Tıbbi Uzmanlık Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 18 / 18
  • Öğe
    İskemik kolon anastomoz iyileşmesinde tramadol hidroklorür'ün etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Kaplan, İlker; Pehlivanli, Faruk; Aydin, Oktay
    İleus, kolorektal kanser, kanama veya travma gibi nedenlerle acil veya elektif şartlarda ameliyat edilen hastalarda segmenter bağırsak rezeksiyonu ile beraber anastamoz sıklıkla yapılmakta olup, yapılan anastamozun postoperatif dönemde ayrılma veya ayrışması kolorektal cerrahide mortalitesi ve morbiditesi yüksek önemli komplikasyonlardandır. Yaptığımızı bu deneysel çalışmada, amacımız rat kolonunda oluşturulan deneysel iskemi reperfüzyon hasarı sonrası reperfüze segmentte yapılan anastomozda opioid analjezik ilaç olan tramadol hidroklorürün anastomoz iyileşmesi ve inflamasyon üzerindeki etkisini göstermektir. Deney modelinde 24 adet aynı özelliklerde aynı çevre koşullarında bulunan ratlar 12'şerli iki gruba ayrıldı. Tüm ratlara anestezi, antisepsi sonrası orta hat insizyonu yapıldı. Süperior mezenterik arter ve kollateral damarlar aortanın distalinden mikrovasküler bir klemp kullanılarak 45 dakika boyunca klemplendi. Bu sürenin sonunda, klemp açılarak 45 dakika boyunca reperfüzyona izin verildi. Tüm ratlara peritoneal refleksiyonun 3 cm proksimalinde sol kolon segmentinde sirküler olarak tam kat insizyon yapıldı. Kolonik uçlar 6/0 monofilaman propilen tekli sütürler ile anastomoz edildi. Postoperatif dönemde 5 gün boyunca birinci gruba günde 1 kez 0,5 cc intraperitoneal serum fizyolojik, ikinci gruba günde 1 kez 30 mg/kg intraperitoneal Tramadol hidroklorür uygulandı. Postoperatif 6. günde daha önce oluşturulan orta hat kesi üzerinden batın içine girilerek anastomoz hattı ikişer santimetre proksimal ve distal bölgesi ile beraber rezeke edildi. İntrakardiyak ponksiyon ile biyokimyasal tetkikleri için kan alınarak tüm ratlar sakrifiye edildi. İskemi-reperfüzyon hasarı sonrası rat kolonundan rezeke edilen anastomoz bölgesindeki klinik iyileşme tayini için patlama basınç ölçümü ve doku/kan (katalaz, nitrik oksit, glutatyon, redüktaz, süperoksit dismutaz, TNF?, IL-6, AST, ALT, hidroksiprolin, miyeloperoksidaz, malondialdehit, kaspaz-3) numuneleri değerlendirmeleri yapıldı. Deney grubunda patlama basınçları kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu. MPO'nun serumda kontrol grubunda anlamlı yüksek bulunması (p=0,001), glutatyon redüktazın doku kontrol grubunda anlamlı yüksek bulunması p:0,006) ve TNF-a'nın deney grubunda anlamlı fark olmamakla beraber düşük görülmesi (p=0,669) literatürü destekler göstergelerdir. AST değerinin anlamlı olmamakla beraber yüksek bulunması (p=0,002) literatür ile uyumlu görülmüştür. Çalışmamızda Tramadol hidroklorür'ün inflamasyon ve yara iyileşmesi üzerindeki etkisinin kullanılan doz ve deney modeliyle ilişkili olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu düşünce ışığında Tramadol hidroklorür'ün kolon anastomozu üzerine veya farklı sistemler üzerine etkisi, farklı doz ve farklı deney modelleri kullanılarak yapılacak olan yeni çalışmalar ile araştırılabilir. Halihazırda yaygın kullanım alanı olan Tramadol hidroklorür'ün barsak anastamozu yapılan hastaların medikal tedavi süreçlerindeki yeri daha güvenilir bir şekilde irdelenebilir.
  • Öğe
    Deneysel olarak cerulein ile akut pankreatit oluşturulan ratlarda intravenöz interferon alfa reseptör antikoru uygulamasının pankreas ve akciğer üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Amioğlu, Hüseyin Hakan; Aydinuraz, Kuzey; Aydin, Oktay
    Pankreas, sindirim sistemi ve endokrin sistem için çok önemli glandüler bir organdır. Akut pankreatit (AP), pankreasın birçok organ ve dokuyu etkileyen morbidite ve mortaliteye neden olan akut enflamasyonudur. Özellikle neden olabileceği akut akciğer hasarı (ALI) ve erişkin respiratuvar distress sendromu (ARDS), mortalite açısından ciddi sorun teşkil etmektedir. Akut pankreatitin etiyolojisinde immün sistemin, genetik yatkınlığın ve çevresel faktörlerin rol oynadığı ileri sürülmekte ve patofizyolojisinde, pro-enflamatuvar sitokinlerin (IL-1?, IL-6, TNF-?, IFN-?), oksidatif stresin ve iskeminin önemli faktörler olduğu belirtilmektedir. Pankreatit tedavisi için çok sayıda çalışma yapılmış ve halen yapılmaya devam etmektedir. Bu tedavilerin pek çoğunda amaç oluşan enflamasyonu ve oksidatif stresi azaltmaktır. İnterferon alfa reseptör 1 antikoru (IFNAR Ab), tip 1 interferon reseptörüne bağlanır ve reseptör sinyal yolağını bozarak anti-enflamatuvar olarak etki gösterir. Bu çalışmada, cerulein ile oluşturulan akut pankreatit modelinde anti-enflamatuvar etkili IFNAR Ab uygulamasının, enflamatuvar parametrelere (IL-1?, IL-6, TNF-?, IFN-?, CRP) ve pankreas ve akciğerde oluşan doku hasarına olan etkisinin araştırılması planlanmıştır. Çalışma Kırıkkale Üniversitesi Deney Hayvanları Araştırma Birimi'nde yapıldı. Kırk sekiz adet Wistar albino cinsi erkek erişkin rat kullanıldı. Ratlar, eşit sayıda üç gruba ayrıldı. Birinci grup sham grubu olarak kullanıldı. İkinci ve üçüncü grupta cerulein ile akut pankreatit oluşturuldu. İkinci gruba tedavi olarak yalnızca intraperitoneal %0.9 NaCl solüsyonu verilirken üçüncü gruba tedavi olarak intraperitoneal %0.9 NaCl solüsyonu ile birlikte intravenöz interferon alfa reseptör antikoru verildi. Tüm gruplarda ratlar, 24 ve 48. saatlerde sakrifikasyon yapılmak üzere iki alt gruba ayrıldı. Ratlar, 24 ve 48 saat süreyle takip edilip sakrifiye edildi. Kan ve doku örnekleri (pankreas ve akciğer doku örnekleri) alındı. Alınan kan örneklerinde TNF-?, IL-1?, IL-6, IFN-?, NF-???, CRP, amilaz ve lipaz düzeyleri ölçüldü. Doku örneklerine ise patolojik inceleme yapıldı. IFNAR Ab uygulamasının, amilaz ve IL-1? düzeylerinde anlamlı şekilde değişime yol açtığı saptanmıştır. IL-1?, akut pankreatit patogenezinde bir anahtardır. Dolayısıyla IL-1? düzeyinde ortaya çıkan bu azalma daha kapsamlı çalışmalarla aydınlatılmalıdır. Bu deney modeli ile oluşturulan ödematöz pankreatit modelinde IFNAR Ab uygulamasının pankreas ve akciğer dokusu üzerine etkisi saptanmamıştı.
  • Öğe
    Greftli herni onarımı yapılan olgularda koter ve biçakla diseksiyonun akut faz yanıtı ve postoperatif ağrıya etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Döm, Sedat; Daphan, Y.E. Çağatay
    ÖZET Dom S, Greftli herni onarımı yapılan olgularda koter ve bıçakla diseksiyonun akut faz yanıtı ve postoperatif ağrıya etkisi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2004. Bu prospektif randomize çalışmaya elektif Lichtenstein hernioplasti yapılan her iki grupta eşit sayıda toplam 60 hasta dahil edildi. Tüm hastalarda standart kombine spinal-epidural anestezi uygulandı. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalara normal algoritma dahilinde cerrahi uygulandı. Çalışma dolayısı ile cerrahi teknikte değişiklik yapılmadı. Elektrokoter grubunda cilt altı ve derin dokularda tüm diseksiyon kalem tipte 45 watt akım seviyesine ayarlı kesici mod 'da monopolar koter kullanılarak bisturi grubunda ise tüm diseksiyon bıçak ve makas kullanılarak yapıldı. Tüm hastalardan preoperatif, 24. ve 72. saatte kan örnekleri alındı. Postoperatif ilk analjezik ihtiyacı, ve VAS skoru kaydedildi. Tüm hastalara postoperatif ilk 24 saat süresince epidural kateterden standart doz analjezik verildi toplam verilen analjezik doz kaydedildi. Sonuçlara bakıldığında demografik özelliklerde gruplar arası anlamlı fark yoktu. Her iki grupta da ameliyat süresi, ortalama VAS skoru ve total analjezik ihtiyacı arası anlamlı fark yoktu. Koter ve bisturi grubunda 0. saat CRP, IL-6 ve Leptin seviyeleri kontrol değerlerini oluşturdu ve gruplar arası fark yoktu. Her iki grupta da akut faz yanıtının 0-24, 24-72 ve 0-72. saatlerdeki değişimlerine bakıldığında her iki grupta da belirgin inflamatuar yanıt oluştuğu görüldü (p<0,05). Gruplar arasında ise anlamlı fark yoktu. 1 aylık takip süresince her iki grupta da cerrahiye ait komplikasyon görülmedi. Sonuç olarak Lichtenstein hernioplasti de elektrokoter kullanımının, bisturi ile karşılaştırıldığında postoperatif ağrı ve erken dönem komplikasyonlar açısından ek cerrahi stres oluşturmadığı bulundu. Ayrıca Lichtenstein hernioplastinin güçlü bir akut faz yanıtı oluşturduğu ancak elektrokoter kullanımıyla inflamatuar yanıtta anlamlı artış olmadığı görüldü. Anahtar Kelimeler : Greftli herni onarımı, C-reaktif protein, IL-6, Leptin, Elektrokoter, Postoperatif ağrı
  • Öğe
    Postoperatif ağrı tedavisinde soğuk uygulama ve insizyonel ropivakain infiltrasyonunun etkinliklerinin karşılaştırılması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2004) Dede, Bülent; Saygun, Y.Oral
    ÖZET Dede, B., postoperatif ağrı tedavisinde soğuk uygulama ve insizyonel ropivakain infiltrasyonunun etkinliklerinin karşılaştırılması, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2004. Postoperatif dönemde hastanın motor kapasitesine zarar vermeden ve yan etkilerden olabildiğince uzak analjezi sağlamak için çalışmalar devam etmektedir. Biz de bu amaçla abdominal ameliyatlar sonrasında, yapılan soğuk uygulama ve ropivakain infiltrasyonun, ayrı ayrı ve her iki uygulamanın beraber kullanılmasıyla postoperatif ağrı ve analjezik tüketimi açısından etkinliklerini prospektif randomize çalışma ile izledik. Çalışmaya erişkin yaş grubu, ASA 1-3 olan 40 göbek üstü median ve 40 "Phannenstiel" Insizyonu ile ameliyat olan toplam 80 hasta dahil edildi. Hastalar her iki insizyon tipinde kapalı zarf usulü randomize edilerek dört gruba ayrıldı. Grup I (kontrol) hastalara hiçbir işlem uygulanmadı. Grup II (ropivakain) hastalara operasyon sonunda subkutan %0,5'lik ropivakain solüsyonundan 30 mi (150 mg) infiltrasyon anestezisi uygulandı. Grup III (ropivakain+soğuk uygulama) hastalara Grup ll'deki gibi infiltrasyon yapıldı ve daha sonra insizyonları üzerine "cold pack" yerleştirilerek soğuk terapi uygulandı. Grup IV (soğuk uygulama) hastalara sadece Grup I ll'deki gibi soğuk uygulama yapıldı. Postoperatif dönemde 2 saat ara ile 24 saat boyunca VAS ile hastaların ağrıları ve rahatsızlıkları değerlendirildi. Tüm hastalara PCA takılarak ilk 24 saatteki toplam narkotik analjezik ihtiyaçları kaydedildi. Postoperatif ikinci 24 saatteki toplam non-narkotik analjezik ihtiyacı değerlendirildi. Hastalar yan etki ve komplikasyonlar yönünden takip edildi. Toplam narkotik analjezik tüketiminin en az, VAS ağrı ve rahatsızlık skorlarının en düşük olduğu grubun, her iki insizyon tipinde de grup III olduğu görüldü. Toplam non- narkotik analjezik ihtiyacı "Phannenstiel" Insizyonu'nda Grup lll'de en az iken göbek üstü insizyonda Grup ll'de en az oldu. "Phannenstiel" Insizyonu'nda Grup II ve lll'de narkotik analjeziğe bağlı hiçbir yan etki gözlenmedi. Sonuç olarak abdominal ameliyatlar sonunda postoperatif ağrı yönetimindeVI ropivakain infiltrasyonu ile soğuk uygulamanın kombine kullanılması ve PCA cihazıyla desteklenmesiyle oluşturulan kombine bir yaklaşım ile postoperatif 24 saatte düşük ağrı skorları ve narkotik ihtiyacında azalma sağlanarak etkili bir analjezi oluşturulduğu görüldü. Anahtar Kelimeler: Postoperatif Analjezi, Ropivakain, Infiltrasyon Anestezisi, Soğuk Uygulama.
  • Öğe
    İmmun sistemi baskılanmış ratlarda karnıtinin yara iyileşmesi üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2005) Akkuş, Abdullah; Aydınuraz, Y.Kuzey
    ÖZET Akkuş, A. immun sistemi baskılanmış ratlarda kamitinin yara iyileşmesi üzerine etkisi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2005. Optimal yara iyileşmesi cerrahide başarılı sonuç almak için esastır, immunsupresyon yara iyileşmesini bozan faktörlerden biridir. İmmünsupresyonda ortaya çıkan bozukluk glikoz metabolizmasındaki değişiklikler sonucu gelişen ATP eksikliğine bağlanmaktadır. Karnitin iskemik dokuda gösterdiği etkiyle artmış ATP üretimine neden olan bir kuaterner amindir. Bu çalışmada kamitinin immunsuprese ratlarda kullanılması ile yara iyileşmesinde ortaya çıkan bozukluğun giderilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada ratlar kontrol grubu, kortizon uygulanan ve kortizon ve karnitin uygulanan üç gruba ayrılmıştır. Ratlarda immunosupresyon dozu olan 40 mg/kg kortizon eşdeğeri 8 mg/kg metil prednizolon standart doz olarak kullanılmış ve kamitinin tedavi dozu olan 100 mg/kg intra peritoneal uygulanmıştır. Tüm deneklerde sırtta 4 cmlik bir cilt kesişi yapılmıştır ve kesiler 3/0 polipropilene tek sütürlerle kapatılmıştır. I. Grup: 8 adet rattan oluşan bu grupta, dört ratta 7. günde, diğer 4 ratta 14. günde sırttaki keşi flep halinde genel anestezi altında çıkanldı.II Grup: Bu gruptaki 8 rata bir hafta süreyle dönüşümlü olarak her iki gluteal bölgeden intramüsküler 8 mg/kg metil prednizolon uygulandı. Cilt kesileri, dört ratta 7. günde, diğer 4 ratta 14. günde flep halinde genel anestezi altında çıkarıldı. Bu süre içinde aynı dozda metilprednizolon uygulanmasına devam edildi. III. Grup: Bu gruptaki 12 rata bir hafta süreyle dönüşümlü olarak her iki gluteal bölgeden intramüsküler 8 mg/kg metil prednizolon uygulandı. Cilt kesileri altı ratta 7. günde, diğer altı ratta 14.günde flep halinde genel anestezi altında çıkarıldı. Bu süre içinde kortizon uygulanmasına devam edildi ve karnitin 14 gün boyunca kortizon ile birlikte verildi. Yapılan istatiksel değerlendirmede, 7. günde kontrol, kortizon ve karnitin gruplarında kuru ağırlık, su yüzdesi, OH-proline, kopma kuvveti ve gerilme kuvvetinde önemli istatiksel fark saptanmadı (p > 0.05). 14.gün değerleri için yapılan istatiksel değerlendirmede Kontrol ve kortizon grupları arasında, kuru ağırlık, kopma ve gerilme kuvvetleri arasında belirgin istatiksel fark vardı (p<0.05). Kontrol ve karnitin grupları arasında, kuru ağırlık, su yüzdesi ve OH-proline değerleri açısından belirgin istatiksel fark vardı (p<0.05). Kortizon ve karnitin grupları arasında, kopma ve gerilme kuvvetleri arasında önemli fark bulundu (p<0.05). Bu çalışmada karnitinin steroid verilerek yara iyileşmesi bozulmuş ratlarda doku iyileşmesine etkisi incelenmiş ve karnitinin kortizon etkisi altındaki yarada, OH-prolin düzeylerini değiştirmeksizin kopma ve gerilme kuvvetlerini kontrol grubu düzeyine getirdiği gözlemlenmiştir. Kortizon verilerek bozulan ve kütanöz doku iyileşmesinde esas- enerji yolağı olan glikolitik yoldaki kayıbın karnitin verilmesi ile düzeldiği ve dolayısı ile matriks sentezinin arttığı, iskeminin oluşturduğu zararın azaldığı bunun da kopma ve gerginlik kuvveti değerlerini yükselttiği düşünülmektedir. Bu çıkarımın başka çalışmalarla desteklenmesi gereklidir. Anahtar Kelimeler: Yara iyileşmesi, karnitine, immün baskılanma, rat.
  • Öğe
    Steroid verilerek yara iyileşmesi bozulan ratlarda karnitinin kolon anastomozu iyileşmesine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Solgun, Burçin; Aydınuraz, Doç. Kuzey
    ÖZETSolgun B, Steroid verilerek yara iyilesmesi bozulan ratlardakarnitin'in kolon anastomozu iyilesmesine etkisi, KırıkkaleÜniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi,Kırıkkale, 2008Kolon anastomoz kaçagı, yüksek mortalite ve morbidite ileseyreden, kolorektal cerrahinin major komplikasyonudur. Cerrahi tekniktekisorunlar yanında anastomoz kaçagı için birçok risk faktörü bulunmaktadır.Yas, yandas hastalık varlıgı, malnutrisyon, enfeksiyon, preoperatifradyoterapi, kollajen doku hastalıkları, steroid kullanımı ve immun sistembozuklukları ile immun sistemi baskılayan ilaç kullanımı yara iyilesmesinibozar. Söz edilen risk faktörleri yara iyilesmesinin basamaklarını farklıasamalarda etkileyerek yara iyilesmesini bozmaktadır.Steroidler, inflamatuar yanıtı baskılarlar ve yara iyilesmesinibozarlar. Steroidler, monositlerin makrofajlara dönüsmesini, ayrıcafibroblast proliferasyonunu engelleyerek kollajen üretimini azaltırlar.Proteinler üzerinde katabolik etki göstererek, sentezini azaltıp, yıkımınıartırarak negatif azot bilançosuna neden olmaktadır.Karnitin, yapı olarak aminoasitlere benzemekle beraber hiçbirproteinin yapısına girmedigi için, gerçek bir aminoasit olarak kabuledilmeyen kuaterner bir amindir. Temel fonksiyonu, uzun zincirli yagasitlerini mitokondri içine tasımak olan karnitin, oksidatif kaynaklardangelen enerjinin, etkin sekilde regülasyonundan sorumludur. Bununyanında yapılan son çalısmalarda dokudaki steroid reseptörleri üzerindenetkili oldugu ortaya konmustur.Bu deneysel çalısmada ratlar üç gruba ayrıldı; on adet Wistar ratısham (S), on adet Wistar ratı metilprednizolon (MP) grubu, on adet Wistarratı da metilprednizolon+karnitin (MP+K) grubu olarak alındı. MP veMP+K grubundaki ratlara 14 gün boyunca günlük 8 mg/kg intramüskülermetilprednizolon verildi. MP+K grubundaki ratlara metilprednizolona ekolarak, 14 gün boyunca 100 mg/kg/gün intramüsküler karnitin verildi.Yedinci günde tüm ratlara intraperitoneal ketamin ve ksilazin ile anesteziuygulandı. Orta hat kesi ile karına girilerek pelvik refleksiyonun 2-4 cmviproksimalinde sol kolon, transekte edildi. Daha sonra tek tabakaseromüsküler sütürlerle uç uca anastomoz yapıldı. Abdominal duvar ikitabaka kapatıldı. Postoperatif 7. günde tüm ratlar sakrifiye edilerekabdominal duvarları açıldı, anastomoz yapılan segment bulunarak ex-vivoanastomoz patlama basıncı ölçüldü. Anastomoz yapılan segmentlerdiseke edilerek ayrıldı ve hidroksiprolin düzeyi çalısıldı.statistiksel degerlendirme sonucunda, anastomoz patlamabasınçları arasında anlamlı fark bulundu. MP verilen ratlarda, anastomozpatlama basıncının sham grubuna göre anlamlı derecede düsük oldugugörüldü(p<0.05). MP+K grubundaki ratlarda, kolon patlama basıncınınsham grubu düzeyine çıktıgı ve MP grubundan anlamlı düzeyde yüksekoldugu izlendi(p<0.05). Hidroksiprolin düzeyleri arasında gruplar arasındaanlamlı fark izlenmedi. Doku yas agırlıgı ve kuru agırlık degerlerinin shamgrubunda diger iki gruptan daha yüksek oldugu, MP+K grubundakidegerlerin de MP grubundan daha yüksek oldugu, sonuçların istatistikselolarak anlamlı oldugu izlendi(p<0.05). Doku su yüzdesi degerlerinin shamgrubunda diger iki gruptan daha düsük oldugu ve sonuçların istatistikselolarak daha anlamlı oldugu izlendi ( p<0.05). MP ve MP+K gruplarıarasında degerlerin birbirine çok yakın oldugu ve istatistiksel olarakanlamlı bir fark olmadıgı izlendi.Bu çalısmada metilprednizolon verilerek yara iyilesmesi bozulanratlarda yapılan kolon anastomozunda, karnitinin anastomoz patlamabasıncını düzelttigi izlenmistir. Burada karnitinin metilprednizolon ilebozulan enerji metabolizmasını düzelterek bu etkiyi yarattıgı düsünülebilir.Bunun yanında, karnitinin dokudaki glukokortikoid reseptörlerinebaglanmaları nedeniyle, MP' nin dokudaki etkilerini azalttıgı ve bureseptörleri kullanarak dokudaki matriks proteinlerinin sentezini artırdıgıdüsünülmektedir.Anahtar Kelimeler: Rat, kolon anastomozu, metil prednizolon,karnitin
  • Öğe
    Steroid verilerek bağışıklık sistemi bozulan ratlarda, kefirin kolon anastomozu iyileşmesine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2008) Çime, Abdullah; Daphan, Çağatay E.
    Kolon anastomoz kaçağı kolorektal cerrahinin yüksek mortalite ve morbiditeyle seyreden major bir komplikasyonudur. Bağışıklık sistemi bozuklukları risk faktörlerinden biridir. Bir probiotik olan kefirin konak bağışıklık sistemini artırıcı etkisi vardır. Bu çalışmada steroid kullanımı ile bozulan yara iyileşmesini kefir ile düzeltmeyi amaçladık.Çalışmada 30 adet Wistar ratı sham, metilprednizolon ve metilprednizolon+kefir grubu olarak üçe ayrıldı. Metilprednizolon ve metilprednizolon+kefir grubundaki ratlara preoperatif yedi gün boyunca günlük 8 mg/kg intramüsküler metilprednizolon verildi. İntraperitoneal ketamin+ksilazin anestezisi altında orta hat insizyonla karına girildi. Pelvik refleksiyonun 2-4 cm proksimalinde sol kolon transekte edildi ve uç uca tek tabaka anastomoz yapıldı. Metilprednizolon ve metilprednizolon+kefir grubundaki ratlara 6 gün 8 mg/kg metilprednizolon verilmeye devam edildi. Metilprednizolon+kefir grubundaki ratlara ek olarak postoperatif 2. günden itibaren günde iki kez oral yoldan 3 ml kefir verildi. Postoperatif 7. günde tüm ratlar sakrifiye edilerek abdominal duvarları açıldı, anastomoz yapılan bölge çıkartıldı. Anastomoz ayrılma basıncı ve hidroksiprolin seviyeleri ölçüldü.Yapılan istatistiksel değerlendirmede anastomoz patlama basıncı, kuru ağırlık, yaş ağırlık değerleri arasında anlamlı fark bulundu. Sham grubu değerlerinin diğer iki gruba göre daha yüksek, metilprednizolon+kefir grubundaki değerlerin de metilprednizolon grubuna göre yüksek olduğu saptandı (p<0.05). Hidroksiprolin değerleri arasında önemli istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Su yüzdesi değerleri arasında sham ve diğer gruplar arasında anlamlı fark bulundu (p<0.05). Metilprednizolon ve metilprednizolon+kefir grupları arasında önemli istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).Bu çalışmada kefirin steroid verilerek bağışıklık sistemi bozulan ratlarda kolon anastomoz iyileşmesine etkisi incelenmiş ve kefirin metilprednizolon etkisi altındaki anastomozda hidroksiprolin düzeylerini değiştirmeden anastomoz patlama basıncı değerlerini arttırdığı görülmüştür. Anastomoz iyileşmesinin bozulan inflamatuar fazının ve dolayısıyla bozulan granülasyon dokusu oluşumunun kefir verilmesi ile düzeldiği ve devamlılığının sağlandığı, bunun da makrofaj aktivasyonu ile olduğu düşünülmektedir. Bu çıkarımın başka çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.Anahtar kelimeler: Anastomoz iyileşmesi, kefir, steroid, rat
  • Öğe
    Süperior mezenterik arter oklüzyonu nedeniyle yara iyileşmesi bozulan ratlarda anastamozun periton ile sarılmasının kolon anastomozu iyileşmesine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2009) Emirdoğan, Mustafa; Daphan, Çağatay Erden
    Kolon anastomoz kaçağı kolorektal cerrahinin yüksek mortalite ve morbiditeyle seyreden majör bir komplikasyonudur. Bu çalışmada süperior mezenterik arter (SMA) oklüzyonu nedeniyle anatomoz iyileşmesi bozulan ratlarda anastomoz etrafını peritonun ile kaplamanın iyileşme üzerine etkileri araştırıldı.Çalışmada 30 adet Wistar ratı kullanıldı. Ratlar; süperior mezenterik arterine dokunulmaksızın sol kolonda anastomoz yapılan ratlar (grupS), SMA oklüzyonu yapıldıktan sonra sol kolonda anastomoz yapılan ratlar (grup K) ve SMA oklüzyonu yapılıp sol kolonda anastomoz yapılan ve bu anastomoz etrafı periton flebi ile kaplanan ratlar (grup D) olarak üç gruba ayrıldı. Grup S'de SMA'ya herhangi bir müdahale yapılmaksızın sol kolonda anastomoz yapıldı. Grup K ve D'de SMA 20 dakika oklüde edildi. Grup D'de sol kolon primer anastomoz yapıldı ve anastomoz etrafı batın sol duvarı pariyetal periton ile çepeçevre sarıldı. Grup K'de SMA oklüzyonunu takiben sol kolon anastomoz yapıldı. Postop 7. günde ratlar sakrifiye edilerek sol kolondaki anastomoz hattı çıkartıldı. Anastomoz ayrılma basınçları ve doku hidroksi prolin düzeyleri ölçümleri yapıldı.Grup K'de anastomoz patlama basınçlarının ve hidroksiprolin düzeylerinin; grup D ve grup S'deki patlama basınçları ve doku hidroksiprolin düzeylerine kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük olduğu izlendi (P=0.001). Bu etkinin anastomoz etrafını periton ile kaplayarak önlenebildiği görüldü (P=0.001).SMA oklüzyonu nedeniyle anastomoz iyileşmesi bozulan kolondaki anastomozların etrafının periton ile kaplanmasının hem anastomoz hattına mekanik destek sağladığı hem de ortama yara iyileşmesi için gerekli olan faktörlerin taşınmasında katkıda bulunduğu, sonuçta olarak da anastomoz iyileşmesini artırdığı sonucuna varıldı. Bu verilerin daha kapsamlı klinik ve deneysel çalışmalar ile desteklenmesi gerekmektedir.Anahtar Kelimeler:süperior mezenterik arter oklüzyonu,anastomoz iyileşmesi,periton, rat
  • Öğe
    Orta ve ciddi sekonder peritonitte planlı abdominal onarımın sonlandırılma kararında C-reaktif protein (CRP),IL-6, Leptin, Kortizol ve Caspase-3 değerlerinin etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2009) Pehlivanlı, Faruk; Ağalar, Fatih
    Orta ve ciddi sekonder peritonitte planlı abdominal onarımın sonlandırılma kararında CRP, IL-6, Leptin, Kortizol ve Caspase-3 değerlerinin etkisini araştırmaktır.Çalışmaya orta ve ciddi sekonder peritonitli ve APACHE II skoru ? 10 olan toplam 15 hasta alındı. İndeks ameliyat dahil olmak üzere ilk dört planlı relaparatomi seansında serum CRP, IL-6, leptin ve kortizol düzeyleri ile periton sıvılarında caspase-3 aktivitesi ölçüldü.Sekonder peritoniti olup mortalite gelişenlerde hasta yaşı ve 48. saat APACHE-II skoru, mortalite gelişmeyenlere göre anlamlı olarak yüksek olarak bulundu (p=0,026; p=0.001). Tüm hastalar için 0. saat (34.30, 3.77-479.30 (median, min-max)) ve 72. saat caspase-3 düzeyleri (13.47, 5.67-137.94) arası anlamlı fark bulundu (z=3.107, p=0.02). Dörtten az ve 4'ten fazla yıkama yapılan hastalar caspase-3 değerleri açısından karşılaştırıldığında; 4'ten az yıkama yapılanlarda caspase-3 değerleri arasında anlamlı bir azalma olduğu izlenmiştir (p=0.007). Dört ve 4'ten az yıkama yapılanlarda 0.saat caspase-3 değerleri (33.20, 7.13-479.30) ile 72.saat caspase-3 değerleri (14.15, 8.85-35.22) arasında anlamlı farklılık vardır. (z=2.845, p=0.004). Mortalite olan grubun caspase-3 değerleri arasında anlamlı bir farklılık saptanmazken, mortalite olmayan grupta caspase-3 48. ve 72.saat değerlerinde anlamlı bir düşüş izlenmiştir (z=2.756, p=0.006; z=2.667, p=0.008). CRP, IL-6, leptin, kortizol seviyelerindeki değişiklikler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.CRP, IL-6, leptin, kortizol seviyesinin batın kapatılması kararında bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Peritoneal caspase-3 seviyelerindeki istatistiksel hızlı düşüş yıkama sayısını belirlemede yararlı olabilir. Bu nedenle 4 yıkamanın yeterli olduğu sonucuna ulaşılabilir. STAR yapılanlarda batın kapamada yıkama sayısının kaç olacağına ilişkin vekil parametre olarak caspase-3 seçilecekse, daha uzun sürelerdeki caspase aktivitesini değerlendiren çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar Kelimeler: Açık karın, peritonit, caspase-3, IL-6, kortizol
  • Öğe
    Deneysel peritonit oluşturulan ratlarda Simvastatin'in akciğer hasarı üzerindeki etkileri
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Altunal, Çetin; Ağalar, H. Fatih
    Enfeksiyona karşı sistemik enflamatuar yanıt olarak tanımlanan sepsis, önemli bir sağlık sorunudur. Yoğun bakım ünitelerinde görülen ölümlerin en sık nedenleri arasında sepsis ve bunların sonucu gelişen multiple organ yetmezliği yer almakadır. Tıptaki bütün ilerlemelere rağmen sepsis sağaltımı halen başarılı değildir. Sepsiste multiorgan yetmezliğine bağlı olarak pek çok uzak organın fonksiyon bozukluğu ve yetmezliği görülmektedir. Akciğer, yoğun bakımdaki peritoneal sepsis tanısı alan hastalarda uzak organ olarak en sık fonksiyon bozukluğu veya yetmezliği görülen dokudur. 3 ? hidroksi- 3 ? metil ? glutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz inhibitörlerinden olan simvastatin, ateroskleroz hastalarında kolesterol ve lipid düzeylerini düşürmede kullanılan bir ajandır. Ayrıca, antienflamatuar, immünomodülatör, endotel disfonksiyon düzeltici, prokoagülan aktivitesi ve trombosit fonksiyonlarını düzenleyici etkileri yanında, pleiotropik etkileri de vardır. Bu çalışmada ratlarda deneysel peritoneal sepsis modeli uygulanarak, sepsisin uzak organ hasarı olarak akciğer dokusunda gerçekleştirdiği hasarlanmaya simvastatinin etkisi araştırıldı. Toplam 40 rat dört eşit gruba bölündü. Sham grubunda (n=10) sadece laparatomi ile beraber sıvı resusitasyonu yapıldı, Simvastatin grubunda (n=10) laparatomiye ek olarak, işlemden 2 ve 18 saat önce oral gavaj yoluyla 10 mg/kg simvastatin verildi. Sepsis grubunda (n=10) laparatomi sonrasında 2/0 ipekle çekal ligasyon yapıldıktan sonra 21 G iğne ile çekal puncture yapılarak peritoneal sepsis oluşturuldu. Sepsis + simvastatin grubunda (n=10) sepsis grubundaki işleme ek olarak preoperatif dönemde 18 ve 2 saat önce 10 mg/kg simvastatin oral gavaj olarak verildi. Tüm gruptaki ratlara işlem esnasında intraperitoneal olarak 100 mg/kg % 0.9 NaCl ile sıvı resüsütasyonu yapıldı. Tüm gruptaki ratlardan laparatomi sonrası sterilite testleri için batın içi sıvıdan örnek alındı. Tüm ratlar postoperatif 72. saat yüksek doz anestezi ile sakrifiye edilerek akciğer sol lobları yaş akciğer ve kuru akciğer doku ağırlığının değerlendirilmesinde, sağ akciğer üst lobu sterilite testi ve doku MDA, NO değerlendirmesi için kullanıldı. Orta ve alt loblar ise histipatolojik inceleme için kullanıldı. Sağ ventrikülden serum CRP, tam kan sayımı için 2 ml kan örneği alındı. Sakrifikasyon esnasında batın içi sıvıdan tekrar örnek alındı. Akciğer dokuları MDA seviyeleri açısından incelendiğinde CLP ile sepsis oluşturulan grupta (5,36±1,92) sham grubuna (3,70±1,4) göre MDA seviyelerinin istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür (p:0.042 % 95 CI: -3.23 ; -0.07). Diğer gruplar arası karşılaştırmada anlamlı bir fark izlenmemiştir(p>0.05). Akciğer dokusu NO düzeyi açısından değerlendirildiğinde Sepsis (10,53±13,14) ile simvastatin+sepsis (1,15±1,03) grubu karşılaştırıldığında, simvastatin verilen sepsis grubunda NO düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur ( p:0.037 %95 CI: 0.62 ? 18.14). Sham (16,25±18,07) ile simvastatin+sepsis (1,15±1,03) grubu karşılaştırıldığında ise simvastatin verilen sepsis grubunda NO düzeyi sham grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p:0.017 % 95 CI: 3.07 ? 27.12). Gruplar arasında lökosit ve CRP değerleri açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Alveolar hemoraji açısından yapılan değerlendirmede sham grubuna göre sepsis grubunda ve sham ve sepsis gruplarına göre ise simvastatin verilen sepsis grubunda alveolar hemoraji anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur(p<0.05). Patolojik inceleme gruplar arası benzerdi. Akciğer yaş-kuru ağırlık oranı incelendiğinde deneysel peritoneal sepsis oluşturulan ratlarda simvastatin verilen grupta hem sham, hemde sepsis grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, simvastatin verilen sepsis grubunda yaş-kuru akciğer oranının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Simvastatinin peritoneal sepsiste akciğer uzak organ hasarı üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılması için sepsis sürecinde akciğere olan etkileri 3 günden daha uzun sürede inceleyebilecek daha kronik gidişli modeller üzerinde sinvastatinin etkilerinin incelenmesi uygun olacaktır.Anahtar kelimeler: Peritoneal sepsis, simvastatin, HMG CoA Redüktaz İnhibitörü, Çekal Ligasyon Puncture, Deneysel Peritonit, CRP, MDA, NO
  • Öğe
    Deneysel karın içi yapışıklık modelinde Aktive Protein C'nin karın içi yapışıklık üzerine etkileri
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2010) Apaydın, Metehan; Aydınuraz, Doç. Kuzey
    Karın ameliyatlarından sonra gelişen karın içi yapışıklıklar hem hasta hem de hekim açısından önemli bir sorun oluşturur. Karın içinde gelişen bu yapışıklıklar hasta konforunu bozan karın ağrısı ve bulantı gibi bulgular yaratabileceği gibi, ameliyat gerektiren daha ciddi tıkanıklara neden olarak yüksek maliyet, iş gücü kaybı, morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Yapışıklık oluşumundan sorumlu olan başlıca mekanizmalardan biri de yetersiz fibrinolitik aktivitedir. Aktive Protein C (APC) PAI?1'i inaktive, TAFI'ü inhibe ederek, tPA`ü dolayısıyla fibrinolizi arttırır. Bu çalışmada PAI?1 düzeyini inhibe ederek, tPA düzeyini dolayısı ile de fibrinolizi artıran APC`nin karın içi yapışıklara etkisi araştırıldı. Çalışma her biri 15 rattan oluşan 3 grupta yürütüldü (sham, kontrol, APC). Tüm gruplardaki ratlara aseptik koşullarda median laparatomi yapılıp visseral peritonda serozal hasar meydana getirildi. Sham grubundaki ratlara ek bir işlem yapılmazken, kontrol grubundaki ratlara ek olarak intraperitoneal 5 cc SF verildi. APC grubundaki ratlara ise 100 µg/kg dozunda APC intraperitoneal olarak uygulandı. Tüm gruplardaki ratlardan 0.saat ve postoperatif 2. saat kan numunesi alınıp serum PAI?1 düzeyleri çalışıldı. Tüm ratlar postoperatif 21. günde sakrifiye edilerek, karın içi yapışıklıklar makroskopik olarak değerlendirildi. Kan PAI?1 düzeyleri ve karın içi yapışıklar istatiksel olarak Kruskal-Wallis testi ve Mann-Whitney U testi kullanılarak SPSS programı ile değerlendirildi. Aktive Protein C'nin intraperitoneal uygulanmasından sonra yapışıklıkların anlamlı derecede azaldığı görüldü (p<0.05). Deneklerden alınan kan numunelerinde APC grubunun PAI?1 düzeylerinin diğer gruplara nazaran anlamlı derecede düşük olduğu tespit edildi (p<0.05). APC`nin bu etkileri PAI?1`i azaltarak dolayısı ile de fibrinolizi artırarak oluşturduğu düşünülmüştür. APC'nin karın içi yapışıklıkları engelleme mekanizmasının daha iyi anlaşılması için daha kapsamlı deneysel ve klinik araştırmalar gereklidir.Anahtar Kelimeler: Aktive Protein C, plazminojen aktivatör inhibitör, PAI?1, karın içi yapışıklık, rat.
  • Öğe
    Simvastatin yüklü polipropilen yama ile onarılan karın duvarı defektlerinde batın içi yapışıklıkların karşılaştırılması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2011) Şahiner, İbrahim Tayfun; Ağalar, Fatih
    Çalışmanın amacı, karın duvarı fıtıklarında kullanılan polypropylene mesh'i simvastatin ile kaplamak ve bunun karın içi adhezyon gelişimi üzerine etkilerini araştırmaktır. İnsizyonel herni günümüzde cerrahi alanındaki başlıca problemlerden birisidir. İnsizyonel herni tedavisinde oluşan defekt primer sütür ile onarılacağı gibi büyük abdominal defektlerde prostetik materyaller kullanılarak ta onarımı yapılmaktadır. Günümüzde en sık sentetik greftler kullanılmaktadır. Sentetik greftler, karın içerisinde yabancı cisim reaksiyonu yaratabilir ve bunun sonucunda adezyonlar meydana gelebilir.Adezyon oluşumu hem hasta hem de cerrah açısından önemli bir sorun olmaktadır. Adezyon postoperatif mekanik obstrüksiyonun önemli nedenlerinden birisidir. Oluşan obstrüksiyonlar yeniden ameliyat gerektirebilir ve yüksek maliyet, iş gücü kaybıyla beraber morbidite ve mortaliteye neden olabilir. Simvastatin ateroskleroz hastalarında kolesterol ve lipid düzeylerini düşürmede kullanılan bir ilaçtır. Yapılan incelemelerde simvastatin'in antiinflamatuar, immünomodülatuar, endotel disfonksiyonunu düzeltici ve ayrıca prokoagulan aktivite ve trombosit fonksiyonları üzerine etkileri de olduğu gösterilmiştir.Greftler simvastatin ile kaplandıktan sonra doku sistotoksitite, sterilite ilaç miktar tayini, durağan damla temas açısı ve elektron mikroskopik incelemeler yapıldı. Çalışmada 30 adet wistar rat iki eşit gruba bölündü. Her iki gruba insizyonel fıtık modeli uygulandı. Kontrol grubu çıplak greft ile simvastatin grubu ise simvastatin kaplı greft ile onarıldı. Postopeartif 21. Günde sakrifikasyon sonrası adezyon skorları ve histopatolojik değerlendirme yapıldı. Simvastatin grubunda, karın içi yapışıklıkların anlamlı derecede azaldığı görüldü (p<0.05). Histopatolojik değerlendirmede granülom, lenfosit infiltrasyonu, kapiller proliferasyon, fibroblast proliferasyonu ve kollajen yoğunluğu açısından fark gözlenmedi, PMNL ve dev hücre oluşumu açısından ise fark olduğu saptandı. Simvastatin kaplı mesh adezyon oluşumunu azalltığı için ümit vaat etmektedir.
  • Öğe
    Kolon anastomozu yapılan ratlarda nizatidinin anastomoz iyileşmesine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2011) Polat, Mikail; Daphan, Çağatay Erden
    Anastomoz iyileşme yetersizliği hastanede kalış süresi ve mortaliteyi artırmaktadır. Histamin vazodilatasyonla mezenterik kan akımını artıran bir mezenterik bölgesel kan akımı düzenleyicisidir. Histamin 2 (H2) reseptör antagonistleri (Nizatidin) histaminin vazodilatör etkisini inhibe eder.Otuz Wistar ratı; K (Kontrol) ve N (nizatidin) olarak 2 gruba ayrıldı. Preoperatif yedi gün ,N grubuna (15 rat) 2mg/kg/gün intraperitoneal nizatidin (AXID İV ampul 100 mg/4ml, LILLY) verildi; K grubu (15 rat) aynı miktar subkutan salin aldı. İntraperitoneal ketamin, xylasine ile genel anestezi altında orta hat insizyonla batın açıldı. Pelvik refleksiyonun 2-4 cm proksimal seviyede sol kolon transekte edilerek tek katmanlı uç-uca anastomoz yapıldı.Karın postoperatif 7. gün açıldı. Kalın barsak mukozası kan akımı, lazer doppler ile ölçüldü. Anastomoz bölgesi rezeke edildi, anastomoz patlama basıncı ve hidroksiprolin düzeyleri ölçüldü.Anastomoz patlama basıncı, ıslak ve kuru ağırlık değerleri ve su yüzdeleri açısından gruplar arasında istatistiksel fark yoktu (p>0,05). Hidroksiprolin düzeyi ve doppler ölçümü (anastomozun distalinde ve anastomozda); K grubunda, N grubuna göre yüksek bulundu (p<0,05).Bu çalışma, bağırsak kan akımı üzerine ilaçların etkilerini değerlendirme için daha fazla zemin sağlamıştır. Bu bulguların başka çalışmalar tarafından desteklenmesi gerekir.
  • Öğe
    Timokinon yüklü polipropilen yama ile onarılan karın duvarı defektlerinde batın içi yapışıklıkların karşılaştırılması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2012) Aydın, Oktay; Aydınuraz, Kuzey
    Çalışmanın amacı, karın duvarı defektlerinde kullanılan polipropilen yama'yı timokinon ile kaplamak ve karın içi yapışıklık gelişimi üzerine etkilerini araştırmaktır. İnsizyonel herni, karın cerrahisi sonrası gelişen en yaygın komplikasyonlardandır. Önemli bir morbidite kaynağı olan insizyonel hernilerin prostetik yama ile onarımı artık pek çok ülkede standart hale gelmiştir. İnsizyonel herni onarımında sıklıkla kullanılan polipropilen yamalar nüks oluşumunu azaltmakla beraber, özellikle intraperitoneal yapışıklık gelişmesi için güçlü uyarıcı etkilere sahiptir. Gelişen yapışıklıklar sadece morbiditeye değil mortaliteye de sebep olabilmektedir. Nigella sativa bitki tohumu içerisindeki timokinon potansiyel tıbbi özellik göstermektedir. Antioksidan, antiinflamatuar, antiviral, antihelmintik, antibakterial, gastroprotektif, hepatoprotektif, antimalarial, anti tümör, antifungal, antidiabetik özellikleri mevcuttur. Bu özellikleri ile timokinonun polipropilen yamalarda yapışıklığı azaltma üzere kullanılabileceği düşüncesi ile bu çalışma planlanmıştır. Polipropilen yamalar timokinon ile kaplandıktan sonra endirekt sitotoksisite testleri, durağan damla temas açısı ile ıslanabilirlik çalışması, enerji ayrıştırıcı X ışınları spektroskopisi (EDX) ile yüzeydeki kimyasal bileşimin incelenmesi, ultraviyole spektroskopisi ile timokinon miktarı tayini, greftlerin elektron mikroskopik olarak incelenmesi, sterilite testleri yapıldı. Çalışmada 36 adet wistar rat üç eşit gruba bölündü. Her üç gruba insizyonel herni modeli uygulandı. Kontrol grubu çıplak yama ile, PLA grubu polilaktikasit çözeltisi ile kaplı yama ile, PLA-TQ grubu ise timokinon içeren polilaktikasit çözeltisi ile kaplı yama ile onarıldı. Postopeartif 21. günde sakrifikasyon sonrası adezyon skorları ve histopatolojik değerlendirme yapıldı. Çalışmamızda histopatolojik parametreler olan granülom oluşumu, lenfosit infiltrasyonu, PMNL infiltrasyonu, histiyosit oluşumu, dev hücre oluşumu, kapiller infiltrasyon, kollajen yoğunluğu, fibroblast oluşumu açısından tüm parametrelerde timokinon grubu lehine gruplar arası istatiksel anlamlı farklılık saptandı (P<0,05). Yapışıklık açısından deney grupları arsında PLA-TQ lehine bir azalma saptandı. Timokinon kaplı yamanın adezyon oluşumunu azalttığı histopatolojik olarak gösterilmiş olup ümit vaat etmektedir.Anahtar Kelimeler: adezyon, insizyonel herni, nigella sative, polipropilen gerft modifikasyonu, timokinon
  • Öğe
    Demir eksikliği ve demir eksikliği anemisinin tiroid hormonları üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2012) Ekici, Önder; Güliter, Sefa
    ÖZETEKİCİ Ö. Demir Eksikliği Anemisinin Tiroid Hormonları Üzerine Etkisi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2012.Demir eksikliği, en sık rastlanan anemi nedenidir ve kadınlarda erkeklerden daha fazla görülmektedir. Dünya popülasyonunun yaklaşık % 30' u anemik olup, bunların hiç değilse yarısında, yani 500 milyon insanda DEA mevcuttur. Demir eksikliği anemisinin etyolojik nedenlerinin sıklığı yaş guruplarına göre değişmektedir. İki yaş gurubu çocuklarda beslenme, doğurgan çağdaki kadınlarda menstrüal kayıp ve ileri yaşlarda gastrointestinal sistem hastalıkları ön plana çıkmaktadır.Demir eksikliği anemisi hematolojik - nonhematolojik birçok sisteme etkisi olan bir hastalıktır. Hücresel fonksiyonlarda biyokimyasal değişiklikler, büyüme, psikomotor gelişme, davranış, zihinsel gelişme, immün sistem, fiziksel kapasite, gastrointestinal sistem, termoregülasyon üzerine etkileri vardır. Son yıllarda yapılan az sayıdaki çalışmada, demir eksikliğinin tiroid hormon metabolizmasını etkilediği ileri sürülmüştür. Demir düzeyinin tiroid ve iyodine metabolizmasını hangi mekanizmayla etkilediği bilinmemektedir. Demir eksikliği anemisi tiroid metabolizmasını anemi ve azalmış oksijen transportu yoluyla bozabilir. Demir eksikliği anemisi aynı zamanda tiroid metabolizmasının santral sinir sistemi kontrolünü ve nükleer T3 bağlanmasını değiştirebilir. Başka bir potansiyel mekanizma ise tiroid peroksidaz (TPO) aktivitesinin bozulmasıdır.Kadınlarda sık görülen demir eksikliği anemisinde, tiroid fonksiyonları hakkındaki çalışmalar sınırlı olup bu konudaki verilerin hemen hepsi hayvan deneylerinden sağlanmıştır. Bu çalışmada, kadınlarda demir eksikliği anemisinin tiroid hormon metabolizması üzerine etkisi olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.Çalışmaya 18 - 65 yaş arası 40 demir eksikliği anemisi tanılı kadın hasta, 40 sadece demir eksikliği saptanan kadın hasta ve 40 sağlıklı kadın alındı. Çalışmaya tiroid fonksiyonlarını etkileyecek hastalığı olan, ilaç kullanan ve infeksiyonu olan hastalar, önceden diğer nedenlere bağlı anemi öyküsü bulunan (hemolitik anemi, talasemi v.b.) ve önceden diğer nedenlere bağlı tiroid hastalığı öyküsü bulunan hastalar alınmadı. Tüm hastalardan venöz kan örneği alınarak hemogram, serum demir, demir bağlama kapasitesi, ferritin, TSH, free T4, free T3 düzeylerine bakıldı. İstatistiksel değerlendirme, Statistical Package for Social Scienses (SPSS) 15 (Inc., Chicago, Illinois, USA) istatistiksel analiz yazılımı kullanılarak yapıldı.Tüm hasta ve kontrol grubunda TSH, free T3 ve free T4 düzeyleri normal olarak bulundu. TSH düzeyi ortalaması; DEA grubunda 1.91±1.01 µIU/ml, DE grubunda 1.63±0.72 µIU/ml ve kontrol grubunda 2.12±0.92 µIU/ml olarak saptandı. Sadece DE grubu ile kontrol grubu arasında TSH düzeyi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.039).Free T3 düzeyi ortalaması; DEA grubunda 3.12±0.29 pg/ml, DE grubunda 3.23±0.32 pg/dl ve kontrol grubunda 3.23±0.21 pg/ml olarak bulundu. Üç grubun free T3 düzeyi ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.119).Free T4 düzeyi ortalaması; DEA grubunda 0.75±0.11 ng/dl, DE grubunda 0.80±0.11 ng/dl ve kontrol grubunda 0.82±0.10 ng/dl olarak bulundu. Sadece DEA grubu ile kontrol grubu arasında free T4 düzeyi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.008).DEA grubunda; TSH ile ferritin ve transferin satürasyonu düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönlü korelasyon bulundu (sırasıyla r=0.397, p=0.011 ve r=0.332, p=0.036) Ayrıca DEA grubunda; Free T4 ile ferritin düzeyleri arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı korelasyon vardı (r=-0.319, p=0.045).DE grubunda; TSH ile MCV arasında pozitif yönlü, RDW ve RBC ile negatif yönlü korelasyon saptandı (sırasıyla r=0.410, p=0.009; r=-0.315, p=0.048; r=-0.320, p=0.044).DEA ile tiroid hormonlarının ilişkisini insanlarda araştıran çalışma sayısı sınırlıdır. Sonuç olarak çalışmamızda DEA olan kadınlarda free T4 düzeylerinin kontrollere göre daha düşük olduğunu ve DE olan kadınlarda TSH düzeyinin kontrol grubuna göre daha düşük olduğunu gösterdik. Ayrıca TSH düzeyi ile ferritin seviyesi ve transferin satürasyonu yüzdesi arasında pozitif yönlü korelasyon bulunmuştur. Ek olarak TSH düzeyi ile free T4 düzeyinin negatif korele olması mevcut verileri destekler niteliktedir. Çalışmamız demir eksikliği anemisinin tiroid hormon düzeyine önemli bir etkisinin olduğunu bildiren çalışmaları desteklemektedir. Ancak bu etkinin hangi mekanizmalar ile olabileceğini aydınlatmak için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar Kelimeler: Demir eksikliği anemisi, Demir eksikliği, Tiroid hormonları, Ferritin, TSH
  • Öğe
    Deneysel kolon anastomozu modelinde, oluşturulan iskemi reperfüzyon hasarı üzerine simvastatinin etkileri
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2013) Akarsu, Mahmut; Saygun, Oral
    Kolon anastomozlarından sonra görülen kaçak oranı, gastrointestinal sistemin diğer lokalizasyonlarına göre daha yüksektir. İskemi-reperfüzyon hasarı anastomoz kaçaklarının önemli nedenlerindendir. İskemi-reperfüzyon hasar sonrasında yapılan kolon anastomozu üzerine, iskemi-reperfüzyon hasarının olumsuz etkilerini önlemek için, serbest oksijen radikalleri tarafından oluşturulan doku hasarını önlediği bilinen simvastatin kullanımının etkinliğini belirlemeyi amaçladık. Bu amaçla çalışmada 40 adet Wistar albino cinsi sıçan kullanıldı. Sıçanlar; 0,5cm?lik kolon rezeksiyonu sonrası 5/0 polipropilen ile tek kat end-to-end kolokolik anastomoz yapılan grup (grup1), 10 dk süperior mezenterik arter (SMA) oklüzyonu yapıldıktan sonra, 60 dk reperfüzyon sağlanıp, rezeksiyon-anastomoz yapılan grup (grup2), süperior mezenterik arter (SMA) oklüzyonu yapıldıktan sonra reperfüzyon sağlanıp, rezeksiyon-anastomoz yapılan ve cerrahi sonrası 7 gün süre ile 10 mg/kg/gün simvastatin verilen grup (grup3) ve 7 gün aynı dozda simvastatin verildikten sonra SMA oklüzyonu sonrası rezeksiyon-anastomoz yapılıp postoperatif yedi gün süre ile aynı dozda simvastatin verilen grup (grup 4) olarak 4 gruba ayrıldı (n=10). Postoperatif tüm gruplarlardaki ratlar standart rat yemi ve su ile beslendi. Postoperatif 8. günde tüm ratlar sakrifiye edilerek, anastomozun 2 cm distali ve proksimalinden kolon rezeksiyonu yapıldı. Anastomoz iyileşmesi saptamak için patlama basıncı ölçüldü, anastomoz bölgesinin histopatolojik incelemesi yapıldı. Histopatolojik olarak Erlich ve Hunt a göre modifiye numerik skala kullanıldı. İnflamatuar hücre infiltrasyonu, vasküler gelişim, fibroblast proliferasyonu ve kollagen birikimi derecelendirildi. Grupların anastomoz patlama basınçları sırasıyla en yüksekten, en düşüğe doğru 1-3-4-2 şeklindeydi. Grupların histopatolojik olarak incelenmesinde: yapılan istatistiksel analizlere göre vasküler oluşum, inflamatuar hücre infiltrasyonu ve fibroblast proliferasyonu açısından anlamlı fark saptanmadı. Kollegen birikim açısından ise tüm gruplarda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. İskemi reperfüzyon hasarında; simvastatin verilen sıçanlarda, simvastatinin anastomoz dayanıklılığını arttırdığı, benzer şekilde histopatolojik ve biyomekanik olarak da anlamlı düzeyde fark yarattığı görüldü. Sonuç olarak klinik çalışmalarla desteklendiğinde, kolon anastomozlarında iskemi reperfüzyon hasarı sonrasında simvastatin verilmesi ile anastomoz güvenliğinin artacağını ve postoperatif morbidite ve mortalitenin azalacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: süperior mezenterik arter oklüzyonu, simvastatin, yara iyileşmesi, rat, iskemi-reperfüzyon.
  • Öğe
    Deneysel karın içi yapışıklık modelinde aktive timokinon'un karın içi yapışıklık üzerine etkileri
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2014) Özden, Hüseyin; Saygun, Oral
    Özden H, deneysel karın içi yapışıklık modelinde aktive timokinon'un karın içi yapışıklık üzerine etkileri, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Kırıkkale, 2014 Bu çalışmanın amacı deneysel karın içi yapışıklık modelinde timokinon'un karın içi yapışıklık gelişimi üzerine etkilerini araştırmaktır. Karın içinde postoperatif gelişen yapışıklıkların giderilmesinde etkili medikasyonun araştırılması planlandı. Karın içinde oluşan adezyonun morbidite ve mortaliteyi artırıcı etkisinin azaltılması, relaparotomilerin önüne geçilmesi ve bunun intraoperatif uygulanabilecek bir medikasyon ile sağlanabilmesi ön görüldü. Ratlar üzerinde yapılan bu deney modelimizde karın içi yapışıklığın gündelik hayatta da tüketmekte olduğumuz 'Nigella Sativa' bitkisinin içerisinde bulunan; antioksidan, antienflamatuar, antiviral, antihelmintik, antibakterial, gastroprotektif, hepatoprotektif, antimalarial, anti tümör, antifungal, antidiabetik; etkileri önceki çalışmalarda gösterilmiş olan 'Timokinon' maddesi kullanılmıştır. Timokinon'un Tromboksan B2 ve Lökotrien B4 üzerine potent inhibitör etkisi, araşidonik asit metabolizmasını siklooksijenaz ve lipooksijenaz yolu ile her iki yoldan inhibe etmesi, mevcut antienflamatuar, antioksidan, antibakteriyal özelliği (3, 4, 8, 63, 67, 69) ile karın içi oluşabilecek yapışıklıkları azaltmaya yardımcı olabileceği düşünüldü. Çalışmada ağırlıkları 260-280 gram arasında değişen 45 adet dişi wistar albino rat kullanıldı. Kontrol, SF ve timokinon grupları oluşturuldu. Her gruptan ilk cerrahide ve sakrifikasyon sonrası batın içi kültürleri alındı ve üremesi olanlar çalışmadan çıkarıldı. Anestezi sonrası kontrol grubuna batın insizyonu yapıldı, çekum serozası fırçalandı, ek işlem yapılmadan batın kapatıldı. SF grubunda cerrahi işlem sonrası SF verildi batın kapatıldı. Timokinon grubunda da SF yerine timokinon çözeltisi hazırlanarak periton içine tatbik edildi ve batın kapatıldı. Postoperatif 21 gün ratlara doğal beslenme ve barınma koşullarına uygun olarak bakıldı. 21. gün sakrifiye edilen ratlardan elde olunan doku örnekleri hem makroskopik hemde mikroskopik olarak incelendi. Makroskopik incelemede Modifiye Diamond Skalası kullanıldı. Mikroskopik sınıflamada Zühlke skalası kullanıldı. İstatistiksel değerlendirme, Statistical Package for Social Scienses (SPSS) 15 (Inc., Chicago, Illinois, USA) istatistiksel analiz yazılımı kullanılarak gerçekleştirildi. Gruplar arası mikroskopik ve makrosopik grade ortalamaları karşılaştırmasında Kruskall-Wallis testi kullanıldı. İkili gruplar arası mikroskopik ve makrosopik grade ortalamaları karşılaştırmasında Mann-Whitney U testi kullanıldı. Analiz sonuçları; niteliksel değişkenler için yüzde ve frekans olarak, sürekli değişkenler için ortalama ± standart sapma (Ort±SS) olarak ifade edildi. Tüm analizlerde p<0.05 değeri istatistiksel anlamlı kabul edildi. Sonuç olarak; timokinon grubu ile diğer gruplar arasında mikroskopik ve makroskopik grade açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (Kruskal-Wallis testi). Timokinon grubunda ortalama mikroskopik grade 1.71±0.82, Kontrol grubunda ortalama mikroskopik grade 2.85±0.98 ve SF grubunda ortalama mikroskopik grade 2.33±0.97 olarak bulunmuştur. Üç grup arasında mikroskopik grade açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.017, Kruskal-Wallis testi). Timokinon grubunda ortalama makroskopik grade 1.71±0.72, kontrol grubunda ortalama makroskopik grade 2.69±0.94 ve SF grubunda ortalama makroskopik grade 2.47±0.91 olarak bulunmuştur. Üç grup arasında makroskopik grade açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.018, Kruskal-Wallis testi). Çalışmanın istatistik verileri neticesinde timokinon maddesinin antienflamatuar, antioksidan, antibakteriyal özellikleri ile karın içi yapışıklığı önlemesi muhtemeldir. Ancak klinik kullanıma geçmeden önce Timokinon maddesine bundan sonraki çalışmalarda da yer verilmesi ve daha fazla veri toplanması gerekmektedir. Anahtar Sözcükler : timokinon, siklooksijenaz inhibisyonu, lipooksijenaz inhibisyonu, antienflamatuar, antioksidan, antibakteriyal, postoperatif mekanik obstrüksiyon, adezyon, nigella sativa Destekleyen Kurumlar: Kırıkkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) Proje No: 2013/51
  • Öğe
    Ratlarda cerulein ile oluşturulan akut pankreatit modelinde quenzim Q10 ve deksketoprofen trometamol uygulamalarının akut pankreatit üzerine etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Sözen, Vural; Karaca, Dr. Gökhan
    Amaç: Akut pankreatit, çevre dokular veya uzak organ sistemleri tutulumu ile beraber seyredebilen, pankreasta ödemden nekroza kadar değişik şiddette patolojik olaylara yol açabilen bakteriyel olmayan enflamatuar bir hastalıktır. Proinflamatuar sitokinler ve oksidatif stress benzer sinyal transdüksiyon yolaklarını tetikleyerek inflamatuar kaskadı uyarmaktadır. Koenzim Q10 yağda çözünebilen endojen bir antioksidandır. Temel fonksiyonları arasında enerji dönşümü, antioksidan aktivite, antioksidanların rejenerasyonu, hücre büyümesinin stümülasyonu ve hücre ölümünün inhibisyonu yer alır. Deksketoprofen trometamol propiyonik asidin trometamin tuzu, nonsteroid antienflamatuvar ilaç grubuna dahil analjezik, antienflamatuvar ve antipiretik bir ilaçtır. Bu çalışmanın amacı akut panreatit de Koenzim Q10 ve deksketoprofen trometamol'ün cerulein ile oluşturulan akut pankreatit modelinde pankreatit ile ilişkili biyokimyasal belirteçler ve histopatolojik göstergeler üzerindeki etkisini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya 32 rat dahil edildi. Ratlar 4 gruba ayrıldı. Cerulein ile deneysel akut pankreatit oluşturulan 32 ratın 8'ine Koenzim Q10, 8'ine Deksketoprofen Trometamol ve 8'ine Koenzim-Q+Deksketoprofen Trometamol tedavisi uygulanırken geriye kalan 8'ine hiçbir tedavi uygulanmadı ve kontrol grubu olarak kabul edildi. Histopatolojik ve biyokimyasal değerlendirmeleri yapılarak Kruskal Wallis Testi'yle SPSS paket programı kullanılarak istatistiksel değerlendirmeleri yapıldı. Bulgular: Çalışmada; Koenzim Q10 ve Deksketoprofen Trometamol çalışma gruplarında, kontrol grubuna göre AST, ALT, Amilaz ve Lipaz gibi biyokimyasal değerlerde anlamlı düşme olmadığı, çalışma ve kontrol gruplarında pankreatik dokunun histopatolojik incelemesi sonucunda anlamlı iyileşme bulguları göstermediği saptandı. Bir NSAİİ olan Deksketoprofen Trometamol'ün akut pankreatitde, klinik biyokimyasal belirteçler (AST, ALP, GGT, Amilaz) üzerine olumsuz etki gösterdiği görüldü. Sonuç: Koenzim Q10 ve Deksketoprofen Trometamol; çalışma gruplarında kontrol grubuna göre AST, ALT, Amilaz ve Lipaz gibi biyokimyasal değerlerde anlamlı düşmeye ve pankreatik dokunun histopatolojik incelemesi sonucunda anlamlı iyileşmeye neden olmamıştır. Bir NSAİİ olan Deksketoprofen Trometamol akut pankreatitde klinik biyokimyasal belirteçler (AST, ALP, GGT, Amilaz) üzerine olumsuz etki gösterdiği sonucuna varılmıştır. Deneysel akut pankreatit modelinde yapılan bu çalışmadan elde edilen bulgular, Koenzim Q10 ve deksketoprofen trometamol'ün pankreatitdeki etkinliği ile ilgili sonuçların netleşmesi ve kompleks bir mekanizma ile gelişen akut pankreatitin tedavisinde yeni seçeneklerin oluşabilmesi açısından daha kapsamlı klinik ve deneysel çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.