Yazar "Taner, Pelin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Allerjik rinit tedavisinde kullanılan topikal nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncına etkisi(2001) Taner, Pelin; Muluk, Nuray Bayar; Akarsu, Cengiz; Koç, CanAllerjik rinit sık tekrarlayan ve tedavisi uzun sürebilen bir hastalıktır. Allerjik rinit tedavisinde topikal nazal kortikosteroidler önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda inhaler/nazal kortikosteroidlerin göz içi basıncında artmaya yol açabildiğine yönelik çalışmalar yayınlanmaktadır. Bu çalışmada aller/ik rinit tedavisinde yeni bir seçenek olarak sunulan mometazon furoat ile daha önce piyasaya sürülmüş olan budesonidin göz içi basıncı üzerindeki kısa ve uzun dönem etkileri araştırılmıştır. Allerjik rinit nedeniyle, 6 hafta süre ile mometazon furoat tedavisi verilen 29 olgu ile budesonid tedavisi verilen 20 olgu göz içi basıncı değişiklikleri yönünden ortalama 50 gün ( 40-58 gün) izlendi. Her iki gruptaki olguların göz içi basınçları ilaç tedavisi başlanmadan önce, 6 haftalık tedavi bitiminde ve tedavi bitiminden sonraki 1. ayda ölçüldü. Her iki grupta (Mometazon furoat ve budesonid) tedavi öncesi ve sonrası; ve tedavi öncesi ve tedavi sonrası 1. aydaki kontrolde; ve gruplar arasında tedavi öncesi, sonrası ve tedavi sonrası 1. ayda ölçülen göz içi basınçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı.Bu bulgular ışığında, allerjik rinit tedavisinde 6 hafta süre ile uygulanan topikal nazal kortikosteroidlerin, göz içi basıncında artışa yol açmadıkları düşünüldü.Öğe Anoftalmik sokette bakteri kolonizasyonu(2003) Taner, Pelin; Yazıcı, Bülent; Akarsu, Cengiz; Demirbaş, Engin; Ergin, AhmetAmaç: Anoftalmik sokette konjonktiva florasını araştırmak ve protez bakım özelliklerinin flora üzerine etkisini incelemek. Gereç-Yöntem: Bu çalışma göz protezi kullanan ve akıntı yakınması olan 39 hastayı (27 erkek, 12 kadın, ortalama yaş: 34,5) içerdi. Tüm hastalarda alt forniks konjonktivasmdan sürüntü materyali alınarak, çeşitli besiyerlerine ekim yapıldı. Göz protezinin kullanım süresi, protezi yenileme ve temizleme sıklığı kaydedildi. Bulgular: Oniki hastada (%31) birden fazla bakteri saptanmasına karşın; 7 hastada (%17) kültürde üreme izlenmedi. Alınan kültürlerin %73'ünde gram pozitif, %27'sinde ise gram negatif bakteriler ürerken; en sık saptanan bakteriler, Staphylococcus Epidermidis (%27) ve Staphylococcus Aureus'tu (%9). On yıl veya daha uzun süreden beri protez göz takanlarda ve bu süre içinde göz protezini yenilememiş hasta grubunda, gram (-) bakteri üreme sıklığı, anlamlı ölçüde daha fazlaydı (P0,009). Göz protezini 1-2 günde bir çıkarıp temizleyen hasta grubuyla, bu işlemi daha uzun aralıklarla yapan hasta grubu arasında bakteri üreme oranları açısından anlamlı bir farklılık yoktu (P0.05). Sonuç: Anoftalmik sokette konjonktival mikroorganizma çeşitliliği, normal konjonktivaya kıyasla farklılık göskımıyla ilişkili olabilir.Öğe Brimonidinin açık açılı glokomda retrobulber dolaşıma etkisi(2004) Akarsu, Cengiz; Bilgili, Karadeniz Yasemin; Taner, Pelin; Ergin, AhmetAmaç: Tek damla %0.2 brimonidinin (Alphagan) primer açık açılı glokomda retrobulber dolaşım üzerine etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Daha önce göz içi basıncını azaltıcı ilaç kullanmayan, 21 bilateral primer açık açılı glokomlu olgunun 42 gözü plasebo kontrollü prospektif çalışmada irdelendi. Her olgunun rasgele seçilen bir gözüne tek damla brimonidin, diğer gözüne ise serum fizyolojik damlatıldı. İlaç uygulaması öncesi retrobulber kan akım hızları renkli Doppler ultrasonografi ile, göz içi basınçları Goldmann tonometre ile, sistemik kan basınçları sfingomanometre ile, kalp atım hızları ise radial arter palpasyonu ile saptandı. Tüm ölçümler ilaç uygulamasından 2 ve 8 saat sonra tekrarlandı. Bulgular: Brimonidin uygulanan gözlerde, göz içi basıncında 2. ve 8. saatte anlamlı düşüş gözlendi (p0.001). Brimonidin, oftalmik, posterior silier ve santral retinal arter kan akım hızlarında anlamlı değişikliğe neden olmadı (p0.05). Sistolik (p0.71), diyastolik (p0.07) kan basınçları ile kalp atım hızı (p0.82) 8 saat boyunca klinik ve istatistiksel olarak anlamlı değişiklik göstermedi. Sonuç: Tek damla brimonidin, primer açık açılı glokomlu olgularda göz içi basıncını anlamlı şekilde düşürmekte ve bu etki 8 saat süresince devam etmektedir. Ancak, tek damla brimonidin retrobulber dolaşımı etkilememektedir.Öğe Cerebral hemodynamics in ocular hypertension(Springer, 2005) Akarsu, Cengiz; Bilgili, Yasemin Karadeniz; Ünal, Birsen; Taner, Pelin; Ergin, Ahmet; Kara, Simay AltanPurpose: To evaluate the cerebral blood flow velocity in patients with ocular hypertension. Material and methods: Twenty-four ocular hypertensive patients and 24 age- and sex-matched healthy volunteers were recruited in a prospective comparative study. All subjects had normal findings on full-threshold visual field tests and clinically normal optic nerves. All patients with ocular hypertension had an intraocular pressure (IOP) of > 21 mmHg on three separate occasions without treatment. Systolic and diastolic blood pressure by cuff, heart rate by palpation, IOP by Goldmann applanation tonometry, central corneal thickness by ultrasound pachymetry, blood flow velocities, and pulsatility index of the ipsilateral middle cerebral artery by transcranial color Doppler were measured. Results: Systolic and diastolic blood pressures ( P= 0.40 and P= 0.45, respectively), heart rate ( P= 0.30), and central corneal thickness ( P= 0.23) were similar in each group. Peak and end-diastolic blood flow velocities in the middle cerebral artery did not differ between ocular hypertensives and controls ( P= 0.37 and P= 0.87, respectively). In addition, pulsatility index did not significantly differ between ocular hypertensives and controls ( P= 0.61). Conclusions: The results of this study suggest that ocular hypertension is not associated with reduction in blood flow velocity and elevation of resistance in the middle cerebral artery.Öğe Delayed orbital subperiosteal hemorrhage after blunt trauma(Lippincott Williams & Wilkins, 2007) Yazici, Bülent; Taner, PelinA 21-year-old man presented with sudden-onset orbital hemorrhage, vision loss, and epistaxis 4 days after experiencing blunt trauma. Computed tomography revealed a subperiosteal hematoma in the medial orbit, extending to the orbital apex, and fractures of the medial and inferior orbital walls. After the hematoma was evacuated through a medial orbitotomy, orbital and visual symptoms improved. Although rare, vision-threatening subperiosteal hemorrhages may develop days after blunt orbital trauma and may require surgical evacuation.Öğe Diabetik makulopatide argon lazer fokal ve grid fotokoagülasyon sonrası görsel sonuçlarımız ve tedavinin başarısını etkileyen faktörler(2001) Taner, Pelin; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Vural, EceAmaç: Diabetik makulopati nedeniyle argon lazer fotokoagülasyon uyguladığımız olgularımızı değerlendirmek, tedavinin başarısını ve son görmeyi etkileyen faktörleri incelemek. Gereç-Yöntem: Diabetik makulopati nedeniyle argon lazer fotokoagülasyon uyguladığımız 31 hastanın 58 gözü retrospektif olarak incelendi. Tüm olguların tedavi öncesi ve sonrası renkli fundus fotoğrafı ve fundus floresein anjiografisi çekildi. Bunun yanısıra tüm olgular Dahiliye kliniğine konsülte edildi ve açlık kan şekeri, hipertansiyon ve sistemik damar hastalığı incelendi. Fokal makulopati saptanan 30 göze fokal, diffüz makulopati saptanan 28 göze grid tarzı argon lazer uygulandı. Olguların tedavi öncesi ve sonrası görme keskinlikleri değerlendirildi. Bulgular: Otuz yedi gözde (%63.8) nonproliferatif diabetik retinopati, 21 gözde (%36.2) proliferatif diabetik retinopati saptandı. Fokal makula ödemi saptanarak fokal lazer uygulanan hasta grubunda; 12 (% 40) gözde görme keskinliğinde artma, 18 (% 60) gözde korunma belirlenirken, hiçbir gözde görme keskinliğinde azalma izlenmedi. Diffüz makula ödemi saptanarak grid lazer uygulanan hasta grubunda ise görme keskinliğinde 3 gözde (% 10.7) artma, 18 göz de (%64.3) korunma ve 7 gözde (%25) ise azalma saptandı. Açlık kan şekeri yüksek olan olgularda, hipertansiyon ve sistemik damar hastalığının eşlik ettiği olgularda tedaviye yanıtın istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düştüğü belirlendi. Sonuç: Diabetik makulopatili olgularda lazer uygulaması sonrasında büyük oranlarda görme korunmaktadır. Sistemik sorunların eşlik ettiği olgularda tedaviye yanıt azalmaktadır.Öğe Doğumsal nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan olgularda bakteriyolojik inceleme ve antibiyotik duyarlılığı(2004) Taner, Pelin; Kaygusuz, Sedat; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Ayaşlıoğlu, ErginAmaç: Doğumsal nazolakrimal kanal tıkanıklığı (DNKT) saptanan olgularda mükopürülan akıntıdan örnekler alınarak enfeksiyona yol açan bakterileri saptamak, antibiyotik duyarlılığını incelemek. Gereç ve Yöntem: Şubat 2000-Mayıs 2002 tarihleri arasında, kliniğimize başvuran ve DNKT tanısı alan 26 olgunun 29 gözünden alınan örnekler değişik kültür ortamlarına ekildi ve üreyen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları incelendi. Olguların yaşları 1-9 ay (ortalama 4.83.8 ay), izlem süresi 6-12 ay (ortalama 93.2 ay) arasında değişmekteydi. Bulgular: Alınan kültür örneklerinin %75.8'inde üreme saptandı. Kültür sonuçlarında, %79 oranında gram pozitif bakterilerin, %21 oranında ise gram negatif bakterilerin ürediği gözlendi. En sık saptanan bakteri Streptococcus pneumoniae (%37.5) iken, 2. sıklıkta Staphylococcus epidermidis (%16.6) yer aldı. Gram pozitif bakteriler üzerinde kloramfenikol, ampisilin/sülbaktam; gram negatif bakteriler üzerinde ise kloramfenikol, siproflokzasin ve oflokzasin en etkin antibiyotiklerdi. Sonuç: Ülkemizde pediatrik dakriyosistitlerden çoğunlukla gram pozitif bakteriler sorumlu olmakla birlikte, gram negatif bakteriler de nadir olmayarak saptanmıştır. Bu nedenle DNKT olan olgularda kültür alınması ve etkene yönelik antibiyotiğin seçilmesi, medikal tedavinin başarısına katkıda bulunabilir.Öğe Doppler sonography of the normal lacrimal gland(Wiley, 2005) Bilgili, Yasemin; Taner, Pelin; Ünal, Birsen; Simsir, İlknur; Kara, Simay Altan; Bayram, Merih; Alıcıoğlu, BanuPurpose. We used Doppler sonography to determine the resistance index (RI) and pulsatility index (PI) of the normal lacrimal artery (LA) in both females and males. We also compared the values obtained at various periods of reproductive life. Methods. The study was performed in 25 prepubertal girls, 28 females of reproductive age, and 27 postmenopausal women, 23 pregnant women, and 104 healthy males. Doppler sonography was used to determine the RI and PI of the LA. Results. The mean PI for the entire patient population was 1.48 +/- 0.60 and the RI was 0.72 +/- 0.09. The RI and PI values of the LA did not differ between males and females. Similarly, the mean RI and PI values of the LA did not change significantly between the various reproductive phases. Conclusion. The PI and Rl of the lacrimal gland are similar in both sexes. Moreover, they are not altered by changes in levels of sex steroids. (c) 2005 Wiley Periodicals, Inc. J Clin Ultrasound 33:123-126, 2005; Published online in Wiley InterScience (www.interscience.wiley.com).Öğe The effects of darkness on retrobulbar hemodynamics in patients with early stages retinitis pigmentosa(2004) Taner, Pelin; Kara, Simay A.; Akarsu, Cengiz; Ergin, AhmetPurpose: To investigate the retrobulbar hemodynamic changes occurring in light and darkness in patients with early stages retinitis pigmentosa (RP). Methods: Eleven early stages RP patients were enrolled in the study. The peak systolic velocity (PSV), end-diastolic velocity (EDV), pulsatility index (PI) and resistivity index (RI) of the ophthalmic artery (OA) and central retinal artery (CRA) were measured by color Doppler imaging in light and darkness. The results were compared with that of 10 age-matched normal subjects. Results: PSV and EDV of the OA did not show significant differences in both groups. However, PSV and EDV of the CRA in RP patients decreased significantly in darkness (p = 0.001, p < 0.001, respectively). In addition, we found a significant increase in RI of the CRA in RP patients in darkness (p = 0.003). On the contrary, PSV and EDV of the CRA in control subjects showed a significant increase (p = 0.002, p < 0.001, respectively) and RI showed a significant decrease in darkness (p = 0.004). Conclusions: Darkness causes a decreased blood flow in the CRA in early stages of RP. © 2004 Kluwer Academic Publishers.Öğe Effects of vardenafil on intraocular pressure and orbital hemodynamics(Mary Ann Liebert, Inc, 2007) Taner, Pelin; Başar, M. Murad; Ünal, Birsen; Batislam, Ertan\Purpose: The aim of this study was to investigate the effects of vardenafil on systemic blood pressure, intraocular pressure (IOP), and orbital hemodynamics. Methods: Twenty-one (21) volunteers suffering erectile dysfunction, with an average age of 51.5 +/- 6.2 years, were enrolled into the study. Brachial blood pressures and IOP were measured, the peak systolic velocity (PSV), end-diastolic velocity (EDV), and resistive index (RI) of the ophthalmic, central retinal, and posterior ciliary arteries were evaluated by color Doppler ultrasonography (CDU) before vardenafil intake. All measurements were repeated after 20 min of vardenafil intake. A paired Student t test was used to evaluate the changes. Results: Systolic blood pressure did not change significantly where diastolic blood pressure decreased significantly (P = 0.043) after drug ingestion. There was no significant change in IOP. Increase in EDV of CRA was significant (P = 0.04), but the increase of orbital blood flow velocities of OA and PCA were insignificant. Conclusions: The recommended dose of vardenafil has no negative effects on orbital hemodynamics and IOP in patients with erectile dysfunction.Öğe Erken doğan retinopatisi(2005) Onaran, Zafer; Taner, PelinErken doğan retinopatisi (EDR) çocukluk çağının önde gelen ve önlenebilir körlük nedenlerindendir. Neovasküler ve proliferatif bir hastalık olan EDR erken doğum ve düşük doğum ağırlığına ek olarak oksjen tedavisi ile ilişkilendirilmektedir. Bu makalede EDR'nin insidansı; retina damarlarının gelişimi, EDR'nin histopatolojisi ve risk faktörleri; uluslararası EDR sınıflandırması; hastalığın taranması ile mevcut ve gelişen tedavi yöntemleri tartışılmıştır.Öğe Göz hastalıkları polikliniğine başvuran hastalarda glokom bilinci(2003) Taner, Pelin; Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Dervişoğulları, Mehmet SerdarAmaç: Genel olarak Kırıkkale şehrinde halkın glokom bilgi ve bilinç düzeyini değerlendirebilmek amacıyla, göz hastalıkları polikliniği'ne başvuran kişilere glokom ile ilgili sorular yöneltmek, glokom konusundaki bilinç düzeyini etkileyen temel faktörleri irdelemek. Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniğine 1-30 Mart 2001 tarihleri arasında başvuran hastalara, çalışma için özel olarak hazırlanmış değerlendirme formları dağıtıldı. Değerlendirme formları kişisel özellikler(eğitim durumu, yaş, cinsiyet), glokom için risk faktörü taşıma (diabetes mellitus, hipertansiyon, kap damar hastalığı) ve glokom bilincine yönelik (glokom nedir biliyor musunuz, sizde glokom mevcut mu?) sorular olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktaydı. Bulgular: Toplam 305 olgu çalışma kapsamına alındı. Katılımcıların %61'inin glokom nedir biliyor musunuz, şeklindeki 7 nolu soruya, "hayır" yanıtı verdiği belirlendi. Eğitim düzeyi yükseldikçe, bu soruya verilen olumlu yanıt oranlarının da istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı gözlendi. Kadın katılımcıların %31.4'ü ve erkek katılımcıların ise %46.7'si 7 nolu soruya olumlu yanıt verebilmişti ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı. Onbir olgu, ailesinde glokomlu hasta olduğunu belirtirken, bunların sadece 3'ü glokomun ailevi karakter gösterdiğini biliyordu. Sonuç: Glokom ve tanıda geç kalmanın doğurabileceği kötü sonuçlar hakkında toplumun daha fazla bilgilendirilmesi gereklidir.Öğe İnsüline bağımlı olmayan diabetlilerde mikroalbuminürinin merkezi görme alanına etkisi(2004) Akarsu, Cengiz; Ergin, Ahmet; Taner, Pelin; Demirbaş, Engin; Dervişoğulları, SerdarAmaç: Retinopati saptanmayan tip-2 (insüline bağımlı olmayan) diabetli olgularda mikroalbuminürinin merkezi görme alanına etkisini ve bu etkiyi saptamada hangi perimetrinin daha faydalı olduğunu araştırmak. Yöntem: Tip-2 diabet tanısıyla en az 5 yıldır izlenen, retinopati saptanmayan olgular mikroalbuminüri mevcudiyetine göre iki gruba ayrıldı (mikroalbuminüri grubu; 15 olgunun 21 gözü, normoalbuminüri grubu; 19 olgunun 31 gözü). Olguların görme alanları, Humphrey görme alanı analizörü II (model 750) ve 30-2 programı kullanılarak elde edildi. Görme alanı foveadan başlanarak 0-10, 10-20 ve 20-30 dereceler arasında üç konsantrik bölgeye ayrıldı. Bu bölgelerde tespit edilen duyarlılıklar, toplam retina duyarlılığı, görme alam üst ve alt yarı duyarlılıkları ile fovea eşik değerleri Student testi kullanılarak istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: İki grup arasında yaş, cinsiyet, diabet süresi, kan şekeri, HbAlc değerleri ve pupilla çapları açısından fark tespit edilmedi. Akromatik perimetride, mikroalbuminürili olgularda görme alanı üst yarı duyarlılığının ve merkezi 20-30 derece içindeki duyarlılığın daha az olduğu gözlendi. Mavi-sarı perimetride ise ortalama retina duyarlılığı, üst yarı duyarlılığı ve 10 derece-lik konsantrik alanların duyarlılığı mikroalbuminürili olgularda anlamlı olarak daha düşük bulundu. Sonuç: Çalışmamız sonucunda, mikroalbuminürinin eşlik ettiği ve klinik olarak retinopati saptanmayan tip-2 diabetli olgularda retina duyarlılık kaybının, görme alanı üst yansında ve bu bölgenin midperiferinde daha belirgin olabileceği ve bu duyarlılık kaybının saptanmasında mavi-sarı perimetrinin daha faydalı olabileceği kanısına varılmıştır.Öğe İntrakameral uygulanan asetilkolinin sistemik yan etkileri(2003) Taner, Pelin; Büyükkoçak, Ünase; Akarsu, Cengiz; Dervişoğulları, Mehmet Serdar; Kaya, Tahsin; Ergin, AhmetAmaç: Intrakameral uygulanan asetilkolinin,düşük riskli grupta yer alan olgulardaki sistemik etkilerini araştırmak. Gereç-Yöntem: 2001-Mayıs 2002 tarihleri arasında katarakt ameliyatı yapılan, Amerikan Anestezistler Cemiyetinin (ASA) fiziksel durum sınıflamasına göre düşük riskli kabul edi-len (I, II) toplam 24- olgu çalışma kapsamına alındı. Olguların yaşları ortalama 69.3 yıldı. Tüm hastalarda ameliyat öncesinde biyokimya, idrar, tam kan sayımı yapıldı, elektrokardiografi ve akciğer grafisi çekildi. Ameliyat öncesi dönemde Dahiliye ve Anestezi bölümü tarafından değerlendirildi. Hastalara lokal anestezi öncesi kardiovasküler monitorizasyon ve nazal oksijen uygulandı. İzlem süresince otomatik olarak l- 5 dk aralıklar ile kan basıncı ölçümü yapılırken, kalp hızı ve kan parsiyel oksijen basıncı sürekli takip edildi. Tüm veriler cihaz tarafından otomatik kayıt edildi. İstatistiksel karşılaştırma yapabilmek amacıyla; ameliyat başlangıcında (1), asetilkolinin intrakameral uygulanmasından önce (2,3,4), uygulama sırasında (5), uygulamadan sonra (6,7,8) ve ameliyatın sonunda (9) not edilmiş olan vital bulgu değerleri seçildi (tablo 1). Sonuçlar ortalama SD olarak gösterildi. Bulgular: 9 olguda ameliyat öncesinde regüle edilmiş olan hipertansiyon mevcuttu. Diğer 15 olguda sistemik hastalık saptanmadı. Tüm olgular aynı anestezi uzmanı tarafından takip edildi. Seçilmiş olan kalp atım hızı, kan basıncı ve kan parsiyel oksijen basıncı değerleri arasında istatistiksel anlamlı farklılık izlenmedi. Hafif hipertansiyonu olan l olguda ameliyat öncesi dönemde ve peroperatif olarak 62-68/dk aralığında saptanan kalp hızı, ilaç verildikten 5 dk sonra 52 değerine düştü. Bu bulgu, herhangi bir medikasyona gerek duyulmadan 2-3 dk sonra kendiliğinden düzeldi. Aynı anda hastada önemli bir kan basıncı düşüklüğü ya da solunum sıkıntısı gelişmedi. Diğer olguların hiçbirinde izlem süresince önemli bir vital bulgu değişikliği izlenmedi. Sonuç: Sonuç olarak intrakameral uygulanan asetilkolinin, sistemik açıdan sağlıklı ya da düşük riskli (I, II) hasta grubunda ciddi bir yan etkisi gözlenmemiştir. Buna rağmen, intrakameral uygulanan ilaçların sistemik emilim sonucunda düşük olasılıkla olsa bile, özellikle yüksek riskli olgularda ciddi yan etkiler oluşturabileceği unutulmamalıdır.Öğe Ön üveit sonrası hızlı ilerleyen bir diabetik retinopati olgusu(2002) Taner, Pelin; Şengün, Ahmet; Akbatur, Haluk; Batıoğlu, Figen; Akarsu, CengizDiabetes mellituslu hastalarda ön uveit nadiren bildirilmiştir. Özellikle uzun süreli öyküsü olan ve otonom nöropati ve vaskülopati gibi sistemik komplikasyonların eşlik ettiği olgularda gözlenmektedir. Bu çalışmada, diabete ikincil sistemik komplikasyonlar olmaksızın, ön üveit atağı ve bu atak sonrasında hızlı bir retinopati geliştiren bir diabetes mellituslu olgu sunulmuşturÖğe Orta derece miyopinin merkezi görme alanına etkisi(2003) Akarsu, Cengiz; Taner, Pelin; Ergin, Ahmet; Dervişoğulları, Mehmet SerdarAmaç: Orta derece miyopinin merkezi görme alanına etkilerini araştırmak. Yöntem: Orta derecede (sferik değeri, -3 D ile -6 D) miyop 21 olgunun 30 gözü ile yaş ve cinsiyet açısında eşleştirilmiş 15 emetrop (sferik değeri, 1 D ile -l D) olgunun 25 gözüne Humphrey bilgisayarlı otomatik perimetrenin 30-2 programı ile akromatik ve mavi-sarı perimetre uygulandı. Orta derece miyopların fovea hassasiyeti, ortalama retina hassasiyeti, üst ve alt görme alanı ortalama hassasiyeti ve 10 derecelik dairesel alanların (1. bölge: merkezi 10, 2. bölge: 10-20, 3. bölge: 20-30) ortalama retina hassasiyeti emetrop olguların sonuçları ile Student's t testi" kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Akromatik perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.001), üst yarı hassasiyeti (p0.002) ile görme alanının üst yarısında 3. bölgenin hassasiyeti (p0.001) miyop olgularda daha düşük tespit edildi. Mavi-sarı perimetre ile görme alanı ortalama hassasiyeti (p0.00002), üst (p0.00001) ve alt yarı (p0.02) hassasiyetleri ile üst yarıda nazal kısımda da-ha belirgin olmak üzere, 2. bölge (p0.04) ve 3. bölge (p0.0001) hassasiyetleri miyoplarda da-ha düşük saptandı. Sonuç: Daha önce yüksek miyoplarda bildirildiği gibi, orta derece miyopî de üst yarıda da-ha belirgin olmak üzere, yaygın retina hassasiyet azalmasına neden olmaktadır. Miyopiye bağlı değişiklikler mavi-sarı perimetrede daha belirgindir. Glokomlu miyop olguların görme alanının değerlendirilmesinde bu değişikliklerin bilinmesi hekime patolojik bulguların ayrılmasında yar-dımcı olacaktır.Öğe Prezervan içermeyen beta blokerlerin bakteriyel kontaminasyonu: Ön çalışma(2003) Akarsu, Cengiz; Kaygusuz, Sedat; Taner, Pelin; Dervişoğulları, Mehmet Serdar; Kılıç, DilekAmaç: Timolol maleat'ın prezervan içeren (Timoptic %0.5) ve içermeyen (Timo-COMOD %0.5) preparatlarınm bakteriyle kontaminasyon risklerini karşılaştırmak. Yöntem: Kliniğimizde glokom nedeni ile ilaç başlanması planlanan 32 hasta rasgele iki gruba ayrıldı. Grup l'de yer alan 16 hastaya prezervan (Benzalkonium klorür) içeren timolol preparatı (Timoptic %Ö.5), Grup 2'de yer alan 16 hastaya ise prezervan içermeyen timolol preparatı (Timo-COMOD %0.5) önerildi. En az 15 gün ilaç kullanımı sonrasında hastaların konjonktivalarından ve damlalarından standart mikrobiyolojik tekniklerle bakteriyolojik örnekler alındı. Sonuçlar, Student t testi ve ki-kare kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grup yaş ve cins açısından benzerdi (P0.6, P0.5, sırasıyla). Grup l'de yer alan 16 hastanın konjonktiva kültürlerinin sadece 3'ünde koagülaz negatif stafilokok'un ürediği, damlalıkların uç ve içeriklerinden alman diğer kültürlerde ise üreme olmadığı gözlendi. Grup 2'de yer alan 16 hastanın konjonktiva kültürlerinin 2'sinde koagülaz negatif stafilokok'un ürediği, damlalıklardan alınan örneklerde ise üreme olmadığı saptandı. Her iki grup arasında damlaların bakteri ile kontaminasyonu açısından fark saptanmadı (P1.0). Sonuç: Timolol maleat'ın prezervan içeremeyen preparatının 15 günden uzun kullanımda bakteri ile kontaminasyon riski prezervan içeren preparatlardan farklı değildir. Glokom tedavisinde prezervan içermeyen preparatların kullanımının daha uygun olacağı kanısındayız.Öğe Recurrent optic disc and retinal vasculitis in a patient with drug-induced urticarial vasculitis(Taylor & Francis Inc, 2006) Batioglu, Figen; Taner, Pelin; Aydintug, Olcay Tiryaki; Heper, Aylin Okcu; Özmert, EminThe purpose of this study was to report recurrent optic disc and retinal vasculitis in a patient with drug-induced urticarial vasculitis. Complete ophthalmological examination including fluorescein angiography and visual field examination were done. A 53-year-old woman with recurrent painful urticarial skin lesions following trimethoprim sulfamethoxazole usage had the clinical and histopathological diagnosis of urticarial vasculitis. Two years after cutaneous manifestations, she began to notice visual disturbances in both eyes that recurred at 1-year intervals. Her ophthalmological findings were consistent with recurrent vasculitis of the optic nerve and retina. Treatment with high-dose corticosteroids and hydroxychloroquine resulted in the resolution of cutaneous and ocular manifestations. This patient demonstrates that recurrent occlusive vasculitis of the optic nerve and retina can occur in this rare disease. These patients should be examined periodically by ophthalmologists.Öğe Retina dekolman cerrahisini takiben adie’s tonik pupil(2004) Akarsu, Cengiz; Taner, Pelin; Ergin, AhmetAmaç: Tek taraflı retina dekolman cerrahisi sonrasında anizokori gelişen 22 yaşında bayan bir olguyu sunmak. Gereç ve Yöntem: Yirmi iki yaşında bayan hastanın sağ gözüne yırtıklı retina dekolmanı tanısı ile silikon bant çevreleme ve kriyo terapi uygulandı. Başarılı dekolman cerrahisi sonrasında, üst ve alt temporal kadranlardaki yırtıklar argon laser fotokoagülasyon uygulanarak çevrelendi. Tedaviden bir ay sonra, göz bebekleri arasında büyüklük farkı olduğu yakınması ile kliniğimize müracaat etti. Bulgular: Oftalmolojik muayenede, sağ göz bebeğinin oda ışığında sola oranla daha büyük olduğu saptandı. Sağ göz bebeği topikal olarak uygulanan %0.1 pilokarpin'e belirgin duyarlılık göstererek daralmasına rağmen sol göz bebeğinde kontraksiyon izlenmedi. Orbita ve beyin manyetik rezonans görüntüleme normal olarak değerlendirildi. Retina dekolman cerrahisinden 3 ay sonra yapılan kontrolde ise sağ göz bebeğinin yakın objelere bakıldığında küçüldüğü ama benzer reaksiyonu ışık ile vermediği izlendi. Sonuç: Böyle bir bulguya neden olacak hasar muhtemelen silier ganglion veya ganglion sonrası parasempatik liflerdedir. Bu olgu sunumunda tonik pupilde patofizyoloji genel olarak gözden geçirilmiştir.Öğe Sildenafil does not alter retrobulbar hemodynamics in postural variations(Taylor & Francis Inc, 2005) Taner, Pelin; Ergin, Ahmet; Basar, M. Murad; Batislam, Ertan; Bilgili, Yasemin K.Objectives: In the present study, we aimed to investigate the postural changes of systemic blood pressure, retrobulbar blood flow velocities, and intraocular pressure as a response to sildenafil. Material and methods: A total of 28 healthy volunteers with an average age of 51.4 +/- 0.5 years ( range: 46 - 53 years) were divided into two groups: study group ( Group 1) and control group ( Group 2). After baseline measurements of retrobulbar blood velocity in the ophthalmic, central retinal, and posterior ciliary arteries using color Doppler imaging and intraocular pressure were noted in both groups, sildenafil citrate ( 50 mg) was given to the participants in Group 1. All parameters were then remeasured in the sitting and supine positions. Mann-Whitney U test, Friedman variant analysis, and Wilcoxon two-related sample test were used to evaluate changes of these parameters with regard to position in both groups. Results: Changing from a sitting to a supine position decreased the systolic and diastolic blood pressures in both groups. These changes were not statistically significant between groups ( p > 0.05). Intraocular pressure showed statistically insignificant increases in the supine position in both groups ( p > 0.05). There were no statistically significant differences between the two groups with regard to the retrobulbar hemodynamic parameters in two ( sitting and supine) positions ( p > 0.05). Conclusion: This is the first clinical study on the effects of sildenafil on retrobulbar and systemic hemodynamics in postural variations. Retrobulbar hemodynamics, intraocular pressure, and systemic blood pressure are the same in patients who use recommended doses of sildenafil as in physiological conditions.