Yazar "Aksoy, Altan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 1999-2003 Yılları Arasında Mycobacterium tuberculosis Suşlarının Kırıkkale (Türkiye)’deki Dağılımı(Kırıkkale Üniversitesi, 2011) Apan, Teoman Zafer; İşeri, Latife; Aksoy, Altan; Göçmen, Jülide Sedef; Çanga, ÖzlemAmaç:Tüberkülozun prevalansını yaş gruplarına göre retrospektif olarak dağılımını ortaya koymaktır. Hastalar ve Yöntem: Verem Savaş Dispanserine 1999-2003 yılları arasında hasta olarak başvuran 33596 kişi (14709 bayan and 18887 erkek), retrospektif olarak dağılımı araştırıldı. İkiyüzaltmışüç (82 bayan and 181 erkek), bu süre içinde tüberkülozlu olarak teşhis edildi. M. tuberculosis’in sebep olduğu hastalığın erkeklerde kadınlardan kayda değer oranda daha fazla olduğunu tespit ettik (erkek /bayan=2). Bulgular: M. tuberculosis’in sebep olduğu hastalık oranları (her yüzbin kişide) 1999’da 16.3, 2000’de 11.2, 2001’de 15.1, 2002’de 12.4, 2003’de 13.3 olarak tespit edilmiştir. Yaş gruplarına dağılımlarında 0-10 yaş grubunda %3, 11-20 yaş grubunda %10, 21- 30 yaş grubunda %23, 31-40 yaş grubunda %16, 41-50 yaş grubunda %22, 51-60 yaş grubunda %13, 61 ve üstü yaş grubunda ise %14 olarak tespit edilmiştir. Sonuçlar: Bu çalışmada Tüberkülozun prevalans oranları gelişmekte olan ülkelerdeki oranlar gibi bulunmuştur. Fakat Tüberküloz hastalığı prevalansı genç erişkin yaş gruplarında en yüksektir.Öğe The Antibody Response to Helicobacter pylori in the Sera from a Rural Population in the Central Anatolia Region of Turkey(Pharmaceutical Soc Japan, 2008) Apan, Teoman Zafer; Iseri, Latife; Aksoy, Altan; Güliter, SefaHelicobacter pylori (H. pylori) infection is common worldwide. Although the seropositivity of H. pylori rates has been unclear in the Turkish population. In this study, anti-H. pylori IgG seroprevalence and anti-cytotoxin-associated gene A (CagA) IgG positivity were evaluated. The sera of 880 people without gastrointestinal symptoms (384 males, 496 females) were tested for anti-H. pylori IgG and anti-CagA IgG antibodies by enzyme linked immunoassay method. Anti-H. pylori IgG antibodies were positive in 263 sera (41%) and their rates increased with age. The seroprevalence of anti-H. pylori IgG was higher in females (43.8%) than in males (38%). Of the anti-H. pylori IgG positive sera, 194 (53%) were also positive for anti-CagA IgG. The anti-CagA IgG positivity did not significantly differ with age. However, the lowest rate (46.6%) was determined among individuals 2029 years of age and the highest rate (62.5%) among individuals over 60 years age. Anti-CagA IgG positivity rates were higher in males (87.5%) than in females (37.5%).Öğe Antimicrobial resistance of enterococci in Turkey(Elsevier, 2005) Kaçmaz, Birgül; Aksoy, AltanSusceptibility to ampicillin, penicillin, vancomycin and teicoplanin, high-level resistance to aminoglycosides (gentamicin and streptomycin) and beta-lactamase production were investigated among 264 consecutive clinical enterococcal isolates in Turkey. Disc diffusion test was used to detect resistance to ampicillin, penicillin, vancomycin and teicoplanin. High-level resistance to aminoglycosides was determined both by standard agar screening and by disc diffusion methods. The values of minimum inhibitory concentration (MIC) of each isolate for ampicillin, vancomycin and teicoplanin were determined by the microbroth dilution technique. The isolates were found to consist of Enterococcus faecalis (78%), Enterococcus faecium (9%) and Enterococcus spp. (12%). In all strains, the penicillin and ampicillin resistance ratios were 27% and 26%, respectively. Enterococcus faecalis was more susceptible to penicillin and ampicillin than the other strains. None of the strains were resistant to glycopeptides. High-level aminoglycoside resistance was found in 16% E. faecalis and 88% E. faecium for gentamicin, and 35% and 44%, respectively, for streptomycin. There were no differences between the two methods used to determine the aminoglycoside resistance rates in the enterococcal isolates. No beta-lactamase-producing isolates were detected in either species. In conclusion, to determine the resistance of enterococci to the penicillin group of drugs by the disc diffusion method, both penicillin and ampicillin discs should be evaluated. In serious enterococcal infections, before starting combined therapy, high-level aminoglycoside resistance should be investigated. (c) 2005 Elsevier B.V. and the International Society of Chemotherapy. All rights reserved.Öğe Candida türlerinin tanımlanmasında "API ID 32C" ve "Rapid Yeast Plus" sistemlerinin karşılaştırılması(2006) Kaçmaz, Birgül; Sipahi, Ayşe Bilge; Aksoy, AltanÇeşitli klinik örneklerden izole edilen 100 Candida suşunun tür düzeyinde tanımlanmasında Rapid Yeast Plus (RYP) (Remel Inc., Lenexa, KS, ABD) sisteminin sonuçları ile standart yöntem olarak API ID 32C (bioMerieux, Fransa) sisteminin sonuçları karşılaştırılmıştır. API ID 32C sistemi ve RYP sistemi ile 92 suş aynı tür olarak tanımlanırken, altı suş farklı isimlendirilmiş, iki suş RYP sistemi ile tanımlanamamıştır. API ID 32C sistemine göre RYP sistemi ile farklı isimlendirilen ve isimlendirilemeyen suşların infeksiyon etkeni olarak nadiren saptanan izolatlar olduğu görülmüştür. Sonuç olarak infeksiyon etkeni olarak sık izole edilen Candida türlerinin tanımlanmasında, dört saat gibi kısa sürede sonuca ulaşılabileceği için RYP sisteminin kullanılmasının uygun olduğu söylenebilir. Bu sistemle güvenilir sonuca ulaşabilmek için üretici firmanın önerileri doğrultusunda uygun bulanıklıkta inokulum hazırlanması ve inkübasyon sonrası oluşan renk değişikliklerinin değerlendirilmesinde dikkatli olunması gerektiği vurgulanmalıdır. Bunlara rağmen tanımlanamayan suşlarda ise ek bir sistemin kullanılması uygun olabilir.Öğe Çocuklarda Helicobacter pylori seroprevalansı ve etki eden faktörler(2006) Aksoy, Altan; Saygun, Meral; Göçmen, J. SedefHelicobacter pylori ve cagA prevalansını belirlemek ve buna etki eden faktörleri saptamak amacıyla toplam 235 çocukta yapılan bu çalışmada özgül IgG'ler ve cagA seroprevalansının saptanmasında ELISA kullanılmıştır. Çocuklarda H. pylori seropozitifliği %34.9 (82/235) ve H. pylori IgG'si pozitif olanlarda saptanan cagA seropozitifliği %20.7 (17/82)'dir. Helicobacter pylori ve cagA seroprevalansının yaş grupları ve cinsiyete göre istatistiksel olarak farklılık göstermediği görülmüştür. Kabakulak ve solunum sinsityal virus seropozitiflik oranları %43.4 ve %86'dır. Solunum sinsityal virus ve H. pylori serolojisi arasında anlamlı derecede farklılık (p0.001) olmasına rağmen kabakulakla H. pylori serolojisi arasında fark görülmemiştir (p0.059). Solunum yoluyla bulaşmasına rağmen daha yakın temas gerektiren kabakulak virusunda olduğu gibi H. pyloriY\in de bulaşabilmesi için yakın temasın gerekli olduğu düşünülebilir. Sonuç olarak, çocuklarda H. pylori infeksiyonu prevalansı yüksek olmasına rağmen cagA fenotipine sahip olan suşların oranının düşük olması bir avantaj olarak görülebilir.Öğe Evaluation of rapid urine screening tests to detect asymptomatic bacteriuria in pregnancy(Natl Inst Infectious Diseases, 2006) Kaçmaz, Birgül; Çakır, Özenç; Aksoy, Altan; Biri, AydanIn order to compare the performance of leukocyte esterase and nitrite urine dipstick tests with enhanced urinalysis (uncentrifuged urine white blood cell count/mm(3) plus Gram stain) in detecting asymptomatic bacteriuria in obstetric patients, clean-catch midstream urine specimens were collected from 250 consecutive asymptomatic pregnant women. Ten of the women (4.0%) showed urine culture results indicating significant bacteriuria. The nitrite test was the most specific (99.2%) of these tests, however, its sensitivity was found to be the lowest (60.0%). The sensitivity of the leukocyte esterase test was 70.0%, on the other hand, while its positive predictive value was 28.0%. The sensitivity and specificity of enhanced urinalysis were found to be 50.0 and 96.7%, respectively. None of the rapid tests was found to be a reliable alternative for culture screening of all pregnant women. Nitrite tests are useful screening tests for detecting asymptomatic bacteriuria only if their limitations are fully understood, while leukocyte esterase and enhanced urinalysis tests are not suitable for screening for asymptomatic bacteriuria. Our findings support previous conclusions that quantitative urine cultures are required to rule out asymptomatic bacteriuria in pregnant women.Öğe Gebe kadınlarda parvovirus B19 ve TORCH seroprevalansı(2005) Aksoy, Altan; Zor, Nevin; Apan, Teoman Zafer; Göçmen, SedefAmaç: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı polikliniğine başvuran gebelerde Parvovirus B19 ve TORCH infeksiyonlarının seroprevalansını araştırmak ve bu etkenlere karşı gelişen immüniteye etki eden bazı faktörleri açığa çıkarmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gebelerden alınan serum örneklerinde, TORCH ve Parvovirus B19 infeksiyonlarına karşı gelişen antikorlar ELISA yöntemiyle araştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 18-37 (ort: 245.7) arasında olan toplam 310 gebe kadın alınmıştır. Daha önceki gebeliklerinde abortus, intrauterin ölüm ve doğumsal anomali öyküsü bulunanların oranı 57/229 (%24.9)'dur. Seroprevalans sırasıyla: Parvovirus B19 IgM %2.3, IgG %60.6; Toksoplasma IgM %0.97, IgG %38.4; Rubella IgM %0, IgG %86.7; Sitomegalovirus (CMV) IgM %2.3, IgG %89.1; Herpes Simplex Virus (tip-I ve II) IgM %11.6, IgG %61.3 ve Varisella IgM %0, IgG %99.7'dir. 35 yaş ve üzerindeki gebelerde, 35 yaşından küçük gebelere göre parvovirus IgG ve toksoplasma IgG seropozitifliğinin anlamlı oranda yüksek olduğu tespit edildi (sırasıyla; p0.017 ve p0.000). Ayrıca, 35 yaş ve üzerindeki gebelerde CMV IgG seropozitifliğinin 30 yaşın altındaki gebelere göre yüksek olduğu görüldü (p0.028). Üç veya daha fazla çocuğa sahip olan gebelerin üç çocuktan az veya hiç çocuğu bulunmayan gebelere göre toksoplasma IgG seropozitifliği yüksekti (p0.009). CMV için primer infeksiyon oranı %0.97 ve reaktivasyon oranı %1.1 olup HSV (I ve II) için bu oranlar %4.8 ve %7.9'dur. Sonuç: Gebelik takibinde laboraratuar rutinleri açısından HPV araştırılmasının uygun olmadığı, CMV ve HSV IgG antikorlarına rutin olarak bakılmasının gerekli olmadığı, öncelikle rubella IgG antikorlarının tespiti ve gerek duyulan hallerde IgM antikorlarına bakılmasının uygun olacağı ve toksoplasma antikorlarının tespitinin gerekliliği belirlenmiştir.Öğe Gebelerde asemptomatik bakteriüri araştırması(2004) Kaçmaz, Birgül; Çakır, Fazilet Özenç; Aksoy, Altan; Biri, Asyalı AydanÇalışmada, herhangi bir üriner sistem şikayeti olmayan 216 gebe ve kontrol grubu olarak seçilen 60 sağlıklı kadın asemptomatik bakteriüri (ASB) yönünden araştırılmıştır. Gebeler arasında ASB sıklığı, bu sıklığın riskfaktörleriyle ilişkisi ve bakteriüriye neden olan mikroorganizmalar değerlendirilmiştir. Gebe ve kontrol grubu kadınlardan alınan orta akım idrar örneklerinin aseptik koşullar altında kültürleri yapılmıştır. Her iki grupta da aynı oranda (% 3) ASB saptanmış, gruplar arasında fark gözlenmemiştir (p>0.05). Gebelerde ASB sıklığının diğer riskfaktörleriyle (yaş, gebelik sayısı, gebelik süresi) ilişkisinde de anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Fakat gebelerde geçirilmiş üriner sistem infeksiyon (ÜSİ) öyküsü ile ASB görülme sıklığı arasında anlamlı ilişki gözlenmiştir (p<0.001). ASB saptanan yedi gebenin idrar kültüründe dördünden Escherichia coli, ikisinden Klebsiella pneumoniae ve birinden de Enterococcus faecalis izole edilmiştir. Uygun antibiyotiklerle tedavi edilen gebelerin idrarları gebelik süresince steril kalmıştır. Sonuç olarak yan etkilerinden dolayı gebelik sırasında ASB araştırılmalı, saptanan olgular tedavi edilmeli ve geçirilmiş ÜSİ öyküsü olan gebelerin ASB için daha yüksek risk altında olduğu düşünülmelidir.Öğe Hastane kaynaklı infeksiyonlardan izole edilen Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Klebsiella oxytoca türlerinde genişletilmiş spektrumlu beta-laktamaz saptanması(2005) Kaçmaz, Birgül; Çakır, Özenç Fazilet; Aksoy, AltanÇeşitli klinik örneklerden hastane infeksiyon etkeni olarak izole edilen Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Klebsiella oxytoca türlerinde genişletilmiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) varlığı araştırılmıştır. GSBL üretimini saptamak için çift disk sinerji (ÇDS), disk difüzyon tarama vefenotipik doğrulama testleri kullanılmıştır. Fenotipik doğrulama testine göre diğer iki testin duyarlılık, özgüllük ve teşhis doğrulukları değerlendirilmiştir. incelenen bakterilerde % 66 oranında GSBL üretimi saptanmıştır. E.coli ve K.oxytoca'ya göre K.pneumoniae izolatlarında daha yüksek oranda GSBL üretimi bulunmuştur. ÇDS testinin duyarlılık, özgüllük ve teşhis doğrulukları sırasıyla % 82, % 85 ve % 83 oranında tespit edilmiştir. 1997'de yayınlanan NCCLS disk difüzyon değerlendirme kriterlerinin 1997'den önce yayınlanan kriterlere göre GSBL üretimini göstermede daha duyarlı olduğu saptanmıştır. En duyarlı indikatör antibiyotiğin seftazidim olduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte disk difüzyon tarama testinde en az iki geniş spektrumlu beta-laktam kullanılmasıyla yanlış negatiflik oranlarının azalacağı sonucuna varılmıştır.Öğe İdrar örneklerinden izole edilen Escherichia coli izolatlarında oral antibiyotiklere karşı direncin araştırılması(2007) Kaçmaz, Birgül; Aksoy, Altan; Sultan, NedimAmaç: Üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) toplumda en sık rastlanan bakteri enfeksiyonlarındandır. Son yıllarda antibiyotiklere karşı direncin giderek artması nedeniyle ÜSE'lerin ampirik tedavisinde sorunlar başlamıştır. Bu çalışmada üropatojen Escherichia coll izolatlarımn tedavi de kullanılan oral antibiyotiklere karşı dirençleri araştırılmıştır. Yöntem: Orta akım idrar örneklerinden koloni morfolojisi, Gram yöntemiyle boyanma özelliği ve biyokimyasal test sonuçlarıyla E.coli olarak izole edilen, 107ml ve üzeri CFU oluşturan izolatlar değerlendirmeye alınmıştır. İzolatlann duyarlılıkları NCCLS kriterlerine uygun olarak disk difüzyon yöntemi ile değerlendirilmiş ve kontrol susu olarak E.coü ATCC 25922 kullanılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede ki kare testi kullanılmıştır. Bulgular: İzolatlarda en düşük direnç oranı nitrofurantoin, fosfomisin trometamol ve sefiksime, en yüksek direnç oranı da ampisilin ve amoksisiline karşı saptanmıştır. Sonuç: Bölgemizde üriner sistem enfeksiyonları ampirik tedavisinde ampisilin, amoksisüin, ampisilin/sulbaktam, amoksisilin/klavulonik asit ve trimetoprim/ sulfometaksazol kullanımı başarısızlığa neden olabilir. Kinolonlann yaygın tüketimini ve direnç gelişimini azaltmak için bu grup ilaçların yerine ikinci veya üçüncü kuşak oral sefalosporinlerin kullanılması düşünülebilir. Komplike olmayan ÜSE'lerin tedavisinde nitrofurantoin ve fosfomisin uygun bir seçenek olarak görülmektedir.Öğe In vitro antibacterial effects of topical local anesthetics(Taylor & Francis Ltd, 2008) Sedef Gocmen, J.; Buyukkocak, Unase; Caglayan, Osman; Aksoy, AltanBackground: The antibacterial activities of local anesthetics are recognized. Objective: To investigate in vitro the activity of topical local anesthetic ointments at clinical doses. Methods: The activity of two different local anesthetic ointments including lidocaine 5% and lidocaine/prilocaine 2.5% was tested against Staphylococcus aureus, Staphylococcus epidermidis, Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Streptococcus pyogenes and Enterococcus faecalis by the disc-diffusion method. Sterile discs containing topical local anesthetic drugs were prepared taking into account the doses of ointments used in clinical practice. The validity of the methodology was confirmed using topical antibacterial mupirocin. The inhibition zones of the discs were measured. Results: Mupirocin inhibited all the bacteria. Both local anesthetic ointments were found to be most effective on E. coli, whereas they had no effects on P. aeruginosa. Lidocaine 5% revealed antibacterial activity against S. aureus, S. epidermidis, E. coli, S. pyogenes and E. faecalis, but lidocaine/prilocaine 2.5% showed no activity on E. faecalis and inhibited S. pyogenes only at double doses. It was also observed that the antibacterial activity was in a dose-dependent manner. Conclusion: In the light of these findings, it might be concluded that topical local anesthetic ointments in routine settings may have a preventive role against some bacteria.Öğe İnsan ve sığırlardan izole edilen fekal Escherichia coli suşlarında antibiyotik direnci ve genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz üretimi(2005) Aksoy, Altan; Göçmen, J. Sedef; Kaçmaz, Birgül; Canver, SeldaSon bir ay içinde antibiyotik kullanmamış insanların dışkılarından izole edilen herbiri farklı bireye ait 140 Escherichia coli susu ile sığırların rektum mukozasından izole edilen 114 E.coli susunun 10 antibiyotiğe duyarlılığı disk difüzyon yöntemi ile, bu suşlarda genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) üretimi fenotipik doğrulama testi ile belirlenmiştir. İnsan suşlannda ampisilin, ampisilin-sulbaktam, amoksisilin-klavulanik asit, piperasilin-tazobaktam, sefotaksim, siprofloksasin, trimetoprim-sulfametoksazol direnci sığır suşlarındakinden, sığır suşlannda amikasin direnci insan suşlanndakinden anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Seftazidim ve gentamisin direnci insan suşlannda daha yüksek bulunmuşsa da fark anlamlı değildir. İki grup susta da en yüksek direnç ampisilin için bulunmuştur. İnsan suşlannda direnç cinsiyete göre fark göstermemiş, ancak 13 yaş ve altındaki çocuklara ait suşlarda büyüklerden izole edilenlere göre ampisilin, ampisilin-sulbaktam, seftazidim, gentamisin ve trimetoprim-sulfametoksazol direnci anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. İnsan suşlannda GSBL üretimi % 3 olarak saptanmış, sığır suşlannda GSBL üretimine rastlanmamıştır.Öğe An investigation of the factors that affect surgical hand disinfection with polyvidone iodine(W B Saunders Co Ltd, 2005) Aksoy, Altan; Cağlayan, Fatma; Çakmak, Murat; Apan, Teoman Zafer; Göçmen, Jülide Sedef; Çakmak, A.; Akman, H.This study investigated the factors influencing the effectiveness of 7.5% polyvidone iodine as a surgical antiseptic. The study involved 100 operating staff (75 doctors and 25 nurses) from hospital surgical teams. Fingertips of both hands of the subjects were pressed on to agar culture before and after washing and after completion of surgery. Handwashing tasting for more than 3 min led to a significant decrease in the number of colonies compared with handwashing tasting for less than 3 min. Moreover, the number of colonies was significantly higher when surgery lasted for longer than 95 min. However, the handwashing style (with or without brushing) was not found to have a significant effect on the outcome of the disinfection procedure in terms of bacterial, colonization. Subjects who had colonization of their hands after surgery were found to have significantly higher colony counts before handwashing compared with those who did not have any colonization on their hands after surgery. The results of this study revealed that in order to attain effective disinfection with potyvidone iodine, the duration of handwashing should be at [east 3 min. The risk of recolonization increases when the duration of surgery exceeds 95 min. (c) 2005 The Hospital Infection Society. Published by Elsevier Ltd. All rights reserved.Öğe Klinik ve radyolojik olarak tüberküloz öntanısı konulan hastalarda direkt mikroskobi ve kültür yöntemlerinin ELISA sonuçları ile kıyaslanması(2004) Apan, Teoman Z.; Aksoy, Altan; Kuyumcu, Gülsüm; Çanga, Özlem; Kocamaz, Halil; Özarı, MehmetMycobacterium tuberculosis infeksiyonlarının son yıllarda gittikçe artış göstermesi nedeniyle hastalığın kontrolünde hızlı tanı yöntemlerine gereksinim artmıştır. Bu çalışmada, tüberkülozun bakteriyolojik tanı ile ELISA ile yapılan serolojik tanısının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Prospektif olarak yapılan çalışma ile bir yıl içinde Kırıkkale Verem Savaş Dispanseri'ne başvuran 6897 kişinin (4868 erkek 2029 kadın) balgamlarında Ehrlich-Ziehl-Neelsen (EZN) boyama yöntemi ile tüberküloz basillerine bakıldı. Radyolojik inceleme, boyama ve klinik bulgularına göre tüberküloz olduğu düşünülen 51 kişi ile 84 kişilik kontrol grubunun Lowenstein-Jensen besiyerinde kültürleri yapılarak alınan kanlarından da ELISA yöntemi ile M. tuberculosis'e ait IgG ve IgM antijen 38'e bakıldı. Çıkan sonuçlar birbirleri ile kıyaslandı, tüberküloz öntanılı 51 hastadan Tüberküloz ELISA Antijen 38 ile 37 kişide (%72.5) IgG, 11 kişide (%21.2) IgM antikorları saptandı. Bu 51 hastanın EZN boyama sonuçları, kültür sonuçları ve Tüberküloz ELISA Antijen 38 sonuçlarının birbiri ile uyumlu oldukları görüldü. Tüberküloz ELISA Antijen 38'in IgM veya IgG antikorları birlikte değerlendirildiğinde; duyarlılığı %87.5, özgüllüğü %100 ve pozitif prediktif değerini %93.5 olarak bulundu. Sonuç olarak; tüberküloz ELISA Antijen 38'in hızlı, güvenilir bir test olduğu ve diğer laboratuvar bulgularını desteklediği, verem savaş dispanserleri gibi tüberkülozun araştırıldığı laboratuvarlarda kullanılmasının yararlı olacağı belirlendi.Öğe Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Polikliniklerine başvuran kişilerde bruselloz seroprevalansı(2004) Apan, Teoman Zafer; Kaygusuz, Sedat; Kılıç, Dilek; Yıldırım, Ayşenur; Aksoy, Altan; Ayaşlıoğlu, ErginBu çalışmanın amacı, Kırıkkale'de bruselloz sıklığını saptamaktır. Kırıkkale Üniversitesi Hastanesi polikliniklerine Haziran 1998-Mayıs 2003 tarihleri arasında değişik nedenlerle başvuran 681 erkek, 1201 kadın hastada Brucella tüp aglütinasyon testi ve Rose Bengal testleriyle bruselloz seroprevalansı araştırıldı. Hastalar cinsiyete ve yaş gruplarına göre sınıflandırıldı. Erkek ve kadın hastalarda, sırasıyla, 20 yaş altında %3.6, %4.3; 20-50 yaş arasında %5.9, %4.2 ve 50 yaş üzerinde %9.6 ve %5.3 seropozitiflik oranı saptandı. Toplam seropozitiflik oranı %5.2 olarak bulundu. Değişik yakınmalarla gelen hastalar arasında bulunan bu %5.2'lik pozitiflik oranı Kırıkkale yöresi için yönlendirici olmalıdır.Öğe Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi polikliniklerine son dört yılda başvuran kişilerde Brucella antikor seroprevalansının retrospektif olarak değerlendirilmesi(2003) Apan, Teoman Z.; Aksoy, Altan; Yıldırım, AyşenurBu çalışmanın amacı, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Polikliniklerine herhangi bir sebeple başvuran kişilerde Brucella antikor seroprevalansını retrospektif olarak tespit etmektir. Araştırmaya, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Polikliniklerine baş vuran 1-80 yaş arasında toplam 938 kişi dahil edilmiştir. Araştırma, Haziran 1998 -Şubat 2002 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Brusella antikorlarının tespiti için başvuran kişilerden alınan kan örneklerine Rose-Bengal Plate Testi (RBPT) ve Standart Tüp Aglütinasyon Testi (SAT) uygulanmıştır. RBPT ile %4.37 (41 kişi) ve SAT ile % 4.26 (40 kişi) oranında pozitiflik saptanmıştır. RBPT pozitifliği erkeklerde % 1.92 ve kadınlarda % 2.45, SAT pozitifliği ise erkeklerde % 1.81 ve kadınlarda % 2.45 olarak bulunmuştur. Her iki yöntemle elde edilen sonuçlar arasında istatistiksel açıdan bir fark bulunamamıştır. RBPT ve SAT yöntemi kolay uygulanabilmesi nedeniyle hastaların takibi açısından kullanışlı testlerdir.Öğe The Prevalence of Enterotoxigenic E. Coli Isolated from the Stools of Children Aged 0-10 Years with Diarrhea in Mid-Anatolia Region, Turkey(Springer, 2011) Iseri, Latife; Apan, Teoman Zafer; Aksoy, Altan; Koc, Figen; Gocmen, Julide Sedef; Nuristani, DibaThe stool samples from 245 patients with diarrhea were tested for heat labile toxin (LT) and heat stable toxins (ST) by passive latex agglutination and enzyme immunoassay methods respectively. Twelve (4.9%) enterotoxigenic E. Coli ETEC strains were isolated. Five strains (2%) expressed ST, and 7 (2.8%) expressed LT.Öğe Tersiyer referans hastanesinde Mycobacterium tuberculosis izolasyon sıklığı ve dört major anti-tüberküloz ilaca karşı duyarlılık durumu(2012) Saygun, Meral; Göçmen, J. Sedef; Çakmak, Aytül; Ekici, Aydanur; Aksoy, Altan; Pınar, Tevfik; İşeri, Latife AbutAmaç: Tüberküloz hastalığında, basilin kısa sürede sap- tanması ve izolatın anti-tüberküloz ilaçlara karşı duyarlı- lığının belirlenmesi, tedavi için çok önemlidir. Bu amaçla şüpheli hasta örneklerinin farklı iki yöntemle kültürü yapıl- mış ve üreme saptanan örneklerde anti-tüberküloz ilaçla- ra duyarlılık testi sonuçları irdelenmiştir. Gereç ve yöntem: Çalışmada hasta örnekleri homojeni- zasyon ve dekontaminasyon işlemlerinden sonra Zielh- Neelsen boyası ile boyandı. Her bir örnek Lowenstein- Jensen (LJ) ve Mycobacterium Growth Indicator Tube (MGIT) besiyerlerine inoküle edildi. İnkübasyon periyo- dunu takiben üreme saptanan örneklerdeki basillerin dört majör anti-tüberküloz ilaca karşı duyarlılıkları araştırıldı. Bulgular: Çalışmada 2007-2010 yılları arasında 163 fark- lı hastadan alınan örnekler değerlendirildi. Tüm örnek- lerde; Aside Dirençli Basil (ARB) pozitifliğinin 7 (%4.0), MGIT pozitifliğinin 6 (%3.5), LJ pozitifliğinin 7 (%4.0) ol- duğu tespit edildi. MGIT yöntemi tüberküloz basillerini LJ yöntemine göre belirgin olarak daha kısa sürede saptadı. İzole edilen bütün suşların dört major anti-tüberküloz ilaca duyarlı olduğu bulundu. Sonuç: Çalışmamızda; MGIT yönteminin tüberküloz ba- silini belirlemede LJ kültürüne belirgin şekilde üstünlük sağladığı saptandı ve üreyen suşlarda anti-tüberküloz ilaçlara karşı direnç belirlenmedi.Öğe Verotoxin production in strains of escherichia coli ısolated from cattle and sheep, and their resistance to antibiotics(2007) Aksoy, Altan; Yıldırım, Murat; Kaçmaz, Birgül; Apan, Teoman Zafer; Göçmen, J. SedefÖzet: Bu çalışmada, sığır ve koyun dışkısından izole edilen toplam 306 Escherichia coli susunun 10 antibiyotiğe direnç durumu ve bu suşlardan 130'unun verotoxin üretimi ve hemoliz özelliği araştırılmıştır. E. coli suşlarında tespit edilen antibiyotik direnç oranları sırasıyla; tetrasiklin % 51,6, streptomisin % 24,2, ampisilin % 13,1, amoksisilin-klavulanik asit % 5,2, gentamisin % 4,6, siprofloksasin % 4,6 ve trimetoprim-sulfametaksazol % 4,3, sefotaxim % 0,7 olup sefepim ve seftazidim'e dirençli suş saptanmamıştır. Test edilen antibiyotikler arasında sadece streptomisin direncinin sığır suşlarında koyun suşlarından yüksek olduğu tespit edilmiştir (P 0,043). Sığır suşları cinsiyete ve yaşa göre değerlendirildiğinde dişi sığırlarda tetrasiklin ve streptomisin direncinin erkek sığırlara göre yüksek olduğu, ayrıca 2 yaş ve altındaki sığırlarda 3 yaşın üzerindeki sığırlara göre tetrasiklin direncinin anlamlı oranda yüksek olduğu görülmüştür. Sığırlardan izole edilen suşlardan dört tanesinin (% 2,2) VTEC O"157 serotipine ait olduğu, bu suşların test edilen antibiyotiklere duyarlı olduğu ve VTEC non-0157 serotipinin izolasyon oranının % 14,5 olduğu görüldü.E. colisuşlarında yerotoxin üretimi % 36,9 olup, koyun suşlannda bu oran % 61,1 ve sığır suşlarında % 19,7'dir. Koyunlardan izole edilen suşlarda verotoxin üretiminin sığırlardan izole edilen suşlardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür (P 0,001). Sığır suşlarında verotoxin üretimiyle antibiyotik direnci arasında bir ilişki tespit edilememiş olmasına rağmen koyun suşlannda ampisilin ve streptomisin direnci verotoxin salgılamayan suşlarda verotoxin salgılayan suşlara göre yüksek bulunmuştur (sırasıyla P 0,048 ve P 0,009). . E. co//suşlannda en sık rastlanan .hemoliz tipinin gamma hemoliz (% 46,2) olduğu, ampisilin ve amoksisilin-klavulanik asit direncinin hemoliz oluşturan suşlarda hemoliz oluşturmayan suşlardan anlamlı oranda yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, verotoxin salgılayan E. coli suşları açısından koyunların sığırlara göre daha fazla risk teşkil ettiği ayrıca insan enfeksiyonlarının tedavisinde de kullanılan tetrasiklin ve streptomisin gibi antibiyotiklere direnç oranlarının yüksek düzeyde bulunduğu ve bu direncin özellikle verotoksijenik türlerde de yüksek düzeyde bulunması antibiyotik seçiminde daha titiz davranılması gereğini ortaya koymuştur.Öğe Yanık yarası enfeksiyonlarının mikrobiyolojik açıdan değerlendirilmesi(2005) Apan, Teoman Z.; Aksoy, AltanYanık yaralarında enfeksiyon en önemli komplikasyon enfeksiyondur ve ölüm vakalarının %75'inin yanık yarası sonrası enfeksiyonlarına bağlı olduğu tahmin edilmektedir. Yaralarda kolontasyon sıklıkla birden fazla mikroorganizma ile olmaktadır. Derinin ilk görevi deri yüzeyinde yaşayan mikroorganizma gruplarını kontrol etmek ve patojen mikroorganizmaların deri altındaki dokuyu istila edip orada kolonize olmalarını önlemektir. Deride meydana gelen yanıklarda genellikle aerob ve anaerob mikroorganizmalar hakimdir. Yara iyileşmesinde mikroorganizmaların rolü ve önemi yıllardır tartışılmaktadır. Laboratuarda birden fazla mikroorganizma iiremiş kültürlerin uygun olup olmadığını ve bir veya birden fazla mikroorganizmanın identifikasyonunun anlamlı olup olmadığım iyi değerlendirmek gereklidir. Bu makalede yanık enfeksiyonlarının başarılı tedavisi için yanık yaralarının mikrobiyolojik açıdan değerlendirilmesindeki görüşler ortaya konmak istenmiştir. Ayrıca yanık yarası tedavisinde mikrobiyologun ve mikrobiyoloji laboratuarının önemli rolü bulunmaktadır.