Yazar "Akarsu, Cengiz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 28
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Absence of estrogen and progesterone receptors around the affected vessels of angioma serpiginosum - Case report(Adis Int Ltd, 2006) Erkek, Emel; Bozdoğan, Önder; Akarsu, Cengiz; Atasoy, Pınar; Koçak, MukadderAngioma serpiginosum is a disorder of dilated superficial dermal capillaries. The disease is considered by some authors to be a consequence of increasing levels of estrogens. We present a case of angioma serpiginosum in a 46-year-old White woman. The lesions consisting of red-purple puncta were grouped as vaguely annular and angular patches with serpiginous borders, located on the right side of the neck, the right side of the abdomen, and on the left arm. Histopathologic examination revealed clusters of dilated capillaries in the dermal papillae, without endothelial proliferation. Periodic acid-Schiff (PAS) stain-positive deposits were noted around the affected blood vessels. However, immunohistochemical analysis revealed the absence of estrogen and progesterone receptors within the involved blood vessels. Hormonal assays were also normal. Our observations suggest that a hormonal stimulus probably plays no role in the pathogenesis of angioma serpiginosum. The significance of PAS-positive deposits as a diagnostic marker for angioma serpiginosum needs further confirmation.Öğe Allerjik rinit tedavisinde kullanılan topikal nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncına etkisi(2001) Taner, Pelin; Muluk, Nuray Bayar; Akarsu, Cengiz; Koç, CanAllerjik rinit sık tekrarlayan ve tedavisi uzun sürebilen bir hastalıktır. Allerjik rinit tedavisinde topikal nazal kortikosteroidler önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda inhaler/nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncında artmaya yol açabildiğine yönelik çalışmalar yayınlanmaktadır. Bu çalışmada aller/ik rinit tedavisinde yeni bir seçenek olarak sunulan mometazon furoat ile daha önce piyasaya sürülmüş olan budesonidin göz içi basıncı üzerindeki kısa ve uzun dönem etkileri araştırılmıştır. Allerjik rinit nedeniyle, 6 hafta süre ile mometazon furoat tedavisi verilen 29 olgu ile budesonid tedavisi verilen 20 olgu göz içi basıncı değişiklikleri yönünden ortalama 50 gün ( 40-58 gün) izlendi. Her iki gruptaki olguların göz içi basınçları ilaç tedavisi başlanmadan önce, 6 haftalık tedavi bitiminde ve tedavi bitiminden sonraki 1. ayda ölçüldü. Her iki grupta (Mometazon furoat ve budesonid) tedavi öncesi ve sonrası; ve tedavi öncesi ve tedavi sonrası 1. aydaki kontrolde; ve gruplar arasında tedavi öncesi, sonrası ve tedavi sonrası 1. ayda ölçülen göz içi basınçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı.Bu bulgular ışığında, allerjik rinit tedavisinde 6 hafta süre ile uygulanan topikal nazal kortikosteroidlerin, göz içi basıncında artışa yol açmadıkları düşünüldü.Öğe Anoftalmik sokette bakteri kolonizasyonu(2003) Taner, Pelin; Yazıcı, Bülent; Akarsu, Cengiz; Demirbaş, Engin; Ergin, AhmetAmaç: Anoftalmik sokette konjonktiva florasını araştırmak ve protez bakım özelliklerinin flora üzerine etkisini incelemek. Gereç-Yöntem: Bu çalışma göz protezi kullanan ve akıntı yakınması olan 39 hastayı (27 erkek, 12 kadın, ortalama yaş: 34,5) içerdi. Tüm hastalarda alt forniks konjonktivasmdan sürüntü materyali alınarak, çeşitli besiyerlerine ekim yapıldı. Göz protezinin kullanım süresi, protezi yenileme ve temizleme sıklığı kaydedildi. Bulgular: Oniki hastada (%31) birden fazla bakteri saptanmasına karşın; 7 hastada (%17) kültürde üreme izlenmedi. Alınan kültürlerin %73'ünde gram pozitif, %27'sinde ise gram negatif bakteriler ürerken; en sık saptanan bakteriler, Staphylococcus Epidermidis (%27) ve Staphylococcus Aureus'tu (%9). On yıl veya daha uzun süreden beri protez göz takanlarda ve bu süre içinde göz protezini yenilememiş hasta grubunda, gram (-) bakteri üreme sıklığı, anlamlı ölçüde daha fazlaydı (P0,009). Göz protezini 1-2 günde bir çıkarıp temizleyen hasta grubuyla, bu işlemi daha uzun aralıklarla yapan hasta grubu arasında bakteri üreme oranları açısından anlamlı bir farklılık yoktu (P0.05). Sonuç: Anoftalmik sokette konjonktival mikroorganizma çeşitliliği, normal konjonktivaya kıyasla farklılık göskımıyla ilişkili olabilir.Öğe Behçet Hastalığı'nda uzun süreli siklosporin-A tedavi yaklaşımının etkinliği(2004) Taner, Yılmazbaş Pelin; Akarsu, Cengiz; Dervişoğulları, Mehmet Serdar; Ergin, AhmetAmaç: Behçet hastalığına bağlı göz tutulumunun tedavisinde uzun süreli ve düşük doz cylosporin-A (Cs-A) tedavisinin etkinliğini ve güvenilirliğini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D.'da, ortalama 32.4 ay (18-40 ay) Cs-A tedavisi almış olan 12 oküler Behçet hastasının 24 gözü çalışma kapsamına alındı. Tüm hastalarda tam oftalmik ve sistemik muayeneyi takiben, tam kan, tam idrar, karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerinden oluşan kan biyokimyası incelemeleri yapıldı. Göz tutulumunun ne zamandır mevcut olduğu, daha önce kullanılan sistemik ilaçlar ve yılda geçirilen atak sayısı kayıt edildi. Beş mg/kg/gün dozda Cs-A ile tedaviye başlandı ve ortalama 2 ay içinde 3mg/kg/gün dozuna geçildi. Atak gözlenen olgularda tedaviye oral prednizon (0.8 mg/kg/gün) eklendi ve atağın hafiflemesi ile birlikte uygun doz düşümü ile kesildi. Tedavi süresince kan basıncı, tam kan, tam idrar ve kan biyokimyası ölçümleri düzenli olarak yinelendi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 22-36 yıl arasında değişmekteydi (ortalama 28.9 yıl). Tüm olgularda iki taraflı göz tutulumu izlendi. Tedavi öncesi, hasta başına düşen yıllık atak sayısı ortalama 2.60.8 iken, tedavi sonrasında 0.60.5'di ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı (p0.001). Görme keskinliği 5 hastanın 10 gözünde artarken (%41.7), 6 hastanın 12 gözünde (%50) değişiklik olmadı. Bir hastada ise görme keskinliği optik atrofi ve katarakt nedeniyle azalmıştı. Sonuç: Uzun süreli, düşük doz Cs-A tedavisi, nüksleri azaltmada ve görmenin korunmasında etkin ve güvenilir bir tedavi yöntemidir.Öğe Bilateral Optic Neuritis After Influenza Vaccination(Informa Healthcare, 2010) Tan, Funda Uysal; Akarsu, Cengiz; Gullu, Reyhan; Kansu, TulayOptic neuritis is a rare complication of vaccination. We report a 55-year-old woman who presented with bilateral optic neuritis following influenza vaccination. The patient has typical features of acute optic neuritis with acute visual loss, periocular pain, visual defects, full recovery of vision after 6 months, and the absence of deterioration after withdrawal of corticosteroids. Considering the absence of oligoclonal bands in the cerebrospinal fluid analysis and the nonexistence of lesions resembling multiple sclerosis (MS) in cranial magnetic resonance imaging, the case at present does not appear to be associated with MS.Öğe Bilateral upper eyelid edema in Melkersson-Rosenthal syndrome(Lippincott Williams & Wilkins, 2005) Akarsu, Cengiz; Atasoy, Pınar; Erdoğan, Sibel; Koçak, MukadderMelkersson-Rosenthal syndrome is an uncommon disorder characterized by a triad of facial nerve palsy, orofacial edema, and fissured tongue. A 42-year-old woman with Melkersson-Rosenthal syndrome presented with painless, nonpitting, bilateral asymmetric upper eyelid edema. The left eyelid was a bit larger than the right eyelid. CT and MRI demonstrated periorbital soft tissue thickening compatible with the microscopic findings of infiltration of lymphocytes, edema, and cystic dilatation of lymphatic vessels. After treatment by systemic doxycycline and corticosteroid, she showed some improvement of the eyelid edema. Isolated bilateral eyelids swelling may be observed in Melkersson-Rosenthal syndrome. In the case of unexplained nonpitting eyelid edema, biopsy should be performed.Öğe Brimonidinin açık açılı glokomda retrobulber dolaşıma etkisi(2004) Akarsu, Cengiz; Bilgili, Karadeniz Yasemin; Taner, Pelin; Ergin, AhmetAmaç: Tek damla %0.2 brimonidinin (Alphagan) primer açık açılı glokomda retrobulber dolaşım üzerine etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Daha önce göz içi basıncını azaltıcı ilaç kullanmayan, 21 bilateral primer açık açılı glokomlu olgunun 42 gözü plasebo kontrollü prospektif çalışmada irdelendi. Her olgunun rasgele seçilen bir gözüne tek damla brimonidin, diğer gözüne ise serum fizyolojik damlatıldı. İlaç uygulaması öncesi retrobulber kan akım hızları renkli Doppler ultrasonografi ile, göz içi basınçları Goldmann tonometre ile, sistemik kan basınçları sfingomanometre ile, kalp atım hızları ise radial arter palpasyonu ile saptandı. Tüm ölçümler ilaç uygulamasından 2 ve 8 saat sonra tekrarlandı. Bulgular: Brimonidin uygulanan gözlerde, göz içi basıncında 2. ve 8. saatte anlamlı düşüş gözlendi (p0.001). Brimonidin, oftalmik, posterior silier ve santral retinal arter kan akım hızlarında anlamlı değişikliğe neden olmadı (p0.05). Sistolik (p0.71), diyastolik (p0.07) kan basınçları ile kalp atım hızı (p0.82) 8 saat boyunca klinik ve istatistiksel olarak anlamlı değişiklik göstermedi. Sonuç: Tek damla brimonidin, primer açık açılı glokomlu olgularda göz içi basıncını anlamlı şekilde düşürmekte ve bu etki 8 saat süresince devam etmektedir. Ancak, tek damla brimonidin retrobulber dolaşımı etkilememektedir.Öğe Cerebral haemodynamics in patients with pseudoexfoliation glaucoma(Nature Publishing Group, 2005) Akarsu, Cengiz; Ünal, BirsenPurpose To evaluate the cerebral haemodynamics in patients with pseudoexfoliation glaucoma. Methods A total of 19 consecutive patients with pseudoexfoliation glaucoma and 19 age- and sex- matched healthy volunteers were recruited in a prospective comparative study. The affected eye in patients with unilateral glaucoma and the eye with more advanced lesions in patients with bilateral glaucoma were included in the study, and the ipsilateral middle cerebral arteries (MCA) were evaluated. While in the controls, the study eye and the ipsilateral MCA were chosen randomly. Measurements included systemic arterial pressure, heart rate, intraocular pressure (IOP), and transcranial colour Doppler parameters, including peak systolic velocity (PSV), end-diastolic velocity (EDV), time-averaged maximum velocity (TAMAX), resistivity index (RI), and pulsatility index (PI). Results The mean PSV, EDV, and TAMAX were significantly lower in the patients with pseudoexfoliation glaucoma than in healthy controls (P < 0.001, < 0.001 and < 0.001, respectively). Additionally, patients with pseudoexfoliation glaucoma had significantly higher PI and RI than healthy controls (P = 0.001 and 0.04, respectively). Systolic and iastolic blood pressures (P = 0.19 and 0.91, respectively) and heart rate (P = 0.06) were not different between the groups. The mean IOP were significantly higher in the glaucoma patients compared with the controls (P < 0.001). Conclusion This study suggests that pseudoexfoliation glaucoma is associated with a reduction in the blood flow velocity and elevation in the resistance of the MCA.Öğe Cerebral hemodynamics in ocular hypertension(Springer, 2005) Akarsu, Cengiz; Bilgili, Yasemin Karadeniz; Ünal, Birsen; Taner, Pelin; Ergin, Ahmet; Kara, Simay AltanPurpose: To evaluate the cerebral blood flow velocity in patients with ocular hypertension. Material and methods: Twenty-four ocular hypertensive patients and 24 age- and sex-matched healthy volunteers were recruited in a prospective comparative study. All subjects had normal findings on full-threshold visual field tests and clinically normal optic nerves. All patients with ocular hypertension had an intraocular pressure (IOP) of > 21 mmHg on three separate occasions without treatment. Systolic and diastolic blood pressure by cuff, heart rate by palpation, IOP by Goldmann applanation tonometry, central corneal thickness by ultrasound pachymetry, blood flow velocities, and pulsatility index of the ipsilateral middle cerebral artery by transcranial color Doppler were measured. Results: Systolic and diastolic blood pressures ( P= 0.40 and P= 0.45, respectively), heart rate ( P= 0.30), and central corneal thickness ( P= 0.23) were similar in each group. Peak and end-diastolic blood flow velocities in the middle cerebral artery did not differ between ocular hypertensives and controls ( P= 0.37 and P= 0.87, respectively). In addition, pulsatility index did not significantly differ between ocular hypertensives and controls ( P= 0.61). Conclusions: The results of this study suggest that ocular hypertension is not associated with reduction in blood flow velocity and elevation of resistance in the middle cerebral artery.Öğe Changes in cerebral and ocular hemodynamics in Behget's disease assessed by color-coded duplex sonography(Elsevier Ireland Ltd, 2006) Yılmaz, Sevda; Akarsu, CengizAim: To quantify the cerebral and retrobulbar hemodynamics in Behqet's disease with and without ocular involvement and compared with that of healthy controls. Materials and methods: Of 5 1 people studied, 17 had Behqet's disease with ocular involvement, 17 had Behqet's disease without ocular involvement, and 17 were healthy controls. A single eye was examined in each patient. Peak systolic velocity (PSV), end-diastolic velocity (EDV), time-averaged maximum velocity (Tamax), and resistance index (RI) were evaluated in the ophthalmic (OA), posterior ciliary (PCA), central retinal (CRA) and middle cerebral artery (MCA). Additionally, the average blood flow velocities in the central retinal vein (CRV), and acceleration time (AT) and pulsatility index (PI) in the MCA were calculated. Results: The mean EDV in the PCA was 25% lower and RI was higher in patients with ocular involvement of BD than in patients without involvement (p = 0.006 and p = 0.005, respectively) and in healthy controls (p = 0.003 and p = 0.004, respectively). Differences were smaller in comparisons of the CRA and absent on comparisons of the OA and MCA. The acceleration time of the MCA was significantly higher in patients with Behqet's disease than in healthy controls (p = 0.03). Conclusion: This study suggests that the flow hemodynamics in retrobulbar circulation has more altered Behcet's disease with ocular involvement than without ocular involvement and healthy control. Additionally, the cerebral hemodynamic might be affected in patients with Behqet's disease compared with healthy controls. (c) 2006 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Öğe Clinical and histopathological findings in Bannayan-Riley-Ruvalcaba syndrome(Mosby, Inc, 2005) Erkek, Emel; Hizel, Selda; Şanlı, Cihat; Erkek, A. Bülent; Tombakoglu, M; Bozdoğan, Önder; Akarsu, CengizBannayan-Riley-Ruvalcaba syndrome is a rare autosomal dominant genodermatosis with the classical triad of macrocephaly, genital lentiginosis, and intestinal polyposis. Characteristic mucocutaneous manifestations include vascular malformations, lipomatosis, speckled lentiginosis of the penis or vulva, facial verrucae-like or acanthosis nigricans-like lesions, and multiple acrochordons of the neck, axilla, and groin. We present a case of Bannayan-Riley-Ruvalcaba syndrome with macrocephaly, abnormal facies, lipoma, tender and painful arteriovenous hemangiomas, lymphangiokeratomas, musculoskeletal abnormalities, and localized myopathy. We also describe previously unreported findings, including peripheral neuropathy, punctate cystic changes in acral tubular bones, and enostosis of talus. Bannayan-Riley-Ruvalcaba syndrome needs recognition by dermatologists because affected patients may present with mucocutaneous and subcutaneous lesions that may simulate other dermatological disorders.Öğe Diabetik makulopatide argon lazer fokal ve grid fotokoagülasyon sonrası görsel sonuçlarımız ve tedavinin başarısını etkileyen faktörler(2001) Taner, Pelin; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Vural, EceAmaç: Diabetik makulopati nedeniyle argon lazer fotokoagülasyon uyguladığımız olgularımızı değerlendirmek, tedavinin başarısını ve son görmeyi etkileyen faktörleri incelemek. Gereç-Yöntem: Diabetik makulopati nedeniyle argon lazer fotokoagülasyon uyguladığımız 31 hastanın 58 gözü retrospektif olarak incelendi. Tüm olguların tedavi öncesi ve sonrası renkli fundus fotoğrafı ve fundus floresein anjiografisi çekildi. Bunun yanısıra tüm olgular Dahiliye kliniğine konsülte edildi ve açlık kan şekeri, hipertansiyon ve sistemik damar hastalığı incelendi. Fokal makulopati saptanan 30 göze fokal, diffüz makulopati saptanan 28 göze grid tarzı argon lazer uygulandı. Olguların tedavi öncesi ve sonrası görme keskinlikleri değerlendirildi. Bulgular: Otuz yedi gözde (%63.8) nonproliferatif diabetik retinopati, 21 gözde (%36.2) proliferatif diabetik retinopati saptandı. Fokal makula ödemi saptanarak fokal lazer uygulanan hasta grubunda; 12 (% 40) gözde görme keskinliğinde artma, 18 (% 60) gözde korunma belirlenirken, hiçbir gözde görme keskinliğinde azalma izlenmedi. Diffüz makula ödemi saptanarak grid lazer uygulanan hasta grubunda ise görme keskinliğinde 3 gözde (% 10.7) artma, 18 göz de (%64.3) korunma ve 7 gözde (%25) ise azalma saptandı. Açlık kan şekeri yüksek olan olgularda, hipertansiyon ve sistemik damar hastalığının eşlik ettiği olgularda tedaviye yanıtın istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düştüğü belirlendi. Sonuç: Diabetik makulopatili olgularda lazer uygulaması sonrasında büyük oranlarda görme korunmaktadır. Sistemik sorunların eşlik ettiği olgularda tedaviye yanıt azalmaktadır.Öğe Doğumsal nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan olgularda bakteriyolojik inceleme ve antibiyotik duyarlılığı(2004) Taner, Pelin; Kaygusuz, Sedat; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Ayaşlıoğlu, ErginAmaç: Doğumsal nazolakrimal kanal tıkanıklığı (DNKT) saptanan olgularda mükopürülan akıntıdan örnekler alınarak enfeksiyona yol açan bakterileri saptamak, antibiyotik duyarlılığını incelemek. Gereç ve Yöntem: Şubat 2000-Mayıs 2002 tarihleri arasında, kliniğimize başvuran ve DNKT tanısı alan 26 olgunun 29 gözünden alınan örnekler değişik kültür ortamlarına ekildi ve üreyen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları incelendi. Olguların yaşları 1-9 ay (ortalama 4.83.8 ay), izlem süresi 6-12 ay (ortalama 93.2 ay) arasında değişmekteydi. Bulgular: Alınan kültür örneklerinin %75.8'inde üreme saptandı. Kültür sonuçlarında, %79 oranında gram pozitif bakterilerin, %21 oranında ise gram negatif bakterilerin ürediği gözlendi. En sık saptanan bakteri Streptococcus pneumoniae (%37.5) iken, 2. sıklıkta Staphylococcus epidermidis (%16.6) yer aldı. Gram pozitif bakteriler üzerinde kloramfenikol, ampisilin/sülbaktam; gram negatif bakteriler üzerinde ise kloramfenikol, siproflokzasin ve oflokzasin en etkin antibiyotiklerdi. Sonuç: Ülkemizde pediatrik dakriyosistitlerden çoğunlukla gram pozitif bakteriler sorumlu olmakla birlikte, gram negatif bakteriler de nadir olmayarak saptanmıştır. Bu nedenle DNKT olan olgularda kültür alınması ve etkene yönelik antibiyotiğin seçilmesi, medikal tedavinin başarısına katkıda bulunabilir.Öğe Effect of oxymetazoline nasal spray on intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics(B C Decker Inc, 2006) Arıkan, Osman Kürşat; Akarsu, Cengiz; Ünal, Birsen; Ergin, Ahmet; Koç, CanObjectives: To determine the effect of oxymetazoline nasal spray on intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics in patients with open-angle glaucoma and to compare the results with those measured in healthy control participants. Study Design: Controlled, prospective clinical trial. Setting: University hospital. Methods: Thirty patients with open-angle glaucoma and 30 healthy volunteers as controls were topically self-administered oxymetazoline nasal spray three times a day (one spray in each nostril of 0.05% concentration) for 5 days continuously. Main Outcome Measures: Intraocular pressure and retrobulbar hemodynamics were measured in glaucomatous and normal eyes at baseline and at the end of oxymetazoline application. Results: Oxymetazoline nasal spray lowered intraocular pressure significantly in both the glaucoma group (p = .02) and the control group (p = .001) after 5 days of treatment. The systemic parameters in the glaucoma and control groups (systolic blood pressure, p = .14 and p = .17; diastolic blood pressure, p = .18 and p = .49; and pulse rate, p = .06 and p = .50, respectively) did not show statistically significant differences during the study period. Additionally, except with a significant decrease in the resistivity index of the central retinal artery in the glaucoma patients (p = .001), oxymetazoline nasal spray did not result in any significant changes in the retrobulbar hemodynamics in both the glaucoma and control groups. Conclusions: This study showed that a 5-day treatment with oxymetazoline nasal spray reduced intraocular pressure in both healthy controls and patients with glaucoma under treatment. In addition, it had no significant adverse effects on the retrobulbar hemodynamics.Öğe The effects of darkness on retrobulbar hemodynamics in patients with early stages retinitis pigmentosa(2004) Taner, Pelin; Kara, Simay A.; Akarsu, Cengiz; Ergin, AhmetPurpose: To investigate the retrobulbar hemodynamic changes occurring in light and darkness in patients with early stages retinitis pigmentosa (RP). Methods: Eleven early stages RP patients were enrolled in the study. The peak systolic velocity (PSV), end-diastolic velocity (EDV), pulsatility index (PI) and resistivity index (RI) of the ophthalmic artery (OA) and central retinal artery (CRA) were measured by color Doppler imaging in light and darkness. The results were compared with that of 10 age-matched normal subjects. Results: PSV and EDV of the OA did not show significant differences in both groups. However, PSV and EDV of the CRA in RP patients decreased significantly in darkness (p = 0.001, p < 0.001, respectively). In addition, we found a significant increase in RI of the CRA in RP patients in darkness (p = 0.003). On the contrary, PSV and EDV of the CRA in control subjects showed a significant increase (p = 0.002, p < 0.001, respectively) and RI showed a significant decrease in darkness (p = 0.004). Conclusions: Darkness causes a decreased blood flow in the CRA in early stages of RP. © 2004 Kluwer Academic Publishers.Öğe Göz hastalıkları polikliniğine başvuran hastalarda glokom bilinci(2003) Taner, Pelin; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Dervişoğulları, Mehmet SerdarAmaç: Genel olarak Kırıkkale şehrinde halkın glokom bilgi ve bilinç düzeyini değerlendirebilmek amacıyla, göz hastalıkları polikliniği'ne başvuran kişilere glokom ile ilgili sorular yöneltmek, glokom konusundaki bilinç düzeyini etkileyen temel faktörleri irdelemek. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniğine 1-30 Mart 2001 tarihleri arasında başvuran hastalara, çalışma için özel olarak hazırlanmış değerlendirme formları dağıtıldı. Değerlendirme formları kişisel özellikler(eğitim durumu, yaş, cinsiyet), glokom için risk faktörü taşıma (diabetes mellitus, hipertansiyon, kap damar hastalığı) ve glokom bilincine yönelik (glokom nedir biliyor musunuz, sizde glokom mevcut mu?) sorular olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktaydı. Bulgular: Toplam 305 olgu çalışma kapsamına alındı. Katılımcıların %61'inin glokom nedir biliyor musunuz, şeklindeki 7 nolu soruya, "hayır" yanıtı verdiği belirlendi. Eğitim düzeyi yükseldikçe, bu soruya verilen olumlu yanıt oranlarının da istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı gözlendi. Kadın katılımcıların %31.4'ü ve erkek katılımcıların ise %46.7'si 7 nolu soruya olumlu yanıt verebilmişti ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı. Onbir olgu, ailesinde glokomlu hasta olduğunu belirtirken, bunların sadece 3'ü glokomun ailevi karakter gösterdiğini biliyordu. Sonuç: Glokom ve tanıda geç kalmanın doğurabileceği kötü sonuçlar hakkında toplumun daha fazla bilgilendirilmesi gereklidir.Öğe İnsüline bağımlı olmayan diabetlilerde mikroalbuminürinin merkezi görme alanına etkisi(2004) Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Taner, Pelin; Demirbaş, Engin; Dervişoğulları, SerdarAmaç: Retinopati saptanmayan tip-2 (insüline bağımlı olmayan) diabetli olgularda mikroalbuminürinin merkezi görme alanına etkisini ve bu etkiyi saptamada hangi perimetrinin daha faydalı olduğunu araştırmak. Yöntem: Tip-2 diabet tanısıyla en az 5 yıldır izlenen, retinopati saptanmayan olgular mikroalbuminüri mevcudiyetine göre iki gruba ayrıldı (mikroalbuminüri grubu; 15 olgunun 21 gözü, normoalbuminüri grubu; 19 olgunun 31 gözü). Olguların görme alanları, Humphrey görme alanı analizörü II (model 750) ve 30-2 programı kullanılarak elde edildi. Görme alanı foveadan başlanarak 0-10, 10-20 ve 20-30 dereceler arasında üç konsantrik bölgeye ayrıldı. Bu bölgelerde tespit edilen duyarlılıklar, toplam retina duyarlılığı, görme alam üst ve alt yarı duyarlılıkları ile fovea eşik değerleri Student testi kullanılarak istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: İki grup arasında yaş, cinsiyet, diabet süresi, kan şekeri, HbAlc değerleri ve pupilla çapları açısından fark tespit edilmedi. Akromatik perimetride, mikroalbuminürili olgularda görme alanı üst yarı duyarlılığının ve merkezi 20-30 derece içindeki duyarlılığın daha az olduğu gözlendi. Mavi-sarı perimetride ise ortalama retina duyarlılığı, üst yarı duyarlılığı ve 10 derece-lik konsantrik alanların duyarlılığı mikroalbuminürili olgularda anlamlı olarak daha düşük bulundu. Sonuç: Çalışmamız sonucunda, mikroalbuminürinin eşlik ettiği ve klinik olarak retinopati saptanmayan tip-2 diabetli olgularda retina duyarlılık kaybının, görme alanı üst yansında ve bu bölgenin midperiferinde daha belirgin olabileceği ve bu duyarlılık kaybının saptanmasında mavi-sarı perimetrinin daha faydalı olabileceği kanısına varılmıştır.Öğe İntrakameral uygulanan asetilkolinin sistemik yan etkileri(2003) Taner, Pelin; Büyükkoçak, Ünase; Akarsu, Cengiz; Dervişoğulları, Mehmet Serdar; Kaya, Tahsin; Ergin, AhmetAmaç: Intrakameral uygulanan asetilkolinin,düşük riskli grupta yer alan olgulardaki sistemik etkilerini araştırmak. Gereç-Yöntem: 2001-Mayıs 2002 tarihleri arasında katarakt ameliyatı yapılan, Amerikan Anestezistler Cemiyetinin (ASA) fiziksel durum sınıflamasına göre düşük riskli kabul edi-len (I, II) toplam 24- olgu çalışma kapsamına alındı. Olguların yaşları ortalama 69.3 yıldı. Tüm hastalarda ameliyat öncesinde biyokimya, idrar, tam kan sayımı yapıldı, elektrokardiografi ve akciğer grafisi çekildi. Ameliyat öncesi dönemde Dahiliye ve Anestezi bölümü tarafından değerlendirildi. Hastalara lokal anestezi öncesi kardiovasküler monitorizasyon ve nazal oksijen uygulandı. İzlem süresince otomatik olarak l- 5 dk aralıklar ile kan basıncı ölçümü yapılırken, kalp hızı ve kan parsiyel oksijen basıncı sürekli takip edildi. Tüm veriler cihaz tarafından otomatik kayıt edildi. İstatistiksel karşılaştırma yapabilmek amacıyla; ameliyat başlangıcında (1), asetilkolinin intrakameral uygulanmasından önce (2,3,4), uygulama sırasında (5), uygulamadan sonra (6,7,8) ve ameliyatın sonunda (9) not edilmiş olan vital bulgu değerleri seçildi (tablo 1). Sonuçlar ortalama SD olarak gösterildi. Bulgular: 9 olguda ameliyat öncesinde regüle edilmiş olan hipertansiyon mevcuttu. Diğer 15 olguda sistemik hastalık saptanmadı. Tüm olgular aynı anestezi uzmanı tarafından takip edildi. Seçilmiş olan kalp atım hızı, kan basıncı ve kan parsiyel oksijen basıncı değerleri arasında istatistiksel anlamlı farklılık izlenmedi. Hafif hipertansiyonu olan l olguda ameliyat öncesi dönemde ve peroperatif olarak 62-68/dk aralığında saptanan kalp hızı, ilaç verildikten 5 dk sonra 52 değerine düştü. Bu bulgu, herhangi bir medikasyona gerek duyulmadan 2-3 dk sonra kendiliğinden düzeldi. Aynı anda hastada önemli bir kan basıncı düşüklüğü ya da solunum sıkıntısı gelişmedi. Diğer olguların hiçbirinde izlem süresince önemli bir vital bulgu değişikliği izlenmedi. Sonuç: Sonuç olarak intrakameral uygulanan asetilkolinin, sistemik açıdan sağlıklı ya da düşük riskli (I, II) hasta grubunda ciddi bir yan etkisi gözlenmemiştir. Buna rağmen, intrakameral uygulanan ilaçların sistemik emilim sonucunda düşük olasılıkla olsa bile, özellikle yüksek riskli olgularda ciddi yan etkiler oluşturabileceği unutulmamalıdır.Öğe Ön üveit sonrası hızlı ilerleyen bir diabetik retinopati olgusu(2002) Taner, Pelin; Şengün, Ahmet; Akbatur, Haluk; Batıoğlu, Figen; Akarsu, CengizDiabetes mellituslu hastalarda ön uveit nadiren bildirilmiştir. Özellikle uzun süreli öyküsü olan ve otonom nöropati ve vaskülopati gibi sistemik komplikasyonların eşlik ettiği olgularda gözlenmektedir. Bu çalışmada, diabete ikincil sistemik komplikasyonlar olmaksızın, ön üveit atağı ve bu atak sonrasında hızlı bir retinopati geliştiren bir diabetes mellituslu olgu sunulmuşturÖğe Orta derece miyopinin merkezi görme alanına etkisi(2003) Akarsu, Cengiz; Taner, Pelin; Ergin, Ahmet; Dervişoğulları, Mehmet SerdarAmaç: Orta derece miyopinin merkezi görme alanına etkilerini araştırmak. Yöntem: Orta derecede (sferik değeri, -3 D ile -6 D) miyop 21 olgunun 30 gözü ile yaş ve cinsiyet açısında eşleştirilmiş 15 emetrop (sferik değeri, 1 D ile -l D) olgunun 25 gözüne Humphrey bilgisayarlı otomatik perimetrenin 30-2 programı ile akromatik ve mavi-sarı perimetre uygulandı. Orta derece miyopların fovea hassasiyeti, ortalama retina hassasiyeti, üst ve alt görme alanı ortalama hassasiyeti ve 10 derecelik dairesel alanların (1. bölge: merkezi 10, 2. bölge: 10-20, 3. bölge: 20-30) ortalama retina hassasiyeti emetrop olguların sonuçları ile Student's t testi" kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Akromatik perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.001), üst yarı hassasiyeti (p0.002) ile görme alanının üst yarısında 3. bölgenin hassasiyeti (p0.001) miyop olgularda daha düşük tespit edildi. Mavi-sarı perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.00002), üst (p0.00001) ve alt yarı (p0.02) hassasiyetleri ile üst yarıda nazal kısımda da-ha belirgin olmak üzere, 2. bölge (p0.04) ve 3. bölge (p0.0001) hassasiyetleri miyoplarda da-ha düşük saptandı. Sonuç: Daha önce yüksek miyoplarda bildirildiği gibi, orta derece miyopî de üst yarıda da-ha belirgin olmak üzere, yaygın retina hassasiyet azalmasına neden olmaktadır. Miyopiye bağlı değişiklikler mavi-sarı perimetrede daha belirgindir. Glokomlu miyop olguların görme alanının değerlendirilmesinde bu değişikliklerin bilinmesi hekime patolojik bulguların ayrılmasında yar-dımcı olacaktır.