Uzmanlık Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 20
  • Öğe
    Ortognatik cerrahi sonrası ortodontik tedavi süresinin iskeletsel relaps ve tedavi sonucuna etkileri /
    (2021) MUHAMMET EMİR TOSUN; BERAT SERDAR AKDENİZ
    Giriş: Ortognatik cerrahinin ana hedefi, çeneler arası uyuşmazlığın giderilmesinin yanında bu sonuçların uzun dönem stabilitesinin de sağlanmasıdır. Tedavi sonucunda elde edilen iskeletsel ve dişsel ilişkilerde meydana gelen beklenmeyen değişiklikler 'relaps' olarak isimlendirilmektedir ve ortognatik cerrahinin komplikasyonlarından birisidir. Bu retrospektif çalışmada, ortognatik cerrahi girişimlerle tedavi edilen iskeletsel sınıf III bozukluğa sahip bireylerde cerrahi sonrası ortodontik tedavi sürecinin iskeletsel relaps ve stabilite üzerine etkileri değerlendirilmiştir. Yöntem: Çalışmamızın materyalini Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda 2014-2020 yılları arasında ortognatik cerrahi girişimlerle tedavi görmüş iskeletsel sınıf III bozukluğa sahip 32 hasta arasından seçilen dahil edilme kriterlerini karşılayan 20 hastanın lateral sefalometrik radyografileri oluşturmaktadır. Hastalar; cerrahi sonrası ortodontik tedavi süresi 6 aydan kısa olan (A) ve cerrahi sonrası ortodontik tedavi süresi 6 ay ve daha uzun olan (B) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Çalışmada hastalardan ortodontik tedavi öncesi (T0), ortognatik cerrahi öncesi (T1), ortodontik tedavinin bitişi (T2) ve ortodontik tedavinin bitişinden 6 ay sonra takip muayenesinde(T3) alınan lateral sefalometrik radyografiler kullanılmıştır. Ortognatik cerrahi sonrası ortodontik tedavi süresi ile relaps arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde üst çene için relaps görülse bile klinik olarak anlamlı düzeyin (2mm veya 2o) altında kalmıştır. Takip muayenesi sonuçları incelendiğinde SNA, A-N perp ve Pg-N perp parametreleri için istatistiksel olarak anlamlı relaps görülmüştür. A ve B gruplarının relaps ortalamaları incelendiğinde iskeletsel ve dişsel parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre relaps açısından kritik olarak değerlendirilen cerrahi sonrası ilk 6 aylık zaman dilimi içerisinde ortodontik tedavinin sonlandırılmasının stabilite üzerinde anlamlı bir değişikliğe neden olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ortognatik cerrahi sonrası ortodontik tedavi kararlı bir kapanış ilişkisi sağlandığı anda bitirilebilir. Cerrahi planlamada özellikle üst çene hareketinin anlamlı derecede oluşan relaps göz önünde bulundurularak planlanması gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Ortodonti, sınıf III bozukluk, ortognatik cerrahi, cerrahi sonrası ortodonti, relaps
  • Öğe
    Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalında 2010-2019 döneminde tedavi görmüşhastaların radyografilerinin, fotoğraflarının veortodontik özelliklerinin değerlendirilmesi
    (2021) İLKNUR DUMLUPINAR; TÜRKAN SEZEN ERHAMZA
    Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalında 2010-2019 Döneminde Tedavi Görmüş Hastaların Radyografilerinin, Fotoğraflarının ve Ortodontik Özelliklerinin Değerlendirilmesi Çalışmanın amacı; 2010-2019 yılları arasında Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti ABD'nda tedavi görmekte olan bireylerin iskeletsel ve dişsel maloklüzyonlarını, dişsel anomalilerini, tedavi yöntemlerini, tedavi süresini ve tedavi ile ilgili komplikasyonlarını belirlemek ve bu verilerin iskeletsel ve dişsel maloklüzyonlar, cinsiyet ve yaş grupları ile ilişkisini incelenmektir. Çalışmaya Fakültemiz Ortodonti ABD'nda tedavi görmüş başlangıç ortodontik kayıtları tam ve eksiksiz olan 3006 birey dahil edilmiştir. Hastalara ait tüm veriler Microsoft Excel programı ile dijital ortama aktarılmıştır. Çalışmamızın sonucunda; dişsel maloklüzyonlar içerisinde en fazla hasta oranı Sınıf II div 1 grubunda, iskeletsel maloklüzyon içerisinde ise Sınıf I maloklüzyon grubunda tespit edilmiştir. Dişsel anomali görülme oranı en az iskeletsel Sınıf II maloklüzyonda saptanmıştır. Dişsel maloklüzyonlar içerisinde de Sınıf II div 1 grubunda Sınıf III ve Sınıf 2 div 2 grubuna göre daha az oranda dişsel anomali görülmüştür. Dişsel anomalilerden konjenital diş eksikliği oranı en fazla iskeletsel Sınıf III grubunda saptanmıştır. Asimetri ve openbite, baş başa kapanış oranları en fazla iskeletsel ve dişsel Sınıf III maloklüzyonda görülmüştür. Sabit mekaniklerle yapılan uygulamalarda çekimsiz tedavi oranının daha fazla olduğu tespit edilmiştir ve tüm bu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Araştırdığımız parametrelerin dağılımları ve her parametrenin dişsel, iskeletsel, yaş ve cinsiyet ile ilişkisi genellikle literatürle uyumlu bulunmuştur. Uyumlu olmayan bulgulara ilişkin olarak da daha geniş bir popülasyonla yapılacak çalışmaların gerekli olduğu düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Arşiv, Maloklüzyon, Dişsel anomali, Ortodontik tedavi, Ortodontik apareyler
  • Öğe
    Ön açık kapanış tedavisi amacıyla kullanılan zigoma plakları ve infrazigomatik krest mini vidalarının sonlu elemanlar analiz metodu ile karşılaştırılması
    (2021) KÜBRA ARSLAN ÇARPAR; TÜRKAN SEZEN ERHAMZA
    Bu çalışmanın amacı; ön açık kapanış tedavisinde üst posterior dişlerin intrüzyonunu sağlamak için ekstra alveolar iskeletsel ankrajda yeni yaklaşım olan IZC mini vidalarının, zigoma plaklarının yerine kullanılabilecek kadar başarılı olup olmadığının üç boyutlu sonlu elemanlar stres analizi kullanılarak değerlendirilmesidir. Çalışmada altı farklı senaryo kurulmuştur. Bütün senaryolarda birbirine iki adet kalın çelik arkla bağlı posterior bite bloklu intrüzyon apareyi kullanılmış, intrüzyon kuvvetinin doğrultusu üst birinci molar diş aksına paralel oluşturulmuştur. I şekilli zigoma plağı 3 adet titanyum mini vida ile infrazigomatik krest bölgesine sabitlenmiştir. IZC mini vidaları ise oklüzal düzlem ile 70 derecelik açı ile üst birinci molar diş ile ikinci molar diş arasındaki infrazigomatik krest bölgesine yerleştirilmiştir. Senaryolarda zigoma plağına, paslanmaz çelik IZC mini vidasına ve titanyum alaşım IZC mini vidasına 200 gr ve 400 gr intrüzyon kuvvetleri verilmiş; kortikal kemik, süngerimsi kemik, diş kökleri, ankraj ünitesindeki stres değerleri ve ankraj ünitesindeki yer değiştirmeler incelenmiştir. Ankraj alınan materyaller nonosseointegre kabul edilmiş, nonlieer analiz yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre zigoma plakları her iki kuvvet altında düşük stres değerleri göstermiştir. Paslanmaz çelik ve titanyum alaşım IZC mini vidaları ise 400 gr kuvvet altında kortikal kemikte kritik değerde stres oluşturmuştur. IZC vidaları zigoma plakları kadar az stres ve az yer değiştirmeye neden olamasalar da 200 gr kuvvet altında klinikte kullanılabilecekleri düşünülmüştür.
  • Öğe
    Mini vida destekli distalizasyon için kullanılan palatinal ankraj bölgelerinin 3 boyutlu sonlu elemanlar stres analizi yöntemi kullanılarak karşılaştırılması
    (2021) YUNUS ÇARPAR; BERAT SERDAR AKDENİZ
    Bu çalışmamızın amacı palatinanın mini vida yerleştirmeye uygun ön ve arka bölgelerinden ankraj alan distalizasyon sistemlerinin kemik üzerine etkilerini 3 boyutlu sonlu elemanlar stres analizi ile in vitro olarak karşılaştırmaktır. Çalışmada altı farklı klinik senaryo belirlenmiştir. Modellerin ve senaryoların oluşturulmasında literatürde yer alan BENEslider (PSM, Germany) distalizasyon apareyinin geometrik ölçümlerinden ve çalışma prensiplerinden faydalanılmıştır. Mini vida uzunluklarının belirlenmesinde literatürde yer alan palatinal bölgenin kemik kalınlıkları hakkında bilgi veren Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) çalışmaları referans alınmıştır. 9 mm uzunluğundaki mini vidalar ön palatinal bölgeyi temsil eden kemik bloklara monokortikal olarak yerleştirilmiştir. 7 mm uzunluğundaki mini vidalar arka palatinal bölgeyi temsil eden kemik bloklara farklı senaryolarda hem monokortikal hem de bikortikal olarak yerleştirilmiştir. Distalizasyon kuvveti 2 N olarak belirlenmiştir. Belirlenen kuvvetler ve momentlerin etkisi altında kortikal ve süngerimsi kemikte oluşan gerilmeler hem osseointegrasyon varlığında hem de yokluğunda incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre ön palatinal bölgeye uygulanan mini vida destekli distalizasyon apareyleri ile kortikal kemik üzerine iletilen gerilimler arka palatinal bölgeye göre daha düşük bulunmuştur. Bikortikal ankraj planlanarak arka palatinal bölgede yer alan mini vidalar çevresinde oluşan stresin azalması sağlanmış, fakat kemik üzerindeki gerilimlerin azaltılmasında ön palatinal bölgede yer alan mini vidalar kadar başarılı bulunmamıştır. Anahtar Sözcükler: Mini Vida, Distalizasyon, Palatinal Ankraj, Bikortikal Ankraj, Sonlu Elemanlar Stres Analizi
  • Öğe
    İskeletsel sınıf II malokluzyonlu hastaların fonksiyonel tedavisinde kullanılan modifiye twin-star ve maksillatör apareylerinin kas aktivitelerine olan etkilerinin elektromiyografi ile incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Görcek, Onur; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu prospektif randomize klinik çalışmanın amacı, mandibular retrognatiye bağlı iskeletsel Sınıf II Bölüm 1 malokluzyonlu olgularda, yeni tasarlanan Modifiye Twin-Star (MTS) apareyi ve Maksillatör (M) apareylerinin dentofasiyal yapı üzerindeki etkilerini radyolojik ve elektromiyografik (EMG) olarak karşılaştırmaktır. Çalışmaya, pubertal büyüme dönemindeki Sınıf II Bölüm 1 maloklüzyona sahip, gönüllü 34 birey dahil edildi. 2 çalışma grubu (MTS: n=17, M: n=17) oluşturuldu. m.temporalis' in anterior kısmı, m.masseter ve submental kas kompozisyonu (mylohyoid, geniohyoid ve anterior digastrik kaslar) yüzey elektrot yöntemi (sEMG) ile bilateral olarak incelendi. Tedavi başı, 1. ay, 3. ay ve tedavi sonunda apareysiz olarak, istirahat, maksimum ısırma ve yutkunma sırasındaki kas aktivitesi ölçümleri yapıldı. Her iki grupta da Sınıf I molar ve kanin ilişki elde edildi, overjet ve overbite önemli miktarda azaldı ve profilde iyileşme gözlendi. Witt's değeri, PtV-Pm mesafesi, korpus uzunluğu, yumuşak doku konveksite açısı incelendiğinde MTS grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha başarılı ortopedik etki elde edildi. Tedavi başı ve tedavi sonu istirahat ve maksimum ısırma kas aktivite değerlerinin grup içi değerlendirilmesinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaması, her iki apareyde de nöromuskuler yapının oluşturulan yeni morfolojik modele uyum sağladığı şeklinde yorumlandı. Ancak tedavi sonu istirahat kas aktivitelerinin MTS grubunda başlangıç değerlerine daha yakın bulunması, MTS apareyinin nöromuskuler adaptasyonu sağlamada daha başarılı olduğunu göstermiştir. MTS apareyi, yeni jenerasyon hareketli fonksiyonel apareyler içerisinde hasta odaklı yaklaşımı temsil eden bir alternatiftir.
  • Öğe
    Üst çene darlığı olan bireylerde, hızlı üst çene genişletmesinin nazal kavite hacmi, nazofaringeal hacim ve ağız kokusu üzerine olan etkilerinin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Erhamza, Türkan Sezen; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu çalışma hızlı üst çene genişletmesi (RME) ile, üst çene darlığı olan bireylerde, ağız kokusunun halimeter, organoleptik yöntem ve Winkel'in dil pası indeksi ölçümleri ile değişiminin değerlendirilmesi, nazal kavite ve faringeal hava yolu hacmindeki değişimlerin hesaplanması, bulunan bu parametrelerin ağız kokusu ile olan ilişkilerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmamıza Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na tedavi amacıyla başvuran, birinci küçük azı ve birinci büyük azı dişleri sürmüş 45 birey dahil edilmiştir ve 3 grup oluşturulmuştur; Çalışma grubu: Üst çene darlığına sahip, RME tedavisi uygulanan 15 birey I. kontrol grubu: Üst çene darlığına sahip, RME tedavisi uygulanmamış 15 birey II. kontrol grubu: Üst çene darlığına sahip olmayan, minimum çapraşıklığa sahip 15 birey. Çalışma grubundan, I. ve II. Kontrol grubundan; RME apareyi uygulama öncesi ve pekiştirme sonrası; nazal kavite hacminin ölçülebilmesi için akustik rinometri cihazı ile ölçüm yapılmıştır. Ağız kokusunun halimeter, organoleptik yöntem ve Winkel'in dil pası indeksi ile ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca plak indeksi ve gingival indeks değerlendirilmiştir. Çalışma grubundan, RME apareyi uygulama öncesi ve pekiştirme sonrası; hava yolu hacminin değerlendirilebilmesi için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntüleri alınmış; ayrıca bu görüntüler ortodontik teşhis kayıtları olarak kullanılmıştır. I. ve II. Kontrol grubundan, bir kez KIBT görüntüleri alınmış olup, bu görüntüler ortodontik teşhis kayıtları olarak kullanılmıştır. Hızlı üst çene genişletmesi sonucu elde ettiğimiz bulgulara göre, nazal hacimde artış elde edilmiştir. Halimeter ölçümü, organoleptik ölçüm ve dil pası indeksi değerlerinde düşme gözlenmiştir. Ağız kokusunda anlamlı bir azalma bulunmuştur. Faringeal hava yolu hacminde anlamlı bir değişiklik görülmemiştir. Sonuç olarak, hızlı üst çene genişletmesi ile birlikte ağız kokusunun azaldığı görülmüştür. 'Hızlı üst çene genişletmesinin ardından ağız solunumu nazal hava yolundaki artış ile birlikte rahatlamış ve burun solunumuna geçişi kolaylaştırmıştır. Bu sayede ağız kokusu azalmıştır' şeklinde bir sonuca varılmıştır.
  • Öğe
    Diyot lazer destekli fiberotomi ve düşük doz lazer uygulamasının rotasyonlu dişin relapsı üzerine etkilerinin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2016) Ünaydın, Ayşenur; Özdiler, Ferabi Erhan
    Ortodontik tedavi sonrası rotasyonu düzeltilen dişin relapsı ortodontistlerin sıklıkla karşılaştığı büyük bir problemdir. Sirkumferansiyal suprakrestal fiberotominin (CSF) rotasyonel relapsı önlemedeki etkinliği bilinmekle birlikte; işlem esnasında ya da sonrasında dişeti çekilmesi, cep derinliğinin artması gibi bazı problemlerle karşılaşılabilmektedir. Bu sebeple cerrahi CSF yöntemine alternatif yöntemler önerilmiş, fakat bunların etkinlikleri ile ilgili yeterli sayıda çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı ise; diyot lazer destekli fiberotomi ve düşük doz lazer uygulamasının rotasyonlu dişin relapsı üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir. Özel amaçları; (1) relaps miktarını, (2) cep derinliğini, (3) diş eti çekilmesini, (4) VAS skorunu değerlendirmek, (5) relaps miktarı ile IMPA (incisor mandibular plane angle) açısı arasındaki ilişkiyi ve (6) relaps miktarı ile kesici diş rotasyonel düzeltim miktarı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışmaya KKU Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda tedavisi devam eden, 0.016''x0.022'' NiTi tele kadar seviyelenmiş kişilerde, ortodontik tedavi öncesi 20º-50º rotasyonlu 40 mandibular kesici diş dahil edilmiştir. Örneklem diyot lazer ile sirkumferansiyal suprakrestal fiberotomi-L-CSF (1), Bistüri ile konvansiyonel fiberotomi-CSF (2), Düşük doz lazer tedavisi-DDLT (3), Kontrol (4) olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır (n=10/grup). Tüm gruplarda rotasyonu düzeltilmiş mandibular kesiciler, uygulama sonrası 4 hafta ark teli ile retansiyonda bekletilip, ardından 4 hafta süre ile relapsa bırakılmıştır. Alçı modellerin taranmasının ardından üç boyutlu görüntüler üzerinde ölçümler yapılmıştır. Ortalama relaps yüzdeleri L-CSF grubunda %24.06, konvansiyonel CSF grubunda % 15.77, DDLT grubunda %15.36 ve kontrol grubunda %33.78 olarak bulunmuştur. Lazer destekli CSF grubunda rotasyonel relaps miktarı, konvansiyonel CSF ve DDLT gruplarından daha fazla bulunmuştur. Ayrıca lazer destekli CSF işlemi, konvansiyonel CSF yöntemine kıyasla istatistiksel önemli miktarda daha fazla dişeti çekilmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, haftada 2 defa 4 hafta boyunca diyot lazer ile DDLT uygulaması, konvansiyonel CSF işlemine kıyasla rotasyonel relapsı önlemede etkili bir alternatiftir.
  • Öğe
    Ortognatik cerrahi hastalarının stereofotogrametrik kayıtları üzerinde ebeveynlerin, ortodontistlerin ve cerrahların asimetri algılarının değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Günay, İrem; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu çalışmanın amacı, ortognatik cerrahi hastalarında ve anne-babalarında yüz asimetrisi varlığını tespit etmek ve ebeveynlerin, ortodontistlerin ve ağız, diş ve çene cerrahlarının asimetri algılarını ve bu algının mirror uygulaması ile değişimini araştırmaktır. Çalışma, İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı' na tedavi için başvuran 35 hasta (16 erkek, 19 kadın, yaş ortalaması 18 ± 1.5 yıl) ve ebeveynleri olmak üzere toplam 105 kişi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Üç boyutlu yüz görüntüleri 3dMD vultus (3dMD TM, Atlanta, GA, ABD) yazılımı kullanılarak işlenmiş ve analiz edilmiştir. Ayna görüntülerini oluşturmak için midsagital düzlem belirlenmiştir. Gerçek yüz görüntüsünden, tespit edilen midsagital düzlem kullanılarak sağ tam yüz ve sol tam yüz olacak şekilde iki yeni yüz görüntüsü elde edilmiştir. RMS sapması (asimetri derecesi) tüm yüz ve alt yüz için 3dMD vultus yazılımının yüzey süperpozisyon özelliğini kullanarak ölçülmüştür. Ek olarak, ebeveynler, ortodontistler, oral ve maksillofasiyal cerrahlar tarafından hastaların ilk ve ayna görüntüleri üzerine VAS (görsel analog skala) kullanılarak nitel değerlendirme yapılmıştır. Değişkenlerin normal dağılımdan gelme durumları araştırılırken birim sayıları nedeniyle Shapiro Wilk's'den yararlanılmıştır. Yüz asimetrisini değerlendirmek için parametrik olmayan Kruskal-Wallis testi kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 belirlenmiştir. RMS sapması verileri hastalarda 1,11, annelerde 1,38, babalarda ise 1,40 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda elde edilen VAS bulgularına göre en yüksek skorlar ortodonti öğretim üyelerine aitken ve sonrasında sırasıyla ağız diş ve çene cerrahları, ortodonti asistanları, babalar ve anneler şeklinde sıralanmıştır. Anneler, diğer gruplara göre çocuklarının yüzlerini istatistiksel olarak anlamlı derecede daha simetrik olarak değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada ortognatik cerrahiye ihtiyaç duyan hasta grubunda yüz asimetrisi varlığı kantitatif olarak tespit edilmiştir. Üç boyutlu yumuşak doku analizi, ebeveynlerin yüzlerinin çocuklarından daha asimetrik olduğunu göstermiştir. Mirror uygulaması yüz asimetrisi algısını artıran bir yöntemdir.
  • Öğe
    Sabit ortodontik tedavi gören hastalarda propel cihazı ile diş hareketinin hızlandırılması ve oluşturulan mikro-osteoperforasyonların (MOP) bakteriyemi açısından değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Eren, İlkay; Özdiler, Ferabi Erhan
    Çalışmamızın amacı, Propel cihazı ile keratinize dişetini doğrudan atravmatik şekilde perfore edip, alveolar kemiğin mikro-yaralanmasını sağlayarak diş hareketini hızlandırmak ve oluşturulan mikro-osteoperforasyonların (MOPs) bakteriyemiye yol açıp açmadığının değerlendirmektir. Çalışmaya, 4 adet 1. premolar diş çekim endikasyonu bulunan, 30 (17 kız, 13 erkek) birey dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin ortalama yaşı 16,1±1,9'dur. Bakteriyemi tespiti için işlem öncesi, işlemden 30-60 saniye ve 5 dakika sonrası toplam 3 kez, 20'şer ml kan örneği alınmıştır. Kan örnekleri BacT/ALERT® 3D (bio Merieux, French) aerobik ve anaerobik kan kültür tüplerine inokule edilmiş ve BacT/ALERT® 3D analizöründe mikrobiyolojik değerlendirmesi yapılmıştır. Split-mouth dizayn edilen çalışmada kanın dişin hareket miktarını değerlendirmek için, deney grubuna ortodontik kuvvet ve mikro-osteoperforasyon, kontrol grubuna sadece ortodontik kuvvet uygulanmıştır. Hem maksiller, hem de mandibular kanın dişlere bukkal ve palatinalden uygulanan elastomerik power chain ile toplam 150 gr kuvvet uygulanmıştır. Kanın dişlerin hareket miktarı tedavi öncesi ve mikro-osteoperforasyon uygulamasından 28 gün sonra elde edilen çalışma modellerinde değerlendirilmiştir. İşlem öncesi ve işlemden 30-60 saniye sonrasında alınan kan örneklerinde herhangi bir bakteri üremesi olmamıştır. Mikro-osteoperforasyondan 5 dakika sonra alınan kan örneklerinde 1'inde (%3,6) yüksek mortalilite ve morbidite oranı gösteren bir patojen olan Stestenotrophomonas maltophilia üretilmiştir. Bakteriyemi sonuçları p=0.05 anlamlılık düzeyinde Mc nemar testi ile değerlendirilmiştir. Preoperatif ve post operatif kan örnekleri arasındaki fark istattistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır(p=1). Maksiller kanın dişlere uygulanan mikro-osteoperforasyon uygulaması deney grubunda kontrol grubuna göre insizal, orta ve servikal üçlüde sırasıyla 2,02, 1,82, ve 1,65 kat diş hareketini arttırmıştır. Mandibulada yapılan ölçümlerde insizal, orta ve servikal üçlüde sırasıyla 1,81, 1,90 ve 1,76 kat diş hareketini arttığı görülmüştür. İstatistiksel analizler için Wilcoxon signed rank testi uygulanmıştır. Analizler sonucunda insizal, orta ve servikal üçlüde sırasıyla p değeri maksilla için 0.000, 0.000, ve 0.009; mandibula için 0.000, 0.000, ve 0.001 bulunmuştur (p=0,01). Maksiller ve mandibular kanın retraksiyonunda propel kullanımı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Mikro-osteoperforasyon uygulaması diş hareketini arttırmak için güvenilir, konforlu ve etkin bir yöntemdir. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da oral floradan kan dolaşımına bakteri geçişine neden olabilir. Ortodontistler enfektif endokardit için yüksek risk grubundaki bireylerde çalışırken bu riski göz önünde bulundurmalılar ve mukozal bütünlüğü bozan tüm uygulamalarda antibiyotik profilaksisi uygulamalılardır.
  • Öğe
    Gümüş nanopartiküllerle modifiye edilen ortodontik kompozitin makaslama bağlanma dayanımı ve antibakteriyel özelliklerinin incelenmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Alkan, Refika Saliha Olkun; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu in vitro çalışmada, mineye braketleri yapıştırmak için farklı oranlarda gümüş nanopartikül eklenerek modifiye edilen ortodontik kompozit materyal kullanarak; deney materyallerinin mine dokusuna makaslama bağlanma dayanımını ve streptococcus mutansa karşı antibakteriyel etkinliklerini değerlendirmek amaçlanmıştır. Bu amaçlarla modifikasyon öncesi 10 nm boyutlarında toz halinde bulunan gümüş nanopartiküllerin, ağırlıkça yüzdesi hesaplanarak % 0.1, % 0.3 ve % 0.5 oranlarında Transbond LR adezive ilave edildi ve bir plastik spatula yardımıyla mekanik olarak homojen olana kadar karanlık bir ortamda karıştırıldı. Çalışmamıza periodontal veya ortodontik nedenlerle çekilen toplam 48 diş dahil edildi. Dişler rastgele 4 gruba ayrıldı. 1. gruptaki dişlerde (AgNP1) % 0.1 oranında gümüş nanopartikül içeren kompozit , 2. gruptaki dişlerde (AgNP3) % 0.3 oranında gümüş nanopartikül içeren kompozit , 3. gruptaki dişlerde (AgNP5) % 0.5 oranında gümüş nanopartikül içeren kompozit kullanılarak braketler dişlere yapıştırıldı. 4. grup ise kontrol grubu olarak belirlendi ve modifiye edilmemiş Transbond LR adeziv kullanılarak braketler dişlere yapıştırıldı. Bilgisayar destekli universal test cihazı kullanılarak braketler kopana kadar 1 mm/dak. hızla kuvvet yüklendi. Tüm gruplardaki dişlerin makaslama bağlanma dayanımı ve artık adeziv indeksi (AAİ) değerlendirildi. Grupların antibakteriyel özellikleri ise direkt kontakt testi kullanılarak değerlendirildi. Direkt kontakt testi için doksan altı kuyucuklu kültür kabının duvarları her grupta 8 örnek olacak şekilde test materyalleri ile kaplandı. Streptococus mutans süspansiyonu örneklerin yüzey alanına uygulanarak 37 °C'de bir saat bekletildi. Bakteri üremesi, ısı kontrollü spektrofotometre ile 16 saat boyunca gözlemlendi. Her bir kuyucuktaki üremenin kinetiği her 30 dakikada bir 650 nm düzeyinde sürekli olarak kaydedildi. İstatistiksel değerlendirme SPSS yazılımı (version 16.0, Chicago, IL, ABD) ile yapıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken parametrelerin normal dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirildi. Gruplar arası karşılaştırmalarında tek yönlü ANOVA testi ve farklılığın hangi grup veya gruplardan kaynaklandığının belirlenmesi amacıyla Tukey HSD testi kullanıldı. Ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum gibi tanımlayıcı istatistiksel veriler her grup için hesaplandı. p<0.05 düzeyindeki farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Artık adeziv indeksi (AAİ) skorları ise yüzde olarak incelendi. Gruplar arasında makaslama bağlanma dayanımları karşılaştırıldığında, kontrol grubu, 1. grup (AgNP1) ve 2. grup (AgNP3) arasında istatistiksel düzeyde anlamlı fark tespit edilmedi. 3. grup (AgNP5) un makaslama bağlanma dayanımı ise diğerlerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmakla beraber optimal değerler arasında olduğu tespit edildi (p< 0.01). Direkt kontakt testine göre istatistiksel olarak kontrol grubunda en fazla bakteriyel büyüme gözlenirken, AgNP1 ve AgNP3 arasında anlamlı bir bakteriyel büyüme farklılığı oluşmadığı görüldü. AgNP5 de ise en az bakteriyel büyüme gözlendi (p<0.01). Sonuç olarak ortodontik kompozit materyale gümüş nanopartikül ilavesi ile makaslama bağlanma dayanımından ödün vermeden mine demineralizasyonun azaltılacağı sonucuna varılabilir. Anahtar Sözcükler: gümüş nanopartikül, ortodontik kompozit, makaslama bağlanama dayanımı, antibakteriyel özellikler
  • Öğe
    Türk toplumunda üç boyutlu sefalometrik normların oluşturulması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2017) Özkan, Özüm Daşdemir; Özdiler, Ferabi Erhan
    Ortodontik sefalometrik normların oluşturulması ve incelenmesi için bugüne kadar bir çok klinik ve radyolojik çalışma yapılmıştır. Ancak yapılan bu çalışmaların değerlendirilmesinde kullanılan iki boyutlu lateral sefalogramların net bulgular gösterme konusundaki yetersizlikleri ve gelişen teknolojik imkanların avantajıyla üç boyutlu görüntüleme ve bu görüntülerin analiz yöntemlerini de içeren çalışmalar ön plana çıkmıştır. Elde edilen üç boyutlu verilerin bireyler ve toplumlar arasında farklılık gösterdiği tespit edilmiş ve bu sebepten ülkelerin norm değerlerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalara yönelme söz konusu olmuştur. Bu çalışma, retrospektif bir çalışma olup tek bir merkezden toplanan daha önceden taranmış tam kafa tomografi görüntüleri üzerinden yapılmıştır. Yaşları 18 ile 30 arasında olan, 20 yaş dişleri hariç eksik dişi bulunmayan, dişleri tamamen sürmüş, dengeli yüz profilinde, sınıf 1 molar ilişkilere sahip, ortodontik tedavi görmemiş, sabit fiksasyon plağı bulunmayan bireylerden elde edilmiş KIBT (Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi) görüntülerinin bilgisayar ortamına aktarılan DICOM (Digital Imaging and Communications in Medicine) formatındaki verilerinde, Dolphin Imagine 11.8 bilgisayar yazılımıyla üç boyutlu sefalometrik analizler gerçekleştirilmiştir. KIBT görüntülerinden elde edilen 3B (üç boyutlu) görüntüler üzerinde toplam 61 (34 açısal ve 27 boyutsal ölçüm) parametreye bakılmıştır. Bunlar 41 adet iskeletsel ve 20 adet dişsel ölçümdür. Sonuç olarak 150 birey için 61 değeri içeren ortalama sefalometrik değerler tablosu oluşturulmuştur. Çoğu boyutsal ölçümde erkekler ve kadınlar arasında belirgin farklılıklar olduğu ortalama değerler halinde ilk kez bir veritabanı olarak sunulmuştur. Türk populasyonuna ait KIBT'lara dayanan 3B sefalometrik ilk veri tabanı oluşturulmuştur, literatürde raporlanan geleneksel 2B ve 3B sefalometrik analizlerle doğru ve güvenilir şekilde karşılaştırılabilir niteliktedir. Ayrıca üç boyutlu sefalometri analizleri için yeni ölçüm metotları geliştirme potansiyeline sahiptir. Elde ettiğimiz değerler hastaların dismorfoloji miktarını belirlemede faydalıdır. Aynı zamanda bu değerler ortognatik cerrahi geçiren genç erişkinlerin değerlendirilmesinde referans olarak kullanılabilir.
  • Öğe
    Büyüme gelişim dönemindeki farklı sagittal iskeletsel ilişkiye sahip bireylerde posteroanterior sefalometrik röntgenlerin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Karayaka, Sevil; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu çalışmanın amacı; büyüme gelişim dönemindeki sagittal iskeletsel sınıf 1, sınıf 2 ve sınıf 3 bireylerde posteroanterior sefalometrik radyografiler üzerinde iskeletsel ve dişsel olarak maksiller ve mandibular transvers boyutların incelenerek karşılaştırılmasıdır Çalışmamızda Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na tedavi olmak için başvuran 1842 hastadan çalışma kriterlerine uyan 187 kadın 137 erkek toplamda 314 hastaya ait arşivde kayıtlı lateral sefalometrik, posteroanterior sefalometrik ve el bilek radyografileri retrospektif olarak incelenerek cinsiyet, büyüme gelişim dönemi ve iskeletsel sagittal maloklüzyon tipine göre gruplandırılan hastaların posteroanterior sefalometrik radyografileri üzerinde 6 açısal 11 doğrusal olmak üzere toplamda 17 ölçüm yapılmıştır. Elde edilen veriler SPSS programına aktarılıp, ölçümlerde sagittal malokluzyon grupları arasındaki farklılıklar tek yönlü varyans analizi ile sagittal malokluzyon grupları ile cinsiyet ve büyüme gelişim dönemi arasındaki ilişki ise ayrı ayrı olarak iki yönlü varyans analiziyle incelenmiştir. Sınıf 1, sınıf 2 ve sınıf 3 grupları arasında yapılan karşılaştırmalarda JR-RLO GA B6-6B, ZA-AG-LLO, AZ-GA-RLO, Maksiller oran, Mandibular oran ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Aynı gruplarda ZA-AG-LLO Maksiller oran, Mandibular oran ölçümlerinde ise cinsiyet ve büyüme gelişim dönemi etkisinden bağımsız olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmamızda sagittal sınıf 1, sınıf 2 ve sınıf 3 bireylerin cinsiyet ve büyüme gelişim dönemi etkisinden bağımsız olarak, transvers yönde farklı özellikler gösterdiği, bulunmuştur. Ancak klinisyenler benzer sagittal ilişkiye sahip hastaların farklı transversal yön özelliklerine sahip olabileceğini de bilmelidirler.
  • Öğe
    Dişlerin kalsifikasyon evrelerinin el bilek ve lateral sefalometrik radyografilerdeki maturasyon yöntemleriyle retrospektif olarak karşılaştırılması
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Ünver, Fatma Nazik; Özdiler, Prof. Ferabi Erhan
    Bu çalışma büyüme safhalarının belirlenmesinde maksiller kanin, mandibular ikinci premolar ve mandibular ikinci molar kalsifikasyon evrelerinin yararlı olup olmadığını belirlemek ve bu dişlerin kalsifikasyon evrelerinin iskeletsel gelişim safhaları ile arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmamız yaşları 7-18 yıl arasında değişen 1000 bireyden (540 kadın, 460 erkek) oluşmaktadır. Ortodontik tedavi öncesi teşhis ve tedavi planlaması için alınan lateral sefalometrik, panoramik ve el bilek radyografileri değerlendirilmiştir. Maksiller kanin mandibular ikinci premolar ve mandibular ikinci molar dişler kullanılmıştır. El bilek radyografileri Björk, Grave ve Brown yöntemine göre, lateral sefalometrik radyografiler CVM yöntemine göre değerlendirilmiştir. Dişlerin kalsifikasyon evreleri Demirjian yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. İskeletsel gelişim dönemleriyle dişlerin kalsifikasyon evreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (P<0,05). Dişlerin kalsifikasyon evreleri, el bilek gelişim dönemlerine (0,645>W kat sayısı>0,051) kıyasla CVM dönemleriyle daha yüksek korelasyon (1> W kat sayısı> 0,989) göstermiştir. Demirjian yönteminin F safhası çoğunlukla el bilek radyografilerinde S safhasına kadar, lateral sefalometrik radyografilerde CVM 3 safhasına kadar görülmüştür. İskeletsel gelişim dönemleriyle en yüksek korelasyonu maksiller kanin, en düşük korelasyonu ise mandibular ikinci molar dişler göstermiştir. Bütün bu değerlendirilmeler sonucunda dişlerin kalsifikasyon evrelerinin iskelet gelişim dönemlerine birebir karşılık gelmediği, ancak bireyin pubertal büyüme periyodunun başlayıp başlamadığı konusunda oldukça anlamlı bilgiler verdiği görülmektedir. Dolayısıyla dişlerin kalsifikasyon evreleri ortodontiste ortopedik tedaviyi uygulama zamanını belirlemek için yeterli bilgiler verebilmektedir.
  • Öğe
    Malokluzyonların benlik saygısı ve psikososyal durum üzerindeki etkisi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Turgut, Rana; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu tez çalışmasının amacı, ortodonti kliniğine tedavi talebiyle başvuran adölesan ve genç erişkinlerde malokluzyon şiddeti ve ortodontik tedavi ihtiyacının, psikososyal durum ve benlik saygısı üzerindeki etkisini incelemektir. Çalışmamıza yaş ortalaması 15,76±3,77 olan toplam 135 adölesan ve genç erişkin katılmıştır. Hastaların ağız içi muayeneleri yapılmış ve mevcut panoramik röntgenleri incelenmiştir. Ortodontik tedavi ihtiyacı ve malokluzyon şiddeti Ortodontik Tedavi İhtiyacı İndeksi (IOTN), Tedavi Zorluğunu, Sonucunu ve İhtiyacını Belirleyen İndeks (ICON) ve Dental Estetik İndeks (DAI) modifikasyonu ile belirlenmiştir. Hastalara sunulan anket formlarında Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeğinin (RSES) 4 alt ölçeğine yer verilmiştir (Benlik saygısı, Kendilik Kavramının Sürekliliği, Eleştiriye Duyarlılık ve Depresif Duygulanım). Hastaların psikososyal sağlık durumunu incelemek için de Dental Estetiğin Psikososyal Etkisi Anketi (PIDAQ) kullanılmıştır. İstatistiksel analiz için R istatistik programından yararlanılmıştır. Gruplar arası karşılaştırma tek yönlü varyans analizi (One Way ANOVA) ile yapılmıştır. Kadın ve erkek grupları arasında ortodontik tedavi ihtiyacı bakımından fark bulunamazken (p>0,005), kadınlarda psikososyal etki erkeklere göre önemli derecede fazla bulunmuştur (p=0,013). Hastalar 18 yaş altı ve 18 yaş ve üstü olarak iki gruba ayrıldığında gruplar arası objektif ortodontik tedavi ihtiyacı ve psikososyal etki bakımından fark bulunamamıştır. IOTN DHC ve AC, ICON ve DAI indekslerine göre gruplar arasında PIDAQ skorları bakımından istatistiksel olarak önemli farklar bulunmuştur. Ortodontik tedavi ihtiyacı ve malokluzyon şiddeti daha az olan hastalarda PIDAQ alt başlıkları ve toplam PIDAQ skorları daha düşük bulunmuştur. RSES alt ölçekleri ve toplam skorlar incelendiğinde yaş, cinsiyet ve malokluzyon grupları arasında önemli fark bulunamamıştır. Benlik saygısı skorlarına göre hastalar gruplara ayrıldığında, ICON ve DAI?ye göre gruplar arası önemli fark bulunamazken (p= 0,794 ve p=0,93), toplam PIDAQ skorları benlik saygısı yüksek olan grupta önemli derecede düşük bulunmuştur (p=0,045). 2 Ortodontik tedavi ihtiyacı arttıkça ve benlik saygısı azaldıkça dental estetiğin psikososyal etkisi artmaktadır. Malokluzyon şiddetinin benlik saygısı üzerinde etkisi görülmemiştir. Benlik saygısı oldukça karmaşık bir kavramdır ve benlik saygısının malokluzyon şiddetinden çok diğer psikolojik parametrelerden etkilenebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    İskeletsel sınıf 3 yapıya sahip bireylerin ortognatik cerrahi ya da yüz maskesi ile tedavisinin estetik açıdan değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Kaplan, Yağmur; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu çalışma, İskeletsel Sınıf 3 bireylere uygulanan farklı tedavi yöntemlerinde meydana gelen estetik değişikliğin farklı meslek gruplarındaki panel üyeleri tarafından değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Aynı zamanda profil silüetleri–profil fotoğrafları arasında estetik algı yönünden bir fark olup olmadığının da değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya İskeletsel Sınıf 3, 29 hastanın verileri dahil edilmiştir. Çalışmada hasta arşivindeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası lateral sefalometrik röntgen, profil fotoğrafları ve alçı modelleri kullanılmıştır. Bu hastalardan 10 tanesi çift çene operasyonu, 9 tanesi Le Fort I cerrahisi ve 10 tanesi ise yüz maskesi ile tedavi edilmiştir. Katılımcılara bu hastaların tedavi öncesi ve tedavi sonrası profil ve silüet fotoğrafları gösterilmiştir. Çalışma Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine, Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 5. sınıf Öğrencilerine, ortodontistlere, plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahlara, ağız, yüz ve çene cerrahlarına, diş hekimlerine, kulak, burun, boğaz uzmanlarına, Güzel Sanatlar Fakültesi 4. sınıf öğrencilerine ve Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Bölümünde tedavi gören hasta velilerine uygulanmıştır. Toplamda 180 kişi çalışmaya dahil olmuştur. Elektronik ortamda hazırlanan ankette katılımcıların gösterilen fotoğraflara VAS ölçeği ile puan vermesi istenmiştir. Katılımcıların tedavi sonrası puanları tedavi öncesi puanlarına göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Kadın ve erkek katılımcıların tedavi öncesi ve tedavi sonrası profil fotoğraflarına verdikleri puanlar silüet fotoğraflarına verdikleri puanlara göre daha yüksektir (p<0.05). Profil fotoğraflarına verdikleri puanlarda kadın ve erkek katılımcılar arasında fark bulunmamıştır (p>0.05). Sadece silüet fotoğrafları değerlendirildiğinde erkek katılımcılar kadın katılımcılara göre daha yüksek puan vermiştir (p<0.05). Hasta velileri diğer katılımcılara göre daha yüksek puan vermiştir. 40 yaş ve üzerindeki katılımcılar diğer katılımcılara göre daha fazla puan vermiştir (p<0.05). Katılımcılar hem profil hem silüet fotoğraflarında yüz maskesi ile tedavi olan hastalara ortognatik cerrahi ile tedavi olan hastalara göre daha az puan vermişlerdir (p<0.05).Sonuç olarak katılımcılara göre bu örneklem grubundaki hastaların tedavi yöntemi ne olursa olsun tedavi sonunda değişik değerlerde yüz estetiği artmıştır. Fakat yüz estetiği sadece tek bir yüz özelliğine sahip değildir. Yüz estetiği yüzün özelliklerinin ayrı ayrı ve onları kombine ederek açıklamak için oldukça karmaşık bir konudur. Anahtar Sözcükler: Estetik, görsel analog skala, iskeletsel Sınıf III, ortognatik cerrahi, panel, profil, silüet, yüz maskesi,
  • Öğe
    Büyüme gelişim dönemindeki sınıf I iskeletsel ilişkiye ve farklı dişsel çapraşıklık düzeylerine sahip bireylerde posteroanterior sefalometrik röntgenlerin değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Garipbaş, Rifat Selçuk; Akdeniz, Berat Serdar
    Bu retrospektif çalışmanın amacı, kliniğimizde rutin olarak çekilmiş olan posteroanterior sefalometrik radyograflardan elde edilen iskeletsel ve dişsel ölçümler ve cinsiyetin dişsel çapraşıklık üzerine etkisini incelemektir. Çalışmamızda Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na tedavi olmak için başvuran 1842 hastadan çalışma kriterlerine uyan 36 kadın 24 erkek toplamda 60 hastaya ait arşivde kayıtlı lateral sefalometrik, posteroanterior sefalometrik, el-bilek radyografileri ve alçı modeller retrospektif olarak incelendi. Cinsiyet ve dişsel çapraşıklık tipine göre gruplandırılan hastaların alçı modelleri üzerinde dişsel çapraşıklık analizi yapılarak üst ve alt çenelerdeki çapraşıklık miktarı belirlenmiş 5 mm'nin üzerinde çapraşıklığı bulunan bireyler şiddetli çapraşıklık grubuna, 5 mm'den az çapraşıklığı olan bireyler ise hafif çapraşıklık grubuna dahil edilmiştir. Şiddetli çapraşıklık ve hafif çapraşıklık grubunda 30'ar birey incelenmiştir. Posteroanterior sefalometrik radyografileri üzerinde bir açısal dokuz doğrusal toplamda on farklı ölçüm yapılmıştır. Elde edilen veriler SPSS Statistics 20 (IBM Co. Armonk, NY, USA) programına aktarılmış, istatistiksel anlamlılık sınırı olarak p<0.05 kabul edilmiş ve dişsel çapraşıklık gruplarıyla cinsiyet arasındaki ilişki iki yönlü varyans analiziyle incelenmiştir. Üst çene dişsel çapraşıklık düzeyi şiddetli olan bireylerin üst çene genişlik, alt çene genişlik ölçümleri cinsiyetten bağımsız olarak azalmış olduğu, sağ üst-alt büyük azı dişler arası yatay mesafe ölçümlerinde cinsiyetten bağımsız olarak artmış olduğu görülmüştür.Alt çene dişsel çapraşıklık düzeyi şiddetli olan bireylerin üst çene genişlik, alt çene genişlik, alt büyük azı dişler arası genişlik ölçümleri cinsiyetten bağımsız olarak azalmış olduğu, sağ üst-alt büyük azı dişler arası yatay mesafe ölçümlerinde cinsiyetten bağımsız olarak artmış olduğu görülmüştür. Çalışmamızdaki üst çene genişlik ve alt çene genişlik ölçümlerinden hem üst çene hem alt çene için şiddetli çapraşıklık gruplarında anlamlı farklılıklar bulunmaktadır. Bazı vakalarda şiddetli çapraşıklığın nedeni iskeletsel veya dişsel darlık kaynaklı olabilir. Anahtar Sözcükler: Çapraşıklık, posteroanterior sefalometrik grafi, transvers ölçümler, Sınıf 1
  • Öğe
    Farklı iskeletsel anomaliye sahip ortodontik hastalarda servikal vertebra anomalilerinin sefalometrik değerlendirmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2018) Adışen, Şirin Rabia; Özdiler, Ferabi Erhan
    Kraniyovertebral bölge ve servikal vertebraların değerlendirilmesi ortodonti pratiğinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çok yaygın olmamakla birlikte servikal vertebralarda anatomik ve morfolojik anomaliler gözlenebilir. Bu anomaliler, kraniyofasiyal sendromlar, non-sendromik konjenital anomaliler, dudak-damak yarıkları, obstrüktif uyku apnesi ve çeşitli ortodontik maloklüzyonlar ile ilişkilendirilmiştir. Kraniyofasiyal morfoloji (maksilla ve mandibula) ile bu anomaliler arasındaki ilişkinin mezenşimin gelişimsel bir bozukluğundan kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Çünkü bu yapılar benzer paraaksiyal mezodermden köken alırlar. Çalışmamızda amaç; servikal vertebra anomalilerinin farklı iskeletsel anomaliye sahip ortodontik hastalarda görülme sıklığını karşılaştırmak ve üst hava yolu boyutu ile vertebra anomalileri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Çalışmamızda Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na başvuran 7-49 yaş aralığında 2062 hastanın (1225 Kadın, 837 Erkek) arşivde kayıtlı lateral sefalometrik radyografileri retrospektif olarak incelendi. Çalışma kriterlerine uyan 1856 hastanın yaşı, cinsiyeti, büyüme ve gelişim dönemi, iskeletsel anomali tipi, vertebra anomalisi varlığı ve üst hava yolu alanı kaydedildi. Elde edilen veriler SPSS programına aktarıldı. Anomalilerin gruplar arası görülme sıklığının karşılaştırılmasında Ki-Kare testi kullanıldı. Hava yolu ölçümlerinin karşılaştırılmasında ise parametrik testlerden yararlanıldı. Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş aralığı 7-49, yaş ortalaması 13,8 ± 3,7 olarak bulundu. Servikal vertebra anomalisi prevalansı %45,7 olarak tespit edildi. Prevalans cinsiyetlere göre incelendiğinde kadın ve erkekler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.72). Büyüme gelişim dönemini tamamlamış hastalarda ise SVA prevalansı, tamamlanmamış hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek oranda bulundu (p=0.004). İskeletsel anomaliler arası ise SVA prevalansında anlamlı farklılık tespit edilmedi (p=0.89). Servikal vertebra anomalisi bulunan hastaların hava yolu ölçümleri ile bulunmayan hastalar arası istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.718). Geniş bir hasta popülasyonu üzerinde yürütülen bu çalışmada servikal vertebra anomalisi prevalansı yüksek oranda bulunmuştur. Ancak gruplar arası prevalans değerlerinde ve hava yolu ölçümlerinde farklılık bulunmaması, servikal vertebra anomalilerinin etiyolojisinde iskeletsel anomali tipinin ve üst hava yolu boyutunun direkt bir etkisi olmadığına işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler: Servikal Vertebra Anomalisi, Füzyon, Dehissens, Posterior Pontikül, Lateral Sefalometrik Radyografi, Orofaringeal Hava yolu, İskeletsel Anomali.
  • Öğe
    Farklı sagittal iskeletsel ilişkiye sahip bireylerde posteroanterior sefalometrik ve lateral sefalometrik röntgenlerde anatomik landmark belirleme hatalarının değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Eşen, Gözde; Özdiler, Ferabi Erhan
    Amaç: Bu retrospektif çalışmanın amacı, kliniğimizde rutin olarak çekilmiş olan posteroanterior sefalometrik ve lateral sefalometik radyograflar üzerinde landmark belirleme hatalarının değerlendirilmesi ve farklı sagittal iskeletsel ilişiye sahip bireyler arasında landmark işaretleme hatalarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na tedavi olmak için başvuran hastalar arasından çalışma kriterlerine uyan bireylere ait, arşivde kayıtlı toplam 65 adet posteroanterior sefalometrik, 80 adet lateral sefalometrik radyograf, el-bilek radyografileri retrospektif olarak incelendi. İskeletsel maloklüzyon tipine göre gruplandırılan hastaların radyografları üzerinde, literatürde daha önce tanımlanmış olan ve analizlerde en sık kullanılan toplam 34 posteroanterior landmark noktası ve 18 lateral sefalometrik landmark noktası aynı gözlemci tarafından 1 ay arayla iki defa işaretlendi. İki ortodonti uzmanı tarafından da işaretlenen landmark noktalarının x ve y koordinat değerleri arasında gözlemci içi ve gözlemciler arası hatalar incelendi. Gözlemci içi güvenilirlik sınıf içi korelasyon katsayısı ile değerlendirildi ve gruplar arasındaki karşılaştırma Kruskal Wallis çoklu karşılaştırma testi ile yapıldı. Bulgular: Posteroanterior sefalometrik radyografilerde dental landmark noktalarında işaretleme hataları iskeletsel landmark noktalarına göre daha fazla bulunmuştur. Posteroanterior radyografilerde landmark işaretlemesinde dental noktalar arasında en düşük hata oranı alt kesici orta noktasında (IPL) bulunmuştur. Posteroanterior landmark noktaları arasında A6, 6B, Msl ve Jl noktaları hem vertikal hem de horizontal olarak hata oranı yüksek olan noktalardır. Lateral sefalometrik radyografiler değerlendirildiğinde x ekseni koordinatında en yüksek sapma; Cs, ANS ve A noktasında bulunmuştur. Y ekseni koordinatında ise en yüksek sapma Pt noktasında ve B noktasında bulunmuştur. Sonuç: Landmark noktalarının çoğunun işaretlemesinde kendine özgü zorluklar ve x, y koordinatlarının belirlenmesinde belirgin farklılıklar vardır. Bazı noktaların vertikal ya da horizontal konumunun belirlenmesi zordur. Üç farklı iskeletsel grup arasında landmark noktalarının belirlenmesinde bazı landmark noktalarında farklılık olmakla beraber birçok noktada bu fark 0.56 mm'yi geçmediğinden klinik olarak önemi tartışmalıdır. Anahtar Sözcükler: Landmark belirleme hataları, posteroanterior sefalometri, lateral sefalometri
  • Öğe
    İskeletsel anomalilerin panoramik radyografi ile değerlendirilmesi
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Evli, Perihan Dalgalı; Özdiler, Ferabi Erhan
    Bu retrospektif çalışmanın amacı, hastaların teşhis ve tedavi planlaması sırasında maruz kaldıkları radyasyon miktarını azaltabilmek için lateral sefalometrik radyografilere göre daha geniş bir kullanım alanı ve yüzdesi olan panoramik radyografilerin sefalometrik radyografiye alternatif olup olamayacağını araştırmak, çenelerin sagital ve dikey yön ilişkisini belirlemede panoramik radyografinin etkinliğini ölçmektir. Araştırmamıza Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı arşivinden seçilmiş büyüme ve gelişimi tamamlanmış vakalardan toplam 135 birey dahil edilmiştir. Hastaların gruplandırmaları sagital (ANB) ve vertikal (SN/GoMe) değerleri göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Araştırmaya dahil edilen bireyler iskeletsel sınıf 1 (0 ? ANB < 4°), iskeletsel sınıf 2 (ANB ? 4°) ve iskeletsel sınıf 3 (ANB < 0°) olarak gruplara ayrılmıştır. Her grup 15 hipodiverjan (SN/GoMe<26°), 15 normodiverjan (25° < SN/GoMe < 38°) ve 15 hiperdiverjan (38° < SN/GoMe) bireyden oluşmaktadır. Her 15 kişilik alt grupta 8 kız ve 7 erkek birey bulunmaktadır. Çalışmamızda tedavi başında alınmış lateral sefalometrik ve panoramik filmler kullanılmıştır. Bu filmler üzerinde açısal, boyutsal ve oransal ölçümler yapılmıştır. Verilerin analizi için SPSS Statistics 20 (IBM Co. Armonk, NY, USA) paket programı kullanılmıştır. Sürekli değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı birlikteliğin olup olmadığı Pearson'un Korelasyon testi ile incelenmiştir. Sefalometrik ve panoramik filmlerde aynı olan ölçümlerin uyumunun istatistiksel olarak anlamlılığını incelemek amacıyla Sınıf İçi Korelasyon Katsayısı Analizi (Intraclass correlation Coefficient/ICC) kullanılmıştır. Panoramik filmlerde, her bir sınıf içerisinde sağ ve sol taraf ölçüm ortalamalarının arasındaki farkın istatistiksel anlamlılığı bağımlı gruplarda t testi ile analiz edilmiştir. Sınıflar arasında panoramik film ölçüm ortalamaları yönünden farkın önemliliği tek yönlü varyans (One-Way ANOVA) analizi ile değerlendirilmiştir. Gonial açının panoramik ve sefalometrik radyografilerdeki uyumu, sağ ve sol değerler arasındaki uyum panoramik gonial açının güvenle kullanılabileceğini göstermektedir. Panoramik radyografilerde sağ taraf ölçümleri sol taraf ölçümlerine göre daha yüksek bulunmuştur. Panoramik radyografilerde ölçümlen CoANSCo açısının ortalama değerleri gruplar arasında farklılık göstermektedir. CoANSCo açısının ortalama değeri iskeletsel sınıf 1 yapıya sahip bireylerde 162.02±7.62 , iskeletsel sınıf 2 yapıya sahip bireylerde 166.49±5.19 , iskeletsel sınıf 3 yapıya sahip bireylerde 157.40±7.52 olarak bulunmuştur. CoANSCo açısının ortalama değerleri iskeletsel sınıf 2 bireylerde en yüksek, iskeletsel sınıf 3 bireylerde en düşüktür. CoANSCo açısı ile ANB açısı arasında pozitif yönlü korelasyon bulunması CoANSCo açısına bakarak sagital yönde sınıflama yapılabileceğini düşündürmektedir. Ancak CoANSCo açısı ile SN/GoMe açısı arasında sadece iskeletsel sınıf 2 yapıdaki bireylerde korelasyon tespit edildiği için CoANSCo açısının dikey yön tahmininde kullanılabilecek bir açı olmadığı sonucuna varılmıştır. CoANSCo açısı sadece iskeletsel sınıf 2 yapıdaki bireylerde dik yön hakkında fikir verebilir. Sefalometrik ve panoramik radyorafilerde yapılan oransal ölçümlerin uyumu yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak panoramik radyografiler sefalometrik radyografilere tam olarak alternatif olamamaktadır; ancak panoramik radyografiler ile sadece dişsel değil, sınırlı da olsa iskeletsel boyutta tahminler yapılabilmektedir. Anahtar Sözcükler: iskeletsel anomali, panoramik radyografi, sefalometrik radyografi
  • Öğe
    Ortodontik hasta kooperasyon ölçeğinin Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2019) Köse, Eda Bakır; Özdiler, F. Erhan
    Ortodontik hasta kooperasyonunu değerlendiren, Türkçe'ye çevrilmiş, geçerlilik ve güvenilirliği kanıtlanmış bir ölçek bulunmamaktadır. Amacımız ortodontik hasta kooperasyon ölçeğinin dilimize kazandırılması ve ülkemizde geçerli olup olmadığının ispatlanmasıdır. Çalışmanın, Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda en az 6 aydır tedavi görmekte olan, kendisi ve/ya ebeveyni bu çalışmaya katılmayı kabul eden hastalardan oluşması planlanmıştır. Çalışma grubu 211 hastadan oluşturulmuştur. Orijinal makale yazarlarından gerekli izinler alındıktan sonra ölçek maddeleri kapsam geçerliği için uzman görüşlerine sunuldu. Elde edilen veriler SPSS Statistics 20 (IBM Co. Armonk, NY, USA) programına aktarıldı, istatistiksel anlamlılık sınırı olarak p<0.05 kabul edildi ve kategorik ölçümlerin gruplar arasında karşılaştırılmasında Ki Kare test istatistiği kullanıldı. Gruplar arasında sayısal ölçümlerin karşılaştırılmasında varsayımların sağlanması durumunda bağımsız gruplarda T testi, varsayımların sağlanmaması durumunda ise Mann Whitney U testi kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen sayısal ölçümleri ikiden fazla grup arasında genel karşılaştırmada Kruskal Wallis testi kullanıldı. Ölçeğin test-tekrar güvenirliliği için 3 ay arayla iki kez uygulanan ölçeğin Pearson korelasyon katsayısı ve iç tutarlılığı için Cronbach Alfa katsayısı hesaplanmıştır. Faktör analizi sonucunda ölçeğin 3 faktörlü olduğu anlaşılmıştır. Madde 3 ve Madde 4'ün, kapsam geçerlik oranlarının düşük olduğu, madde-toplam puan korelasyon katsayılarının kabul edilebilirlik sınırından düşük olduğu, bu maddeler çıkarıldığında Cronbach Alfa değerlerinin yükseldiği, bu maddelerin diğer maddeler ile aralarındaki korelasyon katsayılarında negatif değerlerin yoğun olduğu bulunmuştur. Bu nedenle madde 3 ve 4'ün ölçekten çıkartılmasına karar verilmiştir. Ölçeğin iki faktörlü olarak kullanımının geçerli ve güvenilir olduğu bulunmuştur.