ortamının koruyucu hükümler içeren bir yasa olarak 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Rekabet Kanununun birinci bölümünde rekabete aykırı üç tür davranış düzenlenmiştir. Bunlar, rekabeti sınırlandıran anlaşmalar(uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararları ), hakim durumun kötüye kullanımı ve birleşme ve devralma halleridir. : Rekabet Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, teşebbüsler arasında rekabeti sınırlandırma amacı olan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikteki anlaşmaları yasaklamıştır. Maddenin ikinci fıkrasında ise örnek kabilinden bazı yasak anlaşma şekilleri belirlenmiştir. Rekabet Kanunu rekabeti sınırlandıran anlaşmalara yönelik cezai ve hukuki olarak ikili bir yaptırım sistemi öngörmüştür. Buna göre rekabete aykırı anlaşmalara yönelik cezai nitelikte idari para cezası düzenlenmiştir. Hukuki yaptırım olarak ise geçersizlik, tazminat ve hukuk sistemimize yabancı olan üç kat tazminat kabul edilmiştir. Kanun koyucunun özel ve kamu hukuku alanında getirdiği bu ikili yaptırım sistemine ayrıntılı olarak değinilmeye çalışılmıştır.Öğe 6100 Sayılı hukuk muhakemeleri kanunu'na göre yetki sözleşmesinin tarafı olarak tacir(2012) Can, Ozan1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 17.(1). maddesine göre, yetki sözleşmeleri sadece tacirler ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilir. Bu yönüyle yetki sözleşmelerine taraflar açısından bir sınırlama getirilmiştir. HMK m. 17.(1) hükmü taciri tanımlamadığından, tacir teriminin ifade ettiği anlamı tespit edebilmek amacıyla, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu temel alınmalıdır. Türk Ticaret Kanunu'nun 1. Kitabının 1. Kısmında tacir başlığı altında, sistematik olarak, gerçek kişi tacir, tüzel kişi tacir ve donatma iştiraki düzenlemiştir. Bu düzenlemeler içinde ayrıca, tacir sayılanlar ile tacir gibi sorumlu olanlara ilişkin hükümlere de yer verilmiştir. Bu çalışmada, HMK m. 17.(1) hükmünün gerekçesine yönelik bazı eleştiriler getirilmiş, yetki sözleşmeleri açısından tacir teriminin kapsamı tespit edilmiştir. Yetki sözleşmesini, tacir, tacir sayılanlar ile tacir gibi sorumlu olanlar yapabilecektir. Ayrıca tacir sayılan hâkim teşebbüsün de yetki sözleşmesinin tarafı olabilmesi mümkündür. Yetki sözleşmelerinin geçerliliği değerlendirilirken sadece hukukî statüden yola çıkılmamalı, bazı tacirlerin tüketici olduğu noktada, tüketici sıfatına göre değerlendirme yapıp, yetki sözleşmelerini de geçersiz kabul etmek gerekmektedir. Dolayısıyla sırf tacir sıfatına göre bir değerlendirme yapılması hükmün amacı ile bağdaşmayacaktır.Öğe 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’Nun Acentelikle İlgili Hükümlerinin Değerlendirilmesi(2012) Can, Ozan6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Kanun, birçok alanda yenilikler getirmiştir. Acentelik de bu alanlardan biridir. Türk Ticaret Kanununun çıkartılmasında etkili olan nedenlerin acentelikteki değişiklere de yansıdığı görülmektedir. Yeni Kanunun değişiklik gerekçesi olarak sayılan, hâlen yürürlükte olan 6762 sayılı Kanunu doğrudan etkileyen gelişmeler ve yeni kanunlar, AB tam üyeliğine aday olma, müzakerelere başlanması kararı ve müzakere eden ülke konumu, teknolojik gelişmeler ve internet, uluslararası piyasaların bir parçası olmak, acente hukuku alanındaki değişikler için de geçerlidir. Kanunun acentelik başlığını taşıyan 7. kısmında bazı hükümlerin dili sadeleşti- rilmiş, bazıları yürürlükten kaldırılmış ve bazı hükümler ise ilk defa sevk edilmiştir. Acentelik ile ilgili hükümlerdeki değişikliklere baktığımızda bu değişikliklerin Avrupa Birliğinin 18.12.1986 tarihli ve 86/653 sayılı Yönergesi doğrultusunda yapıldığı gözlenmektedir. Yapılan değişiklikler, sözleşmenin zayıf tarafı olan acentenin haklarının korunması açısından olumlu gelişmelerdir. Özellikle denkleştirme istemi ve rekabet yasağı anlaşmasına ilişkin hükümlerin getirilmesiyle birlikte Türk acente hukukunun, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ulusal acente hukuklarıyla eşit bir seviyeye ulaşacağı söylenebilir.Öğe Acentelikte Rekabet Yasağı Anlaşmasının Rekabet Sınırlandırmaları Hukukuna Etkisi(2014) Can, Ozan6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 123. maddesiyle birlikte acentelik sözleşmesi sonrası için geçerli olan rekabet yasağı anlaşması hükme bağlanmıştır. Rekabet yasağı anlaşması, sadece acente ile müvekkil arasında sözleşme sonrası rekabet ilişkisini düzenlemekle kalmamakta, rekabet düzeni üzerinde de etkide bulunmaktadır. Çalışmamızda, acentelikte rekabet yasağı anlaşmasının rekabet sınırlandırmaları hukuku ile ilişkisi irdelenecektir. Bu bağlamda rekabet yasağı anlaşmasının 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4, 6 ve 7. maddeleri karşısındaki hukukî konumu, çalışmanın ana çatısını oluşturacaktır.Öğe Acentenin denkleştirme istemine ve rekabet yasağı anlaşmasına ilişkin hükümlerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 103(1). maddesinde sayılanlar hakkında uygulanırlığı(2012) Can, Ozan1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan Türk Ticaret Kanununun (TTK olarak anılacaktır) 122. maddesinde denkleştirme istemi, 123. maddesinde ise, rekabet yasağı anlaşması hükme bağlanmıştır. Böylece, TTKnin Birinci Kitabının Yedinci Kısmında ilk defa düzenlenen, denkleştirme istemine ilişkin 122. ve rekabet yasağı anlaşmasına ilişkin 123. maddenin, 103(1). madde ile ilişkisi gündeme gelmiştir. Bu çalışmada, acente olmamakla birlikte, acentelik hükümlerine tâbi tutulan kimselerin denkleştirme istemi ve rekabet yasağı anlaşmasına ilişkin 122 ve 123. maddeden yararlanıp yararlanmayacağı incelenecektir. Çalışmamız, genel olarak, TTKnin 103(1). maddesinin içeriği, maddede sayılanlar hakkında denkleştirme istemini düzenleyen 122. maddenin ve rekabet yasağı anlaşmasını düzenleyen 123. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı başlıkları altında derinleştirilecektir.Öğe AŞIRI (FAHİŞ) FİYAT UYGULAMALARI VE BUNUNLA HUKUKİ MÜCADELE ARAÇLARI(2021) Can, Ozan; Arıkan, CengizEkonomik sistemde mal ve hizmetlerin fiyatları her zaman sabitdeğildir. Fiyatlar, arz ve talebe bağlı olarak değişkenlik gösterir. Ancakfiyatlar, arz ve talep dengesine göre belirlense de bazı olağanüstü dönemlerde talep artışına bağlı olarak fiyatlarda ani yükselişler gözlenmektedir. Özellikle savaş, deprem, salgın hastalık dönemlerinde bazı mal vehizmetlerin fiyatlarında aşırı artışlar yapılmakta bu da tüketicilerin zarargörmesine neden olmaktadır. Bu gibi dönemlerdeki artışlarda sadece arztalep dengesi değil, bireylerin anlık ve acil ihtiyaçlara istinaden oluşantalebi bir fırsat olarak görüp aşırı kâr elde etme isteği de önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda gerek olağan dönemlerde gerekse bu tür olağanüstü dönemlerde fiyat artışlarının hukuki sınırlarının tespit edilmesive fahiş fiyat artışlarına yönelik getirilmiş olan hükümlerin tartışılması gerekir. Hâlihazırda dünya genelinde hızla yayılan korona virüsü (covid19) nedeniyle ülkemizde birçok malın fiyatında aşırı artışlar görüldüğünden tüketici yararı bakımından bu tür uygulamalara karşı etkin mücadele edilmesinin önemi yadsınamaz. İşte bu çalışmamızda tüketicilerseviyesindeki aşırı fiyat artışları ve bu artışlara yönelik hukuki tedbirlerele alınacaktır. Bu bağlamda, çalışmamızda öncelikle aşırı fiyat artışıkavramı ele alınacak, ardından bununla mücadele araçları olarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu,Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un ilgili hükümleri ela alınacak ve sonuç bölümü ile çalışma bitirilecektir.Öğe Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Malvarlığı Haklarının Korunmasında Ticaret Şirketi Ortaklarının Başvurucu Sıfatının Değerlendirilmesi Ve Tüzel Kişilik Perdenin Kaldırılması Teorisi(2016) Can, OzanAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı kararlarında, gerçekte ticaret şirketinin mağdur olduğu durumlarda şirket yerine ortakları da başvurucu olarak kabul etmektedir. Bu, şirketler hukukunda sıklıkla uygulanan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması veya tüzel kişilik perdesinin aralanması olarak nitelendirilen durumdan başka bir şey değildir. Mahkeme, malvarlığı haklarına yönelik müdahalelerde istisnai olarak buna izin vermektedir. Ancak tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile birlikte ortağa başvurucu sıfatının tanınması mağdurluk sıfatının genişletilmesi niteliğinde değerlendirilmemelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ticaret şirketi ortaklarının da dolaylı yönden zarara uğradığı hallerde ortaklara başvurucu sıfatını tanıması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek 1 numaralı protokolde tanınan hakların etkin şekilde korunmasında önemli bir işleve sahiptir.Öğe Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Temelinde Şirketlere Karşı İnsan Haklarının Korunması Hakkında Somut Öneriler(2019) Can, Ozan; Yücel, RecepGeleneksel insan hakları öğretisi; devletin, insan hakları ihlali ve önlenmesi ile bireyler arasındaki insan hakları ihlalinde devletin yaptırım sistemi üzerine kuruludur. Ancak dünya genelinde evrensel, ileri düzeyde ve standart bir insan hakları korumasının olmadığı belirtilebilir. Halen, dünyanın birçok yerinde devletler; bu hakları ihlal etmekte ve vatandaşlarının insan hakları ihlalinin önüne geçmemekte veya geçememektedirler. Öte yandan, çokuluslu şirketlerin, birçok ülkede insan hakları ihlaline ortak olduğuna tanık olunmaktadır. Hal böyle olunca insan haklarının dünya çapında korunması yönünde, devletler yanında şirketlerin ve özellikle de küresel şirketlerin de etkin bir rol oynaması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu yönüyle sınır aşan nitelikte iş yapan şirketler için, bu haklara yönelik Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, küresel şirketlerin; şirket merkezinin dışındaki ülkelerdeki bu hakları ihlali nedeniyle, yerleşik olduğu ülkede yaptırıma tabi tutulması, insan haklarının korunmasında rol oynayacaktır. Böylesi şirketler; bu hakların korunmadığı ülkelere örnek bir model olmanın yanında, bu ülkelerin yaptırım uygulamamasından kurtulamayacak ve bu hakların koruması etkin şekilde sağlanabilecektir. Bu amaç çerçevesinde; Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin bu yönü ile ele alınması, alana katkısı bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmada; söz konusu Sözleşme bağlamında, şirketler ve insan hakları ilişkisinde alınması gereken ve şirketler hukuku alanına yönelik bazı somut önerilere yer verilmeye çalışılacaktır.Öğe Franchise sözleşmelerinde kararlaştırılan sözleşme sonrası rekabet yasağı bağlamında bir yargıtay kararının değerlendirilmesi(2014) Can, OzanYargıtay 11. Hukuk Dairesi, 19.1.2012 tarih ve 2011/13747 E., 2012/356 K. sayılı kararında, franchise sözleşmesinde yer alan rekabet yasağını geçersiz saymıştır. Kararda, rekabet yasağına ilişkin hükmün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların arala- rında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlâl anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması gerekçe gösterilmiştir. Anayasa’nın 48. maddesinde düzenlenen sözleşme ve çalışma özgürlüğü, bu özgürlü- ğün sınırlarını çizen TBK m. 26 ve 27/f.1 ve TTK m. 123 göz önüne alındığında, kararın, birçok yönden eleştiriye açık olduğu düşünülmektedir. İşte çalışmamız bu hükümler ekseninde, kararın eleştirisini konu edinmektedir.Öğe Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı'nın Ticaret Şirketlerinin Feshini İsteme Davasında Bir Yıllık Süreye İlişkin Anayasaya Aykırılık Sorunu (TTK m. 210/f. 3)(2015) Can, Ozan6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 210. maddesinin 3. fıkrasına göre, kamu düzenine veya işletme konusuna aykırı işlemlerde veya bu yönde hazırlıklarda ya da muvazaalı iş ve faaliyetlerde bulunduğu belirlenen ticaret şirketleri hakkında, özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca, bu tür işlem, hazırlık veya faaliyetlerin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde fesih davası açılabilir. Bu hükümde öngörülen bir yıllık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Diğer yandan söz konusu hükümde kamu düzenine veya işletme konusuna aykırı işlemlerden, muvazaalı iş ve faaliyetlerin üzerinden kaç yıl geçince dava hakkının son bulduğu hususunda hüküm suskundur ve bu konuda uygulanacak pozitif bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu hâliyle, söz konusu hüküm, bu tür işlemlerin üzerinden çok uzun süre geçtikten sonra da Bakanlığın, işlem ve faaliyetleri öğrenmeden itibaren 1 yıl içinde dava açabilmesini mümkün kılmaktadır. Şirketlerin sürekli dava tehdidi altında kalmasına yol açan bu hükmün 1982 Anayasası'nın 2. maddesinde hükme bağlanan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Hukuk eğitiminde farklı bir yaklaşım: Bir banka hukuku dersinin ardından(2012) Can, OzanBaşta ülkemiz olmak üzere, dünyanın gereksinim duyduğu hukukçu tipi değişmiştir. Artık diyalektik düşünce ile olaylara bakan, araştırma yeteneği gelişmiş, bilimsel metodu her durumda uygulayan hukukçulara ihtiyaç vardır. Çünkü her alanda olduğu gibi hukukta da bilgi gitgide derinleşmektedir. Bu derin bilgi deryasında boğulmamak için hukukçunun bu ilkeleri içeren iyi bir eğitim alması gerekmektedir. Geleneksel model olarak adlandırabileceğimiz, bir kitaba bağlı kalan öğretim üyesinin ders anlattığı sistemin bu ilkeleri ne kadar barındırdığı şüphelidir. Bu nedenle, hukuk fakültelerinde geleneksel model ile eğitim öğretim yanında farklı yaklaşımların uygulanması kaçınılmazdır. Öğretim üyesinin yönlendirici bir rol oynadığı, öğrenci odaklı, araştırmayı teşvik eden, ortak çalışmanın sergilendiği, öğrencilerin okuma, yazma ve sunma tekniğinin geliştirilmesini hedefleyen bir eğitimin geleneksel modele göre daha yararlı sonuçlar doğurabileceği düşünülmektedir.Öğe In a Conceptual Debate on The Elimination and Possibility of Revocation in Non-CommercialSales Between Cash and Prepaid Sales(2021) Yücel, Recep; Can, OzanIn the trade equation that constitutes the basis of marketing policies, businesses face the consumerin offering and making the goods and services they produce accepted. Therefore, the consumer is a veryimportant variable, especially in terms of acceptance. In addition, although goods are concrete and service isan abstract concept in this equation, shopping will become possible thanks to the decision-making, bargaining,preference and acceptance of the consumer as a thinking entity. In other words, in any shopping transaction ofa human consumer; knowingly or unknowingly feelings, thoughts and behaviors will be able to make animpact. When this situation is taken into consideration in a significant way, it makes today's trading systemsof developed economies consumer-centric. Therefore, many legal and administrative regulations are made forthe protection of the consumer within this system. As a matter of fact, it is the consumer who is weak in termsof protecting and guaranteeing their rights from these variables. In the Turkish Commercial Code, the Law onthe Protection of the Consumer, the right of withdrawal is regulated in detail in the service with defective goodsand consumer contracts. When the same law is analyzed from the consumer point of view, there is no doubtabout the validity of the withdrawal provisions brought in favor of the consumer. Based on these opinions, theaim of the study is; it is aimed at further developing the existing right and possibility of withdrawal in non commercial sales between cash and preparations. Its contribution to the field indicates the importance of thestudy. In addition, in terms of the legal debate, in this study, a proposal will be made to introduce the right ofwithdrawal in non-commercial sales between cash and preparationsÖğe Konkordatonun 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu Kapsamındaki İhalelere Etkisi(2019) Can, OzanBilindiği üzere şirketler açısından daha önce önemli bir uygulama bulan iflasın ertelenmesi müessesi 2018 yılında kaldırılmış ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve devamı maddelerinde düzenlenen konkordato, 28.02.2018 tarih ve 7001 sayılı Kanunla yeniden işlerlik kazanmıştır. Baştan başa günün koşullarına göre düzenlenen konkordato hükümleri yürürlüğe girer girmez mahkemelere birçok başvuru yapılmaya başlamıştır. Ayrıca konkordato ile birlikte bazı sorular gündeme gelmeye başlamıştır. Bu soruların başında da konkordatonun 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki kamu ihalelerine ne tür bir etkide bulunacağıdır. Bu çalışma kapsamında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu kapsamında konkordatonun kamu ihale sürecine ve kamu ihale sözleşmelerine etkisi incelenmiştir.Öğe Rekabetin korunmasına ilişkin anayasal düzenlemeler: yeni anayasada nasıl bir rekabet?(2013) Can, OzanAnayasalar, devlet ve onun temel organlarının kuruluşunu, işleyişini ve devlet karşısında vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen metinlerdir. Bu işlevinin yanında, devletin ekonomik ve ticarî sisteminin temeli de anayasalar tarafından belirlenir. Ekonomik ve ticarî sistemin belirlenmesi, rekabet kavramının içeriğini de tespit anlamına gelmektedir. Zira rekabet kavramının kapsamı ve içeriği, ekonomik sistemlere göre farklılık arz etmektedir. Anayasa hükümleri, hiyerarşik açıdan en üst norm olduğundan, daha alt düzenlemelere şekil vermekte, onların sınırını belirlemektedir. Yeni bir anayasanın yapımı süreci sonucunda da anayasada yer alacak rekabete ilişkin hükümlerin, rekabet hukukunun ana ilkelerini belirleyeceği ve ona yön vereceği kuşkusuzdur. Bu bağlamda, yeni anayasada rekabet kavramına yer verilip verilmemesi gerektiği, yer verilecekse, içeriğinin nasıl belirleneceği önem taşımaktadır. Çalışmamızın asıl konusu da bu olacaktır. Çalışmamız, genel olarak şu sistematik çerçevesinde şekillenecektir: Öncelikle, eski anayasalarımızda ve hâlen yürürlükte bulunan 1982 Anayasasında yer alan rekabet hükümlerine değinilecek, daha sonra, 1982 Anayasasındaki 167/1 hükmü ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Son olarak ise yeni anayasada rekabet kavramına yer verilip verilmemesi gerektiği tartışılıp, yer verilecekse buna ilişkin bazı önerilerde bulunulacaktır. Çalışmamız, varılan sonuçları içeren kısa bir sonuç kısmı ile noktalanacaktır.Öğe Ticarî hükümler ve yeni Anayasada yer alması gereken Ticarî hükümlere ilişkin bazı öneriler(2013) Can, Ozan; Zabunoğlu, H. Gökçe6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1(1). maddesinde, Ticaret Kanunundaki hükümlerle bir ticarî işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümlerin, ticarî hükümler olduğu ifade edilmiştir. TTKdeki düzenlemeler açısından herhangi bir tereddüt yaşanmaz iken, diğer kanunî düzenlemelerde ve bu arada Anayasada yer alan maddelerden hangilerinin ticarî hüküm olduğunun tespiti önem taşımaktadır. Anayasada yer alan birçok düzenleme TTK m.1(1) açısından ticarî hükümdür. Anayasal düzenleme olması bakımından ticarî hayatı doğrudan doğruya ilgilendirdiği göz önüne alındığında, anayasal ticarî hükümlerin, çağdaş ticarî yaşamın gereklerine yaraşır şekilde düzenlenmesi gerekir. Fakat bu yapılırken, sadece ticarî işletmeler ekseninde değil, kamu yarar ve düzenini sağlayıcı, ticarî yaşama katılan tüm tarafların menfaatlerini gözetici nitelikte düzenlemeler hedeflenmelidir. Ayrıca Anayasada yer alması gereken ticarî hükümler, yalnızca günün koşullarını esas almamalı, yürürlükte olduğu sürece gereksinimlere yanıt verebilmelidir. Başka bir ifadeyle, Anayasadaki ticarî hükümler, toplumsal ve ticarî gelişmelerin önünü tıkamamalı, yürürlükte olduğu sürece değişen koşullara uyum sağlayıcı nitelikte olmalıdır. Aksi takdirde dinamik bir alan olan ekonomik ve ticarî sistemin geliştirilmesi sağlanamaz.Öğe Ticari Temsilcilerin Ticari Davalara İlişkin Arabuluculuk Görüşmelerine Katılma Yetkisi Olup Olmadığına İlişkin Değerlendirmeler(2022) Can, Ozan; Kalender, EmreŞletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişi şeklinde tanımlanan ticari temsilcinin, müvekkili adına ticari arabuluculuk görüşmesine katılıp katılamayacağı konusu tartışmalıdır. İlk bakışta, müvekkili adına dava açma yetkisine sahip olan ticari temsilcinin arabuluculuk görüşmesine de evleviyetle katılabileceği ileri sürülebilir. Ancak ticari arabuluculuk görüşmelerinde uygulanacak olan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabulu culuk Kanunu (HUAK) m. 15/6 hükmü kapsamında, arabuluculuk müzakerelerine taraflar; bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. Bu hükmün, görüşmelere katılacakları sınırlı sayma yoluyla belirlediği, hük mün madde gerekçesinde görüşmelere katılacak kişilerin bilinçli şekilde sınırlı kişi olarak tespit edildiğini zikrettiği görülmektedir. İş hukuku uyuşmazlıklarında kanuni temsilci ve avukat dışındaki kişilerin iş hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin müzakerelere katılabileceğinin açıkça belirlenmesi karşısında ve ticari uyuşmazlıklarda HUAK m. 15/6 dışındaki kişilerin katılmasının mümkün olmaması nazara alındığında, ticari temsilcinin ticari arabuluculuk görüşmesine katıl masının mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Hâl böyle olmakla birlikte olması gereken hukuk (de lega ferenda) açısın dan, ticari temsilcinin ticari arabuluculuk görüşmesine tacir adına katılmasının yerinde olacağı değerlendirilmeÖğe TÜRK HUKUKUNA GÖRE ANONİM ŞİRKETLERDE PAY SAHİPLERİNİN KİŞİSEL VERİLERİNİN İŞLENMESİ VE KORUNMASI(2020) Can, Ozan; Çamlı, İlgün MağdenTeknoloji ve bununla doğru orantılı olarak iletişim olanaklarındaki baş döndürücü gelişme, eskiye oranla kişisel bilgilerimizin başkalarının eline geçmesi tehlikesini büyük boyutlara taşımıştır. Kişisel bilgilerimizin başkalarının eline geçmesi, bu bilgilerin haksız kullanımını da gündeme getirmiştir. Bu haksız kullanımları önlemek için kişisel verilerin başkalarının eline geçmesindeki temel ilke ve kurumları belirleyen bir hukuk alanı olarak kişisel veri hukuku veya kişisel verilerin korunması hukuku ortaya çıkmıştır. Kişisel verilerin işlenmesi ve korunması hukuku açısından, anonim şirketin, anonim şirket pay sahiplerinin hangi kişisel verilerini ne ölçüde işleyebileceği ve ihlâl durumunda hukuki korumanın ne şekilde olacağının incelenmesi önem taşımaktadır. Zira bu konu hakkında hukuk literatüründe yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ile amacımız, anonim şirket pay sahiplerinin hangi verilerinin işlenebileceğini ortaya koymaktır. İşte bu çalışmamızda anonim şirketlerde pay sahiplerinin işlenebilecek kişisel verileri ve bunların hukuka aykırı olarak işlenmesi hâlinde gündeme gelebilecek hukuki koruma ele alınacaktır.Öğe TÜRK HUKUKUNDA KÖTÜNİYETLİ MARKA BAŞVURU VE TESCİLİNDE İPTAL VE HÜKÜMSÜZLÜĞÜN KAPSAMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER(2015) Can, OzanMarka hukukunda kötü niyetli markalar son dönemde önemli oranda yer işgal etmeye başlamıştır. 556 sayılı KHK'nin 35/1. maddesinde, marka tescil başvurusunun kötü niyetli yapıldığına yönelik itirazların ileri sürülebileceği düzenlenmiştir. İtiraz neticesinde kötü niyetli bir başvuru yapıldığı anlaşıldığı takdirde marka, iptal edilmektedir. Bunun yanında pozitif bir düzenleme olmasa da kötü niyetli marka tescilinin bir hükümsüzlük nedeni olduğu uygulama ve öğreti tarafından genel kabul görmektedir. Marka hukukuna ilişkin düzenlemelerde kötü niyetli marka başvuru ve tescilinde hükümsüzlüğün kapsamının ne olduğu açık değildir. Ancak uygulamada ağırlıklı olarak gerek TPE gerek mahkemeler kötü niyetli marka başvurusunda tüm sınıfar yönünden iptal veya hükümsüzlük yoluna gitmektedir. Kötü niyetin marka hukukundaki anlamı bağlamında bunun yerindeliği ve çözüm önerilerinin ortaya konması önem taşımaktadır. Zira marka üzerindeki hak, mülkiyet hakkının bir yansımasıdır. Bu yüzden iptal ve hükümsüzlüğün kapsamını belirlemek mülkiyet hakkı açısından da ele alınmak zorundadır. Çalışmamızın konusu kötü niyetli marka başvurusunda ve tescilinde iptal ve hükümsüzlüğün kapsamıdır. Bu çerçevede öncelikle kötü niyetli marka baş- vurusu ve tescili ile buna karşı mevcut TPE ve yargı uygulaması genel hatları ile ele alınacak, daha sonra tüm sınıfar yönünden iptal ve hükümsüzlüğün yerindeliği ve çözüm önerileri sunulacaktır.Öğe Yapı Kooperatiflerinin Tacir Sıfatı Olup Olmadığı Sorusu Bağlamında Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 15.9.2014 Tarih, 2014/2787 Esas Ve 2014/5195 Karar Sayılı Kararının Eleştirisi(2016) Ortaç, Nurdan Orbay; Can, Ozan6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 16. maddesinde "ticaret şirketleri" tüzel kişi tacir olarak kabul edilmiştir. Aynı Kanunun 124. maddesinde ise ticaret şirketleri sayma yolu ile belirlenmiş ve kooperatif şirketler de bu hükümde ticaret şirketi olarak zikredilmiştir. Kanunun açık hükmüne rağmen Yargıtay çeşitli kararlarında kooperatifin tacir olmadığına karar vermektedir. Hukukun asli kaynağı olan Kanun hükümleri göz ardı edilerek verilen bu kararlar hatalıdır. Çalışmamıza konu olan Yargıtay kararı hem kooperatiflerin tacir sıfatı; hem de uygulamada sıkça karıştırılan "ticari iş" ve "ticari dava" müesseseleri esas alınarak irdelenmiştir. Bu bakımından çalışmamızın uygulamaya ışık tutacağı kanaatindeyiz.